Dünyayı Kadınlar için Güvenli Hale Getirmek: Filistin İstisnası
On binlerce sivilin ayrım gözetmeksizin öldürülmesi, özellikle kadın ve çocukların haklarını savunduğunu iddia eden feminist ilkelerle çelişir. İsrail’in Gazze’de başlayan, şimdi ise Lübnan’a sıçrayan saldırıları, kadınları koruma sorumluluğunu yalnızca “teoride” bırakıp pratikte göz ardı ediyor. ABD başkan adayı Kamala Harris’in hafif bir ifadeyle "acı çekmek" olarak tanımladığı Filistinli kadın ve çocukların durumu göz ardı edilemeyecek kadar vahim ve tüm gerçekliğiyle dikkate alınması gereken bir insanlık sorunudur.
Bu kısa analizde, 2024 Demokratik Ulusal Kongresi'nde yapılan feminist/kadın yanlısı açıklamaları, özellikle Amerika'nın Gazze'ye yönelik politikaları ışığında tartışıyorum. Bu bağlamda liberal kadın hakları söylemlerinin, Amerikan emperyalist (ve Siyonist yanlısı) duruşları gizlemek amacıyla araçsallaştırılması dikkate değerdir. Nitekim, ABD başkanlık yarışında kadın hakları bolca tartışılırken konu Gazze’nin kadınlarına geldiğinde bu haklar görmezden geliniyor. Filistinli kadınların belgelenmiş ve kamuoyuna mâl olmuş acılarının bu şekilde kasıtlı olarak ihmal edilmesi, ABD’nin dış politika söylemlerindeki ve uygulamalarındaki tutarsızlıkları açıkça yansıtıyor. Benim buradaki odak noktam özellikle kadın haklarıdır.
Filistinli kadınların belgelenmiş ve kamuoyuna mâl olmuş acılarının bu şekilde kasıtlı olarak ihmal edilmesi, ABD’nin dış politika söylemlerindeki ve uygulamalarındaki tutarsızlıkları açıkça yansıtıyor.
Kadınlar ve ABD Dış Politikası
Amerika’nın Orta Doğu’da finanse ettiği ve desteklediği savaşların insan hakları ve kadın hakları normlarını ihlal ettiği iddiaları pek de şaşırtıcı değil. Hepimizin hatırlayacağı üzere, ABD 2001’deki Afganistan işgalini, Afgan kadınlarını Taliban’dan koruma gerekçesiyle savunmuştu (Abu-Lughod, 2002). Irak ve Afganistan’da, son olarak da Taliban’ın yeniden iktidara gelmesiyle Müslüman kadınları “kurtarma” kararlılığı gösteren ABD, Filistin söz konusu olduğunda bu yaklaşımı sürdüremiyor. ABD’nin açıklamaları ile politikaları arasındaki bu tutarsızlık, özellikle Filistinli kadınların haklarının göz ardı edilmesi açısından dikkat çekici. Bu durumun paradoksal yanı ise, kadınların güçlendirilmesinin ABD’nin sivil toplum destekleri ve Orta Doğu ile Kuzey Afrika yardım politikalarının merkezinde yer alması. Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konuları, bölgedeki politikaların temel gündemlerinden biri olmaya devam edecektir.
Gazze’deki savaşın siyasi etkisi, on binlerce kişinin öldürülmesi, milyonlarca insanın yerinden edilmesi ve aç bırakılması, evlerin, hastanelerin, okulların ve üniversitelerin yıkılmasıyla ölçülemez boyutta. Bu soykırım, Amerika’nın “kurallara dayalı uluslararası düzeni” koruduğuna dair efsaneleri çürütürken (Sadiki, 2024), kadın haklarına olan bağlılığına ilişkin anlatıyı da paramparça etmiştir. BM Kadın Birimi Filistin Ofisi Özel Temsilcisi Maryse Guimond'un temmuz ayında ifade ettiği gibi, “Gazze'de kadın olmak için güvenli bir yer yok” (UN Women, 2024). Bu noktada, ABD'nin kadın haklarını temel bir politika olarak savunmadığı iddia edilebilir. Nitekim ABD; İsveç (daha önce), Kanada, Fransa ve diğer devletlerin aksine kendisini “Feminist Dış Politika (FFP)” olarak adlandırılan politikanın bir tarafı olarak ilan etmemiş ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak haklar, temsil ve kaynakları önceliklendirme sözü vermemiştir. Dolayısıyla, Fransa, Almanya ve Kanada gibi müttefiklerinden farklı olarak, ABD'nin Gazze örneğinde FFP ilkelerini ihlal ettiği söylenemez (Saleh, 2024).
