Gazze’ye Uluslararası İnsani Yardımın Hukuki Temelleri
Gazze’de haftalardır İsrail’in bombardımanı, sivil katliamı ve beraberinde uygulanan ölümcül abluka soykırım suçudur. İsrail, 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne taraf olup Sözleşme hükümleriyle bağlıdır. Sözleşme’nin 1. maddesi savaş veya barış zamanı fark etmeksizin soykırımın suç olduğunu ortaya koymaktadır: “Sözleşmeci Devletler, ister barış zamanında isterse savaş zamanında işlensin, önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ettikleri soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit eder.”
Sözleşme’nin 2. maddesi ise soykırım suçunu oluşturan eylemleri sıralamaktadır. Bu sözleşme bakımından ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur. Savaş suçları, Soykırım Suçu, Saldırı Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçları tarif eden Roma Statüsü İsrail’in fiillerinin açıkça insancıl hukuku ihlal ettiğini ve uluslararası yargıya ve uluslararası topluluğa sorumluluk düştüğünü göstermektedir. İnsancıl hukukun temel kaynaklarının neredeyse tamamı İsrail’in uymak zorunda olduğu uluslararası hukuk kaynaklarıdır. Gazze’ye yönelik operasyonlarında insancıl hukuk, İsrail'i de bağlayan bir hukuk rejimi olarak kabul edilmektedir.
Sadece İsrail tarafından yapılan bombardıman ve katliamlar değil Gazze’ye 2007 yılından bu yana uygulanan ölümcül abluka da tamamen hukuka aykırıdır. İsrail tüm sivil nüfusu aç bırakmayı veya başkaca temel hayati ihtiyaçlarından mahrum bırakmayı ve ölüme terk etmeyi hedeflemekte ve bunu son üç aydır en üst derecede uygulamaktadır. Sivil halk üzerindeki tahribat orantısız boyutlarda ise bir ablukanın uygulanması devam ettirilemez. İsrail tarafından Gazze’ye uygulanan deniz ablukası ve ambargo politikasının sivillere orantısız derecede tahribat verdiği ortadadır. Gıda, temiz su, tıbbi ihtiyaçlar, yakıt, elektrik gibi yaşamsal bütün ihtiyaçların Gazze’de yaşayan halka ulaşımı kesilmiştir. Yasa dışı abluka uygulaması hem bir savaş hukuku ihlali hem de barış hukuku ihlalidir. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 33. maddesine göre sivillerin işgal altında toplu cezalandırmaya maruz bırakılması yasaktır: “Hiçbir ‘korunan kişi’ şahsen işlemediği bir suçtan ötürü cezalandırılamaz.”
Sadece İsrail tarafından yapılan bombardıman ve katliamlar değil Gazze’ye 2007 yılından bu yana uygulanan ölümcül abluka da tamamen hukuka aykırıdır.
İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nı “işgal eden” sıfatıyla İsrail’i bağlayan ilgili uluslararası insancıl hukuk standartları, 1949 tarihli Savaş Zamanında Sivillerin Korunmasına Dair Dördüncü Cenevre Sözleşmesi tarafından düzenlenmiştir. Beraberinde, İsrail uluslararası insancıl hukukun teamül kurallarına da bağlıdır. İsrail’in, işgalci güç olarak uluslararası hukukun gerektirdiği muayyen yükümlülükleri söz konusudur. Uluslararası Adalet Divanı, İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda Dördüncü Cenevre Sözleşmesi şartlarının geçerli olduğu kararını vermiştir.
İsrail’in Gazze Ablukası ve Sınır Bariyerleri
Kaynak: MEPA News
7 Ekim 2023 öncesinde de süregelen uygulamada, Gazze Şeridi’nin özel jeopolitik konumu göz önüne alındığında İsrail, Gazze Şeridi içindeki hayatın koşullarını sınırlardaki yetkilerini kullanarak belirlemektedir. Sınır geçişleri, İsrail’in kontrolünde olup kimin Gazze Şeridi’ne girip çıkacağına yine İsrail karar vermektedir. Deniz sahasını da kontrol eden İsrail balık avlanan bölgeyi kısıtlamakta ve dolayısıyla bu bölgedeki ekonomik faaliyetleri düzenlemektedir. Pek çok şeyin yanı sıra, uçaklar ve insansız hava araçları veya pilotsuz uçaklarla Gazze Şeridi’nin hava sahasını da sürekli gözetim ile kontrolü altında tutmaktadır. İsrail, mal piyasalarını İsrail para birimine bağlı bir şekilde düzenleyerek vergileri ve gümrük görevlerini kontrol altında tutmaktadır.
