
Organizatörlerin Gözünden Sumud
İsrail’in Filistin’e yönelik ablukasını aşmayı hedefleyen Küresel Sumud Filosu, Gazze’ye deniz yoluyla insani yardımın erişimini mümkün kılacak güvenli ve sürdürülebilir bir koridor oluşturmayı amaçlamaktadır. İLKE Vakfı “Platform Projesi: Müslüman Dünyanın Gündemi” ekibi olarak, bu inisiyatifin sahadaki dinamiklerini, motivasyon kaynaklarını ve uluslararası hukuk bağlamındaki yerini anlamak üzere filonun organizatörleri ile gerçekleştirdiğimiz röportajlardan kesitleri sizlere sunuyoruz.
Organizatör Hüseyin Durmaz, Platform için yanıtladı:
Küresel Sumud Filosu’nun ortaya çıkış süreci nasıl şekillendi?
7 Ekim sonrasında dünya siyasal tarihinin bir dönüm noktasına girdiği, yeni bir konjonktürün ve sürecin şekillendiği yönünde güçlü emareler ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, İsrail’in uzun yıllar boyunca Avrupa toplumlarında, hükümetlerinde ve Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere çeşitli bölgelerde etkili olan algı inşasının tersine döndüğü bir atmosfer oluşmuştur. İzlenen politikalar ve sahadaki uygulamalar, bugüne dek konferans ve yayınlarla yeterince görünür kılınamayan bazı gerçekliklerin açığa çıkmasına neden olmuştur. Özellikle Siyonizm’in küresel düzlemde yarattığı tehdit algısı tartışmaya açılmıştır. Mevcut konjonktür, pek çok toplumda zihinsel uyanışa, muhasebeye ve yerleşik kabullerin sorgulanmasına zemin hazırlamıştır. Gazze’de yaşanan insani krizin ağırlığı kadar, bunun küresel düzlemde yarattığı konjonktürel fırsat da büyüktür; insanlığın yeni bir yol ayrımında olduğunu ve geniş ölçekli bir birliktelik potansiyeli taşıdığını göstermektedir. Bu potansiyelin fark edilmesi, sistematik biçimde dile getirilmesi ve mevcut imkân ve kapasitenin bu yönde seferber edilmesi gerektiğine ilişkin taleplerimizi metinler, çağrılar ve bir kitap aracılığıyla kamuoyuna sunduk. Avrupa’da kurulan temaslar doğrultusunda, öncelikle sağlık profesyonelleri üzerinden, küresel ölçekte ilk sayılabilecek bir girişim hayata geçirildi. 15 ülkeden binlerce hekim ve sağlık çalışanının katılımıyla, Cenevre’de Birleşmiş Milletler önünde “Beş Gün Beyaz Çadır Eylemi” gerçekleştirildi. Bu eylem, Batı dünyası ile İslam dünyası arasında yeni temas kanallarının açılmasına ve güven ilişkilerinin tesisine katkı sundu. Akabinde aynı ekiple, 80 ülkeden on binlerce kişinin iştirak ettiği Mısır–Refah yürüyüşü organize edildi. Bu yürüyüş özellikle insanlığın bir araya gelebilme potansiyelini göstermesi açısından çok önemliydi. Bunun akabinde de bu kez tüm küresel eylemleri bir çatı altında birleştirip dünya tarihinin en büyük sivil eylemini, deniz filosunu gerçekleştirme fikri ortaya çıktı. Sürecin ana dinamiği bu şekilde ortaya çıkmıştır.
Türkiye’den katılımı planlanan bazı isimlerin, özellikle milletvekillerinin, listeden çıkarılmasında hangi kriterler ve hangi karar süreçleri temel oluşturdu?
