COP 27’den 28’e: İklim İçin Harekete Geçmek
2022 yılında yayımlanan Uluslararası Hükümetler Paneli İklim Değişikliği (IPCC) Raporu, dünya yaşamının geleceğini ekosistemin çöküşü, türlerin yok olması, sıcak hava dalgaları ve sel felaketleri gibi iklim tehditleriyle karakterize eden karamsar bir tablo sunuyor. Bu tablonun başlıca nedenlerinden biri, yerküremizin dramatik bir şekilde ısınmaya başlaması olarak görülüyor. Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından yayımlanan rapor, 2013-2022 yılları arasındaki sıcaklıkların Sanayi Devrimi öncesi döneme göre 1,14 derece daha yüksek olduğunu belirtiyor (WMO, 2022). Benzer şekilde, 2000-2019 yılları arasında yapılan bir çalışma, küresel ısınmanın dünyadaki buzulların erime hızının son 20 yılda yaklaşık iki kat arttığını ortaya koyuyor (Hugonnet, 2021, s. 728). Diğer taraftan, deniz seviyesindeki yükseliş ve okyanuslardaki sıcaklık artışı da son yıllarda küresel düzeydeki bir iklim krizinin sinyalleri olarak nitelendiriliyor. Her ne kadar COVID-19 salgını döneminde alınan tedbirler kapsamında karbon salınımında ciddi düzeyde bir azalış gözlense de COVID-19 sonrası dönemde sera gazı salınımı en yüksek seviyelere ulaşmış görünüyor (Bhanumati, 2022). Peki, tüm bu iklim tehditlerine yönelik uluslararası arenada atılan adımlar, Müslümanların çoğunlukta olduğu gelişmekte olan ülkeler için ne ifade ediyor?
COP27 İklim Değişikliği Konferansı Mısır’da düzenlendi.
İklim Değişikliğiyle Mücadelede Küresel Girişimler
Yukarıdaki soruya cevap vermeden evvel, iklim değişikliğine ve bu alanda küresel ölçekte atılan adımların neler olduğuna değinmek gerekiyor. Öncelikle Sanayi Devrimi’nden itibaren iklimdeki doğal değişimlerle birlikte insan faaliyetlerinin iklimi doğrudan etkilediği bir döneme girilmiştir. Bu dönemden beri çeşitli faaliyetler neticesinde sera gazı salınımlarının atmosferde birikimi hızla artmaya başlamıştır. 1992 yılında imzalanan ve 1994 yılında yürürlüğe giren BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde iklim değişikliği “karşılaştırılabilir bir zaman döneminde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik” şeklinde tanımlanmış ve bu kapsamda sera gazı salınımları iklim değişikliğinin başat faktörü olarak nitelendirilmiştir (UNFCCC, 1994). Dolayısıyla, her ülkenin sera gazı emisyonlarını azaltmaları ve bu emisyon düzeyini belli bir seviyede tutmaları taahhüdü verilmiştir. Sözleşme her ne kadar iklim tehditleriyle mücadeleye yönelik ilk adım niteliği taşısa da yaptırım gücünün olmaması ya da düşük seviyede kalması sebebiyle ülkeler nezdinde bağlayıcılığa sahip olamamıştır. 1997 yılına gelindiğinde sözleşme kapsamında düzenlenen COP-3 Zirvesi’nde Kyoto Protokolü imzalanmış ve küresel çapta iklimin geleceğine dair tartışmalar yeni bir ivme kazanmıştır. Protokol, 2000 yılı sonrası sera gazı salınımlarını azaltmaya yönelik 3 farklı mekanizma sunmuştur. Bunlar sırasıyla Ortak Uygulama Mekanizması, Temiz Kalkınma Mekanizması ve Emisyon Ticaretidir. Ortak Uygulama, emisyon hedefi belirlemiş bir gelişmiş ülkenin yine emisyon hedefi olan başka bir gelişmiş ülkede emisyon azaltımına yönelik ortak projeler yürütmesidir. Projenin yürütüldüğü ülke “Emisyon Azaltım Birimi” adı verilen krediler kazanmakta ve bu kredileri proje sahibi ülkeye satabilmekte; böylece yatırımcı ülke elde ettiği kredileri sera gazı salınımını artırmak için kullanabilmektedir. Diğer ifadeyle, Protokol kapsamında bu uygulama gelişmiş ülkelere taahhütlerini gerçekleştirme imkânı sağlarken projenin yürütüldüğü ülkelere yabancı sermaye yatırımı sunmaktadır.
