Cevdet Said: Barış Aktivisti Endemik Bir Entelektüel
Barış aktivisti Cevdet Said, “türünün son örneklerinden” biri sayılabilecek endemik bir entelektüeldir. Said 30 Ocak 2022’de zahiren aramızdan ayrılmış olsa da fikrî müktesebâtı ve tesir ettiği şahsiyetler vasıtasıyla yaşamaya devam etmektedir.
Barışı kazanmak genellikle savaşı kazanmaktan zor olduğu gibi, barışı savunmak da savaş çığırtkanlığından daha meşakkatli, maliyetli ve risklidir. Cevdet Said, bu meşakkate talip olmuş, barış yanlısı ve savaş karşıtı duruşunun bedelini ödemiş yiğit bir ruhtur.
Barışla kazanılan mevzilerin muhafazası da kolay değildir. Barış tarafında yer almak, erdemi tercih etmek demektir. Fazilet ehli için barış sadece güçsüzken sığınılacak bir liman değil, güçlüyken gemilerin yüzdürüleceği bir okyanustur.
Habil Mezhebinin İhyası
Cevdet’in mirası Habil mezhebinin ihyası, geleneğin kalıp yargılarını sorgulayarak din-i Mübin-i İslam’ı barış temelli ve barış hedefli okuyabilme cesaretini içerir.
Adem’in iki oğlunun kıssası insanlık yürüyüşünün ilk yol ayrımıydı. Cevdet Said de fikri yolculuğunu bu noktadan başlattı.
Kıssayı hatırlayalım. Maide Suresi 27-32. ayetler:
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَيْ اٰدَمَ بِالْحَقِّۘ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَاناً فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِؕ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَؕ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّقٖينَ
Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, “Andolsun seni öldüreceğim!” dedi. O da dedi ki: “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.
لَئِنْ بَسَطْتَ اِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَنٖي مَٓا اَنَا۬ بِبَاسِطٍ يَدِيَ اِلَيْكَ لِاَقْتُلَكَۚ اِنّٖٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَمٖينَ
Andolsun ki sen öldürmek için bana el uzatsan bile, ben öldürmek için sana elimi kaldıracak değilim! Zira ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım.
اِنّٖٓي اُرٖيدُ اَنْ تَبُٓوأَ بِاِثْمٖي وَاِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِۚ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِمٖينَۚ. فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ اَخٖيهِ فَقَتَلَهُ فَاَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِرٖينَ
Ben diliyorum ki sen hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenesin, cehennemliklerden olasın! Zalimlerin cezası işte budur.”
Sonunda içindeki duygular onu kardeşini öldürmeye itti; onu öldürdü ve böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.
فَبَعَثَ اللّٰهُ غُرَاباً يَبْحَثُ فِي الْاَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارٖي سَوْاَةَ اَخٖيهِؕ قَالَ يَا وَيْلَتٰٓى اَعَجَزْتُ اَنْ اَكُونَ مِثْلَ هٰذَا الْغُرَابِ فَاُوَارِيَ سَوْاَةَ اَخٖيۚ فَاَصْبَحَ مِنَ النَّادِمٖينَۚۛ
Ardından Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim?” dedi, ettiğine de pişman oldu.
مِنْ اَجْلِ ذٰلِكَۚۛ كَتَبْنَا عَلٰى بَنٖٓي اِسْرَٓائٖلَ اَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْساً بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِي الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمٖيـعاًؕ وَمَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَٓا اَحْيَا النَّاسَ جَمٖيعاًؕ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِؗ ثُمَّ اِنَّ كَثٖيراً مِنْهُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ فِي الْاَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
İşte bundan dolayı İsrâiloğulları’na şöyle yazmıştık: “Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.
Âdem’in iki oğlunun kıssası Cevdet Said’e göre bize iki yol, iki mezhep tarif etmektedir. Şiddete bulaşan, elini kana bulayan kişi Habil’in yolundadır. Bir kişiyi öldürebilen, güç ve imkân bulduğunda insanlığı topyekûn yok etme potansiyelini de içinde taşıyor demektir. Habil’in yolu adaletin de üstünde bir fazilet, merhamet, aşk çizgisidir.
Müellif Âdem’in oğlu Habil metodunun prensiplerini tespit eder:
“Âdem’in ilk iki oğlundan iyi, haklı olanının tuttuğu metot derken şunları kastediyoruz:
- Öldürme, suikast gibi şiddet eylemlerini gerçekleştirmemek ve insanları buna sürüklememek.
