Filistinli Yönetmen Nevres Salih'le Söyleşi
Sizi Oversized Coat (Büyük Gelen Palto) ve AlQeeq gibi önemli filmlerin Filistinli yönetmeni olarak tanıyoruz. Peki siz kendinizi kendi kelimelerinizle nasıl tanıtırsınız, biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Filistinli bir yönetmenim ve halkımı temsil etmek, onları dünyaya tanıtmak istiyorum. Onların hikâyelerini, mücadelelerinin samimi ve insani boyutunu paylaşmayı amaçlıyorum. Kendim de işgal altında bir yerde doğduğum ve sıradan bir hayat yaşamak için uğraştığım halde bu durum hâlâ günlük hayatımı etkilediği için halkımın neler yaşadığını anlayabiliyorum.
Bir yönetmen olarak film endüstrisi sizin için Filistin davasını anlatabileceğiniz bir yol, bir yöntem oldu. Sizce sinemanın sosyopolitik konuları yansıtmadaki rolü nedir?
Film prodüksiyonu süresince, medya tarafından sürekli yayılan basmakalıp ifadelerin aksine her zaman kendim ve halkım adına konuştuğumdan emin olmaya çalışıyorum. Filistin davası, yetmiş yıldır devam eden işgal sebebiyle eşi benzeri görülmemiş bir insani kriz. Bu yetmiş yıllık tarihin içinde birçok anlatılmamış, mücadelemize ışık tutan hikâye var ve her biri paylaşılmayı hak ediyor. Bu sebeple, var olan yanılgıları sorgulayarak onlara karşı çıkmak, kendi toprağımız üzerindeki hakkımızı dile getirmek ve terörist damgasını reddetmek bizim için çok önemli. Çünkü işgale uğrayan bizleriz, işgalci değiliz.
“Filmlerim aracılığıyla insanlara bizim sadece birer rakamdan ibaret olmadığımızı, aksine hayalleri olan ve haklarını büyük bir arzuyla savunan sıradan insanlar olduğumuzu göstermek istiyorum.”
Filmlerim aracılığıyla insanların bizi daha iyi anlamalarına yardımcı olacak hikâyeler anlatmak; onlara bizim sadece birer rakamdan ibaret olmadığımızı, aksine hayalleri olan ve haklarını büyük bir arzuyla savunan sıradan insanlar olduğumuzu göstermek istiyorum. Çok uzun süredir etkisini koruyan tüm basmakalıp yargıları kırabilmeyi ve terörist olmadığımız gerçeğiyle insanları yüzleştirebilmeyi umuyorum. Çünkü biz işgale uğradık, onlar (işgalciler) değil. Bu hikâyeleri anlatarak empati yaratmayı ve yıllardır süregelen sorunlarımıza cevap olacak adil bir çözümün oluşturulmasına yardımcı olacak bir uluslararası diyaloğa katkıda bulunmayı umut ediyorum.
Biliyoruz ki Filistin davası, ana akım sinema endüstrisinde doğru yansıtılmıyor. Peki sizce sinemada Müslüman toplumların Filistin davasını olduğu gibi yansıtabileceği özgür bir alan var mı?
Filistin davası, temel ve hak bir dava olarak Müslümanlar nezdinde özel bir yere sahip. Bu sebeple dava, çeşitli kanallar yoluyla sürekli olarak destek kazanıyor; medya savunması da bu alanda en önemli yollardan biri olarak kabul ediliyor. Müslüman toplumlar da sosyal medya platformlarını, Filistin davası için bir araya gelmek ve bu konuda farkındalık yaratmak için aktif olarak kullanıyorlar.
Fakat Filistin içerisinde işgalden ve kontrol noktalarındaki hareketliliğin kısıtlanmasından dolayı üretim özgürlüğünün sınırlanması gibi zorluklarla karşılaşıyoruz. Benzer şekilde Filistin dışında da örneğin film festivallerinde veya platformlarında, Filistinliler tarafından oluşturulan anlatının paylaşılması ve yayımlanması önünde birtakım engellerle karşılaşmak mümkün. Bu da çoğunlukla politik baskılar ve Filistinlilerin hikâyesinin anlatılmasını engelleyen işgal lobilerinin etkisinden kaynaklanıyor. Fakat Filistin davasını anlatırken ifade özgürlüğünü kısıtlayan tüm bu politik engellere rağmen gerçek güç, insanların elinde. Filistin davasının kendi ülkelerinde daha iyi bir zemin kazanması için elverişli bir atmosfer yaratma potansiyeline sahipler. Bireylerin ve toplumların hem çevrim içi ortamda hem de dış dünyada gösterdikleri bağlılık ve özveri de Filistin’de adaletin sağlanması için oluşturulan destek ağına katkıda bulunuyor. Bu ortak çaba ise tüm dünyadaki Müslümanların kalplerinde ve akıllarında sürekli olarak taşıdığı Filistin mücadelesinin önemini ön plana çıkarıyor.