Bilindiği üzere Türkiye ve birtakım İslam ülkeleri Gazze konusunda bir şeyler yapsa da uluslararası arenada Filistin destekçisi göründüğü için strateji inşa ederken özellikle Batı dünyasını merkeze koymamız gerekiyordu. Batı dünyasının ve Batı halklarının merkezde olduğu, böylelikle İsrail’in kaybetmeyi göze alamayacağı ya da İsrail zulmünü durdurabilecek bir strateji geliştirmek gerekiyordu. Bu stratejide de hem Cenevre hem Refah yürüyüşü hem de Sumud eyleminde biz Türkiye’yi ve diğer İslam ülkelerini merkezde tutmama ve destekçi pozisyonunda tutma stratejisini geliştirdik. Özellikle bu konu çok önemli çünkü burada amacımız İsrail manipülasyonunu, İsrail’in söz konusu eylemi terörizmle, Hamas destekçisi olmakla ya da benzeri birtakım radikalizm iddialarıyla suçlama potansiyelini engellemekti. Aynı şekilde Batı dünyasında yakalanmış bu ivmeyi, İsrail zulmünü durdurmaya karşı koymak önemliydi. Bu sebeple yönetim ekibi seçilirken ya da strateji inşa ederken Türkiye’yi destekçi konumunda tanımladık ve o şekilde ilerledik. Küresel Sumud Filosu için de böyle bir strateji izledik ve delegasyon olarak yönetim seçiminde kendimizi gözlemci üye olarak konumlandırdık. Bu, İslami temelde inşa edilmiş bir eylem değil, insani temelde inşa edilmiş bir eylem. Başarıya ulaşması için ve maksimum fayda için Batı dünyasının merkezde olması ve İsrail’in süreci manipüle edecek tüm argümanlarını elinden almanın gerekliliği olduğu bir süreçti. Bu gerekçeler doğrultusunda Türkiye delegasyonu olarak belli bir kontenjanın üzerine çıkmama kararı aldık. Bunu da en fazla yüzde on olacak şekilde planladık. Sumud yolculuğu için açıktan bir çağrı yaptığımız için Türkiye’den Sumud Filosu’na katılmak isteyen çok fazla talep oldu.
Küresel ekip tarafından yapılan yanlış hesaplama sonucu (25 kişilik gemiye 40 kişinin bineceği şeklinde akredite edilmesi) sahada bu durum tüm delegasyonlardan katılımcıların azalmasına neden oldu. Özellikle Türkiye delegasyonu gemilerin Tunus’a girmemesini beyan etmişti ve bu görüş küresel ekip tarafından kabul edilmişti. Bu görüş neticesinde Tunus’a gemiler girmeyecekti ancak İspanya’dan yola çıkan gemilerin teknik arızaları sebebiyle üç gün gecikmesi, bakım ihtiyacı için Tunus’a girmesi nedeniyle Tunus’taki yerel partnerlerimiz üzerindeki insan yükünün artmasına böylelikle de asıl işleri olan gemileri hazırlama işinin arka plana düşmesine yol açtı. Tunus’ta ayrıca İsrail medya üzerinden tehditlerle, silah taşıyor imasıyla hamleler yapmıştı. Buna karşı Birleşmiş Milletler himayesi ve uluslararası gözlemciler şeklinde karşı cevap vermiştik. Ancak Tunus sürecinde İsrail bu kez iç etki ajanları ve sabotaj üzerinden filo sayısını azaltma girişiminde bulundu.
Öncelikle yereldeki partnerlerimizin ağır insan yükünden, çok sayıda insanın gelmesinden ve fazla sayıda insan akredite edilmesinden dolayı karşılaştığı bir kaosu ve krizi çözememesi, ikincisi tamirci kılığı adı altında benzeri durumlarla sabotajlara uğranması gemi sayımızın azaltılması bu da birkaç defa listelerde azalma yaşanmasına neden oldu. 7 ekime kadar batı dünyasında bir İslamofobya vardı. 7 ekimden sonra Gazze’nin duruşu, Batı dünyasının İslam’a dönmesine ve İslam dünyasını Gazze özelinde tanımasına vesile oldu. Bu da birlikte eylem yapmamızın zeminlerinden biridir. Ancak buna rağmen özellikle sahada Türkiye’den ve İslam dünyasından katılımcıların çok olması İsrail’in müdahalesine zemin açabilir endişesine sebep oldu. Türkiye’nin gurur duyduğumuz bir Mavi Marmara geçmişi var. Dolayısıyla Türkiye’den katılımcı sayısının çok olması ve radikal diye tabir edilebilecek kişi sayısının fazla olması da sahada İsrail in eline koz verebilir, filoya sert müdahalede bulunabilir endişesine yol açtı. Buna rağmen filo içerisinde en yüksek sayıda delegasyon üyesi olarak gemiye binen kişi Türkiye delegasyonudur. Gerek milletvekillerinin gerek bazı isimlerin liste dışı kalmasının nedeni şöyle özetlenebilir:
- Küresel ekibin akreditasyon zamanında fazla kişi çağırması,
- Tunus’ta yerel partnerlerin gemileri tam olarak hazırlayamaması,
- İç sabotajlar dolayısıyla gemi sayısının düşürülmesi,
- Batı’daki arkadaşların bazı özgeçmiş taramaları yapmak ve İsrail’in radikalizmle suçlayabileceği bir zemin olmaması için sayının biraz azaltılması arzusudur.
