Medyada Kadın Temsili ve Yüceltilmiş Profesyonellik
Kadınlık kurgusu hemen hemen bütün toplumlarda önceden tanımlanmış, ilk anda fark edilmeyen fakat kaçınılmaz bir kodlanma olarak var olur. Bu kodlanma, toplumsal cinsiyet kavramının da anlamlarından birine tekabül etmektedir ve kültürden kültüre değişse de özellikle modern dünyada kadınlık üzerinden kurgular gittikçe birbirine benzemektedir.
Fransız düşünür Pierre Bourdieu’ya göre medyadaki toplumsal cinsiyet, katılaşma yoluyla elde edilen bir nevi kimliktir. Bourdieu, habitus kavramını medya için de kullanır ve medyanın kendi habitusunu ürettiğinden bahseder (Bourdieu, 2000). Medya habitusunda hızlı üretim biçimleri esastır ve medya, bu üretim hızını yakalayabilmek için devasa simgeler sistemi, kalıplar ve klişeler içeren bir mekanizmayla çalışır. Kadınlar ve medya habitusunu beraber düşündüğümüzde gerçek bir katılaşmayla karşılaşırız. Medya üretimlerinin belki de en sık başvurduğu kalıp ve klişeler toplumsal cinsiyet alanındadır.
Medyadaki hâkim anlatı erkeği esas alarak düzenlenmiştir. Haberler, anlatı hiyerarşisinde en üstte dururlar ve adeta erkekler için “pembe dizi saati” olarak belirirler.
Aynı zamanda kapitalizmle yakın ilişki içinde ve tüketim kültürüyle sıkı fıkı bir reklam ilişkisi olan medyada, kadınlara dair üretilen içeriklerin tüketimin bir parçası olmayı hedeflemesi de kaçınılmazdır. Bu sebeple, küresel kapitalizm bütün dünyada kadınlar için üretilmiş medya içeriklerini ve kadın temsilini aşağı yukarı benzer kalıplara oturtmuştur. Medyadaki hâkim anlatı erkeği esas alarak düzenlenmiştir. Haberler, anlatı hiyerarşisinde en üstte dururlar ve adeta erkekler için “pembe dizi saati” olarak belirirler. Neyin haber olup neyin haber olmayacağı bu şartlar altında belirlenir ve genellikle, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, yoksullar bu anlatının dışındadır. Haberler aslında gerçekte erişkin, beyaz, orta sınıf, orta yaşlı, evli, beyaz yakalı, engelli olmayan erkeklere hitap eder (Alankuş, 2012).
Kadınların temsili ise, üzerinde birkaç katmanlı düşünmeyi gerektiren bir konudur. Halihazırda medya habitusunda esas anlatının erkekler için oluşturulduğunu ve kadınların temsilinde tüketim kültürünün çok etkili olduğunu söyledik. Micheal O’Shaughnessy, Media and Society kitabında temsilin yani “representation”ın “re” üzerinden temsilin yeniden bir ifade etme biçimi olduğunu söyler. Aslında “presentation” bir temsildir. “Representation”, temsilin de belli kalıplarla tekrar ifade biçimidir. Medya, doğrudan/aracısız ulaşılabilecek bir dünya olmadığı için temsil edilenle temsil arasında kurgusal farklar oluşur (O'Shaughnessy, 1999, s.40).
Kurban temsiliyle kadınların haberlerde yer alma oranı %19 iken, erkeklerde bu oran %8'dir.
