Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin STK’lar Üzerinde Kötüye Kullanımı
Sözleşmenin Tanımı ve Ortaya Çıkış Amacı
Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme, terör örgütlerinin eylemlerini gerçekleştirmek için gerekli olan ihtiyaçlarının finanse edilmesinin önüne geçilmesi amacıyla 1999 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından düzenlenmiş ve 2000 yılı başında üye ülkelerin imzasına açılmıştır. Devletler terörün daha yerli, küçük gruplarlasınırlı olduğundan hareketle sözleşmeyi imzalama noktasında isteksiz davranmışlar; ancak ABD’de meydana gelen 11 Eylül olaylarından sonra, terörün kazandığı uluslararası gücün ortaya konulmasıylaişbu sözleşmeyi imzalamışlardır. (Zabunoğlu & Sönmez, s. 101) Nitekim, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu, 193 BM üye ülkenin 189’unun imzasıyla sözleşme 2002 yılında taraf devletleri bağlayıcı hale gelmiştir.
New York Sözleşmesi olarak da bilinen bu sözleşme, terör örgütlerinin ekonomik gücünü zayıflatmak, örgütlerin eylemlerinin uluslararası hukuk kuralları kapsamında cezalandırılmasını sağlamak; böylece uluslararası iş birliğini geliştirmek vaadiyle ortaya çıksa da aslında temelde ABD ve İsrail’in menfaatleriyle çatışan grupları tecrit etmeyi amaçlamaktadır.
Terör Kavramının Soyut Niteliği
Bu sözleşme kapsamında devletlere birtakım sorumluluklar yüklenmiş ancak terör kavramı üzerinde uzlaşılmış ortak bir tanımın yapılamaması sözleşmenin kötüye kullanılmasına yol açmıştır. Terör kavramının sözleşmede kesin bir tanımının yapılamamış olmasının nedeni, terörün uluslararası güç mücadelesi açısından kullanışlı bir araç olmasıdır. Devletlerin sözleşmeye uyma ve grupları nitelendirme noktasındaki denetimini güçleştiren bu durum, başta ABD ve İsrail olmak üzere, sözleşmenin devletler tarafından kendi menfaatleri ölçüsünde kullanılması için elverişli bir zemin yaratmaktadır (Mazlumder, 2022). Örneğin 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilen ve tüm dünya tarafından terör örgütü listesine alınan Taliban, Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesi ve ardından ABD güçlerinin çekilmesiyle Afganistan yönetiminin başına gelmiştir. 2001 yılı itibarıyla tüm dünya tarafından terör örgütü olarak nitelendirilen Taliban’ın, günümüzde bir devlet yönetiyor olması ve BAE, Pakistan, Suudi Arabistan gibi ülkeler tarafından tanınıyor olması devletlerin terör/terörizm kavramlarını çıkarları doğrultusunda kullandığının somut örneklerinden biridir.
Diğer yandan Hamas’ın (İslami Direniş Hareketi) Avrupa Birliği, İsrail, Japonya, ABD gibi devletler tarafından terör örgütü listesine alındığı bilinmektedir. Oysa Türkiye, 2006’da Filistin’deki seçimleri kazanmasından günümüze kadar Hamas ile iyi ilişkiler kurmaya gayret etmiştir. Son olarak 7 Ekim’de başlayan saldırıların ardından Hamas’a destek açıklamalarında bulunmuş, İsrail’le ticari ilişkilere sınırlamalar getirmiştir. Üstelik İsrail’in terörist lider olarak tanıdığı şehit İsmail Haniye, Nisan 2024’te Türkiye’ye davet edilerek cumhurbaşkanlığınca ağırlanmıştır.[1]Görüldüğü üzere birçok devletin terör örgütü listesinde yer alan Hamas, Türkiye tarafından meşru iktidar olarak tanınmış; Başkan Haniye’ye de meşru iktidarın lideri sıfatıyla sahip çıkılmıştır.