Aynı zamanda ABD, dünya genelinde kadınların rollerini ve haklarını ilerletmek için öncü bir güç olduğunu iddia ediyor. Ulusal Demokrasi Vakfından (National Endowment for Democracy) ABD Uluslararası Kalkınma Ajansına (USAID) kadar çeşitli Amerikan kurumları, toplumsal cinsiyet eşitliğini programlarının bir bileşeni olarak tanımlıyor. Hatta USAID'in 2023 yılından itibaren “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların Güçlendirilmesi Politikası” bulunuyor ve bu politika, diğer hedeflerin yanı sıra, dünya çapında toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti (GBV) sona erdirmeyi amaçlıyor (USAID, 2023). Amerikalı yetkililerin Filistinli kadınlar konusundaki sessizliği tam da bu nedenle dikkat çekicidir. Özellikle Ukrayna, Afganistan ve daha yakın zamanda Sudan’daki kadınlara verdiği desteği vurgulanan ABD’nin (ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken tarafından) bu tavrı oldukça tezat bir tablo ortaya koyuyor (ABD Dışişleri Bakanlığı, 2024).
Kadınlar ve 2024 Seçimleri
ABD’de, özellikle bu seçim döneminde, kadın haklarına dair söylemler iç politikada da öne çıkmaya devam ediyor. Gazze’deki soykırımın yanı sıra, temmuz ayında Amerika’da ve küresel medyada en çok konuşulan konulardan biri, Başkan Joe Biden’ın başkanlık yarışından çekilmesi için yapılan baskılara direnip direnemeyeceğiydi. Nihayetinde kadın Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in aday gösterilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği tartışmalarını medyanın ilgi odağı haline getirdi. Kamala Harris'in kampanyası, Hillary Clinton'ın 2016'da Donald Trump'a yenilmesinden sonra daha önce hiç olmadığı kadar mümkün olan, “ilk” kadın başkan olma ihtimaline odaklıydı.
Bu nedenle Harris’in yolsuzluk ve dolandırıcılık yanında cinsel saldırı iddialarıyla da (Graham, 2024) yargılanan Donald Trump’a karşı yürüttüğü kampanyada, kadınların güçlendirilmesi gibi canlandırıcı bir mesajı vurgulamayı seçmesi şaşırtıcı değildir. 2024 Demokratik Ulusal Kongresini (DNC) izleyenler, Demokrat Parti ve Biden yönetiminin anneliğe saygı duyduğunu ve kadınları savunduğunu düşünebilir. Nitekim, kadın oylarını hedefleyen Hillary Clinton'dan Oprah Winfrey'e ve Kamala Harris'e (PBS, 2024) kadar pek çok konuşmacı açık bir şekilde feminist temalara değindi: Konuşmacıların gözyaşları içinde anlattıkları hikayeler annelerin temel etkisini, kadın hakları savunucularının tarihsel mücadelelerini, eğitimde ayrımcılığın önlenmesinde yaşanan sıkıntıları, klişeleşmiş “cam tavan”ı ve bedensel özerkliğin kutsallığını vurguladı.