Abluka, savaşan grupların dışında sivil halkın temel yaşamını ciddi derecede etkilemesi ve sivil halkı topluca cezalandırıcı boyuta ulaşması durumunda insancıl hukukun ihlaline neden olmaktadır. İnsancıl hukuka göre devletlerin silahlı çatışma mağdurlarının hayatta kalabilmeleri için temel insani yardımı sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu hakkın kapsamı, 1977 tarihli ek protokolle daha da genişletilmiştir. Uluslararası bir silahlı çatışmada, yardım alma hakkı sivil halkın hayatta kalabilmesi için gerekli malzemelerin serbest geçişini de içermektedir.
7 Ekim 2023 öncesinde de süregelen uygulamada, Gazze Şeridi’nin özel jeopolitik konumu göz önüne alındığında, İsrail, sınırlardan uyguladığı yetkiler sayesinde Gazze Şeridi içindeki hayatın koşullarını belirlemektedir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 3. maddesine göre yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’nün 7. Maddesine göre “Herhangi bir sivil topluluğa yönelmiş saldırı”, devlet ya da kurumsal bir politikanın uzantısı ya da bu politikanın daha da ileri götürülmesine yönelik olarak 1. paragrafta belirtilen eylemlerin herhangi bir sivil topluluğa karşı müteaddit kereler yapılması anlamına gelir; “Toplu yok etme”, nüfusun bir bölümünü yok etmek amacıyla, yiyecek ve ilaca erişimden mahrum bırakmanın yanı sıra, yaşam koşullarını kasten kötüleştirmeyi de içerir. Buna göre İsrail Gazze’de yaşayan toplumu imha etmektedir.
Harp Zamanında Sivillerin Korunmasına İlişkin Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 23. maddesi “sivil halka mahsus her türlü ilaç ve sıhhi malzeme sevkiyatının ve keza dinî levazımın serbestçe geçmesine müsaade edilmesini” ve “on beş yaşından aşağı çocuklara, hamile ve lohusa kadınlara zaruri olan yiyecek, giyecek ve kuvvet verici maddelerin de serbestçe geçmesine müsaade edilmesini” açıkça düzenlemiştir.
Harp Zamanında Sivillerin Korunmasına İlişkin Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin Ek Protokol 1’in 70. maddesi ise bu yükümlülüğü “her türlü yardım malzemesine, ekipmana ve personele, yardım karşı tarafın sivil halkına gönderiliyor olsa bile hızlı ve engelsiz bir şekilde geçişi ve geçişin kolaylaştırılmasını” belirtmektedir. Ek Protokol-1, yalnızca çatışmanın tarafları tarafından değil, Protokol’e taraf olan her devlet tarafından da insani yardımın engelsiz geçişini yükümlülük olarak belirtmiştir.
BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen İnsani Yardıma İlişkin Yol Gösterici İlkeler’de “Acil durumlara yakın olan devletlerin, insani yardımların transit geçişini mümkün olduğu ölçüde kolaylaştırmak amacıyla, etkilenen ülkelerle uluslararası çabalara yakın bir şekilde katılmaları teşvik edilmektedir” ifadeleriyle, savaş ve çatışma bölgelerine kara ve denizden komşu devletlerin insani yardımın sağlanmasında sorumluluğuna atıf yapılmıştır.
