Seyyid Muhammed Nakib el-Attas’ın Fikir Dünyası
İslam toplumunun kendi kavramlaştırmalarına olan ihtiyacına vurgu yapan, “beklenen Müslümanlar” söylemiyle Müslüman dünyaya yeni bir çağrıda bulunan ve çağdaş İslam düşüncesinin öncü simalarından birisi olan Seyyid Muhammed Nakib el-Attas, Uzak Asya’dan bizlere seslenen bir düşünürdür. Kendisini İslam düşüncesinin gelişimine adayan Nakib el-Attas, kaleme aldığı eserleriyle İslam düşüncesini merkeze alacak bir şekilde bilimsel yönde geleneğin ihyası gayretiyle çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bu minvalde Uluslararası İslam Düşüncesi ve Medeniyeti Enstitüsünü (International Institute of Islamic Thought Civilization, ISTAC) kurmuş, ilerleyen yaşına rağmen çalışmalarına ara vermeden devam etmiştir. Özellikle de din kavramına getirmiş olduğu mana ile bir medeniyet tesisi gayretinde bulunmuş, Batı’nın terakkisi karşısında telaşa kapılan ulemaya yeniden bir özgüven aşılamanın yollarını aramıştır. Öte yandan İslamileşme söylemleriyle de Müslüman dünyaya yeni bir teklifte bulunan Attas, sekülerleşme karşısında nasıl konumlanmamız gerektiğine dair düşünceler beyan etmiştir. Bu yazıda evvela Attas’ın dine getirdiği tanım; akabinde ise din ile özgürlük arasında kurduğu bağlantı incelenecek olup, sekülerleşme ve bu kavramın Kur’an-ı Kerim’de neye tekabül ettiğinin izleri sürülecektir.
Attas’a göre Din Terimi ve Kapsayıcılığı
Nâkıb el-Attas’a göre din kelimesi, “dâne” kelimesinden türetilmiş olup borçlu olmak manasına gelmektedir. Bu noktada dine inanan kişi de ism-i fâil olan “dâin” manasına gelen kelime ile ifade edilir. Attas her ne kadar “dâin” kelimesinin kişinin kendisini borçlu bulması manasına geldiğini kabul etse de “dâne” fiiliyle yaptığı çeşitli çekimler ile bizleri din kelimesinden bir devlete, oradan da adil bir yönetime götürmektedir. Ona göre dâne fiiliyle çekimlenen ilgili bir kelime “medînedir”. Medîne kelimesinin kasaba veya şehir manasına geldiğini belirten Attas, buradan hareketle her şehrin bir hâkime yani bir “deyyâna” ihtiyacı olduğunu belirtmiştir. Bu minvalde dâne kelimesinin adalet, düzen ve otorite manasına geldiğini, bunun ise toplumsal bir çerçeveye tekabül ettiğini ifade etmiştir. Toplumsallaşmanın da “meddene” fiiline yakın olduğunu, “meddene” kelimesinin de şehirler kurmak, medenileşmek, insanlaşmak manasına geldiğini belirterek, medeniyet, toplumsal ve kültürel arınma manasına gelen “temeddün” teriminden türediğini, bu bağlamda da din kelimesinin asli olarak insani bir toplum oluşturmak, yasaya uymak ve adil bir yönetim arzulamak gibi doğal bir eğilimin varlığına delalet ettiğini belirtmiştir (Attas, 2016, s. 79).
Attas’ın din kavramına getirdiği tanım ile kendisinin bilgiye dair söylemleri üzerinde paralellik görülmektedir. Ona göre bilgi iki çeşittir: Biri Tanrı tarafından insana verilen bilgi, öteki de deney ve gözleme dayalı rasyonel araştırma faaliyetleriyle insanın kendine edindiği bilgidir. Birinci bilginin Varlık’ın ve var oluşunun gizemini açtığını belirten Attas, bunun neticesinde insanın kendi nefs ile Rabbi arasındaki gerçek ilişkiyi ortaya çıkardığını belirtmiştir. Bu bilginin, insanın nihai maksadı olduğunu ifade eden Attas, bu sebepten ötürü de ikinci bilgi türü olan rasyonel araştırma faaliyetlerinin de temeli olduğunu düşünmektedir. Attas’a göre burada Batılının bilgi arayışıyla Müslümanın bilgi arayışı arasındaki temel fark ortaya çıkmaktadır (Attas, 2016, s. 101). Batılı için bilgiyi arayıştaki maksat arayıcıyı iyi bir yurttaş haline getirmesi iken Müslüman için bilgiyi aramanın amacı, arayan kişiyi iyi bir insan haline getirmesidir. Bu minvalde dinin asli amacının da insani bir toplum olduğunu hatırda tuttuğumuz takdirde Attas’ın din tanımı ile bilginin amacı arasındaki paralellik ortaya çıkacaktır. Bunun neticesinde de hakiki bilgi arayışının Attas için dini bilgiyi aramak olduğu anlaşılmaktadır.