Nitekim devletlerarası ilişkilerde, her devlet terör kavramını ideoloji, siyasi çıkar ve menfaat dengesi üzerinde kurduğundan bu kavram, politik bir unsur olmaktan öteye geçemediği gibi bugün sözleşmeyi işlevsiz kılan bir muğlaklığı da beraberinde getirmektedir. Söz konusu muğlaklık, terör kavramının devletler elinde bir cebir unsuruna dönüşmesine, Terörün Finansmanı Sözleşmesi’nin de potansiyel bir cebir aracı olarak kullanılmasına yol açmaktadır (Mazlumder, 2022). Ayrıca kavramın yol açtığı bu durum, dünyanın farklı yerlerinde örgütlenmeye çalışan birçok Müslüman sivil toplum kuruluşunun (STK) hukuka aykırı, mesnetsiz yaptırımlarla karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır.
Terörün Finansmanı Sözleşmesi Kapsamında STK’ların Uğradığı Mağduriyetler
Terörün finanse edilmesinde suistimal edilmeye ve sömürülmeye en açık kuruluşlardan birinin STK’lar olduğu kabul edilmektedir (MASAK, 2021). MASAK bunun nedenini; bu kuruluşların kamuoyundaki güvenilir imajı, ciddi miktarlardaki fon kaynakları, çatışma bölgelerine erişim şansı ve yoğun olarak bu bölgelerde faaliyetlerde bulunmaları olarak açıklamaktadır (MASAK, 2021). STK’ların, bu işleyişleri nedeniyle terörist grupların hedefi haline gelmeye ve kötüye kullanılmaya en açık kurumların başında yer aldığı birçok araştırmayla da ortaya konulmuştur (Dizman, 2024). İşbu nedenle STK’lar, terörist grupların hedefi olmanın yanı sıra Terörün Finansmanı Sözleşmesi’ne üye olan devletler tarafından da risk kapsamında yer almaktadırlar.
Devletler tarafından risk kapsamında değerlendirilen STK’ların tespit edilebilmesi için alınan tedbirlerden biri muhabir bankacılık faaliyetidir. Muhabir bankacılık, kısaca, bir bankanın başka bir ülkede yürüttüğü bankacılık işlemleri için diğer bir bankadan aldığı hizmeti ifade etmektedir (AYDIN, 2023). Muhabir bankaların en önemli hizmetlerinden biri, kişilerin/kuruluşların yaptıkları para transferlerini suç geliri aklama ve terörizmin finansmanı yönünden kontrol etmek ve şüpheli bir işlem tespit edildiğinde anlaşmalı olduğu bankaya ihbarda bulunmaktır (MASAK-TBB, 2005). Uygulamada terörün finanse edilmesinin önüne geçilmesi için kanun kapsamında ödeme hizmeti sunan bu bankalar, terörizmin finanse edilmesinin tespiti için yeterli donanıma sahip değildir (MASAK, 2020). Zira muhabir bankaların para hareketleriyle alakalı olarak uyum ve risk departmanlarının inceleme yapması gerekmektedir ancak bu incelemeyi yapmak için yeterli bir kapasitelerinin bulunmaması istihbarat elemanı veya örgütü olduğunu ileri süren firmaların türemesine yol açmaktadır. Şirketlerin potansiyel müşterilerinin yaptırımlar ve mali suçlarla bağlantılarını incelemek için World-check denilen bir veri tabanı sunduğunu ve böylece istihbarat araştırma faaliyetleri sürdürdüğünü söyleyen bu firmalar, açık kaynaklardan tarama yaparak yaptıkları taramayla bazı kurumları, şahısları ve şirketleri terörle ilintilendirebilmektedir.2 Örneğin; İHH hakkında İsrail kaynaklı bir haber sitesinden paylaşılan, aslı olmayan, doğrulanmamış bir haberden yola çıkarak İHH ile ilgili bir terör bağlantısı bulduklarını, dolayısıyla bu STK’nın risk kapsamına alınması gerektiği yönünde asılsız istihbarat yapabilmektedirler. Bu şirketlerin yasal bir zemini, grupları terör örgütü olarak nitelendirebilecek bir yetkinlikleri olmamasına rağmen, salt bu asılsız ve doğrulanmamış bilgiyle terörün finansmanı kapsamında sorumlu olan muhabir bankalar, STK’ların para transferlerine mâni olmaktadır. Dolayısıyla anlaşılacağı üzere söz konusu sözleşmeyle doğrudan veya dolaylı olarak STK’ların hedef alındığı söylenebilmektedir. Sözleşmenin kusurlu yapısı, yaptırıma tabi olmayan birçok yeni mağduriyeti beraberinde getirmekte, masumiyet karinesinin ve lekelenmeme hakkının ihlal edilmesine yol açmaktadır. Nitekim aşağıda sunulan somut örnekler bu durumu daha net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Avrupa Müslüman Gençlik ve Öğrenci Organizasyonu Forumu (FEMYSO)
