Ölümü Üretmek: İsrail'in Savaş Ekonomisi ve Gazze Soykırımı
İsrail'in Gazze'de devam eden soykırımı, İsrail'in kalıcı savaş ekonomisinin yerleşimci-sömürgeci projesini sürdürmede oynadığı merkezi rolünü çarpıcı ve trajik bir şekilde herkese hatırlatıyor. Kuşatma altındaki Gazze’de yaşanan yıkım ve insanlık dramı, kıyameti andıran sahnelerle dolu ve İsrail’in Filistin halkına yönelik yıllardır süren baskısının korkunç bir boyuta ulaştığını gösteriyor. İsrailin'in soykırımı, askeri teknolojiyi, ekonomik kazancı ve yerleşimci-sömürgeci şiddeti bir araya getirerek kendini yeniden üreten ve bir yıkım döngüsü oluşturan kalıcı savaş ekonomisinin nasıl işlediğini gözler önüne seriyor.
Bu soykırımın merkezinde, İsrail'in Gazze’yi kendi ileri askeri teknolojilerini test etmek, optimize etmek ve pazarlamak için bir “laboratuvar” olarak kullanması yatıyor (Loewenstein, 2023). Bu savaş, tarihteki ilk "yapay zeka destekli soykırım" olması açısından dehşet verici bir dönüm noktası niteliği taşıyor. İsrail, Filistinli sivilleri kitlesel ve sistematik şekilde öldürmek için hedef listeleri oluşturuyor ve Project Habsora ve Lavender gibi ileri düzey sistemler kullanarak bombalama kampanyalarını planlıyor.[1] İsrailli silah üreticileri tarafından savaşın geleceği olarak övülen ve “savaşta test edilmiş” olarak pazarlanan bu silahlar, Filistinli sivillerin öldürülerek teknolojik ilerlemeyi ve silah satışlarını teşvik ettiği sapkın bir döngü yaratıyor.
Bu savaş, tarihteki ilk "yapay zeka destekli soykırım" olması açısından dehşet verici bir dönüm noktası niteliği taşıyor.
Gazze'deki bu soykırım münferit bir olay olmayıp; işgal altındaki Filistin topraklarının İsrail’in savaş ekonomisine hizmet etmek üzere, bitmek bilmeyen bir şiddet ve mülksüzleştirme sarmalına tabi tutulduğu onlarca yıllık bir sürecin devamıdır. İsrail, ileri gözetim teknolojilerinin geliştirilmesinden en yeni askeri donanımların test edilmesine kadar, Filistinlilerin çektiği acıları ve ölümleri metalaştırıyor ve bunları İsrailli silah şirketleri için kazançlı iş fırsatlarına dönüştürüyor. Bu sömürü sisteminin temelinde, İsrail toplumunun her alanına nüfuz eden derin bir militarizm yatıyor. Bu militarizm, askeri teknolojilerin geliştirilmesine büyük kaynaklar akıtılmasını ve savaş ekonomisini sürdürecek nitelikli insan sermayesinin yetiştirilmesini sağlayan ekonominin büyüme motoru işlevini görüyor. Eğitim sisteminden yüksek teknoloji endüstrisine kadar askeri-endüstriyel yapı, İsrail toplumunun dokusuna işleyerek kendi kendini besleyen bir çatışma ve şiddet döngüsü yaratıyor.
İsrail'in akademik kurumları ile askeri-endüstriyel yapısı arasındaki yakın ilişki, bu dinamiğin en çarpıcı örneğidir. Çeşitli disiplinlerden üniversiteler, yerleşimci-sömürgeci projeye hizmet etmek için seferber edilerek askeri yüksek teknoloji kariyerlerine yönelik özel eğitimler sağlar. Bu üniversitelerde doğrudan askeri uygulamalara yönelik araştırmalar yürütülür ve hatta silah pazarlama stratejileri üzerine dersler verilir. Fildişi kuleler ve ordu arasındaki bu karşılıklı çıkara dayalı ortaklık, İsrail'in savaş ekonomisinin büyümesine katkı sağlayacak insan kaynağının istikrarlı bir şekilde tedarik edilmesini sağlar.