Kadınlar, haberlerde özne olarak yer aldıklarında genellikle kurban olarak gözükürler. Kurban temsiliyle kadınların haberlerde yer alma oranı %19 iken, erkeklerde bu oran %8'dir (Alankuş, 2012). Konu olan kadınlar ise genellikle hak ihlallerine uğramıştır. Taciz ve tecavüz vakaları bir kaç defa hikâye edilerek anlatılır. Bu durumda birkaç katmanlı hak ve mahremiyet ihlalleri oluşur. Kadın cinayetleri anlatımında da benzer bir durum yaşanır, genellikle katil erkek ve ailesi hakkında hiçbir şey bilinmezken, öldürülen kadının ailesi ve maktulün cinayet mahallinde ne işinin olduğu gibi detaylar irdelenir. Zira habercilik açısından “sexy” olan katil değil, mağduriyettir. Dizilerde de durum farklı değildir. Binlerce kadın karakter içinde kadınları temsilen “iyi karakterler” genellikle aptal, suskun, razı ve açık kurbandır. Aldatılmış kadınlar mağdur kadınlardır ve genellikle hakkını korumak için devreye başka bir erkek girer. Dizilerde erkeklerle eşit kadınlar genellikle bekâr kadınlardır.
Bayrağı Taşıyanlar ve Hevesi Kaçanlar
Yukarıda değindiğimiz gibi, medya bir temsiller ve semboller sistemi içinde hareket etmektedir. Bu semboller kümesinde elbette anneler günü, kadınlar günü, kadına karşı şiddetle mücadele günü özel gün ve zamanlar için de hazır paketler bulunmaktadır. Kadınlar basit tüketiciler ve seçici alıcılar olarak kodlanmaktadır. Bu günlerde ise kadınlar ansızın süper kahramanlara dönüşür. Hem evine bakan, hem anne olan, kocasını da ihmal etmeyen, fiziğine/kendisine önem veren, çok iyi kariyer sahibi, eğitimli vs. örnekler ve hikâyeleri ekranları doldurur. Kadın olmak her şeyi yapabilmek zorunluluğuyla eşitlenir. Bu hikâyelerin kadınlara kendilerini iyi hissettirmekten ziyade baskıyla motive edilmiş bir takdir mekanizması işlettiği kaçınılmaz. Zira zaman zaman temsil edilen örnek kadınların hikâyeleri sıra dışı gerçekliklere dayanabilir. “Hem anne olmalısın hem de fit bir vücudun olmalı, çocukların seni kariyer yapmak ve iş hayatında başarılı olmaktan alıkoymamalı, hem düzenli alışveriş ve bakımla kendini ödüllendirmelisin hem de aileni ihmal etmemelisin” gibi sonu bir şekilde tüketim kültürüne dayanan ve aslında başarı hikâyesi olmaktan çok kadınları zorlayan anlatılarla dolar ekranlar. Bu şekilde bayrağı taşıyan kadın profilleri ekranları doldururken aslında gerçekte milyonlarca kadın için de oldukça heves kırıcı kendini kötü hissettiren bir durum oluşur.
Kadın Kuşağı ve Mahremiyetin İhlali
Dünyanın her yerinde televizyonlar için gündüz kuşağı veya kadın kuşağı olarak belirlenen zaman dilimi aile, sağlık, kozmetik, yemek, bakım, çocuk gibi rezerve konularlailerlemektedir. Kadınlar için işaretlenmiş zaman dilimlerinde onları belli bir içeriğe hapsetmektedir. Bu programlarda yemek, evlilik, moda, estetik gibi alanlarda var olan toplumsal cinsiyet kalıpları tekrar tekrar inşa edilir. Kadınlar nasıl olmalıdır; anne, evlat, gelin, eş gibi rollerde nasıl görünmelidir, kendisini nasıl inşa etmelidir gibi sorulara kesin cevaplar bulunmaktadır (Akbulut, 2004). Kişisel hikâyeleri, aileleri ve yaşantılarıylaöne çıkan yıldız sunucular eğlence ve dram arasında hızla gidip gelirler. Kadınlarla ilgili bu kadar çok alan konuşulurken gerçek hak ihlalleri üzerinde durulmaz. Mesela mülk edinme, oy kullanma, yasal haklarını öğrenmek gibi süreçlerle ilgili içerikler çok büyük oranda konuşulmaz.
