İklim Krizi mi İnsanlık Krizi mi? Teknoloji ve İslam'ın Rolü
Yüzleşmek, insanlığın kendine tuttuğu en keskin aynadır. Bugün, geçmişle olduğu kadar geleceğimizle de yüzleşmek zorundayız. İklim değişikliği yalnızca bir çevre sorunu değil; insanlığın vicdanını, değerlerini ve yaşam biçimlerini sorgulayan bir krizdir. Bu krizin kökenleri ise insanlık tarihinin derinliklerinde, tüketim alışkanlıklarımızda ve teknolojiye yaklaşım biçimimizde gizlidir.
Bu yazıda, Müslüman toplumların gündemlerini analiz etmeye ve özgün bakış açıları sunmaya imkan tanıyan Platform: Müslüman Dünyanın Gündemi’nde, iklim değişikliğini bir insanlık krizi olarak ele alacağız. Sadeleşmenin çözümdeki etkisini ve teknolojinin dönüştürücü potansiyelini tartışacak; Müslüman dünyanın bu küresel mücadelede oynayabileceği kilit rolü değerlendireceğiz.
Neden İklim Değil de İnsanlık Krizi?
Bugün okyanuslarımız, dünyanın etrafını 400 kez dolaşmaya yetecek kadar plastikle dolup taşmış durumda—tam 5 trilyon parça (EKOIQ, 2024). 2024 yılı itibariyle küresel sıcaklıklar sanayi öncesi döneme kıyasla 1,54°C daha yüksek bir seviyeye ulaştı (WMO, 2024, s. ii). Aynı zamanda, fosil yakıt emisyonları son 10 yılda artmaya devam ediyor (Friedlingstein vd., 2024). Bu arada, küresel ölçekte üretilen giysilerin %30’u hiç satılmadan depolarda çürüyor (Global Fashion Agenda, 2024).
Birleşmiş Milletler verileri, dünya genelinde 757 milyon insanın açlıkla mücadele ettiğini ve buna karşın 2022 yılında tek bir günde 1 milyardan fazla öğünün israf edildiğini gösteriyor. Dünya nüfusunun üçte biri gıda güvensizliği yaşarken kişi başına düşen yıllık 132 kilogramlık gıda israfı, havacılık sektörünün yaklaşık beş katı kadar sera gazı salımına yol açıyor. Bu israfın ekonomik faturası ise yılda yaklaşık 1 trilyon doları buluyor (FAO, 2024). Dünya Sağlık Örgütüne göre, hava kirliliği yılda 7 milyon erken ölüme neden oluyor ve iklim değişikliği, bulaşıcı hastalıkların yayılmasını %75 oranında artırıyor. Buna rağmen, 2023 yılında fosil yakıt projelerine verilen destek 705 milyar dolara ulaştı (Dünya Sağlık Örgütü, 2024).
Veriler, içinde bulunduğumuz durumu açıkça resmediyor. Modern insan, tüketimle anlam bulan bir varlığa dönüşmüş durumda. Ancak yalnızca doğal kaynakları değil değerlerini, ahlakını ve öz benliğini de tüketiyor. İklim değişikliği, sadece çevresel bir sorun değil; insanın bu dünyadaki varoluş amacını unuttuğu derin bir insani krizdir.
Peki, insan kendini tüketimden ibaret bir varlık olmaya nasıl indirgedi? Doğayı ehlileştirme çabasıyla başlayan bu serüven, insanı zamanla yalnızca tüketimle tanımlanan bir varlık haline dönüştürdü. Bu dönüşüm, modern bireyin sadece doğayı değil, kendi anlam arayışını da tüketmesine yol açtı. Kapitalizmin büyüme odaklı sistemleri ve teknolojiyi sınırsız tüketim arzusuyla kullanma biçimi, bu süreci daha da hızlandırdı. Tim Jackson’ın Müreffeh Olmadan Büyüme (2017) kitabında belirttiği gibi, tüketim kültürü yalnızca doğal kaynakları aşındırmakla kalmıyor, aynı zamanda bireyin öz değerlerini de zayıflatıyor. Jackson, sürdürülebilir bir gelecek için, ekonomik büyüme ve tüketim arasındaki bu zararlı ilişkinin yeniden ele alınması gerektiğini savunuyor.
İnsan, teknolojiyi yalnızca tüketim odaklı bir araç olarak görmek yerine, sürdürülebilir bir yaşamın temeli haline getirebilir. Yenilenebilir enerji, döngüsel ekonomi ve yapay zeka gibi yenilikler, insanın doğayla uyum içinde yaşayabileceği bir geleceğin kapısını aralıyor. Bu noktada teknoloji, yalnızca bir araç değil; insanın değerleriyle yeniden buluşabileceği, doğayla bağlarını onarabileceği bir köprü olabilir.