Bu noktada, İsrail'in “çocuklara karşı savaşının” ve annelere yönelik saldırısının üzerinden yaklaşık 11 ay geçmişken, Amerika'nın, bilhassa öncü kadınlara yönelik bu uzun övgü dizisi ve kadınların üreme haklarıyla ilgili çalışmalar yapması, oldukça sarsıcıdır. Otokrasiye karşı mücadele etmek, Amerikan demokrasisini örnek almak ve özgürlükleri yurt içinde ve yurt dışında savunmak isteyen bir parti aslında hep var olan çelişkilerini sergiliyor. Yani bu tutarsızlıklar yeni değil. Bir asırdan fazla bir süre önce, Amerikalı kadın hakları savunucuları sadece kadınların oy hakkı için değil, aynı zamanda militarizme karşı da mücadele etmiş ve tüm bunları yaparken de annelerin ve çocukların korunmasını savunmuşlardı. Ancak 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında, Amerikan feminizminin ilk dalgasını oluşturan ABD kadın oy hakkı hareketi kapsayıcı ve eşitlikçi olmaktan uzak; siyah ve göçmenlere yönelik ırkçılığın destekçisiydi (Watkins, 2016). Dolayısıyla Clinton'ın yorumları, en azından siyasi parti elitleri için, bu kez Arap/Müslüman veya Filistinli kadınları içermeyecek şekilde uluslararasılaştırılmış seçici kaygı mirasının devam ettiğini gösteriyor.
Demokratik Ulusal Kongre konuşmacıları ve destekçileri, Harris yönetiminin ABD'nin tiranlığa karşı mücadelesinde “yeni bir sayfa” açacağı konusunda dikkat çekici bir şekilde ısrar ettiler. Ancak kongrede konuşmacıların vurguladığı liberal feminist söylem, bir dizi (illiberal) ilke ve uygulamayı pekiştiriyordu: dışlama, insanlıktan çıkarma ve dizginsiz şiddet. Hillary Clinton, kadınların oy kullanmasının yasak olduğu bir dünyaya gelen Chicago doğumlu annesi Dorothy'yi örnek göstererek geçtiğimiz 104 yıl boyunca “her nesil meşaleyi ileriye taşıdı” dedi. Şimdi ise Kamala Harris “gelecek burada (the future is here)” kampanyasıyla başkan olmaya hazırlanıyor (TIME, 2024a). Ancak görüyoruz ki bu “gelecek” tüm insan haklarını, özellikle kadın haklarını kapsamıyor. 1994'te “kadın hakları insan haklarıdır” diyen aynı politikacı, şimdi ABD yapımı bombalarla İsrail’in saldırısı altında olan kadınların durumunu görmezden geliyor. Clinton’ın insan hakları ve kadın hakları söylemi, ABD destekli İsrail soykırımında bariz bir şekilde yok oluyor.
Anneliğe yapılan övgü; eski Başkan Obama’nın büyükannesi, kayınvalidesi, Michelle Obama'nın annelik rolü ve Kamala Harris’in kendi annesi gibi figürler aracılığıyla da öne çıkarıldı. Barack ve Michelle Obama’nın arka arkaya yaptığı konuşmalarda, “annesi, benim annem ve sizin anneleriniz için de bir saygı duruşu” sözleriyle bu amaç vurgulandı (Obama, 2024). Medya patronundan politik kampanyacıya dönüşen Oprah Winfrey de aynı ekibe katıldı. Rakibi Harris’in aksine, kadınların bedenleri üzerinde özgürlüğünü güvence altına alacağına ve bu özgürlüğün Amerikan rüyası ile iç içe geçmiş temel bir ulusal mit olduğuna dikkat çekti. “Çünkü eğer bu konuda özerkliğiniz yoksa, Amerikan rüyası diye bir şey yoktur,” diyerek dramatik bir şekilde cümlesini yarıda kesti ve kendi bedenini işaret etti (TIME, 2024b). Ancak bu tür bir özerklik, Filistinli kadınlar söz konusu olduğunda, USAID gibi ajanslarda bile dikkate alınmıyor. Öyle ki bir çalışan, Gazze'de hamile kadınların açlıktan ölmesiyle ilgili hazırladığı sunum sebebiyle işten çıkarıldı (Musgrave, 2024). Kalkınma bürokratlarının kendilerinin yaptığı eleştirel analizler, özellikle kadınlara yönelik insani ihlallerde İsrail’in sorumluluğunu belirttiğinde kabul görmüyor.
