Güney komşumuz Suriye’de 61 yıllık Baas rejimi, 54 yıllık da Esed diktatörlüğü 8 Aralık 2024’te muhaliflerin Şam’a girişiyle beraber tarihin tozlu sayfalarına karıştı. Esed rejimi tarih sahnesinden çekilirken Suriye’ye miras olarak ciddi şekilde bölünmüş bir toplum, enkaza dönmüş bir ülke ve çökmüş bir ekonomi bıraktı. Ülke tarihi için bir kırılma noktası teşkil eden bu anın üzerinden tam bir yıl geçti. Bu bir yıllık zaman zarfında Suriye kayda değer bir değişim sürecinden geçti. Bu yazının amacı son bir senede ülkenin farklı dosyalarında yaşanan süreçlerin bir dökümünü ortaya koyarak ülkenin mevcut fotoğrafını çekmek.
Siyasi Dönüşüm ve Suriye’nin Değişen Jeopolitik Kimliği
Suriye’de Ahmed el Şara gibi temelde radikal El Kaide örgütü kökenli bir ismin Şam’da idareyi ele alması ilk başlarda bazı aktörlerce Suriye’nin bölgesel ve küresel siyasi ilişkileri için şüpheyle karşılansa da Şara yönetimi kısa bir zaman zarfında ciddi bir pragmatizm örneği ortaya koyarak kendilerine dönük şüpheleri büyük ölçüde giderdi. Çok kısa bir sürede Şara hem bölgesel başkentlerde hem de küresel güç merkezlerinde üst düzeyde ağırlanan bir devlet başkanına dönüştü ve meşruiyetini pekiştirdi. Şara, Körfez ülkeleri, Türkiye, Irak ve diğer komşuları ile iyi ilişkiler geliştirmenin yanında Washington ve Moskova’yı ziyaret eden, New York’ta Birleşmiş Milletler kürsüsünde konuşan, Beyaz Saray’da ABD Başkanı Trump ile görüşen, Kremlin’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile el sıkışan bir lider görüntüsü çizdi. Aynı zamanda Suriye, Avrupa Birliği ile de sıkı ilişkiler kurdu ve Şam pek çok Batı delegasyonunun sıklıkla ziyaret ettiği bir yer haline geldi. Batı ve Körfez ülkeleri ile ilişkilerin bu denli hızlı ilerlemesinde İran’ın Suriye’den sökülüp atılması da kayda değer bir rol oynadı. İran uzun bir zaman boyunca Körfez ülkeleri için ortak bir tehdit olarak görüldü. Bugün ise bu ortak tehdidin yerini İsrail almış durumda. Türkiye de Arap Baharı sürecinde karşı devrimleri organize eden Körfez ülkelerinin Suriye’den benzer bir tehdit algılamaması için Şam’ı Körfez başkentleri ve Mısır gibi aktörlerle iyi ilişkiler kurmaya teşvik etti. Suriye’ye para akışı için de keza Körfez’in rolü çok mühimdi. Ayrıca Esed döneminde Suriye’de üretilip komşu ülkelere ve Körfez ülkelerine giden uyuşturucu (Captagon) trafiğini de Şam büyük ölçüde durdurdu. İstikrarsızlık yaratan bir Suriye’den, komşuları için güvenlik problemlerini bertaraf eden bir ülkeye dönüştü Şam.
Sonuç olarak halihazırda Şam, Tahran dışındaki bütün bölge başkentleriyle ciddi bir diplomatik mesai kurmuş durumda. Lübnan ile de inişli çıkışlı bir ilişki mevcut ama yine de bir diplomasi trafiği var Beyrut ve Şam arasında.
Ülkenin yeniden inşası ve ekonominin yeniden ayağa kaldırılması için ciddi bir pragmatizm örneği sergileyen Suriye, küresel güçler arasında bir denge politikası gütmeye çabalıyor ve yukarıda zikredildiği üzere Tahran dışındaki bütün bölge başkentleriyle işlevsel bir ilişki modeli arıyor.
Esed rejimi döneminde İran, Rusya ve bu ülkelerin müttefiklerinin blokunda yer alan Suriye’nin jeopolitik kimliği 8 Aralık Devrimi ile beraber değişti. Suriye Batı bloğu ile yakın bir ilişki modeli geliştiren bir ülkeye dönüştü. Ancak Rusya ve Çin gibi aktörler de göz ardı edilmedi bu değişim yaşanırken. Mezkûr süper güçlerle de belli dosyalar üzerinden ilişkiler devam ediyor.
Şara ile Cumhurbaşkanlığı sistemine geçen Suriye’de ayrıca anayasal bir bildiri de kabul edildi. Yeni anayasa kabul edilinceye kadar bu bildiri temelde anayasa görevi görecek. Ayrıca ülkede parlamento seçimleri de yapıldı. Ülkede muhtelif sebeplerle doğrudan halkın katılımıyla seçim yapma imkânı olmadığı için seçimler delegeler yoluyla gerçekleştirildi.
