Gurbet Hikayeleri
“Gurbet Hikayeleri”nin hikayesi nasıl başladı? Neden böyle bir proje başlatma ihtiyacı duydunuz?
Gurbet hikayeleri, çeşitli sosyal sorumluluk projeleri aracılığıyla daha önce tanışan bir grup arkadaşın ortak fikri olarak şekillendi. Hepimiz yükselen mülteci karşıtlığından, yabancı düşmanlığından ve ayrımcılıktan mustariptik. Gurbet Hikayeleri’ni bunlara karşı mücadele etmek için oluşturduk.
İnsanlar özellikle tanımadıkları, temas etmedikleri, bir şeyler paylaşmadıkları insanlara düşman olma eğilimi gösteriyorlar. Üstelik tanınmayan bir grubun tamamına düşman olmak da ancak bir çeşit gayri insanileştirmeyle, ya da başka bir ifadeyle dehumanizasyonla mümkün. Bunun için empati kanallarının kapatılması gerekiyor. Sizin gibi hayalleri, zevkleri, istekleri, korkuları, kaygıları olduğunu bildiğiniz diğer bir insandan nefret etmeniz çok kolay değil.
Üstelik tanınmayan bir grubun tamamına düşman olmak da ancak bir çeşit gayri insanileştirmeyle, ya da başka bir ifadeyle dehumanizasyonla mümkün.
Gurbet hikayeleri, Türkiye’de yaşayan mültecilerin soyut bir etiketten, istatistiklerde yer alan bir sayıdan fazlası olduğunu hatırlatarak, bu dehumanizasyonla mücadele için bir cephe olarak kuruldu aslında. Birkaç yıldır, sosyal medyada mültecilere yönelik muazzam bir nefret dalgası yükseliyor. Belki de gündelik hayatta olandan çok daha histerik ve yıkıcı bir nefret bu. Bu sebeple, konuya sosyal medya aracılığıyla bir müdahaleyi ayrıca önemli bulduk.
Esas fikrimiz basitti: Türkiye kamuoyuna mültecilerin hikayelerini kendi ağızlarından nakletmek. Okurlarımız bu hikayeleri kendi iç sesleriyle okuyorlar. Araya, muhatabı kolayca bir kalıba sokmaya yarayan dış görünüş, giyim kuşam ya da şive gibi unsurlar girmiyor. Böylece, ömründe hiç mültecilerle karşılaşmamış insanların bile empati yapmasını mümkün kılmayı amaçlıyoruz. Türkiye kamuoyunun, mülteci ya da sözgelimi Suriyeli gibi kategorilere sıkıştırılan insanların aslında herkes gibi kaygıları, istekleri, dertleri olan birer insan olduğunu hissetmesini sağlamaya çalışıyoruz.
“Gurbet Hikayeleri”ne göçmenler, sığınmacılar nasıl ulaşıyor? Onlarla nasıl irtibat kuruyorsunuz?
Ekipteki tüm arkadaşlarımız daha önce çeşitli vesilelerle Türkiye’de yaşayan mültecilerle dostluklar kurmuş kişilerdi. İlk hikayelerimizi bu güvene dayalı birebir ilişkiler aracılığıyla temin ettik. Sonraki süreçte, yayınladığımız hikayeler yoluyla tanınmamız yeni hikayelerin gelmesine vesile oldu. Özellikle Facebook hesabımız bu konudaki esas mecramız haline geldi.
Facebook’ta tamamen Arapça yayın yapıyoruz. Yayınladığımız birçok hikâye gönderisinin altında Türkiye’de yaşayan mülteciler kendi anadillerinde uzun uzun tartışıyor, fikir ve kanaatlerini paylaşıyorlar. Orada şekillenen topluluk yeni hikayeler için başlıca kaynağımızı teşkil ediyor.