Temiz Kalkınma Ortak Uygulama Mekanizması’ndan farklı olarak emisyon hedefi olan gelişmiş bir ülkenin, emisyon hedefi olmayan gelişmekte olan bir ülkede yaptığı emisyon azaltmaya yönelik projeler neticesinde “Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltımı” kredisi kazanması ve bu kredi miktarı kadar sera gazı salınımı hakkı elde etmesiyle açıklanabilir. Son olarak Emisyon Ticareti Mekanizması, emisyon hedefi olan ülkelerin kendi aralarında emisyon kredilerinin (diğer ifadeyle emisyon azaltım haklarının) alınıp satılabildiği bir piyasayı temsil etmektedir (Çelikkol, 2011, s. 205-207). Bu mekanizmalar bir taraftan gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelere temiz teknolojiler elde etmeleri amacıyla Özel iklim Değişikliği Fonu ya da proje bazlı mekanizmalar sayesinde iklim dostu yatırımlar vaat etmekte; diğer taraftan ABD, Japonya, Kanada gibi emisyon hedefi olan gelişmiş ülkelerin Kyoto Protokolü kapsamında sera gazı azaltım hedeflerini düşük maliyetle gerçekleştirmelerini sağlamayı amaçlamaktadır.
Bir diğer önemli gelişme, 2015 yılında düzenlenen COP 21’de söz konusu iklim tehditlerine yönelik önemli bir dönüm noktası sayılabilecek Paris Anlaşması’nın imzalanmasıdır. Anlaşmaya göre bütün ülkeler sera gazı salınımını azaltmayı ve küresel düzeyde sera gazı salınımından kaynaklanan sıcaklık artışını sanayi öncesi döneme göre 2 santigrat derecenin altına sınırlamayı taahhüt etmişlerdir. 2016 yılında yürürlüğe giren anlaşmanın en önemli özelliği, gelişmiş ülkeler tarafından iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine maruz kalan gelişmekte olan ülkelere yönelik iklim finansmanı sağlanmasını içeren bir eylem çerçevesi çizmesidir; ancak Ulusal Katkı Beyanı olarak bilinen bu eylem planı, henüz somut hale gelmemiştir (UNFCCC, 2015). Paris Anlaşması, Ulusal Katkı Beyanlarının her beş yılda bir gözden geçirilmesini de içeriyordu. Dolayısıyla 2021 yılında gerçekleştirilen COP 26, Ulusal Katkı Beyanlarının ilk kez gözden geçirileceği zirve olma özelliği taşımakla birlikte kömür kullanımının aşamalı olarak sonlandırılmasına dair yazılı kararı da içermiştir (UNFCCC, 2016). Ancak yine de ülkelerin sera gazı salınımıyla ilgili taahhütlerinin yerine getirilmediği ve yoksul ülkelere yönelik finansman desteğinin sağlanmadığı düşünüldüğünde atılan adımların gerçekçi bir katkı sunmadığı anlaşılmıştır.
2021 yılında gerçekleştirilen COP 26, Ulusal Katkı Beyanlarının ilk kez gözden geçirileceği zirve olma özelliği taşımakla birlikte kömür kullanımının aşamalı olarak sonlandırılmasına dair yazılı kararı da içermiştir.