Ekonomik Görünüm
Suriye’de 8 Aralık Devrimi’nden önce çok derin bir ekonomik kriz vardı. Bu krizin ana sebepleri ise Suriye üzerine uygulanan ekonomik yaptırımlardı. AB ve ABD’nin yoğun ekonomik yaptırımları Esed rejiminin kısa bir zaman içerisinde çöküşünde de önemli rol oynadı. Özellikle ABD tarafından uygulanan Sezar yaptırımları Suriye için bel kırıcı nitelikteydi.
2020 yılından itibaren Suriye üzerinde ekonomik baskıyı artıran yaptırımlar, Esed rejiminin düşüşüyle beraber anlamsız bir hale gelmişti. Kısa bir süre içerisinde AB, Suriye kurumları ve yeni Suriye yöneticileri üzerindeki baskıyı hafifleterek yaptırımları kaldırma yoluna gitti. ABD ise ilk başlarda çok daha temkinli hareket etti. Fakat Donald Trump’ın Riyad’ı ziyareti ve Ahmed el-Şara’nın Suudi Arabistan başkentinde Trump ile görüşmesi sonrası Washington-Şam ilişkileri ciddi şekilde ivme kazandı. Bu görüşmenin gerçekleştirilmesinde Suudi Veliaht Prens Muhammed Bin Selman ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ciddi rol oynadı.
Trump, Suriye üzerindeki yaptırımları ülkeye yeni bir şans vermek için kaldıracağını Riyad’da ilan etti. ABD-Suriye ilişkileri diplomatik alanda ciddi şekilde gelişmekle beraber aynı ivme ekonomik alanda henüz yakalanamadı. Sezar yaptırımları konusunda Şara’nın son Beyaz Saray ziyareti sonrası ikinci kez 6 aylık bir muafiyet tanındı. Ancak yaptırımların tamamen kaldırılması için Kongre’nin onayı gerekiyor. İsrail zayıf ve parçalı bir Suriye arzusunda olduğundan bu yaptırımların kaldırılmaması için ciddi manada bir lobi faaliyeti sürdürüyor. Suriye diasporası ve Suriye’ye dost ülkeler de karşı bir lobi faaliyeti yürütüyor. Sezar yaptırımlarının tamamen kaldırılması Suriye’de ekonomik çarkların çok daha hızlı dönmesi için bir hayli önemli. Suriye’de yatırım yapmak isteyen pek çok aktör ve ülke bu yaptırımların tamamen kaldırılmasını bekliyor. Farklı ülke ve aktörlerle imzalanan milyon dolarlık mutabakat zabıtlarının sıcak paraya dönüşmesi için yaptırımların kaldırılması ve ülkenin kurumsal kapasitesinin oturması gerekiyor.
Suriye’de 8 Aralık öncesi ortalama memur maaşları 25-30 dolar gibi korkunç bir seviyede idi. Şara yönetimi bu maaşlara yüzde 200’lik bir zam yaptı. Katar, Suriye’deki kamu çalışanlarının maaşlarını bir yıl boyunca ödemeyi kabul etti ki on milyonlarca dolarlık bir rakama tekabül ediyor bu. Benzer şekilde Suudi Arabistan ve Katar Suriye’nin Dünya Bankası’na olan borcunu da ödedi.
Bunun yanı sıra, Esed rejiminin savaş suçları nedeniyle siyasi alanda dışlanan Suriye, küresel ekonomik finans sisteminden de dışlanmıştı. 8 Aralık sonrası Suriye’de kapsayıcı bir hükümetin kurulması ve Batı ile ilişkilerin zamanla gelişmesiyle beraber Suriye küresel finans sistemine yeniden entegre edildi. Suriye uluslararası bankacılık sistemi SWIFT’e 14 yıl sonra geri döndü. Ahmed el-Şara son ABD ziyaretinde IMF genel merkezine de bir ziyarette bulunarak ülkesi için gerekli ekonomik anlaşma imkanlarını görüştü. Ekonomi dosyasında kısaca söyleyecek olursak Suriye dış yatırımı teşvik eden liberal bir ekonomi modeline geçiyor.
Enerji Meselesi
ABD yaptırımlarına muafiyet getirildikten sonra Suriye 14 yıllık bir aranın ardından dışarıya ilk defa petrol satışını Eylül başında gerçekleştirdi. Suriye Enerji Bakanlığı Tartus Limanı üzerinden 600.000 varil ham petrolü dışarıya sattı. Suriye ekonomisi için iyi bir adım olmakla beraber yetersiz bir hamle idi bu tabii ki. Suriye’nin petrol ve doğalgaz alanlarının yoğun olarak bulunduğu Kuzeydoğu Suriye Bölgesi, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kontrolü altında ve yapıyla entegrasyon meselesi çözülememiş vaziyette.
