Sonunda küresel medya Sudan’a dikkat çekmeye başladı; ama maalesef bunun olması için büyük katliamlar izlenmesi gerekiyormuş. El Faşir’de cereyan eden katliam ve bir günde 2 binden fazla masum insanın canice öldürülmesi Sudan için bir dönüm noktası oldu. Lakin Sudan’da bu tür katliamlar uzun zamandır gerçekleşiyor; El Faşir’in benzeri olaylar El Cenine’de El Cezire’de de olmuştu. Sudan’ın en büyük talihsizliği içine düştüğü iç savaş ve karmaşanın Gazze’de başlayan İsrail soykırımına denk düşmesiydi.
Peki yaşanan bu katliamların ve dökülen kanın bir izahı var mı? Hayır, buna verilebilecek mantıklı bir izah yok! Sudan’da 30 aydır Sudan Silahlı Kuvvetleri (SSK) yani ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) denilen yapılar sıcak çatışma halindeler. İki yapı da alan hakimiyeti için mücadele vermekte. Bu mücadelenin paralelinde ise geniş çaplı bir insani kriz yaşanmakta. İlk kurşun 2023 yılı Nisan ayında sıkıldı. Ve o zamandan bu zamana yenişemeyen iki gücün mücadelesine Sudan sahne olmakta. Çıplak bir gözle bakıldığında Sudan’ı yönetmek adına verilen bir iktidar mücadelesi ve bu mücadeleden medet uman dış güçler var ortada.
Hatırlanacağı gibi 2019 yılı Nisan ayında Ömer el Beşir iktidarı Sudan’da son bulmuştu. İktidarın devrilmesinde iktisadi sıkıntılardan dolayı yaşanan sokak olayları baş rol oynarken Ordu ve HDK ortaklığında kansız bir darbe gerçekleşmişti. Hızla Geçici Egemenlik Konseyi kurulurken bu konseyde darbeyi yapanlar ve sokakta protesto hareketlerini örgütleyen sivil yapılar yer aldı ancak aralarındaki anlaşmazlıklar daha ilk günden kendini göstermeye başladı. Önce asker-sivil gerilimi kendini gösterdi. Bu noktada sivil temsilcilerin tasfiye edilmesi fazla zaman almazken hemen arkasından askeri unsurların kendi aralarındaki anlaşmazlıklar ayyuka çıktı. İşte bu noktada HDK’nin pozisyonu belirleyici hale geldi.
Bugün Sudan’ın üzerine kabus gibi çöken HDK adlı bu yapı nereden çıktı ve ne istiyor? Bu soruyu cevaplamak Sudan’da yaşananları anlamak adına yararlı olabilir. HDK’ya liderlik yapan Himedti lakaplı Muhammed Hamdan Dagalo’ya bakıldığında bu kişinin 2003 yılında Darfur’da cereyan eden bölgesel krizle birlikte Sudan sahnesine çıktığı görülüyor. Sudan devletinin Darfur’da faal istihbarat birimleri ile birlikte hareket etmeye başlayan Himedti topladığı adamlarla ve istihbarattan adlığı desteklerle Darfur’da devlete karşı isyan başlatan bir takım silahlı grupları bastıran bir güce dönüşüyor kısa süre içinde. Yerel düzlemde, halk arasında Cancavid olarak adlandırılan bu yapı Darfur halkının korkulu rüyasına dönüşürken tıpkı bugün kullandığı yöntemlerle köyleri basıyor, yağmalıyor, öldürüyor ve kadınlara yönelik suçlar işliyor. Yani HDK’nın suç sicili geride kalan 20 küsur yıldır oldukça kabarık.
Devlet için kullanışlı bir aparata dönüşen Cancavid milisleri kontrolden çıkmadan önce devletin stratejik hamlesi bu yapıyı yasal hale getirmek ve devletin güvenlik birimlerine entegre etmek oldu. Bu aşamadan sonra yasallaşan milisler artık Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) adıyla Sudan sahnesinde yer almaya başladılar ve rejimin koruyucu melekleri haline geldiler. Beşir rejimi kendi eliyle bir Frankeştayn yarattığının farkına kısa süre sonra vardı elbette ama sayıları artan, dış bağlantılar tesis eden ve Darfur’da altın sahalarını kontrol eden Himedti için oyun henüz yeni başlıyordu.
Ömer el Beşir’in devrilmesi sürecine dahil olan HDK kısa süre içinde ordudan sonra devlette en etkili aktöre dönüştü. Himedti, kurulan Geçici Egemenlik Konseyi’nde ikinci isim olarak yer aldı; dış geziler yaptı; ülke içinde mitingler düzenledi ve ülkeyi yönetmeye aday olduğunu sık sık hissettirdi. Bu arada da kendi aile üyelerini ve güvenilir adamlarını stratejik konumlara getiriyordu.