- Müslümanın gayesi “Aziz ve Celil olan Allah’a iman etmesi”, “Rabbim Allah’tır demesi ve hüküm mercii olarak sadece yüce Allah’ı kabul etmesidir.
- İnsanları sadece Allah’a davet etmesi.
- İnsanın kendi fikrini başkalarına şiddet yoluyla kabul ettirmeye çalışmaması ve şiddet korkusuyla, benimsediği düşünceden asla taviz vermemesi.
- Müslümanın benimsediği tebliğ metodunun başından sonuna kadar peygamberlerin metoduna ters düşmemesi.
- Davasını başkalarına zorla benimsetmek yerine benimsediği dava uğruna her türlü zorluğa katlanması.
- Başkalarının hidayeti için çalışıp onlara doğru yolu gösterirken önce kişinin kendinden başlaması.
- Kişinin davasına olan bağlılığının göstergesi olarak onu ahlakî derecesinin hareket noktası olarak kabul edilmesi.
- Her zaman ve her yerde kendisinin kabullenip benimsemeye hazır olmadığı şeyi benimsememesi.” (Said, 2016, s. 29).
Ya Habil mezhebindensin ya Kabil. Barışta değilsen savaştasın. Habil yolunda savaşın iyisi, güzel, yararlısı, haklı ve meşru olanı, kutsalı yoktur. Savaşın ve şiddetin her türü kategorik olarak reddedilmektedir.
Haklı olmak şiddeti, güç kullanmayı meşrulaştırmaz. Güce başvuran firavundur veya sürecin sonunda firavunlaşır. İnsanlığın üzerine titreyeceği, koruyup kollayacağı en temel değer barıştır: “silm”.
Değişim Senden Başlar
Değişim senden başlar. Gerçek anlamda değiştirebileceğin tek kişi sensin. Kendini değiştirdiğinde âlemin bambaşka bir âlem olduğunu hayretle müşahede edeceksin.
Değişim zorla olmaz. İç veya dış zorlamayla değişim sağlanamaz. Şiddet işlevsizdir. Şiddetin yararlı bir neticesi yoktur. İyi ve kötü şiddet mevzubahis değildir. Şiddet kategorik olarak reddedilmedikçe topyekûn barışa dâhil olmak mümkün olmayacaktır.
Ezber bozan bir düşünür Said. Sizin bir ömür ve nesiller boyu iftihar ettiğiniz şanlı tarihinizin aslında sorgulanması, yargılanması gereken unsurlar taşıdığını size gösteriverir. Siz onun düşüncesinin derinliğini, özgürleştiren hakperestliğini idrak etmekten aciz iseniz, onun cenazesini, hak etmiş olduğu Fatih Camii’nin haziresine defnetmeyi reddedersiniz. O ise sizi o güzel tebessümü ile Karacaahmet’te bekleyecektir.
Said, sizi değişime zorlar. Çünkü yüzünüze tuttuğu aynadaki aksi siz dahi beğenmezsiniz.
Malik bin Nebi, Cevdet Said, Raşid el-Ğannuşi gibi adamlar İslam ümmetinin son asırdaki öncü mütefekkirleridir. Bu türün ortak özelliği zihin açıcı, konfor bozucu, değişime zorlayıcı etkileridir. Bu tür endemik entelektüellere maruz kaldığınızda birey ve toplum olarak başımıza gelen olumsuzluklar için dış mihrakları artık suçlayamazsınız. Bütün suçu üstlenerek sorumluluk almanız kaçınılmaz olur. Değişirsiniz.
Tevhid ve Tebliğ
“Artık cihadın; Allah yolunda savaştığını sananların yaptıklarından çok daha geniş kapsamlı bir kavram olduğunu öğrenmeliyiz” (Said, 2019, p. 31) diyen mütefekkir İslami harekette “şiddetsizlik” ilkesini benimsemiştir. Ona göre cihat “canımızı, malımızı, vaktimizi ve enerjimizi” İslâm toplumunu inşa/ıslah etmek için ortaya koymak demektir.
Öte yandan şiddetsizlik ve barışçıl eylem batılı yok etmek için sadece öğüt vermekle yetinmek anlamına gelmez. “Zorbalığın gücüne teslim olmak ve zalimin zulmü karşısında sessiz kalmak, asla barışçıl eylem yöntemini benimsemek değildir. Böyle bir tutum eylem bile değildir. Bilakis yenilgiyi ve zilleti içselleştirmektir.” (Said, 2019, p. 33).