Dinin Kapsayıcılığı Bağlamında Fıtrat ve Özgürlük
Fıtrat ile özgürlük arasında bir benzerlik olduğunu belirten Attas dini, fıtrat olarak isimlendirilen varlığın tabiî hali olarak tanımlamıştır. Fıtratı ise Allah’ın bütün her şeyi ona göre yarattığı bir model, bir yöntem olarak görmekte, bunun ise Allah’ın bir Sünnetullah’ı olduğunu belirtmektedir. Öte yandan insanın gerçek tabiatının fıtrata uygunluk yani dinî bir hayatın tesisi olduğundan hareketle de özgürlüğün insanın gerçek tabiatının taleplerine göre hareket etmesi anlamına geldiğini ifade etmiştir. Bunun ise ancak bir teslimiyet ile mümkün olacağını belirtmiş, bilinçsiz bir teslimiyetin de hakiki olamayacağını ifade ederek insanları düşünmeye davet etmiştir (Attas, 2016, s. 82). Attas’a göre hakikati idrak etmek de aklın sınırları içerisindedir. Ona göre “akl”, İslami terminolojide “el-kalp” olarak bilinen manevi, ruhi idrak organında var olan manevi bir cevherdir. Buradan hareketle Attas, manevi hakikatlerin anlaşılmasının da akli sınırların içerisinde olduğunu ifade etmekte; ilgili hakikatlerin bilinçten, akıldan ayrı tutulmaması gerektiğini düşünmektedir.
Sekülerleşme Süreci ve İslamileşmenin Yolları
Sekülarizm kelimesi, “seaculum” kökünden gelen “secular” kelimesiyle izah edilmektedir. Bu manada secular kelimesi, zaman ve mekân çağrışımlarını da birlikte ihtiva etmektedir. Attas’a göre seaculum kelimesi “bu çağ” ve “bu zaman” içerisindeki dünya üzerinde var olan vakıaları tanımlamak için kullanılmaktadır (Attas, 2016, s. 40). Bu bağlamda İslam dünyasında var olan sekülerleşme, aslında Batılı inanç sistemleri ile alakalı iken Müslümanlar arasında da bazı kafa karışıklıklarına yol açtığı söylenebilir. Attas’a göre bu noktada sekülerleşen Batı’nın teknolojik ve bilimsel ilerlemesi, ulemalar ve aydınların gözünü korkutmuş; bu etkilenme neticesinde de Batı’yı taklit serüveni başlamıştır. Bu taklit sürecinin neticesinde de İslam toplumlarında ciddi karışıklıklar boy göstermiştir. Bazı Müslümanların, özellikle de modernist eğilimli bazı ulemanın Batı dünyasında gerçekleşen başarılar karşısında bir telaşa kapıldığını belirten Attas, bu minvalde bazı Müslüman düşünürlerin “İslam sosyalizmi”, İslam Liberalizmi” gibi kavramlar ortaya koyduğunu belirtmiştir. Attas hem sosyalizmin hem de liberalizmin seküler bir ideoloji olduğunu söylemiş, bu sebepten ötürü de İslam sekülarizmi veyahut liberalizmi gibi bir şeyin realitede mümkün olamayacağının altını çizmiştir (Attas, 2016, s. 67). İlerlemenin, Batı’da tevarüs eden ideolojileri taklit ederek mümkün olamayacağından hareketle İslamileşme kavramını öne sürmüştür. Attas’a göre İslamileşme, seküler dünyada anlaşıldığı bağlamda bir evrimleşmeden ziyade, ilk asli tabiata rücu’dur. Gerçekleşecek olan İslamileşme süreci, ilk olarak kullanılan dilin İslamileştirilmesi ile mümkün olacaktır. Dil, düşünce ve mantığın birbiriyle sıkı bir şekilde irtibatlı olduğunu belirten Attas, dilin İslamileştirilmesi neticesinde, doğal olarak da düşüncenin de İslamileştirileceğini düşünmektedir (Attas, 1999, s. 8). Öte yandan Attas dilin İslamileşmesi ile dinden uzaklaşmak arasında da bir bağlantı kurmuştur. Ona göre Müslüman toplumlarda ortaya çıkan cehalet ve kargaşasının temel sebebi, insanların İslam’dan uzaklaşmasından kaynaklanmaktadır. İslam’dan uzaklaşmayı, kişinin günah işlemesinden ziyade, İslam dışı kavramlarla düşünmeye başlamasına bağlayarak dilin İslamileşmesinin ve bu minvalde bir düşünce sisteminin inşa edilmesinin önemini belirtmiştir (Attas, 2016, s. 71).