2021 yılında Sudan, ABD ile normalleşme sürecine girdi ama bu esasında daha çok İsrail ile normalleşmeydi. ABD’nin Sudan’ı 20 yıldır tuttuğu terör listesinden çıkartmasının ön koşulu Abraham Anlaşması’nı imzalamasıydı. Bu süreçte Egemenlik Konseyi’ne başkanlık eden Abdulfettah el Burhan ve konseyde ikinci isim olarak yer alan Himedti, İsrailli yetkililer ile çeşitli toplantılar gerçekleştirdiler. Böylece İsrail de uzun bir aradan sonra Sudan sahasına girme imkanı bulmuş oldu.
2022 yılının başında sivil kanadın en önemli ismi Başbakan Abdullah Hamduk baskılar karşısında istifa ederek görevi bıraktığını açıkladı. 1,5 yıl sonra ülkede çatışmalar başladığında Sudan’da konuşulan en önemli gündem HDK’nin orduya entegre edilerek ordu içinde eritilmesiydi ki bu tasarı Himedti’nin pek de hoşuna gitmemişti. Dış aktörlerle görüşmeler yaparak Sudan’ı yönetmek için kendini pazarlayan Himedti elindeki gücün orduya entegre edilmesiyle büyük bir güç kaybı yaşayacağının pekala farkındaydı. HDK ve Ordu arasında baş gösteren anlaşmazlık kısa sürede sıcak çatışmaya dönüştü. Kontrol ettiği maden sahalarından çıkartılan altını dışarıya pazarlayan HDK elde ettiği maddi güç sayesinde son model teknolojik askeri silah ve ekipmanlar temin etmekte zorlanmadı. Altın karşılığı ülkeye silah girişi Himedti ile BAE’ni sarmaş dolaş hale getirirken bu ilişkinin görünmeyen üçüncü aktörü olarak İsrail de sahnede yerini almış oldu.
Sudan’da iktidar mücadelesi askeri alanda devam ederken büyük bir insani kriz de ülkede hissediliyor. İktisadi, siyasi, askeri ve insani krizler iç içe geçmiş bir vaziyette. 46 milyon nüfusa sahip ülkede 14 milyon insan yerinden yurdundan göçmek durumunda kalmış. Birleşmiş Milletler verilerine göre 30 milyon kişi insani yardıma çeşitli seviyelerde ihtiyaç duymakta. Kolera, sıtma ve kızamık gibi hastalıklar ciddi bir şekilde artarken ülkede doğru düzgün işleyen bir sağlık sistemi de yok. Sudan’da okul çağındaki çocukların %90’ı okullardan uzak. Bu realite esasında İslam coğrafyasında önemli bir toprak parçasının geleceğinin risk altında olduğu bizlere göstermekte.
Diğer bir risk ise 2011 yılında Güney Sudan bölgesini kaybeden Sudan’ın yeni bir bölünmenin eşiğinde oluşu zira HDK denilen yapı Darfur ve Kurdufan bölgelerinde önemli bir alan hakimiyetine sahip. Ülke geneline bakıldığında ülkenin üçte ikisi ordu kontrolündeyken üçte biri hala HDK’nın kontrolü altında. Bu durum tıpkı Libya’da olduğu gibi de facto olarak Sudan’ın doğu ve batı olarak ikiye bölünmesi anlamına geliyor. Bu süreç Sudan’ın tuz buz olması anlamına geliyor zira 2011 yılında bir bölünme yaşayan Sudan eğer Darfur bölgesini de kaybederse geriye kalan toprak parçasını bir arada tutması da oldukça zor.
Şu an tüm gözler ABD’ye çevrilmiş durumda. Muhammed bin Selman’ın ricası üzerine Donald Trump Sudan dosyası ile ilgileneceğini kamuoyuna açıkladı ancak ABD dış politikasının birincil önceliği İsrail’in bu bölgelerde güvenliğini garanti altına almak ve güçsüz devletlerle örülü bir çevre oluşturmak; bu nedenle ABD ile başlatılacak yeni bir sürecin Sudan’ın hayrına olmasını beklemek büyük saflık olur. Sudan’ın toparlanması ancak ve ancak kendi iç dinamiklerinin hareketi ve güç dağılımı; güç devri gibi kronik sorunlarının çözümü ile gerçekleşebilir.
Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Platform Projesi: Müslüman Dünyanın Gündeminin editoryal politikasını yansıtmayabilir.





