İstisnasız bütün peygamberlerin tevhid ve tebliğ ilkesiyle çalıştığını vurgulayan Said şöyle der:
“Tevhid ve çağrı. Başka şeye gerek yok, davanın doğuşu, gelişmesi ve devamı anında en geçerli akçe budur.” (Said, 2016 s. 53). Velhasılı “açık tebliğ tüm zaman ve mekânların yegâne metodudur.” (Said, 2016, s. 55).
Mütefekkire göre İslam toplumunu inşa edecek, yoldan saptığında ıslah edecek ve bu toplumu ayakta tutacak olan yegâne araç “apaçık tebliğ”dir ve özellikle Hz. Muhammed’in (sav) hayatı bu iddianın ispatına kâfidir.
“Apaçık tebliğ ilahi mesajın güvencesi olduğu gibi, bu mesajın çizdiği çizgiden sapan toplumun ıslahının da güvencesidir. Hatta tebliğ vazifesini yerine getirmek ve ilahi gerçekleri saklı tutmamak toplumun ayakta kalıp varlığını devam ettirmesinin yegâne güvencesidir. “Dinde zorlama yoktur” ayeti de İslâm düşüncesinin yayılması konusunda “şiddet”i devre dışı bırakmak suretiyle, tebliğin önemini vurgulamaktadır. Zira cezalara ilişkin şer’i hükümlerin hadlerinin uygulanması ile cihad, sadece “zulmün” ortadan kaldırılması içindir.” (Said, 2016, p. 58).
Said, İslam toplumunda kâfirlerin barınabilmesini ve bunlarla savaşmanın yasaklanmış olmasını kıtal yöntemiyle cihadın yeryüzündeki mazlumlara yardım ve zulmü bertaraf etmekle sınırlı olduğuna delil olarak ileri sürer.
Nitekim cihat izni verilmemiş birçok peygamber bulunmakla birlikte, her peygamberin tebliğ ile mükellef tutulmuş olması Said’in yaklaşımını pekiştirmektedir.
Demokratik Hilafetin İhyası
Hilafetin ihyası için Avrupa Birliği modelini öneren düşünür, demokrasiye de insanlığın ortak bir değeri olarak sahip çıkmakta bir beis görmez.
İslam dünyasında “demokrasi sorununun, kokusunun bile açığa çıkmadığını” savunan Cevdet Said “Müslümanlar demokrasiye ‘sömürgecilikle içli dışlı olmuş, Frenk Avrupa’nın bir uydurması’ olarak baktılar” demekte ve onun “En yüce insânî değerler yönünde beşerî bir gelişme, bir ilerleme olduğunu” göremediklerini vurgulamaktadır. (Said, 2006, s. 257)
Said Batı medeniyeti ile İslam dünyası arasında şöyle bir mukayese yapıyor:
“Batı’ya gelince; öncelikle yaşamına yön veren ve hayat tarzını belirleyen kavramlarını değiştirdi. Bunun neticesinde, ne kadar eksiklikleri olursa olsun, ilkel döneme âit hayat tarzından kurtulmayı başardı. Biz ise, bu yeni dünyada nelerin olup bittiğini, insânî ilişkilerin nasıl bir boyut kazandığını kavrayamadık. Sandık ki Batı dünyasında yaşanan değişim, yalnızca maddenin, insanlığın hizmetine boyun eğdirilmesinde meydana gelmişti. Oysa maddenin hizmete boyun eğdirilmesi bile, Batılı insanların evrenin ve hayatın yasalarını kavrama ile alakalı bakış açılarındaki değişikliğin bir sonucuydu.” (Said, 2006, s. 263)
Cevdet Said, Cezayirli düşünür Malik bin Nebi’nin düşüncede özgürlükçü, harekette evrimci çizgisinin önde gelen takipçilerindendir. Bin Nebi’ye göre, İslâm demokrasi anlayışı laik demokrasi anlayışından çok farklıdır. Fransız İhtilali insanı “vatandaş” yapmıştır. Bu bir tekâmüldür. Rus ihtilali onu “yoldaş” yapmıştır. Bu da başka bir tekâmüldür. Fakat İslâm dışındaki tüm demokrasi tipleri insana toplum içinde bir değer bahşetmektedirler:
“Hâlbuki İslâmiyet, birdenbire insana siyasî ve içtimaî her değerden daha üstün olan bir kıymet vermektedir. Kur’an-ı Kerim’de ona bu değeri bahşeden bizzat Allahu Teâlâdır: ‘İnsanı şerefli kıldık.’ Bu yazısız bir İslâm anayasasının bir nevî başlangıcını teşkil eden bir âyettir. Bu ayet, İslâm anayasasına diğer demokrasi tiplerinde olmayan özellik veren bir başlangıçtır. ‘İslâmî demokrasi’ anlayışı, insanda Allah’ın varlığını, diğer görüşler ise, onda insanlığın ve cemiyetin varlığını görürler. Bir tarafta kutsal bir demokrasi tipine, diğer tarafta laik bir demokrasi tipine sahip olunur.” (Bin Nebi, 1983, ss. 121-122)
Asr-ı saadet inkılabının olağanüstü mucizelerden değil, Hz. Peygamber’in evrende cârî olan ilahi yasalara (sünnetlere) uygun tutum ve davranışlarından kaynaklandığını belirten Said, ilga edilmiş bulunan hilafet kurumu ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmaktadır:
“Şimdilerde hâlâ bazıları İslâm hilâfeti diye çığlıklar atıyor. Sanki İslâm hilâfeti, her derde devâ olan bir büyüymüş gibi. Geçmişte bu kurum, hasta adam olarak niteleninceye ve tamâmen yıkılıncaya dek çok uzun süre varlığını sürdürmüştü. Yeni kavramlara göre düzenlenmiş yeni bir yasama düzenine geçen dünya, bu hasta adamın ölüm sonrası mirasını paylaşma kavgasına düştükleri için çöküşü bir hayli gecikmişti.” (Said, 2006, p. 263)
Cevdet Said’e göre İslam birliği askeri bir gücün kendi hegemonyasını bütün Müslümanlara zorla kabul ettirmesi şeklinde değil, Müslüman bireylerin ve toplumların uzlaşarak teşkil edecekleri bir barış paktı olarak tecelli edecektir
Sonuç
Değişim senden başlar. Gerçek anlamda değiştirebileceğin tek kişi sensin. Kendini değiştirdiğinde âlemin bambaşka bir âlem olduğunu hayretle müşahede edeceksin.
Değişim zorla olmaz. İç veya dış zorlamayla değişim sağlanamaz. Şiddet işlevsizdir. Şiddetin yararlı bir neticesi yoktur. İyi ve kötü şiddet mevzubahis değildir. Şiddet kategorik olarak reddedilmedikçe topyekûn barışa dâhil olmak mümkün olmayacaktır.
Ya Habil mezhebindensin ya Kabil. Barışta değilsen savaştasın. Habil yolunda savaşın iyisi, güzel, yararlısı, haklı ve meşru olanı, kutsalı yoktur. Savaşın ve şiddetin her türü kategorik olarak reddedilmektedir.
Haklı olmak şiddeti, güç kullanmayı meşrulaştırmaz. Güce başvuran firavundur veya sürecin sonunda firavunlaşır. İnsanlığın üzerine titreyeceği, koruyup kollayacağı en temel değer barıştır: “silm”. Farsça kökenli Müslüman, Arapça aslıyla “muslim” sözü “barışık” anlamına gelir. Müslüman kelimesi bir din müntesibi olmaktan önce kendi kendisiyle, hemcinsleriyle, evrenle ve çevreyle barışık insanı ifade eder.
Kaynakça
Kur’an-ı Kerim: Ayet mealleri Hayreddin Karaman önderliğindeki heyet tarafından hazırlanan Kur’an Yolu Meal ve Tefsir’den alınmıştır.
Bin Nebi, M. (1983). Çağdaş Temel Konular (V. Uysal, Çev.). İstanbul: Bir Yayıncılık.
Said, Cevdet. (2006). Makaleler (A. Keskinsoy, Çev.). İstanbul: Pınar Yayınları.
Said Cevdet. (2016). Âdemoğlu’nun İlk Mezhebi (Halil İbrahim Kaçar, Çev.). İstanbul: Pınar Yayınları
Said Cevdet. (2019). Şiddet Erdemi Öldürür (Fethi Güngör, Çev.), İstanbul: Pınar Yayınları.
Bu yazıda yazarın şu makalesinden yararlanılmıştır: “İslami Hareketin Evrimci ve Devrimci Mezhepleri: Bin Nebi versus Mevdudi – Kutub.” (Evolutionary and revolutionary schools of Islamic movement: The impact of Malik bin Naby and Seyyid Qutb) Tezkire, no. 70, ss. 9-26, 2019.
Fatih Okumuş
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku öğretim üyesi. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Mısır el-Ezher Üniversitesi Hukuk ve İslam Hukuku Fakültesi mezunu. Rotterdam İslam Üniversitesi ve VU Amsterdam Üniversit...