Birleşmiş Milletler’in gerek Genel Kurul gerekse Güvenlik Konseyi kararlarıyla özel geçici güvenli insani yardım tedbirleri alma imkânı ve örnekleri mevcuttur. Buna göre Gazze’ye insani yardım malzemelerinin görevlilerinin güvenli bir şekilde erişimini sağlayacak karar ve bununla ilgili olarak devletlere sorumluluk tanımlayabilecektir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’nün 8. maddesinin 2. bendinde “sivilleri hayatta kalmaları için vazgeçilmez olan nesnelerden mahrum bırakarak, bir savaş yöntemi olarak sivilleri aç bırakmak, temel insani yardım malzemelerinin kasten engellemek” savaş suçu olarak tanımlanmıştır. Evrensel hukuk kuralları Gazze’ye insani yardımın ulaştırılmasını bir yükümlülük olarak tanımlamakta ve bu amaca uygun olarak sivil yardım faaliyetlerinin korunmasını ve sivil savaş mağdurlarına ulaşmasını taraflara yüklerken komşu devletleri de kolaylaştırma ve iş birliğine çağırmaktadır. Dolayısıyla insani yardım amacıyla Gazze'ye ulaşacak araçlar ve gemiler, karadan veya açık denizlerde seyir halindeyken uluslararası hukukun koruması altında olmalı ve herhangi bir engel veya saldırıya maruz kalmamalıdır.
BM Kalkınma Programı (UNDP), BM Nüfus Fonu (UNFPA), BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Dünya Gıda Programı (WFP) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından Gazze'de yaşanan krize dikkat çekmek amacıyla ortak bir açıklama yayınladı. Açıklamada “Gazze'de 1.6 milyondan fazla insan kritik düzeyde insani yardıma ihtiyaç duyuyor. Nüfusun neredeyse yarısını oluşturan çocuklar, hamile kadınlar ve yaşlılarla birlikte en savunmasız durumda olanlar arasında yer alıyor. Ayrıca, günlerce aralıksız devam eden bombardımanlar Gazze'deki barınaklar, sağlık tesisleri, su, sanitasyon ve elektrik sistemleri de dahil olmak üzere sivil altyapının büyük bir kısmının hasar görmesine ya da yok olmasına neden oldu. Gazze'deki hastaneler yaralılarla dolup taştı. Savunmasız insanlar en büyük risk altında ve çocuklar endişe verici bir oranda ölüyor ve korunma, gıda, su ve sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılıyorlar" ifadelerine yer verildi.
BM kuruluşları bu ortak açıklamada, insani ateşkesin yanı sıra yardım görevlilerinin ihtiyaç sahibi sivillere ulaşabilmesi, hayatların kurtarılabilmesi ve daha fazla insanın acı çekmesinin önlenebilmesi için Gazze’nin tamamına acil ve sınırsız insani erişim sağlanması, insancıl hukuka azami saygı çağrısında bulundu.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Gazze’de 3 haftada öldürülen çocuk sayısının dünyada son 4 yıldaki çatışmalarda öldürülenlerden fazla olduğunu ifade etti. Gazze’deki sivil can kaybı, ben Genel Sekreter olarak göreve başladığımdan bu yana daha önce hiçbir çatışmada görülmediği kadar yüksek” diyerek insani ateşkes, yardımların kesintisiz erişimi çağrısında bulundu.
Burada üye ülkeleri bilgilendiren BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) İcra Direktörü Catherine Russell, Gazze’de çatışmaya insani ara verilmesinin yeterli olmadığını işaret ederek acilen katliama son verilmesi için insani ateşkes gerçekleşmesi gerektiğinin altını çizdi.
Acilen BM ve üye tüm devletlerin sorumluluğuyla ve uluslararası sözleşmelerin gereğince Gazze’de silahlı çatışmalardan etkilenen başta tüm çocuklara ve sivil halkın tamamına gıda, su, tıbbi yardım gibi temel insani yardımın ve insani yardım görevlilerinin tam, güvenli ve engelsiz erişimi sağlanmasını gerekmektedir.
Kim zulüm ve soykırım yapıyorsa, temel insani yardımı dahi engelliyorsa bu suç insanlığa karşıdır ve dünya üzerinde yaşayan her insana karşı işlenmiştir. Kim bir insanı kurtarırsa tüm insanlığı kurtarmış gibidir. İnsanlık ailesinin ortak vicdanını temsil eden insani yardımların ulaşması, Cenevre Sözleşmeleri başta olmak üzere insancıl hukuk ve insan hakları sözleşmelerinin devletlere yüklediği sorumluluktur.
Gülden Sönmez
1969 yılında Sivas doğumlu Gülden Sönmez Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. Asıl mesleği avukatlık olan Gülden Sönmez sivil toplum alanlarında ve sosyal projelerde faaliyet göstermektedir. MAZLUMDER’in İstanbul Şubesi’nde çeşit...