Doğu Türkistan’da 2015’te kurulmaya başlayan ve 2017 Nisan’ından itibaren insanların yoğun bir şekilde alınmaya başlandığı, sayılarının 1.500’ü geçtiği belirtilen toplama kampları ve bu kamplarda tutulduğu tahmin edilen 3 milyon insan ve en az bir o kadar da acı hikâye var. Evlerinden, çocuk ve eşlerinden, anne-babalarından, akraba ve arkadaşlarından, işlerinden, okullarından hasılı en sevdiklerinden kopartılan ve dört duvar arasına sıkıştırılan, dünyanın en ağır işkence ve mahrumiyetlerini yaşayan en az 3 milyon Doğu Türkistanlı… Bu kısa yazıda toplama kamplarının kuruluş nedenlerini, kimlerin hangi gerekçelerle bu merkezlere alındığını, hangi muamelelere tabii tutulduklarını anlamaya çalışacak ve meselenin hukuki boyutlarına da değinmeye gayret edeceğiz.*
Doğu Türkistan’da Neler Oluyor?
Toplama kamplarına giden yol Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesini ilan etmesiyle başladı. Proje için Doğu Türkistan kilit önemdeydi. Zira Pekin’den başlayan ve 70’e yakın ülkeyi geçerek Londra’ya ulaşan kara yolları, tren yolları, petrol ve doğalgaz aktarımları Doğu Türkistan üzerinden gerçekleşecekti. Bu devasa projenin inşa ve ikame süreci Doğu Türkistan’daki Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek Müslümanların ’hizaya getirilmesi’ için de toplama kampları veya Çin’in resmî söylemiyle zorunlu “Mesleki Eğitim ve Öğretim Merkezleri” sürecini başlatmış oluyordu.
Çin, kampların amacını “terörizm, ayrımcılık, aşırılık ve dinî faaliyetleri durdurmak” olarak ifade etmektedir. Toplama kamplarını o kadar geniş bir biçimde kurulmuştur ki, belgeler İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk defa bir etnik-dinî azınlığın bu kadar geniş bir şekilde kitlesel olarak hapsedildiğini teyit etmektedir. Herhangi bir mahkemede yargılanmayan ve kendilerine bir suç isnat edilmeyen masum insanlar için inşa edilen ve her geçen gün genişletilen bu kamplar, Nazi toplama kampları ya da Sovyet Gulaglarını hatırlatmaktadır.
Kampların Açılış Gerekçeleri
Çin, tutuklamaları suçu önceden önleme prensibi(!) çerçevesinde gerçekleştirdiğini söylerken, toplama kamplarına alınan Doğu Türkistanlıların tamamına yakınının aslında hiçbir suç işlemediği anlaşılmaktadır. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 2014’te “aşırı dincilik zehrinin” ortadan kaldırılması için baskı siyasetinin uygulanması gerektiğini savunarak keyfî tutuklamalara zemin hazırlamıştır. Mayıs 2014’te “Teröre Karşı Sert Darbe Kampanyası” başlatılmış, yayımlanan “75 aşırılık belirtisi” gösterenlerin ihbar edilmeleri istenmiştir.
1 Ocak 2016 Terörle Mücadele Yasası ve 29 Mart 2017 Sincan’daki Aşırılığı Yok Etme Yönetmelikleri’nin yürürlüğe girmesi ile ilgili hükümet birimlerine sadece silahlı operasyonları değil, eğitim ve propaganda çalışmaları konusunda da faaliyetleri arttırma direktifi verilmiştir.
Kamplara Kimler Alınıyor?
Bir çadıra ya da pusulaya sahip olmak, mutfağında birden fazla bıçağı olmak, pasaportu olmak, yurt dışına çıkmak ya da yurt dışına çıkan birisiyle konuşmak, başkalarına günah işlememesini söylemek, fazladan yiyeceğe sahip olmak, kahvaltıyı güneş doğmadan önce yapmak, alkol ve sigara kullanmaktan kaçınmak, sakalı olmak ya da başörtüsü takmak, camiye gitmek, namaz kılmak, oruç tutmak, DNA örneği alınmasına izin vermemek, bazı sosyal medya uygulamaları kullanmak, okulda ve resmi dairelerde ana dili kullanmak, üzerinde ay yıldız olan tişört giyinmek ya da bu sembolleri bir şekilde kullanmak bir kişinin toplama kamplarına alınması için yeterli sebep olarak görülmektedir.
Toplama kampları Doğu Türkistan’ın tamamına yayılmıştır. İnsanlar kendilerine isnat edilen suçların yazıldığı bir itirafnameye zorla imza attırılmakta, sonrasında mahkeme kararı olmaksızın süreç yasallaşmaktadır! Hatta bazılarına uzun bir suç listesi verilerek, “kendilerine suç beğenmeleri” istenmektedir!
