Filistin’den Filistin’e Göç Edenler
Filistin, dünyada en yoğun ve en uzun süreli göç veren bölgelerin başında geliyor. 1948 yılında İsrail’in kurulmasından önce de uzun süre Yahudi Çeteleri tarafından yapılan terör eylemleri ve katliamlar Filistin’de yaşayan yerel halkın huzurunu bozmuş ve kişileri vatanlarından ayrılmaya mecbur bıraktıracak seviyeye gelmiştir. 1948 yılında İsrail’in kurulmasından sonraki süreçte ise tam anlamıyla göç hareketleri kayıtlara geçmeye başlamıştır. Nitekim Filistinliler tarafından İsrail’in kuruluşunu (14 Mayıs 1948) takip eden 15 Mayıs 1948 günü, akabinde hiç bitmeyen zulümlere sebebiyet vermesi nedeniyle Nekbe günü olarak sembolleştirilmiştir.
Nekbe gününde, 1948 yılından itibaren yaşamını kaybeden, göçe zorlanan ve sürgün edilen Filistinlilerin anılması, tarih boyunca yaşanan felaketlerin unutulmaması ve bu yaşananlar neticesinde kaybedilen canlar başta olmak üzere işgal edilen toprakların da unutulmamasını sağlamak için anmalar gerçekleştirilir. Bu anmalar sırasında İsrail tarafından gösterilere katılanların tutuklanacağı ve hakkında cezai işlemler uygulanacağı ihtar edilse dahi dünyanın her yerindenki Filistinliler bu günün önemini korumaya gayret etmektedir. Nekbe, bir öfkenin bir haksızlığa karşı duruşun ve öfkenin dışa vurulduğu gün olarak karşımıza çıksa da dünyanın her yerine göçe zorlanan, sürgün edilen Filistinliler için aynı zamanda vatanlarına geri dönme ülküsünü yaşatma günü olarak görülmektedir. Yani Nekbe sadece bir anma günü değil yaşananları unutmamak üzere her yıl edilen bir yemindir.
Nekbe sadece bir anma günü değil yaşananları unutmamak üzere her yıl edilen bir yemindir.
Filistin’den Başka Ülkelere Göç Edenlerin Durumu
1948 sonrası Filistin’de yaşanan tüm göç hareketleri incelendiğinde binlerce insanın defalarca yerlerinden edildiği görülmektedir. Suriye, Lübnan, Ürdün başta olmak üzere Filistinlilerin yer değişiklikleri Amerika’ya kadar uzanmıştır. Son alınan güncel rakamlar dünyanın çeşitli yerlerine göç etmek zorunda kalan Filistinlilerin sayısının 6 milyonu geçtiği yönündedir. Göç edenlerin ulaştığı ülkelerde kurdukları yeni hayatların yanında geri dönme umudunu hep taşıdıkları ancak geri döndüklerinde karşılaşacakları manzaranın büyüklüğü ise korkutucudur. Birleşmiş Milletler verilerine göre Filistinli yerinden edilmiş kişilerin ülkelerine geri dönmeleri ve güven içinde yaşamalarının sağlanması yaklaşık 20 yıllık bir yeniden inşa süreciyle oldukça yüksek bir maliyet sorununu beraberinde getirecektir. Bu ihtimal gerçekleşse dahi bu maliyetin kim tarafından karşılanacağı ise oldukça büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun yanında yine yapılan araştırmalarda 1948’den bu yana göç eden Filistinlilerden dünyaya gelen nesillerde ikinci ve üçüncü kuşak olanların bulunduğu ülke vatandaşlığını edindiği ve Filistin’le hukuki bağlarının kurulamadığı görülmüştür. Hâlihazırda dünya genelinde Filistin asıllı olan insanlar ile Filistin Devleti vatandaşlığı taşıyan insanların sayılarının da farklı olduğu ve bu sebeple göçün getirdiği bir başka sorunu da gözler önünde sermektedir. Zaman içinde insanlar arasında dünyaya gelen kuşaktan kuşağa aktarılan kültürel mirasların yanı sıra hukuki statülerin aktarılamaması söz konusudur. Bu vahim durum ise başlı başına incelenmesi gereken bir asimilasyon politikası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ülkeden ayrılan ve göç eden Filistinlilerden daha çok biz bu yazıda ülkelerinden koparılan ve başka ülkelere göç etmek zorunda kalan Filistinlilerden çok, Filistin’de kalan ancak ülke içinde kendi yerinden edilen ve başka bölgelerde yahut kamplarda yaşamak göç etmek zorunda kalan insanları kişileri konu alacağız.