Tüm Bu Tartışmaların İçinde (Filistinli) Kadınlar Nerede?
Kadınların bedenleri üzerindeki “özerkliği” ABD'de oy kazandırsa da söz konusu Filistin olduğunda onlar için pek bir önem arz etmiyor. Serene Khader'in (2018) emperyal müdahaleleri meşrulaştıran Batılı “misyoner feminizm” dediği şey bile seçici bir şekilde Filistinli kadınları tamamen görmezden geliyor. ABD'nin Orta Doğu'daki temel çıkarlarını Hollywood tarzı bir gösteriyle ifade eden DNC, “toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması”nın sinsi gücünü hatırlatmıştı. 1990'larda BM tarafından öncülük edilen bu yaklaşım, toplumsal cinsiyete dayalı dışlanma ve ayrımcılığa çözüm olarak kadınların mevcut politika süreçlerine ve eylemlerine basitçe dahil edilmesini öngörüyor. Aynı yukarıdan aşağıya yaklaşım, uluslararası demokrasi ve kalkınma yardımlarının da temel taşı haline gelmiştir. Amerikalı bir kadın başkan, toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması için gösterişli bir başarı olmaz mı?
Bir ölçüde, ABD'nin resmî söylemi, çatışma durumlarında kadınların daha fazla dahil edilmesini amaçlayan kadın, barış ve güvenlik (WPS) gündemi ile kök salmış kadın güçlenmesi konusundaki küresel söylem ve politikaları yansıtmaktadır. Ancak radikal olmaktan uzak olan ve emperyalizm, neoliberalizm ve otoriterliğin yapısal eşitsizliklerine meydan okumaya cesaret edemeyen bu sınırlı gündem bile Filistin ve diğer Arap ortamları söz konusu olduğunda ciddiye alınmamaktadır. Uluslararası uzmanlar tarafından hazırlanan güncel bir rapor, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin özellikle Gazze, Sudan ve Yemen gibi yerlerde WPS gündeminin uygulanmasına olan bağlılığının belirgin bir şekilde eksik olduğunu vurgulamaktadır (UKRI GCRF, 2024, s. 59). Soykırım sürecini yöneten mevcut ABD yönetiminin bir parçası olan Demokratik Ulusal Kongre, üst düzeyde minimal değişimle elde edilebilecek bu cinsiyet eşitliği anlayışıyla uyumlu bir mesaj yayımladı: “Soykırımı mümkün kılan emperyalist hegemonik bir gücün başına bir kadın getirin ve kadınların kurtuluşunun sağlandığını ilan edin”. Görülüyor ki toplumsal cinsiyet eşitliği de dahil olmak üzere ABD tarafından benimsenen demokratik normlar her zamankinden daha şüpheli.
Tüm bunlar, ABD siyasetinde bir partiyi diğerine tercih etme niyeti taşımıyor. Gerilim yükselirken bu sıkı başkanlık yarışında hangi adayın kazanacağını tahmin etmek zor. Esasında bu analizdeki amaç, bir ABD yönetiminin siyasi retoriğindeki tutarsızlıkları kısa ve öz bir şekilde ortaya koymaktır. Bu durumda, kadın hakları konusunda ifade edilen taahhütler ile gerçek politikalar arasındaki çelişkiler dikkat çekiyor ki bu haklar nihayetinde güvenli bir şekilde doğurma hakkı ve yaşam hakkı ile başlamalıdır.
Cinsiyet eşitliği, ABD’de ve uluslararası politikada popüler bir kavram haline gelmiş olsa da Gazze'den sonra, bırakın Filistin’in kendi kaderini tayin etmesini, Filistinlilerin temel haklarının dahi Amerika gündeminde yer almadığı artık çok daha açık bir şekilde ortada.