Dolayısıyla, ordunun etkisi geleneksel savunma ve güvenlik alanlarının çok ötesine geçerek İsrail toplumunun temelini şekillendirir. Örneğin zorunlu askerlik hizmeti, Yahudi nüfusun çoğunluğunu yoğun bir sosyalleşme ve endoktrinasyona maruz bırakarak militarizmin genç yaşlardan itibaren normalleşmesini sağlamlaştırır. Askeri kültür ve teknolojilere bu kadar uzun süreli maruz kalmak, sadece bireysel dünya görüşlerini şekillendirmekle kalmayıp aynı zamanda sivil hayata geçiş yapan eski askerlerin genellikle savaş ekonomisini sürdüren endüstrilerde işe girmeleriyle, yüksek teknoloji sektörünün genişlemesine doğrudan yol açar.
ABD’nin Savaş Ekonomisindeki Belirleyici Rolü
İsrail'in savaş ekonomisinin genişlemesindeki en önemli etken, hiç şüphesiz, İsrail’e kesintisiz mali, askeri ve diplomatik destek sağlayan ABD ile olan stratejik ittifakıdır. Amerikan himayesi; İsrail'in askeri cephaneliğini modernize etmesine, ileri askeri teknolojiler geliştirmesine ve güçlü bir yerli silah sanayisi kurmasına olanak tanımıştır.[2] Bu ortaklık İsrail'i sadece uluslararası hesap verebilirlikten korumakla kalmamış, aynı zamanda askeri ihracatının yaygınlaşması yoluyla bölgesel ve küresel çapta güç ve nüfuz projeksiyonu yapmasını da sağlamıştır. İsrail'in savaş ekonomisinin Amerikan askeri-endüstriyel yapısına olan köklü bağımlılığı, İsrailli firmalar ile daha büyük, daha fazla kaynağa sahip Amerikan şirketleri arasındaki ilişkiyi karakterize eden yapısal dengesizliklerde açıkça görülmektedir. Nitekim ölçek ve tedarik zincirlerine erişim konularında yaşanan zorluklarla karşı karşıya kalan birçok İsrailli şirket, genellikle ABD yapımı sistemleri geliştiren niş bileşenler ve hizmetlerde uzmanlaşarak taşeron rollerine itilmektedir. Bu dinamik, Amerikan askeri-endüstriyel yapısının devasa mali ve teknolojik kaynaklarının İsrail'in savaş ekonomisinin gündemini belirlemede ve operasyonlarını yönlendirmede önemli bir etkiye sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu bağlamda, İsrail'in silah ihracat endüstrisi savaş ekonomisinin jeopolitik boyutlarını ortaya koyarak askerileşmenin acil güvenlik kaygılarının ötesinde birden fazla stratejik amaca hizmet ettiğini örneklemiştir. Silah satışları; stratejik ittifaklar kurmak, yerleşimci-sömürgeci projesini normalleştirmek ve dünya çapında baskıcı rejimlere destek sağlamak için kullanılan kilit bir dış politika aracı haline gelmiştir. Örneğin, İbrahim Anlaşmaları’nın (Abraham Accords) imzalanması, bu stratejide önemli bir dönüm noktasıdır ve Arap devletlerine önemli miktarda İsrail askeri ve güvenlik teknolojisi transferinin önünü açmıştır (Nissenbaum, 2022). Bu anlaşmalar, diplomatik ilişkilerin normalleşmesini sağlamanın ötesinde, Körfez ülkeleriyle benzeri görülmemiş düzeyde askeri iş birliğine yol açmıştır. Öte yandan, silah ticaretini kolaylaştırarak İsrail'in bölgesel etkisini önemli ölçüde artırmış ve bölge genelinde militarizasyonun artmasına neden olmuştur. Anlaşmalar, büyük ölçüde Filistinli nüfusun kontrolünü sağlamak için geliştirilen ve test edilen ileri düzey insansız hava araçları sistemleri, gözetleme ekipmanları ve siber güvenlik çözümlerini kapsamaktadır.
Diplomasinin bu şekilde silahlandırılması, İsrail'in askeri-endüstriyel yapısı için önemli bir gelir sağlamak, alıcı devletler arasında stratejik bağımlılıklar oluşturmak, İsrail'in güvenlik uygulamalarını ve işgal politikalarını meşrulaştırmak ve sömürgeci projesine yönelik potansiyel bölgesel muhalefeti parçalanmaya yardımcı olmak gibi birçok amaca hizmet etmektedir. Dahası, bu silah ihracatları genellikle eğitim paketleri, bakım anlaşmaları ve sürekli teknik destek gibi unsurları da içermekte ve uzun vadeli ilişkiler ile etki ağları oluşturmaktadır. Sonuçta ise İsrail’in savaş ekonomisini hem destekleyen hem de onun jeopolitik etkisini genişleten karmaşık bir askeri-endüstriyel ilişkiler ağı ortaya çıkmaktadır.