21 Avrupa ülkesinden 32 üye kuruluşa sahip pan-Avrupa Müslüman gençlik ve öğrenci ağı olan FEMYSO, Avrupa’daki Müslüman gençliğin taleplerinin Avrupa düzeyinde temsil edilmesi, Müslüman karşıtlığı ve ırkçılıkla mücadele ve bu konuda farkındalık oluşturmak için çeşitli eğitim ve kampanyaların düzenlenmesi gibi alanlarda faaliyet göstermektedir.3[2]
Kendilerini “Avrupa’daki Müslüman gençlerin sesi” olarak tanımlayan bu organizasyon, Avusturya’da 2 Kasım 2020’de gerçekleştirilen ve “İslamcı terör saldırısı” olarak adlandırılan saldırıdan sonra hükümet tarafından risk kapsamına alınmıştır. Organizasyon, “terör yapılanması oluşturmak, teröre finansal destek ve kara para aklamak” adı altında baskına uğramış olup Müslüman Kardeşler (İhvânü'l-Müslimîn) ile bağlantılı olduğu iddiasıyla suçlanmış ve itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca asılsız bilgiler içerdiği sonradan kanıtlanan birçok makalede Müslüman Kardeşler’in Avrupa’daki terörist kolu olarak nitelendirilmiştir.
FEMYSO aleyhinde yürütülen bu karalama kampanyası neticesinde temsilciler, daha önce planlanan çeşitli etkinliklerden dışlanmış, gençlik panellerinden uzaklaştırılmış ve çeşitli Avrupa kurumları tarafından organizasyona sansür uygulanmıştır.[3]
Söz konusu durum, organizasyonun çalışmaları açısından çok ağır sonuçlara yol açmış, organizasyonun para transferlerine engel olunmuş, hesapları dondurulmuştur. Burada üzerinde durulması gereken esas nokta; sözleşmede yer alan terör kavramının yol açtığı belirsizliğin, devletlerin bünyelerinde bulunan STK’ları çıkarları doğrultusunda terör örgütü olarak nitelendirebilmesine ve birçok çalışmanın önüne ket vurabilme yetkesini elinde bulundurmasına yol açmasıdır. Hakeza Müslüman Kardeşler Avrupa, Rusya, ABD, Mısır gibi devletler tarafından terörist grup olarak nitelendirilirken Türkiye, Katar gibi ülkeler tarafından desteklenmektedir. Bu nedenledir ki terör örgütlerinin kim veya ne olduğu üzerinde ortak bir paydada buluşulamaması bu ve benzeri birtakım mağduriyetlerin yaşanmasına kapı aralamaktadır.
Üzerinde durulması gereken diğer bir nokta; söz konusu sözleşme kapsamında hizmet sunan muhabir bankaların, salt istihbari bilgiler neticesinde hareket ederek STK’ları mağdur etmesinin sözleşmenin bu kusurlu yapısıyla doğrudan ilintili olmasıdır.
Rahma Austria İnsani Yardım Derneği
Avusturya tarafından risk kapsamına alınıp baskın düzenlenen bir diğer dernek Rahma Austria İnsani Yardım Derneğidir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde insani yardım faaliyetlerinde bulunan derneğin banka hesaplarına terörle mücadele bahanesiyle bloke konulmuş, işbu nedenle yardım projeleri aksamış, ihtiyaç sahibi ailelere giden düzenli yardımlar sekteye uğramıştır. Yıllık faaliyet raporlarının sunulması ve şeffaf çalışmaya özen gösterilmesine rağmen derneğin terörü finanse ettiği ileri sürülmüş ve dernek hakkında nedenini temsilcilerin dahi bilmediği mesnetsiz iddialar ortaya atılmıştır.[4]Avusturya’nın bu konuda, diğer devletlere karşı bir ispat sorumluluğu yoktur. Asılsız olduğu sonradan ortaya çıksa bile itibarsızlaştırılan ve lekelenen dernek lehine hiçbir devlet Avusturya’ya bir yaptırım uygulayamamaktadır. Sözleşme muhteviyatı gereğince, her devlete önleyici meşru müdafaa hakkı kapsamından hareketle bir kurtuluş yolu vadetmektedir.