Bir kamp toplamda 1.000-1.200 civarında koğuş ve 60’tan fazla binadan oluşmakta ve 16 m2’lik bir koğuşa 20 ve bazen daha fazla insan sığdırılmaktadır. Kamplar dikenli tellerle çevrili, kat kat güvenlik sistemleriyle güçlendirilmiş duvarlarla örülü; izleme kuleleri, onlarca polis ve asker tarafından korunmaktadır. İnsanlar bu işkencehanelerden asla ne zaman çıkacaklarını bilememektedir. Zoraki mahkumlara işkence ve asimilasyon programları uygulanmakta, bu kişilerin haklarının yakınları tarafından takibine dahi izin verilmemekte, nerede tutuldukları bildirilmemekte hatta çoğu zaman yaşayıp yaşamadıkları bilgisi bile verilmemektedir. Tüm bu süreçlerin bir avukat tarafından takip edilmesi de mevcut tek parti uygulamaları nedeniyle yine imkansızdır. Nitekim 10 yıldır aileleriyle görüşemeyen insanlar bulunmaktadır.
Kamplarda Fiziki ve Psikolojik İşkenceler
Tanıkların ifadelerine göre toplama kamplarında yapılan işkenceler şu şekildedir: Yaz aylarında sadece iç çamaşırıyla sıcak taş üzerinde; kış aylarında da çıplak ayak buz üzerinde bekletme, dayak, elektrik şoku verme, hastalık durumlarında müdahale etmeme, uykusuz bırakma, uzun süre hücre hapsinde tutma, uzun süre kelepçe ile bırakma, uzun süre kafasında siyah çuval olduğu halde bekletme, tuvalet ihtiyaçlarının giderilmesini kısıtlama, aşırı kalabalık odalarda tutma, aç ve susuz bırakma ya da yeterli yiyecek vermeme, su tanklarına daldırma ya da soğukta üzerine soğuk su dökme, kadın tutukluların yüzlerinde ve vücutlarında sigara söndürme, bileklerinden asılan tutukluları bu haldeyken copla dövme, elektrik verme, değişik acı verici nesnelerle dövme ve eziyet etme, yoğun ve parlak ışıkla körleştirme, uzun süre gergin pozisyonda tutma, günlerce hareketsiz bir şekilde kaplan koltuğu denen koltuklarda oturtma, elleri kelepçeli ve ayakları prangalı olarak dolaştırılma, düzenli olarak verilen içeriği bilinmeyen ilaçlarla güçten düşürme ve itaate zorlama, zoraki kürtaj ve doğum kontrol uygulamaları, erkeklerin kısırlaştırılması, tecavüze uğrayan birini izlemeye zorlama ve toplu tecavüz.
Geride Kalanlar
Ebeveynleri ve akrabalarının çoğunluğu toplama kamplarında olan çocuklar kreş, yetimhane ve yatılı okullara kapatılmaktadır. Bu merkezler aynı zamanda “çocuk kampları” olarak bilinmektedir. Doğu Türkistan’ın güneyinde bir yetimhanede çalışan bir Uygur, tesisin aşırı kalabalık ve koşullarının korkunç olduğunu, çocukların burada adeta çiftlik hayvanları gibi kilitlendiklerini anlatmıştır.
Yetimhane ve yatılı okullar çocukların din ve kültürlerinden sistematik olarak uzaklaştırma çabalarının bir parçası olarak kullanılmaktadır. Doğu Türkistan’da toplam 7.778 Çocuk Yetiştirme Merkezi vardır. Bu merkezlerin eğitmenler dahil tüm kadrosu toplam 92.200’dür. Ayrıca “Özel Görevli” statüsüyle 59.400 kişi daha istihdam edilmektedir.
“Aile Olmak”: Aile ve Mahremiyetin Ölümü
Çin yönetimi, Uygurlara yönelik yürüttüğü asimilasyon programı çerçevesinde 2014’ten itibaren “Aile Olmak” adıyla bir proje başlatmış Aralık 2017’den itibaren program genişletilmiştir. Buna göre, erkek bireyleri toplama kamplarına gönderilen ailelerin yanına Çin’in farklı bölgelerinden bir Çin Komünist Partisi (ÇKP) üyesi ailenin rızası aranmadan zorla yerleştirilmektedir. Çin rejimi, mahremiyetin ayaklar altına alındığı etik olmayan bu uygulamanın amacını; “Uygurların yaşam koşullarını iyileştirmek, Han-Uygur halkları arasında iletişimi arttırmak” şeklinde açıklamaktadır.