Kadın hakları söyleminin, tıpkı demokrasi vaatleri gibi içi boş ve anlamsız olduğu, bu korkunç ve benzeri görülmemiş soykırımın çok ötesine uzanıyor. Amerika'nın silahlarıyla donatılmış savaş alevleri bölgeyi sararken, tüm Orta Doğu'daki siyasi ve sivil toplum bu gerçeğe kulak vermelidir.
Kaynakça
Abu-Lughod, L. (2002). Do Muslim women really need saving? Anthropological reflections on cultural relativism and its others. American Anthropologist, 104(3), 783–790.
Graham, D. A. (2024, 13 Eylül). “The Cases Against Trump: A Guide." The Atlantic.https://www.theatlantic.com/ideas/archive/2024/09/donald-trump-legal-cases-charges/675531/
Khader, S. J. (2018). Decolonizing universalism: A transnational feminist ethic. Oxford: Oxford University Press.
Musgrave, S. (2024, 31 Mayıs). "He Made a Powerpoint on Mothers Starving in Gaza. Then He Lost His Government Job." The Intercept. https://theintercept.com/2024/05/31/usaid-powerpoint-gaza-israel-resign/
Obama, B. (2024, 21 Ağustos). "Our Remarks at the 2024 Democratic National Convention." Medium. https://barackobama.medium.com/our-remarks-at-the-2024-democratic-national-convention-4b1f8a9dce8c
PBS. (2024, 23 Ağustos). "Read Kamala Harris' Full Speech at the Democratic National Convention." https://www.pbs.org/newshour/politics/read-kamala-harris-full-speech-at-the-democratic-national-convention-2
Sadiki, L. (2024, 9 Eylül). "The Gaza War... Is Not Taking Place?" Aljazeera Centre for Studies. https://studies.aljazeera.net/en/analyses/gaza-war%E2%80%A6-not-taking-place
Saleh, L. (2024, 16 Ocak ). "Palestine: A 'Test' for Feminist Foreign Policy." LSE Engenderings Blog. https://blogs.lse.ac.uk/gender/2024/01/16/palestine-a-test-for-feminist-foreign-policy/
The UKRI GCRF Gender, Justice and Security Hub. (2024). Gender, Justice and Security: Structural Challenges, Feminist Innovations and Radical Futures. https://thegenderhub.com/wp-content/uploads/2024/08/GJS-Report-1.pdf
TIME. (2024a, 20 Ağustos). "The Full Speech Hillary Clinton Gave at the 2024 Democratic National Convention." https://time.com/7012534/read-hillary-clinton-2024-dnc-speech-full-transcript/
TIME. (2024b). "Read Oprah Winfrey's Full 2024 Democratic National Convention Speech. https://time.com/7013825/read-oprah-winfrey-2024-dnc-speech-full-transcript/
UN Women. (2024, 18 Temmuz). “Press Briefing: Media briefing at the United Nations Headquarters by Maryse Guimond.” https://www.unwomen.org/en/news-stories/press-briefing/2024/07/media-briefing-at-the-united-nations-headquarters-by-maryse-guimond-un-women-special-representative-in-palestine-about-her-visit-to-gaza
USAID. (2023). “2023 Gender Equality and Women’s Empowerment Policy.” https://www.usaid.gov/gender-policy
US Department of State. (2024, 9 Temmuz). "Secretary of State Antony J. Blinken at the NATO Women, Peace, and Security Reception." https://www.state.gov/secretary-antony-j-blinken-at-the-nato-women-peace-and-security-reception/
Watkins, V. (2016). Votes for women: Race, gender, and W.E.B. Du Bois's advocacy of woman suffrage. Phylon 53(2), 3–19.
Layla Saleh
Dr. Layla Saleh specializes in Arab politics, protest, and democratization. Her latest book is the co-authored Revolution and Democracy in Tunisia: A Century of Protestscapes. She is currently a Research Fellow at the Graduate School of Humanities an...