Diğer taraftan ise Attas sekülerleşmeyi “insanın aklı ve dili üzerinde önce dini, sonra metafizik denetimden kurtarılması” olarak tanımlamış, bunun neticesinde ise insanın bakışlarının öte dünyadan, tamamen bu dünyaya çevrileceğini ifade etmiştir (Attas, 2016, s. 41). Sekülarizmin diğer taraftan “kültürel entegrasyon sembollerinin dini olarak belirlenişinin kaybolması (Attas, 2016, s. 42)” olduğunu belirten Attas, bu bağlamda dini yaşantıyı üzerinden atan insanın siyasi alanda da dini yaklaşımları göz ardı edeceğini belirtmiştir. Nitekim sekülerleşme sürecinin neticesinde insan, mutlak olarak va’z koyucu konuma yükseltmiş, aşkın varlık ile olan irtibatını koparmıştır. Bu noktada ise Attas’a göre sekülerleşmenin tamamlayıcı üç kısmı vardır: Doğanın tılsımının bozulması, siyasetin kutsallıktan arınması, değerlerin kutsanmasına son verilmesidir. Burada sekülarizm ile sekülarizasyon ayrımına da değinmek gerekmektedir. Sekülarizm bir ideoloji olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu minvalde sekülarizm, değerlerin kutsallaştırılmasını yok etmekten ziyade, kesin ve nihai olarak kendi değerler manzumesini kutsalın yerine geçirmektedir. Sekülarizasyon ise tüm değerleri görecelileştirerek insan eylemi ve tarih için gereken açıklığı ve özgürlüğü sunmaktadır. Nitekim sekülarizasyon, bir evrim şeması gibi sürekli ileriye doğru bir gidişi ifade etmektedir (Kutay, 2020). Attas’a göre ise bu ilerlemenin karşıtı olarak Müslümanların kullanmış olduğu gelenek kavramı bir durağanlıktan ziyade İbrahimî geleneğin peygamberinin dini yol ve yöntemlerine atıfta bulunarak Allah’ın vahiy ve talimatlarıyla oluşturulmuştur. Bu ise sürekli bir gelişimi ifade etmektedir. Ancak buradaki gelişim, sekülerleşme ile birlikte ortaya çıkan sürekli ileriye doğru pozitivist bir gelişimden ziyade Elmalılı Hamdi Yazır’ın tabiriyle “fezail ve hasenatta terakkiye yol açan şeyler, hakiki terakkidir” (Yazır, 2011, s. 262).
Kur’an-ı Kerim’de Sekülerleşme
Attas’a göre Kuran’da seküler kelimesine en yakın kavram, “el- hayatü’d-dünya” kavramıdır. Bu kavramın dünya hayatı ya da dünyevi hayat manasına geldiğini belirten Attas, dünya kelimesinin denâ’dan geldiğini ve yakınlaştırılmış şey manasına tekabül ettiğini belirtmektedir. Bu bağlamda dünya, insanın akıl ve idrak tecrübesine ve bilincine yakınlaştırılmış bir şey anlamına gelmektedir. Tabiri caizse bizi kuşatması ve etkilemesi gerçeği, bilincimizi, son varış yerimizden yani ahiretten başka yöne çevirir. Bu noktada Kur’an dünya hayatından yüz çevirmeye değil, bilakis onun başka yönlere kaydırıcı doğasına karşı bizleri uyarmaktadır. Böylece dünya kelimesinin tam olarak sekülarizme karşı gelmediği de görülmektedir. Nitekim Kur’an dünya kelimesini kullanarak, onu bizlere yakınlaştırmış; dini hayat ile iç içe kılmıştır. Ancak sekülarizm, dünya hayatını bu manevi hayattan tamamen koparmıştır.
