Valerie Gonzalez’le Güzellik ve İslam Üzerine Söyleşi
Dr. Valerie Gonzalez İslam sanat tarihi, estetiği ve görsel kültürü alanlarında önemli akademik çalışmalar yürütmektedir. Başlıca araştırma alanları estetik, İslam’da sanatsal yaratımın örnekleri ve ilkeleridir. Bunun yanı sıra sanat eleştirisi, fenomenoloji, sanat teorisi ve felsefesi alanlarıyla da ilgilenmektedir. Hâlihazırda Institut d’Etudes Supérieures des Arts’ta dersler vermektedir.
Güzellik ve İslam: İslam Sanatı ve Mimarisinde Estetik başlıklı eserinizi yazmanızın ardındaki motivasyonunuz neydi?
Bu konuda temel çıkış noktası İslam kültürünün benim de mirasım olmasıdır. Çünkü Cezayir'de doğdum ve İspanya'nın güneyinden gelen göçmen bir aileye sahibim; onlar yoksulluktan kaçarak Kuzey Afrika'ya göç etmişlerdi. Bu üç kuşak boyunca devam etti. Dolayısıyla biz İspanyollar Müslüman bir mirasa sahibiz, ancak bu miras 1492'de Hıristiyanların fethi ve Müslümanların İspanya'dan çıkarılmasıyla kesintiye uğrayan bir tarihe sahip. Ancak İspanya'daki 800 yıllık İslam medeniyeti sebebiyle bu bizim kanımızda, kültürümüzde var; işte bu bizim mirasımız.
Bir başka neden de Müslüman bir ülkede doğmuş olmamdır. Bağımsızlık Savaşı döneminde doğdum ve Cezayir hâlâ Fransız sömürgesiydi. Biz Fransız vatandaşları olsak da Fransız değil, İspanyol’duk. Yerel nüfus kadar olmasa da Fransız bir koloni içinde yaşayan Fransız olmayan insanlar olarak bizim için yine de zorlu bir dönemdi. Biz de ayrımcılıktan mustariptik, ancak bu bir kurtuluş savaşıydı. Cezayir’in dekolonizasyonu Afrika'nın dekolonizasyonunun bir parçasıydı. Ben de bu tarihin bir parçasıyım. Cezayir'in kendisini “Cezayirli Müslüman” bir ülke olarak inşa edebilmesi için savaşın bitiminden sonra diğer Fransızlarla birlikte Cezayir'den kovulduğumuzda küçüktüm. Fransa'nın güneyinde, Marsilya’da büyüdüm, ki burası yine çok önemli bir Müslüman topluluğa sahip bir yerdir. Bu yüzden bu kültür her zaman etrafımda olmuştur; içimde, mirasımda ve tarihimde vardır ve hep oradadır.
İslami olan her şeyle ve Kuzey Afrika, İspanya ve tüm Müslüman dünyasının kültürleriyle ilgilenmek benim için doğaldı. Yüksek öğrenimime başlamadan önce Kuzey Afrika'yı sürekli ziyaret eder ve yerel halkla, özellikle de Faslılarla birlikte olurdum. Çalışma alanımı belirlemek istediğimde İslam'ı, İslam sanatını ve her türlü İslam konusunu incelemeye büyük ilgi duyduğumu fark ettim. Böylelikle bu yola girdim. Aklımda İslam dışında araştırma yapmak istediğim başka hiçbir şey yoktu. Yaklaşık otuz yıldır çalışmalarım devam ediyorum ve yaptığım şey sadece araştırma değil aynı zamanda düşünmenin, yazmanın ve seyahat etmenin de bir sonucudur. Ülkeleri gezmek, halkla birlikte olmak ve insanlarla buluşmakla ilgilidir. Benim için insanlar en az mekânlar ve masa başında çalışmak kadar önemli. Kitaplar iyidir, ancak insanlar da size çok şey öğretir.
Göçmen bir aileden geliyorsunuz. Göçmen kimliğiniz İslam sanatına bakış açınızı nasıl şekillendirdi?
