Kalkınmanın Evrensel Zorunluluğu Üzerine Düşünceler
Bugün yaşadığımız çevre krizlerinde “sürdürülebilir kalkınma” yaklaşımı bir çözüm olarak sunulmaktadır. Bu yaklaşımın yeterliliği konusundaki tartışmalar kısıtlı bir çerçevede yürütülmektedir. Sürdürülebilir kalkınma normu evrensel bir kabule dönüşmüş durumda. Peki, bu “evrensel kabul” hangimizi özgürleştirdi? Bu soruyu cevaplarken şu soruları öncelikle cevaplamamız gereklidir. Neden kalkınmak zorundayız? Kim için kalkınmak zorundayız? Bu iki soruyla özgürlük ve kalkınma ilişkisi kurulmuştur. Bu iki soru cevaplandığında kalkınma perspektifinin gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere uyguladığı bir tahakküm biçimine dönüştüğü anlaşılacaktır. Bu sebeple kalkınma normlarının da bir tahakküm olarak tartışılmasına ihtiyaç vardır. Bu kalkınma normlarının getirdiği yükümlülükler çevresel kırılganlıkları azaltmamaktadır.
1960’lı yılların sonlarında çevre krizlerinin ortaya çıkmasında büyüme odaklı kalkınma anlayışının etkili olduğu, bu sebeple çevre ve kalkınma ilişkisinin tartışılmasına ihtiyaç duyulmuştur (Başarmak ve Görmez, 2019, s. 2301). Büyüme odaklı kalkınma anlayışının getirdiği refah anlayışı eleştirilmiştir. 1972 yılında Roma Kulübü tarafından hazırlanan “Büyümenin Sınırları” raporunda ilk kez Adam Smith’ten beri büyümenin durdurulması gerekliliği vurgulamıştır (Torgerson, 1995, s. 8). 1987 yılında Brutland Komisyonu’nun yayımladığı “Ortak Geleceğimiz” raporunda “sürdürülebilir kalkınma” kavramına yer verilmiştir. Bu rapora göre “Bugün yaşayanların ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınma” olarak tanımlanmıştır (UN, 1987, s. 54) Böylece kalkınmanın sürdürülebilir bir şekilde yürütülebileceği perspektifiyle çevre krizlerinin ve az gelişmişliğin aşılabileceği düşünülmüştür. Bununla birlikte gelecek nesillerin de dikkate alınmasıyla sorumluluk çerçevesi genişletilmiştir. 1992 Rio Zirvesi’yle tartışılan Gündem 21 kararları 2002 yılında düzenlenen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde yeniden gündeme gelmiş ve bugün ki sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin oluşmasını sağlamıştır.
Kalkınma modelleri ve bu modellerin şekillendiği paradigmalar yeni değildir. Bu analizle kalkınma modellerinin getirdiği bir tahakküm biçimleri ve adalet perspektifi vardır. Müslüman toplumların her ne kadar sürdürülebilir kalkınmaya yönelik ciddi bir talebi olsa da uluslararası sistemin sunduğu bu ekonomik düzenle bu hedefleri gerçekleştirmesi mümkün görünmemektedir. Bugün Müslüman toplumların da benimsediği bir evrensel kabul olan sürdürülebilir kalkınma perspektifinin Müslüman toplumlara sunduğu imkânlar ve özgürlükler açısından değerlendirilmesi gereklidir. Bu kabul “erişim” fikriyle güçlenmiştir. Bu erişim fikrinin sürdürülebilir kalkınma endeksinde nasıl yansıtıldığı incelenecektir. Bu değerlendirme ölçütleri Müslüman toplumların yaşadığı kalkınma sorunlarını anlamak için yeterli değildir. Bu sebeple özgürlük ve kalkınma arasındaki ilişki anlaşılmalıdır.
Müslüman toplumların da benimsediği bir evrensel kabul olan sürdürülebilir kalkınma perspektifinin Müslüman toplumlara sunduğu imkânlar ve özgürlükler açısından değerlendirilmesi gereklidir.
Kalkınma ve Özgürlük
Amartya Sen kalkınma meselesini “özgürlük” kavramından hareketle yeniden değerlendirmiş ve bugünkü kalkınma anlayışımıza hizmet eden insan merkezli bir kalkınma anlayışının oluşmasını sağlamıştır. Sen’e göre (2004, s. 400) “kalkınma, özgürlüğün imkânlarıyla bir büyük buluşmadır.” Dolayısıyla özgürlüklere imkân vermeyen bir kalkınmanın “kalkınma” olduğu söylenemez. Sen için (2004, s. 14) özgürlüklerin genişletilmesi kalkınmanın bir fonksiyonudur. Özgürlüklerin genişletilmesi perspektifiyle sadece siyasal, ekonomik ya da sosyal özgürlüklerin artmasını değil, aynı zamanda bu özgürlüklere dünyanın birçok yerinde yaşayanların özgürlük imkânına erişmesini kastetmektedir. Bu bağlamda özgürlüklerin erişilebilirliği üzerine kalkınma etiğini inşa etmiştir.