Bizim taahhüt ettiğimiz gemiler son güne kadar yola çıkmaya hazırdı. Türkiye’den katılımcıların Avrupalılarla birlikte gemiye bineceği listeler de hazırdı. Ancak ertesi gün bazı bazı gemilerimizin yola çıkamayacağı ile ilgili Tunus Hükümeti tarafından bir karar geldi. Bu hadisede de dışarıdan bir müdahaleden çok içeriden gemilerin güvenliğinin şüpheli ifade edilerek yola çıkmaması için bir hamle yapıldığını düşünüyoruz.
İsrail tarafından olası engelleme veya saldırı karşısında nasıl bir kriz yönetimi planınız var?
İsrail’in öncelikle medya manipülasyonuna başvuracağını biliyorduk. Radikalizm ve terörizmle suçlamalarını yöneltme ihtimaline karşılık, Müslümanların geride olduğu batılıların önde olduğu mezkur eylemin doğasının sivil, şiddetsiz ve tamamen barışçıl misyon taşıdığını defalarca vurgulayarak bu manipülasyonu engelledik. BM himayesi ve uluslararası gözlemcilerle gemi üzerindeki şüpheleri engellemiş olduk. Kırk yedi ülkenin bir anda Gazze’ye doğru yola çıkması, İsrail açısından büyük bir diplomatik kriz oluşturacak niteliktedir. Bu durum, kalıcı bir insani koridorun açılmasına zemin hazırlayacak. Filoda silah taşımıyor, bir askeri güç teşkil etmiyor, barışçıl ve sivil bir inisiyatif olarak, dünyanın iradesini ve vicdanını temsil ettiğimizi vurgulayarak yola çıkıyoruz. Bu yaklaşım, İsrail’i önemli bir diplomatik krizle karşı karşıya bırakmaktadır. Söz konusu krizin, kalıcı bir insani koridorun açılmasına zemin hazırlamasını bekliyoruz. Elbette İsrail yol güzergahında saldırı düzenleyebilir ya da süreci manipüle edecek açıklamalarda bulunabilir ancak ekip bu konuda kararlıdır, zira Gazze’de yaşananlara artık tahammül kalmamıştır. Kalıcı bir deniz koridoru, insani koridor açılana kadar filo yolundan dönmeyecektir.
Bu bağlamda, İsrail müdahale ederse çok büyük bir diplomatik krizle karşı karşıya kalacaktır. Müdahale etmeyip yardımların girişine izin vermesi durumunda ambargo kırılmış olacaktır. Bizi açık denizde bekletip ne girişimize müsaade ettiği ne de güvenli geçiş sağladığı senaryoda da üzerindeki toplumsal ve uluslararası baskı yoğunlaşacak; bu baskı, İsrail’i karar almaya ve somut bir adım atmaya zorlayacaktır.
Küresel Sumud Filosu’nun Türkiye açısından önemi nedir?
Türkiye açısından, herhangi bir sivil toplum kuruluşunu, tanınmış kişiyi, siyasi partiyi ya da kurumsal yapıyı öne çıkarmaksızın; kişilerin ve kurumların arka planda kaldığı, vicdan sahiplerinin bir araya gelerek oluşturduğu kolektif bir yapı inşa ettik. Bu yönüyle de Türkiye’de yeni bir sürecin doğacağına inanıyoruz. Bazı iyi ve kıymetli işleri yapmak için yeterli sayıda insan kaynağına sahip olmak yeterlidir. Bu insan kaynağı ile devasa işler ortaya koyabiliriz. Mevcut girişim de bunun somut bir örneğidir. Bir diğeri, mekanizma ve misyonun, bireylerden daha önemli olduğu vurgusudur. Misyonun önceliğini pekiştirmek amacıyla, bazı isimlerin gemide bulunması sınırlı ve sembolik düzeyde tutulmuştur. Diğer yönden hedef odaklı olmak, kollektif olmak, görünür isimlerden bağımsız olarak yola çıkmak ve insan kaynaklarını doğru organize etmenin önemli olduğunu vurguluyoruz. İslam dünyasının içinde bulunduğu sorunlardan biri de budur. Önce durumu doğru tespit edecek ve neye sahip olduğunuzu ve nelere sahip olmadığınızı bileceksiniz daha sonra buna dönük strateji geliştirip hareket edeceksiniz. Bu yönüyle de İslam dünyasında da stratejik ve zihinsel bir dönüşüm yaşanmasını hedefliyoruz.