Filistin’den Filistin’e Göç Edenler
Filistin hakkında konuşurken 1947 ile başlayan ve sonraki süreçlerdeki toprakların demografik yapısını gösteren meşhur harita herkesin malumudur. Bu haritadan kolaylıkla Filistin halkının yaşadığı toprakların işgal edildiği ve kalan toprak parçasına insanların sıkıştırıldığı kolaylıkla anlaşılır. Bu meşhur haritaya bakınca dahi burada yaşayan insanların ve onlardan dünyaya gelen nesillerin bugün nerede yaşadığı ilk akla gelen sorulardan biri olmaktadır.
Filistin’in farklı şehirlerinde yaşamasına ve mülkleri bulunmasına rağmen yaşanan işgal sonrasında yerlerinden edilen insanlar Filistin şehirleri içerisinde de defalarca göç etmek zorunda kalmıştır. Zaman içinde işgalle küçülen sınırlar dikkate alındığında her küçülmede bölgeye bir önceki göçle beraber gelen nüfus da tekrar göçe zorlanmıştır. İnsanın kendi vatanında yerinden edilerek defalarca göç ettirilmesi ise literatürde net bir karşılık bulamamıştır.
Nitekim kişiler için esas olan kendi vatandaşlık bağıyla bağlı olduğu ülkenin korumasından yararlanmaktır. Şayet kişi bu korumadan aşağıda yer verilen sözleşmedeki tanımdaki şartlardan dolayı yararlanamıyorsa bu halde uluslararası koruma talep edip mülteci statüsü edinebilecektir.
1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme’de ise ilgili madde, “1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa uygulanacaktır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu hâliyle ülkesi içinde göç etmek zorunda kalan Filistinlilerin bu tanıma uymadığı aşikardır. Öyle ki BM kararlarında “yerinden edilmiş kişiler” olarak belirtilmiş olan bu nüfus için 1948 sonrasında Birleşmiş Milletler Yakın Doğudaki Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı (The United Nations Relief and Works Agency for Palestine Refugees the in Near East-UNRWA) adı altında bir koruma ajansı kurulmuştur.
Yaklaşık 27.000 nüfusuyla Balata mülteci kampı Batı Şeria'nın en büyük kampıdır. Kampta aşırı kalabalık ve zayıf altyapı yaygındır.
UNRWA ve Günümüzde Gelinen Nokta
UNRWA, çalışma alanı ve kapasitesi bakımından en büyük Birleşmiş Milletler programlarından biridir. 1949 yılında kurulmasının ardından belirli sürelerle görevlendirileceği düzenlenmiş olsa da bölgede kriz sona ermediği için bölgede aktif varlığını ve hakimiyetini devam ettirmiştir.
UNRWA, 1 Haziran 1946-15 Mayıs 1948 tarihlerinde Filistin’e kayıtlı olup bu tarihler arasından göç eden insanları “Filistinli mülteciler” olarak tanımlamaktadır. UNRWA tanımının uygulandığı “Filistinli Mülteciler” genel literatürde ancak “yerinden edilmiş kişi” olarak kendilerine bir statü bulabilmektedir. Bu nedenle UNRWA’nın sağladığı hukuki statü Filistinli mültecilerin durumunu bir yandan çözmeye çalışırken bir yandan da uluslararası hukuk açısından daha da girift bir noktaya getirmektedir.