Sen, özgürlük perspektifini “yapabilirlik” ve “kapasite” ilişkisi üzerinden tanımlamaktadır. Buna göre özgürlük insanın arzularına, gelirine, harcama, tüketim, temel ihtiyaçların karşılanması ölçütlerinden ziyade insanların kapasitelerine göre yapabileceklerine ve olacaklarına göre hareket edebilmesidir (Uğur, 2017, s. 95). Dolayısıyla belirli bir grubun ekonomik sistemde öncü rol oynamasını eleştirmektedir.
Ekonomik sistemin getirdiği kısıtlılıkların özgürlüklere erişilmesini engellediğini fark eden Sen refah ekonomisine eleştiri getirmiştir. Refah ekonomisinin anlayışında birçok özgürlükten yoksun yaşayan insanların kattıkları değer azalmakta ya da hiç dâhil edilmemektedir (İnsel, 2000, s. 15). Sen “gelir düzeyleri, yaşama özgürlüğü ya da önlenebilir hastalıklardan kurtulma yeteneği ya da gelir getiren bir iş bulma ya da barışçıl ve suçtan arınmış topluluklarda yaşama fırsatı gibi” gelir dışı değişkenlerin bir değer olarak ekonomik sisteme dâhil edilmesini savunmaktadır (2004, s. 392-393).
Sen’e göre refah tek bir amaç değildir ve eylem kapasitesinden bağımsız düşünülemez (İnsel, 2000, s. 16). İnsanın eylemi gerçekleştirmesi onun yaşadığı şartlardan bağımsız düşünülemez. Eğer geçim kaynağı kısıtlı bir bölgede yaşıyorsa ve tek geçim kaynağı o bölgedeki ağaçları kesip yakacak olarak satmaksa o kişiye neden ağaçları kesiyorsun diye sormak ya da ceza yazmak adil olur mu? Dolayısıyla insanın çevre ile kurduğu ekonomik ilişkiyi ona sunulan fırsatlardan bağımsız düşünülemez.
Sen’e göre özgürlük etiğinde seçme ve özgürlük normları esastır ve kişinin bir şeyi seçmesi ve bu seçimini uygulayabilmesiyle özgürlüğünü gerçekleştirmektedir (İnsel, 2000, s. 16). Bu seçimi gerçekleştirirken yaşadığı engeller ve fırsatlarla kapasitesi belirlenmektedir. Bu kapasite kişinin yaşadığı toplumun ekonomik ve sosyal şartlarıyla birlikte oluşmaktadır. Bu sebeple bireysel özgürlük toplumun taahhütlerinden biri hâline gelmelidir (Sen, 2004, s. 14).
Sen’e göre adil ve güvenli bir yaşam için birey iktisadi özgürlüklere sahip olmalıdır. İktisadi özgürlüklerin ihlalinde temel ihtiyaçlara ulaşılamamanın yanı sıra birçok sosyal özgürlükten mahrum kalmaktadır (Sen, 2004, s. 23). Dolayısıyla iktisadi özgürlükler sosyal özgürlüklerle birlikte düşünülmeli ve öncelik hâline getirilmelidir. İktisadi özgürlüklere eriştiğinde temel ihtiyaçlarına ve sosyal özgürlüklere erişebilmenin imkanlarına kavuşmaktadır.
Sürdürülebilir Kalkınma Kimin Özgürlüklerini Genişletti?
Günümüzde ideal kalkınma fikri “sürdürülebilir kalkınma”dır. Sürdürülebilir kalkınma normuyla 17 hedef belirlenmiştir. Yoksulluğa son, temiz su ve sanitasyon, iklim eylemi olmak üzere erişim, adalet, barış, güçlü kurumlar, işbirliği olmak üzere birçok yeni değer tanımlanmış ve bu değerler küresel bağlamda gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Özellikle yoksulluk, çevre krizleri, çatışma gibi başka güvensizliklerden dolayı uluslararası toplum “erişim” normunu daha fazla tartışmaya açmıştır. Bu erişim meselesinin çözülebilmesi toplumların kalkınmayı gerçekleştirmesiyle mümkün kılınmıştır.
