Giriş
8 Aralık 2024’te muhaliflerin Beşar Esad rejimini devirmesiyle birlikte Süveyda’daki Kerame Meydanı’nda kutlama yapan Suriyelilerin arasında ülkenin en kritik mezhep topluluklarından biri olan Dürziler de bulunuyordu. 2023 yılından itibaren Beşar Esad’a yönelik protestolarını artıran ve Esad’ın devrilmesi adına taleplerini yüksek bir şekilde dile getiren Dürziler, toplumun diğer kesimleriyle birlikte yeni yönetimin ülkede yeni bir dönemi başlatması adına umutlu konuşsalar da süreç içinde yaşanan kırılganlıklar ve istikrarsız siyaset, Dürzilerle Şam hükümetinin karşı karşıya gelmesine neden oldu. 2011 iç savaşından sonra Dürzi toplumunda rejim yanlıları ve muhalifler olarak bölünen Dürziler, Aralık devrimi sonrasında Şeyhü’l Akl Hikmet el-Heceri ve onun muhalifi Leys Belous’un etrafında kümelenmeye başladılar. Şubat, Nisan ve son olarak Temmuz ayında güvenlik güçleriyle çatışan Dürziler içinde kimlik ve varoluş kaygıları çerçevesinde bir yol ayrımı da görünür oldu. Süreç içinde İsrail’in “himaye” politikası iddiasıyla Dürzileri Suriye yönetimine karşı kullanmaya başlaması, Suriyeli Dürzilerin toplumsal ve mezhebi meşruiyetlerinin kırılganlaşmasında rol oynadı.
“Cebel-i Arab’”tan “Cebel-i Başan”a ve “Müslüman Dürziler”den “Dürziler”e Giden Süreç
11 Ekim’de Dürzi dini lider Hikmet el- Heceri’nin uluslararası müdahale çağrısını yinelediği mesajında ilk defa kullandığı “Cebel-i Başan” kavramı esasen bugün Süveyda’nın da içinde yer aldığı Cebel-i Arab’a tekabül etmektedir. “Başan Dağı” terimi, “düz zemin” anlamına gelen İbranice bir kavramdır. MÖ 3000 ile MÖ 1200 yılları arasında Ürdün’ün doğusunda, Suriye’deki Şeyh Dağı (Mount Hermon) ile Kuzeybatı Ürdün’deki Aclun Dağları arasında yer alan bölgeye isim olarak verilmiştir. Mezmur’da dört ayrı yerde geçen Başan, o bölgede bulunan dağa atfedilmiş ve dağ zaman zaman Tanrı Dağı ve Develer Dağı olarak tanımlanırken, zaman zaman da Başan dağı olarak isimlendirilmiştir. Aynı bağlamda Kitab-ı Mukaddes’te de geçen Başan, “volkanik kaya ve topraktan oluşan, çok verimli topraklara ve bol suya sahip Havran, Golan Tepeleri ve Lecat’ı kapsayan, buğday, arpa, susam, mısır, mercimek ve incirin yetiştirildiği yer” olarak tanımlanmıştır.[1]
Hikmet el- Heceri’nin resmi kullanım olan Cebel-i Arab yerine Tevrat ve İncil’den mülhem Başan’ı kullanması, siyasi zihniyetin kodlarının kullanılması bağlamında önem arz etmektedir. Nitekim modern dönem boyunca azınlıklar üzerinden yürütülen politikalarda zaman zaman gidilen isim değişiklikleri bugün dahi kavramsal kargaşaya yol açmaktadır. Bu bağlamda Suriye’nin bir diğer tartışma konusu olan Nusayri topluluğu da Fransız Mandası döneminden itibaren “Arap Alevileri” olarak adlandırılmaya başlamıştır. 1920’den beri süregelen bu kullanım nedeniyle Nusayrilerin tanımlanması, yalnızca Ortadoğu coğrafyasında değil dünyadaki tüm Alevilerin ve Şiilerin kategorilendirilmesi noktasında kritik tartışmalara konu olmuştur. Heceri zihniyetine göre Cebel-i Başan olarak değiştirilmek istenen Cebel-i Arab da esasen çok eski bir terim olmayıp, bölge bu ismi 1946 yılında Suriye bağımsızlığını elde ettikten sonra almış, 1958 yılında Cemal Abdünnasır’ın vurgusuyla da kalıcı hale gelmiştir. Sultan Paşa Atraş’ın özellikle altını çizdiği Cebel-i Arab tüm sakinleri tarafınca da kabul edilmiştir.[2]
Başan ismi ise Heceri’den önce 10 Aralık 2024 tarihinde İsrail’in Suriye’de yaptığı işgal operasyonun adı olarak geçmişti. “Başan Oku Harekatı” olarak isimlendirilen işgal, İsrail Savunma Bakanlığı tarafından bölgenin İsrailleştirilmesine yönelik adımlarından yalnızca biri oldu. Temmuz çatışmalarında İsrail’in desteğinin Hikmet el- Heceri tarafından benimsenmesi ve dışarıdan gelecek gücü Şara yönetimine karşı kabul ettiğini göstermesi de Başan’a yönelik jeopolitik kodun değiştirilmek istenmesinin bir çıktısı olarak sonuçlandı. Suriyeli Dürziler ise Cebel-i Arab ismine sadık kalmayı tercih etmenin yanı sıra Heceri’nin ayrılıkçı söylemlerine şiddetle karşı çıkmakta, dahası mevcut politik krizin coğrafi bir terim üzerinden örtülmesini reddetmektedirler.