Suriye’de enerji arzı konusunda mühim noktalardan birisi de elektrik idi. Azerbaycan doğalgazının Kilis üzerinden Halep’e ulaştırılmasıyla Suriye’de elektrik arzı artmış durumda. Ülkenin başkenti Şam’a bile 8 Aralık’tan önce birkaç saat elektrik verilebiliyorken bugün Suriye’nin şehir merkezlerinin kayda değer bir kısmına 16-20 saat elektrik verilebiliyor. Şam’a ise Kasım ayı içerisinde 24 saat elektrik verilmeye başlandı. Bir hayli önemli bir başarı bu. Kırsal bölgelere elektrik arzı ise aynı ölçüde gelişmiş durumda değil ve altyapının onarılması için ciddi bir zamana ihtiyaç duyuluyor.
Suriyeli Sığınmacılar
Esed rejiminin katliamları milyonlarca insanın Suriye dışına kaçmasıyla sonuçlanmıştı. Bunun yanı sıra yine milyonlarca insan Esed rejiminin askeri saldırılar yoluyla ele geçirdiği bölgelerden kaçıp İdlib gibi muhaliflerin kontrolündeki bölgelere sığınmış, burada çadır kamplarında ve çok zor koşullar altında hayatlarını idame ettirmeye çalışmışlardı. Rejimin düşüşü ile beraber Suriye’ye ciddi bir sığınmacı dönüşü oldu. Birleşmiş Milletler verilerine göre Suriye dışından bir milyondan fazla insan ülkesine döndü. Yarım milyondan fazla Suriyeli de Türkiye’den ülkesine dönüş yaptı. Yine ülke içerisinde yerinden edilmiş kayda değer sayıda insanın memleketlerine döndüğü biliniyor. Ancak Suriye’nin iç koşullarından kaynaklı nedenlerle bununla alakalı net bir istatistik mevcut değil. Suriye üzerindeki yaptırımların kaldırılması, ekonomi çarklarının daha ivmeli dönmesi ve ülkede yeniden inşa faaliyetlerinin yoğunlaşması ile beraber Suriye’ye geri dönüşler artacaktır.
Geçiş Dönemi Adaleti ve Azınlıklar
Suriye’nin şu ana kadar ciddi manada mesafe alamadığı dosyalardan birisi ülkede geçiş dönemi adaletinin sağlanamaması oldu. Mart ayında Suriye’nin sahil bölgesinde Aleviler, temmuz ayında Süveyda’da Dürziler ile yaşanan kanlı olaylar sonrasında soruşturma komiteleri oluşturuldu. Şara yönetimine mart ayında ihlallere karışanların isimleri aylar sonra teslim edilebildi. Kasım ayında sahil olayları için ilk mahkeme de Halep’te kuruldu. Kamuya açık bu mahkemeden çıkacak sonuçlar Suriye’de geçiş dönemi adaleti için emsal teşkil edecektir. Keza Dürzilerle yaşanan çatışmalarda ihlallere karışanlar için de bir mahkeme kurulması bekleniyor.
Önemle not edilmesi gereken bir nokta şu: Şam şu ana kadar sabık rejimin savaş suçlularını bile ciddi bir şekilde ve şeffaf olarak mahkemenin karşısına çıkarmakta büyük oranda yetersiz kaldı. Bu akılda iken Suriye’nin güvenlik güçlerinden suçlara karışanların ne tür bir ceza ile karşılaşacakları ve bunun geçiş dönemi adaleti için yeterli olup olmayacağı bir soru işareti olarak önümüzde duruyor.
Benzer şekilde SDG ile 10 Mart mutabakatının uygulanması ve ülkenin Kuzeydoğu bölgelerinin Şam’a entegrasyonu noktasında da çok ciddi bir ilerleme yaşanmadı. Suriye sahilinde ve sonrasında Süveyda’da yaşananlar 10 Mart mutabakatının uygulanmasını daha da çetrefilli bir hale getirdi. Sahil bölgesi ve Süveyda’da olanlardan sonra SDG adem-i merkeziyetçi taleplerinde daha da direten bir noktaya geldi. SDG lideri Mazlum Abdi Şam’ı ziyaret edip Şara ile görüşse de sorunlar çözülemedi. Abdi, son dönemlerde artık Şam ile yapılacak görüşmelere Alevi ve Dürzi temsilcilerin de katılması gerektiğini söyleyen bir retorik de benimsedi. Şara ile görüşmelerde ülkeye yeni bir siyasi vizyon çizmek için bunu yapıyor Abdi.
Suriye’de dini, mezhebi, etnik fay hatları derin. Farklı kesimler arasında ciddi manada güvensizlikler mevcut. Bu güvenin oluşturulması için kapsayıcı bir anayasal süreç işletilmesi gerekiyor ki bunun da uzun zaman alacağı aşikâr.