Uluslararası Tepkiler
Çin Ceza Yasası’nın 103. maddesi “açık bir biçimde ayrılıkçılığı kışkırttığı, ülkeyi bölmeye çalıştığı” düşünülen her türlü faaliyetin cezalandırılmasını öngörmektedir. Bu bağlamda Çin, insan hakları kuruluşlarının Doğu Türkistan’a girişlerini yasaklamıştır. Gazeteciler, aktivistler, STK’lar ve bağımsız heyetler kamplara girememektedir. Çin, göstermelik programlarla önceden hazırlanmış merkezlere bazı grupları götürmekte fakat bu ziyaretlerin inandırıcılığı bulunmamaktadır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda veto yetkisi olması, başta İslam ülkeleri olmak üzere verdiği kredi ve ekonomik sarmalamalar, Çin’e karşı adım atılmasını engellemektedir. BM’den sonra dünyanın en büyük çatı örgütü olan ve 2 milyarlık, 57 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı, Doğu Türkistan’la ilgili olarak genellikle pasif bir tutum takınmaktadır. Bölgeyle ilgili yapılan açıklamalar suya sabuna dokunmayan, iyi niyet temennilerini geçmemektedir.
Adım Adım Soykırım
BM Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesine göre soykırım; millî, etnik, ırki veya dinî bir grubu, sırf bu niteliği nedeniyle kısmen veya tamamen yok etmek kastıyla aşağıda sayılan fiillerin işlenmesidir:
- Grup üyelerini öldürmek
- Grup üyelerine ciddi biçimde bedensel veya zihinsel zarar vermek
- Grubun fiziksel varlığını tamamen veya kısmen ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasıtlı olarak değiştirmek
- Grup içinde doğumları bilinçli olarak önlemeye yönelik tedbirler dayatmak
- Gruba ait çocukları bir başka gruba zorla nakletmek
Çin yukarıda zikredilen maddelerin tamamıyla ilgili şaibelidir. Özellikle dört ve beşinci maddeler çerçevesinde ise soykırım suçlusudur.
Doğu Türkistan’da ayrıca Kültürel Soykırım kapsamına giren onlarca fiil bulunmaktadır. “Bulaşıcı bir hastalık” olarak görülen dinî değerlerin tamamına yönelik saldırılar, cami, medrese ve İslam kültür öğesi eserlerin yıkılması; ahır, diskotek ve bar olarak amaç dışı kullanımları dâhil olmak üzere yapılan saldırılar, Bir Kuşak Bir Yol projesi güzergâhında bulunan Müslümanlara ait köy ve kasabaların tüm kültürel ve tarihî dokularıyla birlikte yerle bir edilmesi ve bu yerlerin ahalisinin farklı bölgelere sürgün edilmesi, 18 yaşından küçüklerin, memur, işçi, ÇKP üyeleri, öğrenci, emekli ve kadınların ibadet yerlerine girmesi ve ibadet etmesinin yasaklanması, Ramazan ayında oruç tutmanın yasaklanması, Müslümanlara ait mezarlıkların yok edilmesi ya da taşınması, Müslüman ahaliye domuz eti yedirme ve alkol kullandırma, çocukların sünnet ettirilmesinin yasaklanması, evlilik ve cenaze törenlerinin örfe uygun yapılmasının yasaklanması, Türk kızlarının zorunlu olarak Çinli erkeklerle evlendirilmesi, toplumun lider ve aydınlarının, akademisyenlerin toplama kamplarına kapatılmak suretiyle topluma yön verecek isimlerden toplumun mahrum bırakılması, dinî ve millî bayramların yasaklanması, ürünlerin “helal” olarak etiketlenmesinin yasaklanması ve helal etin Müslümanların yemesi haram olan domuz etiyle birlikte satılması, Uygurlara verilmiş anadilde eğitim hakkının yasaklanması ve Çincenin tüm okullarda zorunlu dil hâline getirilmesi, Uygurca dinî ve millî eserlerin, Kur’an-ı Kerimlerin toplanarak yakılması, bu eserleri okumanın ve bulundurmanın yasaklanması, buna mugayir davrananların hapis cezasına çarptırılması bunlardan bazılarıdır.
İslam dünyasının ve toplamda 8 milyara yaklaşan tüm insanlığın sırtını döndüğü Doğu Türkistan bugün hepimizin en önemli imtihanlarından biri olarak durmaktadır.
*Çalışma “Doğu Türkistan’da Toplama Kampları – Adım Adım Soykırım” kitabımın özeti niteliğinde olduğundan kaynakçaya yer verilmemiştir. Konunun ilgilileri kitaba internet üzerinden ulaşabilirler.
**Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Platform Projesi: Müslüman Dünyanın Gündemi’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.





