Süveyda krizinde coğrafi terimden belki de daha önemli ve kritik olan bir diğer sorun ise Hikmet el-Heceri’nin son beyanatında “Müslüman Dürzilerin Şeyhü’l Aklı” sıfatından Müslüman sıfatını çıkarması olmuştur. Dürzilerin mezhebi kimlikleri ve itikadi temelleri bağlamında yüzyıllardır yapılan tartışmalar, Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesinden sonra Dürzilerin yaşadıkları bölgelerde bağlı bulundukları devlete göre şekillenmiştir. Bu çerçevede İsrail işgali altında yaşayan Dürziler Müslüman kimliklerinden arındırılmış, Ürdün, Lübnan ve Suriye’deki Dürziler ise Müslüman kimliklerini resmi ve gayri resmi şekilde korumaya devam etmişlerdir. Burada en net koruyuculuk ise Suriye Dürzileri üzerinde görülmektedir. Nitekim Dürzi dini liderliğini temsil eden Şeyh’ül Akl kurumu “Müslüman Muvahhid Dürzilerin” dini mercisi olarak tanımlanmıştır. Hikmet el-Heceri’nin Dürzileri artık Müslüman olarak görmemiş olması ise tamamen bir İsrail projesi olarak gün yüzüne çıkmaktadır. Nitekim yukarıda ifade edildiği üzere İsrailli Dürziler Müslüman olarak tanımlanmamaktadır. Şubat, Nisan ve Temmuz aylarında yaşanan üç çatışmanın son ikisi de esasen Dürzilerin müslümanlığı üzerinden alevlenmiştir. Tüm bunlara rağmen toplumsal ve mezhebi kimlik bağlamında Dürziler kendilerini Müslüman olarak görmeye devam etmektedirler.[3]
Suriye Dürzilerinin “Kardeşleriyle” Olan İlişkileri
22 Aralık 2024 tarihinde Lübnanlı Dürzilerin siyasi lideri Velid Canbolat’ın Şam’a yaptığı ziyaret tam da bu olacakları öngörmesiyle bağlantılıdır. Canbolat’ın İsrail’in Dürzi politikasını, Hikmet el-Heceri ile İsrailli Dürzilerin dini lideri Muvaffak Tarif arasındaki yakın ilişkiyi biliyor olması almak istediği önlemi de açığa çıkarmıştı. Lübnanlı Dürzilerin İsrail karşıtlığı da Velid Canbolat’ın yol almasında önemli bir köşe taşıydı. Diğer taraftan iki ülkenin Dürzi topluluğu arasında Beşar Esad döneminde kültürel ilişkiden öteye geçemeyen bağlantıların güçlenmesi için Lübnan’ın siyasi ve dini kanadındaki çabaya işaret etmesi bakımından önemlidir. Her ne kadar Süveyda’daki son çatışmalardan sonra Lübnanlı Dürzilerde Şara yönetimine karşı ciddi sorgulamalar başladıysa da İsrail’in özellikle de Lübnan’da Velid Canbolat’ın muhalifi olan diğer Dürzi lider Viam Vahhab üzerinden bir İsrail sempatisi kazandırma stratejisi Dürzileri de asgari düzeyde etkilemiştir. Bununla birlikte Suriye’de Leys Belous’un Velid Canbolat’la olan yakın ilişkisi iki ülkenin kardeş topluluğunun arasının açılmasını önlemeye yönelik girişimlerin sacayağını oluşturmaktadır. Nitekim Cebel-i Başan isminin oluşturduğu krize ilk tepki de yine Velid Canbolat’tan gelmiş, bölgenin Cebel-i Arab olarak kalacağını vurgulamıştır.[4]
İsrail işgali altındaki Filistinli Dürziler ise Muvaffak Tarif’in talimatları doğrultusunda hareket etmektedirler. Suriyeli Dürzilerin İsrail tarafından korunacağı inancına sahip olup olmamaları bir ölçü sayılmamakla birlikte, İsrail vatandaşlığına bağlı olan Dürziler için yeni Suriye hükümeti de tehdit olarak görülmektedir. Bununla birlikte İsrailli Dürziler ile Suriyeli Dürziler arasında iki ülkenin dini liderlerinin düzenlediği türbe ziyaretleri kapsamındaki mezhebi ilişkiler İsrail’in himaye politikasına alan açmaktadır.[5] İki toplumu birbirine bu anlamda yaklaştırma çabaları da Suriyeli Dürzileri Lübnanlılardan koparmak adına atılan adımlar olarak öne çıkmaktadır.