Son yıllarda gündüz kuşağı programları kriminal inceleme misyonu edinerek toplumsal şiddet olaylarına eğilmeye başladılar. Bu programlarda ifşa edilenlerle aile içi şiddet başka bir boyuta ulaştı. Türkiye genelinde marjinal hikayeler, aile dramları, işlenen korkunç cinayet ve suçlar sanki her gün ve her yerde oluyormuş gibi bir algı oluştururken aile içi şiddet böylece bir kâr kapısı haline geldi. Yüzlerce yıldır “büyükler arasında ve fısıltıyla konuşulan” rezaletler gündüz kuşağında, çocukların izleyebileceği bir saatte ve tüm detaylarıylakamusal alanda konuşulmaya açıldı.
Medyada Emeğin Temsili
Ekran önünde değil ama medya mutfağında çalışan kadınlar da başka bir temsilin konusudur. Medyada üretim biçimleri genellikle yayın baskısıylaalarm düzeyinde ve hep acildir. Dolayısıyla fazlasıyla uzun mesai saatleri ve stresli bir iş temposu vardır. Adına toplantı denen sosyal ortamlar üzerinden gelişen ilişkiler, sürekli erişimde olmak gibi takıntılar, gece geç saatlere kadar çalışılması “yüceltilmiş profesyonellik” gereği kimse tarafından tartışmaya açılmaz. Medyadaki mesleklerin kadınlara uygun olmadığı, kadınların aile yaşantısıyla bu tempoya ayak uyduramayacağı yönünde de genel bir kanı vardır. Bu yaygın görüş masaya yatırıldığında aile hayatının sadece kadınlar için geçerli olduğu, erkeklerin aile yaşantısını ihlal ederek yaşamasının normal karşılandığı yargısına varılır. Bu sebeple erkekler için hafta sonu veya geç saatlerde toplantı yapmanın, sık sık seyahate çıkılmasının ve aşırı mesainin gerekliliğini/insaniliğini tartışmanın zemini bulunmamaktadır. Ağır çalışma şartları nedeniyle medyada çalışan kadınlar kariyerlerine en sık ara veren meslek grubudur. Bu sebeple medyada çalışan kadınların 25 yaş altında kentli ve bekâr olması genel bir karakter halindedir.
Son olarak, medya aslında kadın çalışan sayısı açısından oldukça fazla kadının çalıştığı bir sektördür. Bu ilk başta olumlu bir gelişme olarak görünür fakat çalışan kadın sayısı genellikle orta düzey yönetici kademesine kadar yoğunlaşır, daha yukarı gitmez (İnceoğlu, 2004). Kadınlar daha ziyade alt kademe işlerde çalışırken üst düzey yönetici, genel yayın yönetmeni gibi karar alıcı mercilerde tek tük kadın bulunmaktadır. Yönetici kadınların da magazin ekleri veya dergileri, kadın ve çocuklara yönelik içerik, eğitim, yemek içerikleri, reklam gibi alanlarda yoğunlaştığını hatırlamak doğru olur.
Kaynakça
Akbulut, T.N. (2004). Türk televizyonunda kadın söylemi. Kadın Çalışmalarında Disiplinlerarası Buluşma, 2, 157-162.
Alankuş, S. (Ed.). (2012) Kadın odaklı habercilik, İstanbul: IPS İletişim Vakfı Yayınları.
Bourdieu, P. (2000). Televizyon üzerine. İstanbul: YKY.
İnceoğlu, Y. (2004). Medyada kadın imajı. Kadın Çalışmalarında Disiplinlerarası Buluşma, 2, 11-20.
O'Shaughnessy M. (1999), Media and society: an introduction, Oxford: Oxford Univ. Press.
Meryem İlayda Atlas
TRT Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapmaktadır. Halen İstanbul Üniversitesi'nde doktora öğrencisidir. Medyada çeşitli alanlarda çalışmış ve gazetecilik yapmıştır. Evli ve bir çocuk annesidir....