Ana akım film endüstrisinin aksine, Oversized Coat’ta Filistin’de gerçekten neler olduğunu ve AlQeeq’te de İsrail’in hukuksuz tutuklamalarına karşı olarak açlık grevine başlamış bir adamın hikâyesini anlatıyorsunuz. Bu filmler, insanların Filistin’de gerçekten neler olup bittiğine dair düşüncelerini nasıl etkiledi? Sizce kültür ve sanat alanı Müslüman toplumların karşılaştığı sorunlara nasıl ışık tutabilir?
Kültür ve sanatın aynı ilgi alanlarına sahip fakat çok farklı arka planlardan gelen insanları bir araya getirebilen eşsiz bir tarafı vardır. İnsanlar, filmlerin kendilerine sunduğu deneyimleri kucaklayarak farklı kültürlerin hikâyelerini izlemeyi ve bu kültürlere dair bilgi sahibi olmayı çok sever. Özellikle filmler, sınırları aşan evrensel bir dil oluşturarak bireylerin birbirlerinin hikâyeleri içine dalmasını ve yeni dünyalar keşfetmesini sağlar. Sinema sayesinde izleyiciler, başka bir bağlam içerisinde belki de hiç karşılaşamayacakları karakterler, kültürler ve deneyimlerle tanışır; insan çeşitliliğinin zenginliğini daha iyi kavrar ve bu zenginliği takdir eder. İnsanları bilgi, empati ve kültürel keşif için duydukları arzuda ortaklaşmasını sağlayan ve insanları bir araya getiren şey, hikâye anlatıcılığının ve yaratıcılığın sahip olduğu güçtür.
Oversized Coat, Filistin hikâyesini herhangi bir abartma olmadan veya bunun için yüzeysel bir çabaya girmeden, en saf haliyle ortaya koyuyor. Özellikle Batılı izleyiciler, bir yandan tasvir edilen olayların gerçekten Filistin’de yaşanıp yaşanmadığını sorgularken bir yandan izledikleri karşısında şaşkınlığa uğradılar. 70 yılı aşkın süredir haberlerde bu kadar yer alan Filistin meselesine dair bu denli kısıtlı bir farkındalığa sahip olduklarını görmek şaşırtıcıydı.
Bu durum da sinemanın yeni bölgelere erişmesi ve bu bölgelerde yaşayanların Filistin davasıyla tanışması noktasındaki gücünü ve önemini vurgulamaktadır. Ayrıca, filmin böylesine karmaşık bir sorunu aydınlatması ve Filistin gerçeği hakkında bilgi sahibi olmayan ya da yanlış bilgi sahibi olanlara yeni bir bakış açısı sunması da film endüstrisinin gücünü ön plana çıkarır.
Sinema endüstrisinin Müslüman toplumlardaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz, bu konudaki gözlemleriniz ve önerileriniz nedir?
Herkesin gözlemleyebileceği gibi, Türkiye’de amaç odaklı film üretimi oldukça geç başladı. Fakat Müslümanların kendi hikâyelerini anlatmak için çok az adım attığını göz önünde bulunduracak olursa bunun geç olması, hiç olmamasından daha iyidir. Örneğin, Çağrı filmi neredeyse 50 yıl önce yapıldı. Müslüman prodüksiyonlar yeterli değil çünkü bunların pek çoğu uluslararası çalışmalardan çok yerel çalışmalara odaklanıyor. Yeni nesil film yapımcılarına sahibiz fakat onları etkili bir şekilde kullanamıyor veya doğru tarafa yönlendiremiyoruz. Bu sebeple, bir an önce sinema dünyasında aktif olarak yer almalıyız. Eğer olur da tereddüt edersek bu boşluk; bizim hikâyelerimizi anlatan ama bizim kendi sesimize yer vermeden anlatan kişiler tarafından doldurulacaktır. Bu inanç, benim çok bilinen sözüm ile özetlenebilir: “Filmlerimizi bir başkası değil, sadece ve sadece biz yapmalıyız.”
Genç nesillerimizi sinema okumaya, etkili filmler ve amaç odaklı videolar üretmeye yönlendirmeyi öncelememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu sektörün önemini hafife almamalıyız çünkü sinema; günlük hayatımızı etkiliyor, geleceğimizi ve dünyaya bakış açımızı şekillendiriyor.