Organizatör İsmail Songür, Platform için yanıtladı:
Küresel Sumud Filosu, Mavi Marmara ile önceki Gazze filo girişimlerine kıyasla hangi yönleriyle ayrışmaktadır?
Küresel Sumud Filosu’na ilişkin değerlendirme, Mavi Marmara’dan 7 Ekim’e kadar olan süreçte ele alınmalıdır. Mavi Marmara sonrasında da Gazze’ye varmak üzere yola çıkan gemiler oldu. Özgürlük Filosu Koalisyonu olarak bugüne dek 18 ayrı teşebbüste bulunuldu. İrlanda ve Norveç’ten çıkan gemiler oldu. Aynı zamanda Gazze’ye ulaşan gemiler oldu. Gazze’ye ulaşamayan, İsrail’in aldığı ve hala teslim etmediği, hukuki sürecin devam ettiği gemiler de oldu.
7 Ekim sonrasında ilk olarak hazırladığımız gemi Vicdan gemisidir. Bilindiği üzere Haydar Paşa Limanı’nda yaklaşık 150 gün bekletilen gemi, özgürlük nöbetinin ardından Avrupa limanlarına hareket etmiştir. Vicdan gemisi, Malta açıklarında 7 Ekim sonrasında İsrail tarafından vurulan ilk gemi olmuş, akabinde Madleen gemisi hazırlanmıştır. Ardından Madleen gemisi ve Hanzala gemisi yola çıkmıştır. Hâlihazırda yolda olan Sumud Filosu, bu çizginin ilk halkası değil, süreklilik arz eden bir insani yardım ve dayanışma girişiminin devamıdır. Bu çerçevede, Gazze’ye daha önce 18 ayrı deniz yoluyla girişim gerçekleştirilmiş; mevcut Sumud Filosu 19’uncusunu oluşturmaktadır.
Bu kez farklı olan husus, dünyanın farklı yerlerinden, farklı ülkelerinden sivil toplum kuruluşları özellikle devletlerin hiçbir şey yapmayacağına, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ya da Birleşmiş Milletler gibi kuruluşların kınamalarının bir işe yaramayacağının artık farkına vardı. Bu da özellikle ablukanın denizden kırılması fikrini daha çok alevlendirdi. Gelinen noktada Sumud Filosu güzel bir ivme yakaladı. Bu anlamda çok farklı ülkeden katılımcılarıyla gemi sayısının yüksek olmasıyla iyi bir filo olma özelliği taşıyor. Buradaki en temel problem, şu an Akdeniz’in tam kış mevsimine döndüğü bir zaman olmasıdır. Dolayısıyla Sumud Filosu’ndaki bazı lojistik engeller nedeniyle gemiler, mevsim açısından zor bir dönemde yola çıktı. Gemilerimizin Gazze’ye ulaşması en büyük temennimizdir. Bu yönüyle Sumud Filosu, daha büyük filoların öncesinde kelebek etkisi oluşturacaktır. Bundan sonra çok daha büyük gemilerin yola çıkmasına, çok daha farklı limanların açılmasına öncülük edecektir. Dünya kamuoyunda büyük bir uyanış söz konusu iken, Türkiye limanlarından da binlerce geminin Gazze ablukasını kırmak için yola çıkması umudumuzdur.
Gemi sayısının artması ve aktivistlerin farklı ülkelerden katılması, siyasi aktörler üzerinde ilave baskı unsuru oluşturmuştur. Bununla birlikte, dünyanın birçok ülkesi hala İsrail’e karşı kapsamlı yaptırım kararları alamamaktadır; mevcut durumun bu yönde tetikleyici bir etki oluşturması muhtemeldir.
Gelinen aşamada, Mavi Marmara ile başlayan süreç, Sumud Filosu ile daha güçlü bir ivme kazanmış; daha büyük filoların hazırlanmasına zemin teşkil edecek bir müjde niteliği taşımıştır. İzleme hâlindeyiz, filonun ikinci ve üçüncü dalgalarının hazırlıkları sürmekte olup, yakın zamanda seyre çıkmaları öngörülmektedir.
PLATFORM
...