Diğer taraftan Attas’a göre sekülarizm bir ilerleme olarak da ele alınabilir. Ancak burada terakkinin neye tekabül ettiğinin anlaşılması gerekmektedir. Nitekim İslami görüşe göre değişme, gelişme ve ilerleme kavramları, Hz. Peygamber ile onun arkadaşları ve onların tabiîleri ve daha sonraki samimi ve ihlaslı Müslümanlar tarafından ifade ve tatbik edilen gerçek İslam’a, nefsin gerçek doğasına ve dinine dönüşünü ifade eder. Attas’a göre İlerleme kavramında mündemiç olan maksat, sadece ve beyyin olana, daima muhkem olana, zaten var olana işaret ettiğinde hakiki anlamını taşır (Rahman, 2013, s. 58). Bu yüzden yerleşik, açık ve varlık halinde olan şey, değişime tabi olamaz. Ona göre, ilerlemeci batılı anlayış, nihai hedefleri belirlenmiş bir din üzerinde yeni bir hedef oluşturamaz.
Sonuç
Müslüman dünyanın fikri çıkmazlarına İslamileşme söylemiyle bir yol bulmaya çalışan Nakib el-Attas, çağdaş İslam düşüncesinin yaşayan önemli simalarındandır. Onun İslamileşme projeksiyonu, var olanı olduğu gibi İslami kavramlarla ifade etmek olarak anlaşılmamalıdır. Attas, İslamileşme’nin ancak asıl forma, yani yaratıcı merkezli ilk duruma dönüş ile mümkün olacağını belirtmektedir. Öte yandan dünya kavramına getirmiş olduğu mana ile dünyanın Müslümanlara yakınlaştırılmış bir yer olduğunu belirtmesi de oldukça ilginçtir. Nitekim yaşadığı dönemin şartları itibariyle Müslümanlar için dünya, yüz çevrilmesi gereken bir mekân iken Attas’ın düşüncesinde ise bir imkandır. Bu noktada Attas, İslamileşme üzerine bina ettiği fikir dünyası itibariyle, yakınlaştırılmış bu alemle ontolojik bir iyi ilişkinin -ki bu ilişki sâlih ameldir- kurulması gerektiğini düşünmektedir. Tüm bu düşüncelerini “Beklenen Müslümanlar” için kaleme aldığını belirten Attas, geliştirdiği fikirler ile İslam düşüncesinde yeni söylemlerin önünü açmaktadır.
Kaynakça
Attas, M. N. al-. (1999). The Concept of Education In Islam: A Framework for an Islamic Philosophy of Education (3. bsk). Kuala Lumpur: ISTAC.
Attas, M. N. al-. (2016). İslâm, Sekülerizm ve Geleceğin Felsefesi (Dördüncü baskı; M. E. Kılıç, Çev.). İstanbul: İnsan Yayınları.
Kutay, M. T. (2020). Sekülerleşme ve Sekülarizasyon Kavramlarının Birbirinden Ayrıştırılması Kavramların Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Dönüşümü. Yıldız Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(2), 180-192.
Yazır, M. Hamdi (2011). Meşrutiyetten Cumhuriyete: Makaleler ; Din Felsefe Siyaset Hukuk. A. Cüneyd Köksal ve Murat Kaya (Haz.). İstanbul: Klasik Yayınları.
Rahman, A. (2013). Seyyid Muhammed Nakib el-Attas’ın Din ve Toplum Görüşü. Marmara Üniversitesi.
Recep Yiğit
Recep Yiğit, İbn Haldun Üniversitesi Din Sosyolojisi ana bilim dalında yüksek lisans eğitimi tamamlamıştır....