Şam ve Hikmet el-Heceri Arasında Dürziler
Temmuz ayında Dürzi milislerle Bedeviler arasında başlayan küçük çaplı çatışmanın bir iç savaşa evrilmesi, Şam yönetimiyle Dürziler arasında büyük bir uçurumun oluşmasına sebep oldu. Aralık devriminden itibaren Dürziler her ne kadar büyük ölçüde Suriye’ye bağlılıklarını korumak isteseler de Süveyda merkezli protestolar devam etmektedir. Protestoların amacının özerk yönetim çağrıları olduğu lanse edilmektedir ancak bölgedeki ekonomik durumun giderek kötüye gitmesi ve yeni bir çatışma ihtimalinin gündemde olmasına yönelik sebepler daha belirgin bir şekilde öne çıkmaktadır. Çatışma ihtimali karşısında ise Şam yönetimi doğrudan Hikmet el-Heceri ile müzakerede bulunmayı tercih etmemektedir. Bununla birlikte Suriye hükümeti Dürzi krizine çözüm bulmak için uluslararası arenada birtakım girişimlerde bulunmuştur. Bu kapsamda 16 Eylül 2025’te Suriye, Ürdün ve ABD’nin ortaklığında, Süveyda’da güvenliği yeniden sağlama planlarını açıklayan Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, Şam’da Ürdün Dışişleri Bakanı ve Dürzi mezhebine mensup olan Eymen Safadi ile ABD’nin Suriye özel temsilcisi Tom Barrack ileyaptığı görüşmenin ardından “Süveyda’da bir çözüm için yol haritası, sivillere saldıranların hesap vermesini, insani ve tıbbi yardımın sürdürülmesini, çatışmalardan zarar görenlere tazminat ödenmesini, yerinden edilmiş kişilerin geri dönmesinin sağlanmasını, temel hizmetlerin yeniden sağlanmasını, yerel güvenlik güçlerinin konuşlandırılmasını, kayıp kişilerin akıbetinin ortaya çıkarılmasını ve kaçırılanların iade edilmesini içeriyor” ifadelerini kullanarak bir uzlaşı haritası çizildiğine işaret etmiştir.[6] Bir diğer dikkati çeken durum ise, Aralık devriminden bugüne otoritesini güçlendiren Hikmet el-Heceri’nin İsrail’in varlığına sürekli teşekkür eden mesajlarının azalmasına ve sessizliğe bürünmesine yönelik olmuştur. Nitekim İsrail Suriye politikasında yönünü Süveyda’dan Golan’a çevirmiş, hali hazırda da Tel Aviv yönetimi Golan Tepeleri’nde ilerlemeye devam etmektedir. Bu durum İsrail’in şimdilik Heceri destekli Süveyda’yı koruma manevrasından geri adım attığını göstermektedir. Leys Belous’un son zamanlarda hükümetle uyumlu bir biçimde aktif politika sergilemesi ise Heceri’nin siyasi gücünün sorgulanmasını beraberinde getirmiştir.
Sonuç
Suriye’de Dürzi meselesi mezhebi ve toplumsal kaygılar çerçevesinde devam etmektedir. Dürziler, Suriye’nin bağımsızlığı sonrası sürecinde de hukuki ve mezhebi hakların korunması, ekonomik şartların düzeltilmesi konusunda çeşitli ayaklanmalar çıkarmıştır. Bununla birlikte 61 yıllık Baas dönemi, Dürzilerin kabuklarına çekilmelerinde, siyasi ve askeri olarak zayıflatılmalarında öncü rol oynamıştır. 8 Aralık sonrası oluşan tabloda ise Dürzilerin yine aynı kaygıları taşıdıkları görülmektedir. Farklı olan durum ise Ortadoğu’da İsrail saldırganlığının artmasına paralel olarak, Suriye’de Dürzi müfttekiler üzerinden daha belirgin kırılganlıkların yaşanıyor olmasıdır. Hikmet el- Heceri tarafından ısrarla yürütülen dış destek söylemleri ve her kriz anında konunun mezhep ekseninde şekillenmesi, yeni Suriye’nin karşılaştığı en büyük sorun olarak görünmektedir.
Kaynakça
[1] https://urli.info/1ekvs
[2] http://sultanalatrash.awardspace.biz/geographicgblalarab.htm
[4] https://www.youtube.com/watch?v=hvWz5sN2OQ0
[5] https://www.aa.com.tr/en/middle-east/syrian-druze-delegation-visits-israel-for-1st-time-in-52-years-reports/3510082
[6] https://www.aljazeera.com/news/2025/9/16/syria-jordan-us-unveil-plan-to-restore-security-in-suwayda-after-violence