Suriye’ye En Önemli Bölgesel Tehdit: İsrail
Esed rejiminin düşüşü ile birlikte İsrail iki ülke arasında 1974’te imzalanan ‘‘Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın’’ artık geçersiz olduğunu iddia ederek tampon bölgenin ilerisine geçti ve Suriye’ye bir saldırı dalgası başlattı. Esed rejiminden geriye kalan askeri ekipmanları/mühimmatları ve Suriye’nin deniz gücünü savaş uçaklarıyla sert bir şekilde hedef aldı. Zaten zayıf olan Suriye savunma kapasitesini daha da köreltti böylelikle. 8 Aralık’tan bugüne Suriye’ye 1000’in üzerinde saldırı gerçekleştirdi İsrail. Esed rejimi döneminde de İran destekli unsurlar İsrail tarafından hedef alınıyordu. Fakat 8 Aralık öncesindeki İsrail saldırılarının rakamı, 8 Aralık sonrasındaki saldırı rakamının çok aşağısında.
Dürziler üzerinden de Suriye’ye müdahil olan İsrail, temmuz ayında başkent Şam’ı savaş uçaklarıyla hedef alıp güç dengesini değiştirdi. İsrail saldırıları sonrası Süveyda, Dürzi dini lideri Hikmet el-Heceri kontrolünde adeta bir ‘şehir devletine’ dönüştürüldü. Şam bölgede otoritesini kuramadı ve yakın vadede de kurabilecekmiş gibi görünmüyor. Temmuz’da yaşanan kanlı olaylar nedeniyle Dürziler ve Şam arasındaki bağ da çok zayıfladı. Süveyda İsrail bayraklarının ve Netanyahu posterlerinin gösterilerde sık sık taşındığı bir bölge haline geldi. Ayrıca Heceri Suriyeli Dürzilerin genel olarak kendilerini nispet ettikleri Müslümanlık çatısı altından çıkarmaya dönük hamlelerde bulunarak Dürziler için adeta yeni bir kimlik inşası sürecine girdi.
Bunun yanında Suriye ile İsrail arasında 1974 anlaşmasına benzer bir güvenlik anlaşması yapılması konusunda Paris ve Bakü’de yüz yüze gerçekleştirilen görüşmelerden şu ana kadar bir sonuç çıkmadı. İsrail Suriye’nin güneyinde Şam’a 1974 anlaşmasının çok ötesinde kabul edemeyeceği şartlar dayatmaya çabalıyor. Tel Aviv Suriye’nin güneyine Suriye ordusunun girmesini istemiyor, bölgeyi ağır silahlardan arındırmak istiyor. Dahası, Tel Aviv Suriye’nin güneyinin Suriye hava kuvvetleri için uçuşa yasak bölge ilan edilmesini sağlayacak bir anlaşmayı muhataplarına dikte etmeye çabalıyor. İsrail, Heceri üzerinden Suriye’nin güneyinde yakaladığı operasyon düzenleme serbestisinden geri adım atmak istemiyor. Ayrıca Tel Aviv, Suriye toprağı olan ancak İsrail işgali altında bulunan Golan tepelerinin statüsünü de tartışmaya açmak niyetinde değil. Suriye’nin egemenliğini doğrudan hedef alan kabul edilemez İsrail şartları nedeniyle Şam ile Tel Aviv arasında yakın vadede geniş çaplı bir güvenlik anlaşmasına varılacak gibi durmuyor. Tel Aviv ayrıca yeni Suriye’nin en önemli müttefiklerinden olan Türkiye’nin, Suriye’de hava üssü kurmaması için de elinden geleni yaptı. İsrail Türkiye’nin Suriye’de hava üssü kurması muhtemel bazı yerleri bombaladı örneğin.
Ezcümle, her ne kadar Suriye’de belli başlı sorunlar çözülememiş olsa da ülke 8 Aralık 2024 öncesine göre çok daha ileri bir aşamada. Suriye dünyaya çok daha angaje bir ülke hüviyeti kazanmış durumda. Ülkenin daha da ileri bir noktaya varabilmesi için ülkedeki bütün askeri yapılanmaların Şam’a belli bir formülasyon üzerinden entegre olmasının sağlanması, ordunun daha disiplinli ve profesyonel bir yapıya kavuşması, anayasa yazım sürecinin hızlandırılması, ekonomik göstergelerin düzelmesi, geçiş dönemi adaleti sürecinin ciddiyetle ele alınması ve farklı kesimler arasında güven inşasının sağlanması için yeni girişimler gerekecek.
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Platform Projesi: Müslüman Dünyanın Gündemi’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.





