Her şeyden önce İspanya'ya gitmek ve İspanya'daki muhteşem İslam sanatını görmek etkili oldu çünkü muhteşem bir mirasa sahibiz. Dünyanın en eski camilerinden biri İspanya'da, Kurtuba'daki Emevi Cami. Müslümanlar 711 yılında Kuzey Afrika'dan geldiler; İspanya'yı fethettiler ve buraya yerleştiler, ardından bir cami inşa ettiler ve İspanyol manzarasını tamamen İslami bir manzaraya dönüştürdüler. Granada'da hâlâ Elhamra'yı gösteren anıtlar var. Bu, dünyada İslam'ın başlangıcından itibaren çok eski bir İslam mirasıdır; İspanya'da Orta Çağ'ın en iyi korunmuş sarayı olan Elhamra İslam Sarayı'na sahibiz. Ayrıca, Hıristiyanlar Müslümanları ortadan kaldırdıklarında caminin içine bir kilise inşa ettiler ama tam ortasına, camiyi yok etmediler. İspanya'ya gittiğimde bu miras karşısında büyülenirdim.
Ancak ilgimin tek nedeni bu değildi. Daha rahatsız edici bir neden var ki o da Fransız sömürgeciliği sırasında doğduğum için sömürgeciliğin çok çabuk farkına vardım. Fransız sömürgecilerin Müslüman ülkelere ve Afrika toplumuna neler yaptığını anlamam gerekiyordu. Bu sömürgecilik benim için de bir travma. Örneğin, ailemdeki pek çok insan öldü... Çocuktum ama ailemin savaş ve sömürgecilik hikayeleri vardı. Bu durumu ve bu travmayı anlamak zorundaydım. Sömürgecilik Cezayirliler için çok daha kötü bir travmaydı ama göçmenler olarak bizim için de bir o kadar zordu. Bu nedenle benim için bir anlama yolculuğu oldu. Çünkü Fransız sömürgeciliği Hıristiyanlıkla ilişkiliydi, sonra İspanya'da da bu Hıristiyanlık tarihine sahipsiniz. Ardından İspanya'da, İspanyol halkının hafızasından İspanya'nın İslam geçmişini silmeye çalışan diktatör Franco gibi modern tarih içinde çok kötü bir dönemimiz var. Dolayısıyla, tüm bu çok zor şeyleri anlamaya çalışarak araştırmalar yapıyordum. 60'larda her şey zordu, dekolonizasyon, Doğu ile Batı arasındaki ilişki gibi konular. Yani tüm bu tarih... Bu konuyla ilgilenmemin birçok nedeni vardı, bir arayış gibiydi ve her zaman İslami olan her şeye, estetiğe ve insanlara duyduğum sevgiye dayanıyordu. Bu dini ve dinin özünü seviyorum.
Günümüzde İslam sanatı bir gelenek olarak devam ediyor mu?
Bugün de geçmişte olduğu gibi; yani İslam mirası bir gelenek ama çok canlı bir gelenek. Benim her zaman verdiğim mesajlardan biri de geleneğin her zaman yaratıcı olduğudur. Modern olmanıza gerek yok, geleneğinizi inkâr etmenize gerek yok. Bana göre modern olmak hiçbir şekilde gelenek karşıtı olmak değildir. Bence bu İslam dünyasında çok fazla gerilim yaratan bir şey çünkü Batı size geleneğin modernlik karşıtı olduğunu düşündürüyor ve bu doğru değil. Düşünce tarzınızda çok modern, çok modern bir insan ve çok ruhani, geleneksel bir insan olabilirsiniz. Bu çok uyumludur. Şimdi, geri kafalı oldukları için modern olmayan insanlar var ve bu insanlar geleneksel değiller; muhafazakârlar. Bu farklı bir şey. Ama Batı size Batı'nın kaynaklara sahip olduğunu ve geleneğin modern olmadığını düşündürüyor. Ben buna katılmıyorum. Geleneğinize ya da dininize pasif bir şekilde dahil olmazsınız; eğer bu tür canlı, yaşayan, üretken bir geleneğin içindeyseniz, siz de modernsinizdir.
Bugün de geçmişte olduğu gibi; yani İslam mirası bir gelenek ama çok canlı bir gelenek.
İslam sanatının modern yorumlarla devam ettiğini düşünüyor musunuz?