COP27 İklim Konferansı ve Üçüncü Dünya Ülkeleri
Geçtiğimiz yıl Mısır’da gerçekleşen COP 27 konferansında küçük ada ülkelerinden biri olan Barbados’un kadın Başbakanı Mia Mottley’in “Sanayi devrimini kanı, teri ve gözyaşıyla finanse eden bizlerdik. Şimdi sanayi devrimiyle ortaya çıkan sera gazlarının sonucunda karşı karşıya kaldığımız maliyeti de yine bizler mi ödeyeceğiz?” şeklindeki sözleri gelişmekte olan ya da yoksul ülkelerin iklim kriziyle mücadelede nasıl bir yük altına girmeye mecbur bırakıldıklarını açıklar nitelikte (Greenfield, 2022). Dolayısıyla, savunmasız bırakılan ülkelere yönelik bir “Kayıp ve Zarar Destek Fonu”nun oluşturulması kararı COP 27’nin önemini ortaya koyuyor. Nitekim Pakistan İklim Bakanı Sherry Rehman bu kararı “iklim adaleti için ilk adım” olarak değerlendirmişti (Ebrahim, 2022). Fakat COP 27’de alınan kararların somut bir hale gelmemesi ve devam eden belirsizlikler, şu soruyu gündeme getiriyor: COP 28, gelişmekte olan ülkeler için iklim adaletini sağlayabilir mi?
İklim değişikliğinden etkilenen gelişmekte olan ülkelerin toplam zararı karşılayabilecek kapasiteleri olmadığı aşikâr. Ancak COP 28’e doğru yaklaştığımız şu aylarda söz konusu kayıp ve zararın neleri içereceği, fonun kimler tarafından ve ne ölçüde sağlanacağı ya da fon dağıtımına dair meseleler halen netliğe kavuşmuş değil. Örneğin dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan Çin, gelişmekte olan ülke statüsünde olduğu için sera gazı salınımında önemli role sahip olmasına rağmen herhangi bir ödeme taahhüdünde bulunmuyor. Gelişmiş ülkeler ise hem bu fon kaynağının kalkınma bankalarından ya da sivil toplum kuruluşlarından sağlanacak finansman üzerinden sağlanmasını hem de yardım edilecek ülkelerin sayısını azaltmak için en acil vakalara odaklanmayı teklif ediyor. Diğer taraftan COP 27’de vurgulanan fosil yakıtlardan kademeli çıkış ve buna bağlı olarak geliştirilmesi hedeflenen dönüşüm planı üzerinde halen bir ilerleme kaydedilmedi. COP 28’e ev sahipliği yapacak Birleşik Arap Emirlikleri’nin, en büyük fosil yakıt üreticilerinden biri olması ise söz konusu ilerlemeye dair beklentileri azaltıyor. Nitekim BAE Lideri Muhammed bin Zayed el-Nahyan’ın dünyanın ihtiyacı olduğu sürece petrol ve doğalgaz üretmeye devam edecekleri yönündeki söylemi bu görüşü destekler nitelikte görünüyor (Parker, 2023).
İklim Krizinin Müslüman Toplumlardaki İzleri
İklim değişikliğinin etkileri, orantısız bir şekilde yoksul nüfus için daha büyük bir sorun teşkil etmektedir. Özellikle Müslümanların çoğunlukta yaşadığı MENA bölgesi (Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri) hızlı nüfus artışı, uzun süren iç savaşlar, temiz suya erişim sıkıntısı, yetersiz beslenme, sağlık ve eğitime sınırlı erişim gibi sorunlarla karşı karşıyadır ve iklim değişikliği sebebiyle bu sorunlarla daha yoğun bir biçimde mücadele etmek zorundadır (Takian, 2022, s. 2777). Diğer coğrafi bölgelerde kişi başına ortalama su mevcudiyeti yaklaşık 7000 m3/yıl iken, MENA bölgesinde su mevcudiyeti sadece 1200 m3/yıldır (Zafar, 2021). Bölgedeki su mevcudiyetinin yetersizliğiyle birlikte çölleşme, yağış rejimlerindeki değişiklikler ve deniz seviyelerindeki yükselme bölge ülkelerinin ekonomik ve sosyal gelişmesini ciddi ölçüde baltalamaktadır. Bu durumda bölge ülkeleri iklim taahhütlerini ilerletme ve düşük karbonlu ekonomiye geçme konusunda yeterli kapasiteye sahip değildir. Bu nedenle bölge ülkelerinin iklim değişikliğine karşı oldukça savunmasız olduğu söylenebilir (Namdar, 2021). Dolayısıyla sera gazı salınımında büyük role sahip uluslararası aktörlerin MENA ülkelerinin farklı kapasitelerini, kaynaklarını ve altyapılarını göz önünde bulundurarak iklim değişikliği kriziyle mücadelede iş birliği ve ortaklık geliştirmeleri gerekmektedir.