Henkin Davası
2015 yılında anne-baba Eitam ve Naama Henkin’in Hamas’a bağlı silahlı kişiler tarafından öldürüldüğü öne sürülerek geriye kalan 4 çocuk tarafından Kuveyt Türk’e karşı, Terörün Finansmanı Sözleşmesi kapsamında dava açılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri Bölge Mahkemesinde görülen söz konusu davada, Hamas’ın bağış toplama ağı olarak nitelendirilen birtakım STK’lar adına Euro-Dolar hesabı bulundurduğu için Kuveyt Türk’ün dolaylı olarak Hamas’a fon sağladığına yani terörizmi finanse ettiğine hükmedilmiştir. Neticede banka aleyhine tazminat ödeme yükümlülüğü getirilmiştir (United States District Court Eastern District of New York, 19-cv-5394 (BMC)).
Bu davada, Kuveyt Türk’ün cezalandırılmasına yol açan STK’ların başında, Hamas’ın askeri kanadının faaliyetlerini doğrudan finanse etmeye yardım ettiğinden hareketle 2012’de İsrail tarafından terör örgütü olarak nitelendirilen İHH İnsani Yardım Vakfı gelmektedir. Çalışmalarını meşru ve yasal çerçevede sürdüren, 123 ülkede insani yardım çalışmalarında bulunan İHH’nın ABD ve İsrail tarafından terör örgütü olarak nitelendirilmesinin başlıca sebebi, Türkiye üzerinde daha fazla siyasi baskı oluşturmak için önemli bir araç olarak görülmesidir. Zira İHH’nın Türkiye menşeli olup faaliyetlerini yasal çerçevede sürdürebiliyor olması, dolaylı olarak Türkiye devletinin de bu vakıf aracılığıyla teröre destek verdiğinin göstergeleri arasında sayılmaktadır. Böylece ABD veya İsrail, terörü finanse ettiğinden hareketle Türkiye’nin uluslararası arenadan izole edilmesi için gerekli argümanı öne sürebilmektedir. Bu nedenledir ki Hamas’a bağlı yetkililerin hesabını tuttuğu ve Hamas’a önemli meblağlarda para aktararak bile isteye yardım ve yataklık yaptığından hareketle Kuveyt Türk’e açılan davada asıl amaçlardan biri, vakfın Hamas’a yönelik yardım faaliyetlerine ket vurmaktır. Mahkeme, Kuveyt Türk’ü yaptırıma tabi tutarak İHH’ya ait banka hesaplarının dondurulması, para transferlerinin engellenmesi yönünde bankaya bir baskı uygulamaktadır. Bu durum, sözleşmenin kusurlu yapısını ortaya koyan, terörün aşırı geniş tanımının yol açtığı en belirgin örneklerin başında yer almaktadır.
Sonuç olarak görüleceği üzere sözleşme sadece doğrudan değil dolaylı olarak, oldukça komplike bir şekilde STK’ları hedef almaktadır. Bu nedenle irdelenmesi gereken ilk husus dünyada terörü, terör nitelendirmesini yapan kuruluşların kimler olduğunu tespit etmekten geçmektedir. 193 üye ülke tarafından imzalanan sözleşmenin, basit bir şirket veya şahıs tarafından ortaya atılan yaftalamalar ile işlevini yerine getiriyor olması sözleşmeyi ne derece işlevsel kılmaktadır? Bir devlet, ülke veya siyasi yapıya hatta aynı ülke içerisindeki birden fazla siyasal yapıya göre değişen terör kavramından hareketle bir kurum veya kişinin terörist olduğuna kim karar verebilir? Terörü finanse ettiği bahanesi ile zarar gören sivil toplum kuruluşları ve bu kuruluşlar aracılığı ile temel insani ihtiyaçları karşılanan mazlumlar bu sözleşmenin neresinde?