İsrail'in savaş ekonomisi, geleneksel askeri-endüstriyel yapının ötesinde, gelişmiş gözetleme ve siber savaş teknolojilerinin kârlı ticaretini de kapsamaktadır. NSO Group ve Candiru gibi özel İsrail firmaları, dünya genelindeki hükümetlere baskıcı dijital araçlar sağlayarak muhaliflerin ve gazetecilerin izlenmesi ve baskı altına alınmasını mümkün kılmakla suçlanmaktadır. Güvenlik, teknoloji ve insan hakları ihlallerinin devamlılığı arasındaki bu bağ, İsrail’in kalıcı savaş ekonomisinin ne denli geniş ve derin etkilere sahip olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
İsrail'in savaş ekonomisinin tasfiyesi sadece Filistin halkı için bir adalet meselesi değil, adil bir dünya düzeninin temellerini tehdit eden sistematik militarizm ve şiddete meydan okumak için küresel bir zorunluluktur.
Sonuç
Temelde İsrail'in savaş ekonomisi, güvenlik kaygılarının ya da jeopolitik rekabetlerinin bir yan ürünü değil, yerleşimci-sömürgeci projesinin merkezi bir ilkesidir. Askeri, ekonomik ve siyasi stratejilerin iç içe geçmesi, İsrail'in yerleşimci-sömürgeci projesinin varlığı ve genişlemesi için elzemdir. Toplumsal militarizm, Amerikan himayesi, işgal altındaki Filistin topraklarının sömürülmesi ve diplomatik nüfuz için silah ihracatının kullanılması; bu savaş ekonomisini ayakta tutan ve ilerleten dört temel unsurdur (Dana, 2024). Tarihsel kayıtların ağırlığı ve İsrail savaş ekonomisi hakkındaki mevcut ampirik veriler, Siyonist yerleşimci-sömürgeci ideolojinin reddedilmesi ve İsrail'in savaş ekonomisinin tasfiye edilmesinin aciliyetini açıkça gösteriyor. Bu sistemin doğrudan insan yaşamına olan maliyetinin ötesinde, etkileri İsrail sınırlarını aşarak çatışmaların artmasına, insan haklarının baskılanmasına ve uluslararası normların ve yasaların aşınmasına sebep olmaktadır.
İsrail'in savaş ekonomisinin tasfiyesi sadece Filistin halkı için bir adalet meselesi değil, adil bir dünya düzeninin temellerini tehdit eden sistematik militarizm ve şiddete meydan okumak için küresel bir zorunluluktur. Bu; uluslararası yaptırımlar, şirket boykotları ve bu suçların faillerine karşı yasal işlemler de dahil olmak üzere birçok cephede ortak çabalar gerektirir. Uluslararası toplum ancak Siyonist ideolojinin kapsamlı bir şekilde reddedilmesi ve savaş ekonomisinin kollarının kesilmesiyle İsrail’in yerleşimci-sömürgeci projesinin belirleyici özellikleri olan kitlesel ve sistematik savaş suçlarını, soykırımı ve etnik temizliği ele almaya başlayabilir.
Kaynakça
Dana, T. (2024). Death dealers: Dynamics of Israel’s permanent war economy. Capital & Class. https://doi.org/10.1177/03098168241291350
Nissenbaum, D. (2022, Ekim 9). Israel’s defense industry is big winner two years after Abraham Accords. The Wall Street Journal.
https://www.wsj.com/articles/israels-defense-industry-is-big-winner-two-years-after-abraham-accords-11665317252 adresinden erişilmiştir.
Loewenstein, A. (2023). The Palestine laboratory: How Israel exports the technology of occupation around the world. Londra, İngiltere; New York, NY: Verso Books.
[1] Bkz: https://www.972mag.com/mass-assassination-factory-israel-calculated-bombing-gaza/ ve https://www.972mag.com/lavender-ai-israeli-army-gaza/
[2] Bkz: https://www.belfercenter.org/publication/israels-dependence-united-states-existential
Tariq Dana
Tariq Dana is an associate professor and the head of the Conflict Management and Humanitarian Action program at the Doha Institute for Graduate Studies. He also serves as an adjunct lecturer at Northwestern University, Qatar. ...