Bence İslam ülkelerindeki sanat çok canlı, yaratıcı ve Batı tarafından çok takdir ediliyor. Müslüman ülkelerdeki çağdaş sanat çok canlı ve çok takdir ediliyor ve bu insanlara para kazandırıyor. Batılı koleksiyoncular, müzeler seviyorlar ve satın alıyorlar. Ortada büyük bir ilgi var. Ama ilginç olan şu ki, bir yer değişikliği var. Galeriler artık sadece New York, Paris ya da Berlin'de değil; bunun yerine Dubai'de, Katar'da, İstanbul'da... Bu değişiyor. Ben burada politikaya değil, kültürel politikaya bakıyorum. Örneğin İran sanatı olağanüstü ama ne düşünürseniz düşünün rejimle ilişkilendirmiyorsunuz. Bence rejime değil, insanların kültürel olarak nasıl davrandıklarına bakmalıyız. Ama bence kültürel dinamiklere ve özellikle de çok paranın olduğu ama aynı zamanda büyük sanatçıların da bulunduğu Körfez'e bakmamız gerekiyor. Ancak bu sanatçıların kendi ülkelerinde dünyaya kıyasla yaptıkları katkılar olağanüstüdür. Dolayısıyla bunlara bakmamız gerekiyor. Müslüman dünyasında çok fazla yetenek ve yetenekli insan var. Ama bunların açığa çıkması için başka dinamiklere ihtiyaç var, mesela para nerede? Bu yüzden, politika her zaman iş başında, her zaman orada.
Galeriler artık sadece New York, Paris ya da Berlin'de değil; bunun yerine Dubai'de, Katar'da, İstanbul'da...
Görsel ve plastik sanatlar Avrupa tarihinde çok güçlüdür; ancak İslam medeniyetinde bu kadar belirgin bir şekilde gelişmemiştir. Bunu İslam sanatlarının bir zayıflığı olarak değerlendirebilir miyiz? Görsel sanatların Avrupa'da gelişirken İslam sanatlarında görece zayıf kalması bir dezavantaj olarak görülebilir mi?
Hayır, bu hiçbir şekilde bir dezavantaj değil. Her şeyden önce, kitaplarda, Osmanlı veya Babür veya İran resimlerinde İslam sanatının harika temsillerine sahibiz. Harika resim sanatımız var ama bunlar kitaplarda, Batı'daki gibi çerçevelerde ya da resimlerde değil. Bu Batı'nın bir icadı, imgeli resimler. Ancak diğer ülkelerde, onlar kadar iyi olan başka sanat formları icat ettiler. Bu da yine sömürgecilik nedeniyle (Avrupa'da) üretilen sanatın model olduğunu düşünmemizden kaynaklanıyor. Şimdi bunun doğru olmadığını anlıyoruz. Her yerde farklı biçimlerde sanat var. Bugün küreselleşmeyle birlikte herkes istediğini yapabiliyor. Batılı teknikleri İslami bir ruhla kullanabilirsiniz ya da Batılılar bile artık İslam estetiğine bakmakla ve İslam sanatına dair kendi vizyonlarını benimseyerek kendi başlarına bir şeyler yapmakla ilgileniyorlar. Dolayısıyla bugün her türlü yaratıcılık imkânına sahibiz. Burada bir dezavantaj yok; farklı sanat formları, farklı görsel ifadeler ve size başka türlü düşündüren her şey var... Sanatın Avrupa’da üretildiği düşüncesi Batı'nın entelektüel hegemonyasıdır, gerçek bu değildir. Afrika'da olağanüstü bir sanat var. Örneğin Picasso ya da Matisse gibi Batı'daki sanatçılar Afrika'daki sanatın büyük bir sanat olduğunu keşfettiler ve bu da zihniyeti değiştirdi.
Sanatın Avrupa’da üretildiği düşüncesi Batı'nın entelektüel hegemonyasıdır, gerçek bu değildir.
Şu anda tek dezavantaj para veya siyasi baskıdır. Eğer paradan ve hareket özgürlüğünden mahrum bırakılırsanız ve yoksulluk içinde yaşarsanız, o zaman sanat üretemezsiniz. Ne yazık ki, dünyanın pek çok yerinde durum böyle. İşte dezavantaj budur, ancak yaratıcılık her yerdedir.