Kalkınma kavramı her dönemde farklı paradigmalarla dile getirilse de her zaman bu paradigmalar öncelikle “az gelişmişlik” çerçevesiyle tanımlanmıştır (Başarmak ve Görmez, 2019, s. 2305). Sürdürülebilir kalkınma endeksinde en yüksek puanları alan ülkeler gelişmiş ülkelerdir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler orta ve alt sıralarda yer almaktadır. Bu endeks ilk bakışta incelendiğinde sürdürülebilir kalkınmayı en iyi yönetebilenlerden en iyi yönetemeyenlere doğru bir akış anlaşılmaktadır. Bu 17 ilkeyi temel alındığında bu ülkelerin temel ihtiyaçlarına ne kadar ulaşabildiği ya da nasıl ulaşabildiği hakkında yeterli veri bulunmamaktadır. Örneğin sürdürülebilir kalkınma endeksinin belirlediği yetersiz beslenme ölçütleri ele alındığında Yemen’in %41 oranında yetersiz beslenmeye sahip olarak en fazla kırılgan ülkelerden biri olduğu anlaşılmaktadır. Yemen’in ardından yetersiz beslenmede sıkıntılar yaşayan diğer ülkeler ise Irak ve Ürdün’dür.
Şekil 1. Yetersiz beslenme yaygınlığı (2020)
Kaynak: SDG Index
Türkiye, Birleşik Krallık, Almanya, Cezayir, Bahreyn olmak üzere bu ülkelerin yetersiz beslendikleri eşit olarak değerlendirilmiştir. Ülke profilleri daha detaylı incelendiğinde zorluk seviyelerine göre bir sınıflandırılma yapılmıştır. Almanya ve Cezayir yetersiz beslenmede endeksinde aynı yüzdeliğe sahip olmalarına rağmen, “sıfır açlık” ilkesinde Almanya önemli zorluklar yaşamakta ve Cezayir ise başlıca zorluklarla mücadele etmektedir (SDG Index, t.y.). Endekste diğer bakılan ölçütler beş yaş altındaki çocuklarda bodurluk, zayıflık ve obezite yaygınlığıdır. Bu ölçütler “sıfır açlık” hedefinin gerçekleşmesi için yeterli sayılmaktadır. Bu noktada gıdaya erişim koşulları ve bu gıdaya erişirken kapasitesini ne kadar kullandığı ölçütlere dâhil edilmelidir. Bununla birlikte hangi gıdalara erişebildiği ve kişinin günlük alabildiği gıda miktarı gibi veriler eklenmelidir.
Diğer taraftan bu ülkelerin gıdaya erişme süreci aynı yollarla gerçekleşmemektedir. Son dönemde yaşanan COVID-19 ve Rusya-Ukrayna krizi ile derinleşen gıda krizleri de bu durumu göstermektedir. Müslüman Dünyanın Gündemi adlı raporda yaşanan bu gıda krizinin önemine dikkat çekilmiştir. Ukrayna krizinden en çok etkilenenlerin Kuzey Afrika ve üçüncü dünya ülkeleri olduğu vurgulanmıştır (Demirci, 2023, s. 95).
Herhangi bir kriz ortaya çıktığında bu ülkeler en fazla zararı yaşamaktadır. Sürdürülebilir Kalkınma raporunda bu ülkelerin ekonomik alanının güçlendirilmesi tavsiye edilmiş ve önerilerde bulunulmuştur (Boğaziçi Üniversitesi, t.y.). Ancak bu faydacı etik üzerinde temellenen bu ekonomik sistemin normlarıyla Müslüman toplumların sürdürülebilir kalkınma hedeflerini gerçekleştirmesi mümkün görünmemekte ve bu uluslararası toplumun sadece bir vaadi olarak kalmaktadır. Böylece Müslüman toplumların ulaşabilecekleri özgürlükler sınırlı kalmaktadır.
Faydacı etik üzerinde temellenen bu ekonomik sistemin normlarıyla Müslüman toplumların sürdürülebilir kalkınma hedeflerini gerçekleştirmesi mümkün görünmemekte ve bu uluslararası toplumun sadece bir vaadi olarak kalmaktadır.
Bu prensiplerin uygulanmamasının en önemli nedeni faydacı etik merkezli sürdürülebilir kalkınma anlayışıdır. Piyasa ekonomisinin dayandığı sürekli büyüme, tüketim, maksimum kâr ve rekabet normlarında bir değişiklik yapılamadığından sürdürülebilir kalkınmanın geleneksel kalkınma yaklaşımından farklı bir perspektif sunduğu söylenemez (Başarmak ve Görmez, 2019, s. 2318). Bu sebeple Müslüman toplumlar kendi ihtiyaçları üzerinde temellenen ve var olan kapasitelerini kullanabilecekleri kalkınma normları inşa etmelidir.