Türkiye’de “yabancı” olarak yaşayan ve anlatacak hikayesi olan herkes bizlere tüm sosyal medya hesaplarımız ve web sitemizde yer alan “Hikayenizi Gönderin” sayfası aracılığıyla ulaşabilir. Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca olarak anlatmak istedikleri hikâyelerini gönderebilirler. Üstelik yazarak gönderebilecekleri gibi, ses kaydı yollamaları da mümkün. Bizler gelen hikâyeyi editöryal bir eleme, inceleme ve düzeltme safhasından geçirdikten sonra Türkçe ve Arapça olarak yayınlıyoruz.
Sizce bu proje Türkiye sivil toplumunda hangi boşluğu dolduruyor? Nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Türkiye kamuoyu mültecileri tanımıyor. Milyonlarca insan on yılı aşkın süredir bizle beraber yaşıyor. Burada çalışıyor, burada barınıyor, burada eğitim görüyor. Her yerde mültecileri görmek mümkün. Fakat mültecilerle oturup kalkan, muhabbet eden, dostluk kuran insan sayısı görece çok az. Üstelik Türkiye’de yaşayan mülteciler medyada da temsil imkânı bulamıyorlar. Kendilerinin akıbeti hakkındaki en can alıcı tartışmalar yürütülürken kimse onlara neler yaşadıklarını ya da fikirlerini sormuyor. Böyle olunca, düşmanlık, öfke, nefret ve kaygı sürdürülebilir bir hal alıyor. Bu sebeple mültecilerin bir özne olarak varlık gösterdiği platformların arttırılması gerekli.
Türkiye’de yaşayan mülteciler medyada da temsil imkânı bulamıyorlar. Kendilerinin akıbeti hakkındaki en can alıcı tartışmalar yürütülürken kimse onlara neler yaşadıklarını ya da fikirlerini sormuyor.
Gurbet hikayeleri, insanların birbirlerine temas etmediği, en yaralayıcı sözleri söylemenin en kolay olduğu platformlarda, yani sosyal medyada faaliyet yürütüyor. Doğrusu, sosyal medya hesaplarımıza şöyle bir bakan herkes özellikle dikkat çeken tüm hikayelerin altının adeta savaş alanına döndüğünü görebilir. Bir yanda mülteci düşmanları, diğer yanda onları savunanlar… Fakat şaşırtıcı tepkiler de yok değil. Kimi zaman “kendisinin aslında ırkçı olduğunu fakat hikayedeki kişinin yaşadıklarının kabul edilemeyeceğini” söyleyen birisini buluyorsunuz, kimi zaman anlamak için samimiyetle birtakım ezberleri soranlara rastgeliyorsunuz. Temas kuranlar için öyle ya da böyle eğitici etkileşimler olduğunu söyleyebiliriz.
Projeye dair gelecekte neler hedefliyorsunuz?
Şu anda hikâyeleri sadece yazılı olarak yayınlıyoruz. Ayrıca, her hikâyemiz için o hikâyenin içeriğinden yola çıkarak bir yapay zekâ uygulamasına çizdirdiğimiz bir görselimiz oluyor. Bu görsellerde genellikle hikâyedeki ana karakteri resmediyoruz. Bu yolla, farklı ve dikkat çekici bir temsil kurduğumuzu söyleyebilirim. Fakat çağımızda okunma oranlarının hali ortada. İnsanlar artık bir şeyi okumak değil, izlemek ve dinlemek istiyorlar. Biz de bir sonraki aşamada hikayelerimizi videoya çevireceğiz. Yine yapay zekâ aracılığıyla çizdirdiğimiz görselleri bir araya getirip, hikayeyi bir nevi canlandıracağız.
Orta-uzun vadede, bizimle irtibatlı mülteci komünitesiyle Türkçe okurlarımızı bir araya getirecek yüz yüze çalışmalar yapmayı hedefliyoruz. Bu yolla, mültecilerin yeterli ölçüde destek bularak özneleşebildiği bir toplumsal pratiğe katkı sunmayı amaçlıyoruz.