Sonuç olarak, iklim değişikliğinin yarattığı olası tehditlerin hepimiz farkındayız. Ve bu tehditlere yönelik uluslararası düzeyde atılan adımların uzun yıllardır kalıcı ve sürdürülebilir bir ilerleme sağlayamamasını büyük bir hayal kırıklığı olarak nitelendirebiliriz. Öte yandan uluslararası sistemde iklim kriziyle mücadele noktasında büyük bir boşluk var ve tüm bu dönüşüm çağrısı büyük güçlerin insafına bırakılmış durumda. Eğer iklim değişikliğinin yarattığı tehditlerle mücadele edilecekse öncelikle politika yapıcıların savunmasız devletlerin iklim değişikliğine karşı direncini artırmak için gerekli adımları atmaları gerekmektedir. COP 28, büyük bir ekonomik dönüşüm yoluyla iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için uluslararası ortakları harekete geçirme fırsatını ortaya koymalıdır.
Kaynakça
Bhanumati, P., Haan, M. ve Tebrake, J.W. (2022). Greenhouse Emissions Rise to Record, Erasing Drop During Pandemic. [IMF Blog]. Erişim adresi: https://bit.ly/3OPLx9E
Çelikkol H. ve Özkan, N. (2011). Karbon piyasaları ve Türkiye perspektifi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 31, 203-222.
Ebrahim, Z. T. (2022) Flood-hit Pakistan seeks loss and damage 'compensation' at COP27. Reuters. Erişim adresi: https://bit.ly/3KB4Q3O
Greenfield, P., Harvey, F. ve Lakhani, N., Carrington, D. (2022). Barbados PM launches blistering attack on rich nations at Cop27 climate talks. The Guardian. Erişim adresi: https://bit.ly/45p9o5y
Hugonnet, R., McNabb, R. ve Berthier, E. (2021). Accelerated Global Glacier mass loss in the early twenty-first century. Nature, 592, 726–731. https://doi.org/10.1038/s41586- 021-03436-z
IPCC (2022). Summary for Policy Makers. Erişim adresi: https://bit.ly/447soEi
Namdar R., Karami E. ve Keshavarz M. (2021). Climate change and vulnerability: The case of MENA countries. ISPRS International Journal of Geo-Information. 10(11), 794. https://doi.org/10.3390/ijgi10110794
Parker, C. ve Dennis, B. (2023). UAE appoints oil exec to lead COP28 climate talks, sparking outrage. [The Washington Post]. Erişim adresi: https://bit.ly/3rXBSoj
Takian, A., Mousavi, A., McKee, M., Yazdi-Feyzabadi, V., Labonté, R. ve Tangcharoensathien, V. (2022). COP27: The prospects and challenges for the Middle East and North Africa (MENA). International Journal of Health Policy and Management, 11(12), 2776–2779. https://doi.org/10.34172/ijhpm.2022.7800
UNFCCC. (t.y). What is the United Nations Framework Convention on Climate Change? Erişim adresi: https://bit.ly/3QzO4pK
UNFCC. (2015). Report of the Conference of the Parties on its twenty-first session. Erişim adresi: https://bit.ly/3OuL1MS
UNFCC. (2016). Decision. Erişim adresi: https://bit.ly/3OtDmOJ
WMO. (2022). Provisional State of the Global Climate. https://public.wmo.int/en/our-mandate/climate/wmo-statement-state-of-global-climate adresinden erişilmiştir.
Zafar, S. (2021). Water Scarcity in MENA. [EcoMena]. Erişim adresi: https://bit.ly/3qzUR82
Ayşe Kurban
Kadir Has Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans öğrencisi olarak eğitim hayatına devam etmektedir....