Bu prensiplerin uygulanmamasında en önemli nedeni faydacı etikte temellenen ekonomik sistemdir. Sürdürülebilir kalkınma anlayışı piyasa ekonomisinin dayandığı sürekli büyüme, tüketim, maksimum kâr ve rekabet normlarında bir değişiklik yapılamadığından geleneksel kalkınma yaklaşımından farklı bir perspektif sunduğu söylenemez (Başarmak ve Görmez, 2019, s. 2318).
Sonuç
Müslüman toplumları gelişmiş, gelişmekte olan, az gelişmiş ya da yoksulluk ve eşitsizlik problemleri yaşayan olarak tasavvur etmemiz kalkınma ve özgürlük arasında kurduğumuz ilişkiden kaynaklıdır. Bugün tartışılması gereken Sen’in kazandırdığı kalkınma-özgürlük perspektifidir. Bunu tartıştığımızda asıl ihtiyacın “kalkınma” değil “yeni bir ekonomik perspektif” olduğu görülebilir. Böylece Müslüman toplumların “kalkınmak zorundayız” yaklaşımı dönüşecektir. Bu sebeple Müslüman toplumların öncelikli ihtiyacı bir kalkınma etiği oluşturmaktır.
Kalkınma ve özgürlük arasında ilişki kuran Amartya Sen faydacı etik temelinde şekillenen ekonomik sisteme eleştiriler getirmiştir. Bugünkü ekonomik sistem hâlâ faydacı etik temelinde yürütülmektedir ve bu etik anlayış Sen’in kapasite kavramıyla yeniden dönüşmüştür. Bugün yaşadığımız ekonomik sistemde yoksulluk ve iklim değişikliği başta olmak üzere birçok küresel mesele konuşulsa da etik çerçeve değişmemiştir.
Sürdürülebilir kalkınmanın ilkelerine baktığımızda toplumları kapsayıcı bir yaklaşım olduğu düşünülebilir. Ancak Sen’in getirdiği özgürlük anlayışıyla ekonomik sistem yeni dönüşümler kazansa da çevresel kırılganlık artmakta ve hâlâ birçok toplum temel ihtiyaçlara ulaşamadığından sürdürülebilir kalkınma perspektifi sorgulanmalıdır. Bu perspektifin getirdiği çözüm imkanlarının toplumlara ne derece hitap ettiği sorgulanmalıdır. Evrensel kabuller toplumların sosyal ve ekonomik koşullarını da dar bir çerçeveye indirgemekte ve kapasiteleri gelişmiş ülkeler tarafından belirlenen değişkenlerle ölçülmektedir.
Sen’in de önerdiği gibi gelir dışı değişkenler ekonomik sisteme dâhil edilmeli ve iktisadi özgürlükler yaratılmalıdır. Bu noktadan hareketle Filistin, Yemen, Suriye gibi çatışma bölgelerinde yaşayanların gıdaya ya da suya erişme süreci ve harcadığı kapasite göz önüne alınarak uluslararası ekonomik sistem dönüşmelidir.
Kaynakça
Başarmak, H. I. B. ve Görmez, K. (2019). Sürdürülebilir kalkınma vs. ekolojik düşünce. OPUS International Journal of Society Researches, 10(17), 2299-2323.
Boğaziçi Üniversitesi (t.y.). Sürdürülebilir Kalkınma Raporu 2021. http://unsdsn.boun.edu.tr/sdr2021/
Demirci, H. (2023). Müslüman Dünyanın Gündemi: 2022 Genel Görünümü. İLKE İlim Kültür Eğitim Vakfı. Erişim adresi: https://ilke.org.tr/musluman-dunyanin-gundemi-2022-genel-gorunumu
İnsel, A. (2000). Özgürlük etiği karşısında iktisat kuramı: Amartya Sen’in etik iktisat önerisi. Toplum ve Bilim, 86, 7-21.
SDG Index (t.y.). SDG Dizini ve Gösterge Tabloları Bölüm 2. https://dashboards.sdgindex.org/chapters/part-2-the-sdg-index-and-dashboards#figure-2-17-2023-sdg-dashboards-for-oecd-countries-levels-and-trends
Sen, A. (2004). Özgürlükle kalkınma. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Torgerson, D. (1995). The uncertain quest for sustainability: public discourse and the politics of environmentalism. Greening environmental policy: The politics of a sustainable future, 3-20.
Uğur, M. S. (2017). Amartya Sen’in Kapasite Yaklaşımı ve İnsan Merkezli Bir Kalkınma Anlayışı. Sosyoekonomi, 25(1).
United Nations (UN) (1987, 4 Ağustos). Report of the World Commission on Environment and Development “Our Common Future” A/42/427.
Ceyda Bostancı
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2017 yılında mezun oldu. 2022 yılında İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2023 yılından beri İst...