Ayrıca UNRWA, Filistinlilerine sadece hukuki statü sorunlarıyla ilgilenmemektedir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nden o farklı olarak bölgede doğrudan hizmet sağlayıcı olarak görev yapmaktadır. Filistinli mültecilerin korunma, barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarına ve statü problemlerine yönelik tek elden çözüm üretmeye çalışmaktadır. Ancak kanaatimizce 1949’da yaşanan olaylar sonrasında yapılması gereken ilk iş bu zorbalığa sebebiyet verenlerin cezalandırılması olması gerekirken Birleşmiş Milletler tarafından hızlıca bir çalışma ajansı oluşturulmuş ve yerinden edilen Filistinlilere çözüm üretme çabasına girişilmiştir.
UNRWA’nın, Gazze Şeridi'ndeki Ash Shati Mülteci Kampı'nda, 25 Şubat 2012.
Kaynak: Anne Paq, Activestills
Bugün gelinen noktada ise bu çabayı “iyi niyetli yardım çabası” olarak okumak pek de mümkün görünmemektedir. Sorunun sistemleştirilmesinin, çözümün önündeki en büyük engellerden biri olduğu kanaatiyle; kendi vatanlarında tüm haklarından mahrum bırakılan Filistinlilere bırakılarak, beslenme, barınma, eğitim, sağlık hizmetleri sunmaya çabası aldığını göstermek uzun vadede onları kamplarda yaşamaya mecbur bir halk hâline getirmekten öteye geçememektedir. Filistin’deki onlarca mülteci kampı, okul gibi birçok alanda sağlık hizmetleri sunan UNRWA ne yazık ki geldiğimiz noktada sivilleri korumayı başaramamıştır. [1]
Filistin’deki onlarca mülteci kampı, okul gibi birçok alanda sağlık hizmetleri sunan UNRWA ne yazık ki geldiğimiz noktada sivilleri korumayı başaramamıştır.
Tüm yaşananlar açıkça ortadayken 08.12.2023 tarihinde UNRWA komiseri Philippe Lazzarini BM Genel Kuruluna açık bir mektup yazarak Gazze’deki insani durumun vahametini ve UNRWA’nın artık çalışamaz hale geldiğini açıkça belirtmiştir. Tabii ki bu mektupta 7 Ekim’de Hamas tarafından düzenlenen saldırının tüm bu yaşananlara sebebiyet verdiğini de ifade etmekten geri durmamıştır.
Son olarak önemle altını çizmek istediğim nokta, Filistin’de kendi vatanlarında bunca zulmü yaşayan insanların bir zamanlar bir vatanlarının olduğu, kendi haklarına sahip oldukları ve bu toprakların asıl sahipleri olduğudur. Gelinen noktada ise Filistinlilerin temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan, sivillerin korunmasını sağlayamayan kurumların onları sadece sayı olarak görmesidir.
Bugün tam anlamıyla göz ardı edilen şey; hukuki bir statüleri dahi olmayan, vatandaşlıkları tanınmayan, seyahat edemeyen, mülk edinemeyen, çalışmalarına izin verilmeyen, tüm hayatları İsrail’in inisiyatifinde olan bu insanların da dünyanın diğer insanları gibi “insan” olmalarıdır. Atalarından miras kalan hiçbir şeyi kullanmalarına müsaade edilmeyen insanların sadece sayıyla ifade edilmesi bu hayatta en çok canımı yakan şeydir sanırım. Oysa tüm dünyaya haykırmak isterdim onlar sayı değil, onlar bir hukuki statüden ibaret değil, onlar herkes gibi “bir insan”.
[1] Yazının kaleme alındığı gün 8 Aralık 2023’te UNRWA’nın resmi internet sitesinde paylaşılan 6 Aralık 2023 itibarıyla tespit edilen güncel bilgiler: https://bit.ly/3H9YMgB
Zeynep Ertekin
2017 yılında Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Üniversite döneminde kurucu başkanlığını yaptığı Mizan Hukuk Öğrenci Topluluğu ile İnsan Hakları alanındaki çalışmalarına başladı. Bu dönemde Mavi Marmara, Yasin Börü, 15 Temmuz Darbe ...