KAYNAKÇA
Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme. (t.y). Adalet Bakanlığı. https://diabgm.adalet.gov.tr/arsiv/adli_yardimlasma/adli_isbirligi_ceza/suclularin_iadesi_ek/terorizmin_finansman%C4%B1n%C4%B1n_%C3%B6nlenmesine_ili%C5%9Fkin%20BM%20s%C3%B6zlesmesi.pdf adresinden erişildi.
Zabunoğlu, H. G., & Sönmez, E. Y. (2023). Terörün finansmanının önlenmesine ilişkin uluslararası düzenlemeler kapsamında teröre finansman sağlama suçu ve Lafarge örneği. Uluslararası İnsan Çalışmaları Dergisi, 6(11), 99-117.
Evsen, F., Yılmaz, N., Sevinçhan, Y. & Dıvrak, Y. (2022). Terörizmin finansmanının önlenmesi kanunu ve yol açtığı mağduriyetler raporu. İstanbul: MAZLUMDER.
MASAK, (2021). Kâr amacı gütmeyen kuruluşların terörizmin finansmanı amacıyla suistimalinin önlenmesine yönelik rehber. https://www.vgm.gov.tr/vakif-islemleri/ulusal-risk-degerlendirme-projesi-masak/kr-amaci-gutmeyen-kuruluslarin-terorun-finansmani adresinden erişildi.
Dizman, M. (2024). Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluşların Terörizmin Finansmanında Kullanılması Ve Önlenmesi. Terörizm ve Radikalleşme Araştırmaları Dergisi, 3(1), 122-161.
Aydın, B. Ç. (2023). Banka Hukukunda Muhabir Banka Kavramı. Hukuk Alanında Güncel Meseleler, 57.
Grubu, M. T. Ç. (2005). Suç Gelirlerinin Aklanması ve Terörizmin Finansmanı ile Mücadelenin Önemi: Türk Bankacılık Sisteminde İyi Uygulama Kılavuzu. Bankacılar Dergisi, 54, 74-103.
MASAK, (2020). Bankalar sektör araştırma raporu. https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2020/12/BANKALAR-sektor-arastirma-raporu-2020.pdf adresinden erişildi.
Durmuş, B. 7262 Sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Hakkında Hafıza Merkezi İçin Hazırlanan Değerlendirme. https://hakikatadalethafiza.org/wp-content/uploads/2021/05/7262-Sayili-Kanun_Deg%CC%86erlendirme.docx.pdf adresinden erişildi.
Aydemir, O. (2021). Müslüman kardeşler hareketi: tarihi ve bugünü. https://insamer.com/tr/musluman-kardesler-hareketi-tarihi-ve-bugunu_3715.html adresinden erişildi.
United States District Court Eastern District of New York, (2020). Estate of Eitham Henkin, et al., Plaintiffs, v. Kuveyt Turk Katılım Bankası, A.S., Defendant. 19-cv-5394 (BMC)
[1] Bkz. “Hamas’ın siyasi lideri Haniye, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü”, BBC News, 2024. https://www.bbc.com/turkce/articles/c51ngx8e2zpo
[2] Bkz. https://www.lseg.com/en/risk-intelligence/screening-solutions/world-check-kyc-screening
3Bkz. https://femyso.org/we-are-femyso/
[3] Bkz. https://perspektif.eu/2023/10/02/karalama-kampanyasinin-hedefindeki-ogrenci-orgutu-femyso/
[4] Bkz. https://havadis.at/haber/avusturyada-terorle-mucadele-adi-altinda-yardim-kurulusu-ve-calisanlari-magdur-edildi-h16954.html
Habibe Aydoğmuş
2022 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde PDR bölümünü tamamladı. 2023 yılında aynı üniversitenin Hukuk bölümünden mezun oldu. Mezuniyetin akabinde Erasmus+ projesiyle Almanya’da bir hukuk bürosunda çalıştı ve dernek faaliyetlerinde yer...