İşte asıl soru burada şekilleniyor: Bu değişimi başlatacak iradeye ve cesarete sahip miyiz? İçinde bulunduğumuz bu sorunlar yumağından çıkmak elbette mümkün; ancak bu, teknolojiyi sürdürülebilirlik ve uyumun bir katalizörü haline getirmemizi zorunlu kılıyor. İnsan, ancak bu şekilde tüketen değil, dönüştüren bir varlık olabilir. Bu dönüşüm, sadece doğaya değil, insanın kendi öz değerlerine de yeniden ulaşmasını sağlayabilir. Peki, bu değişimi başlatmaya hazır mıyız?
Teknoloji: Sorun mu, Çözüm mü?
Buna hazır olmaktan öte mecburuz aslında. İçinden geçtiğimiz çoklu kriz ortamından çıkış da sorumluluk da yine bize düşüyor. Ancak bu dönüşüm için yalnızca teknolojik inovasyonlar değil, aynı zamanda kararlı ve kapsayıcı finansman adımları da gerekiyor. COP29’da, iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik finansman taahhütleri önemli bir gündem maddesiydi. Zengin ülkeler, yoksul ülkelerin mücadele kapasitesini artırmak için 2035 yılına kadar yıllık 300 milyar dolarlık bir dönüşüm fonu sözü verdi ve bu hedefi 2035’ten sonra 1.3 trilyon dolara çıkarmayı planladıklarını açıkladı. Ancak bu taahhütler, kapsayıcı büyüme ve gerçekçi adımlar için hala yetersiz görünüyor (UNFCCC, 2024).
Bu tür mekanizmalar, iklim adaleti bağlamında daha net düzenlemelere olan ihtiyacı gözler önüne seriyor. İklim krizi kapsamındaki dönüşüm için yalnızca finansman değil, aynı zamanda gerçek ve kalıcı adımlar şart. Artırılan finansmanı iklim değişikliğiyle mücadelede kullanabilecek inovatif teknolojilerin geliştirilmesi için yönlendirilmesi oldukça önemli. COP29’un bir diğer önemli çıktısı ise Yeşil Dijital Eylem Deklarasyonu oldu. 75 hükümet ve 1.100 dijital teknoloji lideri, dijital araçları iklim değişikliğiyle mücadelede kullanmak için iş birliği yaptı. Bu çok kıymetli bir adım. Ancak teknoloji kilitli kapıyı açmak için yeterli bir anahtar mı?
İklim Teknolojileri: Çözüm Mü, Yeni Sorunlar Mı?
İklim teknolojileri, plastik kirliliğiyle mücadeleden küresel ısınmayı yavaşlatmaya, döngüsel ekonomiye geçişi hızlandırmaktan sürdürülebilir iş modellerini benimsemeye kadar geniş bir alanda umut verici çözümler sunuyor. Gelişmiş atık yönetim sistemleri ve biyoplastikler, plastik kirliliğini azaltma konusunda önemli adımlar sağlarken; (henüz yeterli bir seviyede olmayan) karbon yakalama teknolojileri, fosil yakıt kullanımından kaynaklanan emisyonların etkisini azaltmayı hedefliyor. Döngüsel ekonomi modeline geçişte, geri dönüştürülebilir malzemelerin üretimi ve atıkların hammaddeye dönüştürülmesi konularında yenilikçi teknolojiler hızla gelişiyor. Bu dönüşüm, yalnızca çevresel sürdürülebilirlik için değil, aynı zamanda kaynak verimliliği yoluyla iş yapış biçimlerinde de köklü değişimler yaratma potansiyeli taşıyor.
Ancak bu teknolojilerin kendisi de eleştiri oklarından muaf değil. IEA'nın verilerine göre, ChatGPT gibi yapay zeka uygulamalarında yapılan standart bir sorgu, bir Google aramasından yaklaşık 10 kat daha fazla enerji tüketiyor. Veri merkezlerinin 2022'deki enerji tüketimi 460 teravatsaat iken, 2026'da bu miktarın İsveç'in toplam enerji talebine eşdeğer olması bekleniyor (Anadolu Ajansı, 2024). Bu durum, dijitalleşmenin sürdürülebilirliği nasıl şekillendireceği konusunu kritik hale getiriyor.
Elektrikli araçlar ise bir diğer çelişkili örneği oluşturuyor. Emisyonların azaltılmasında önemli bir rol oynasalar da bu araçlar için gerekli olan lityum ve diğer nadir metallerin madenciliği çevresel yıkıma yol açabiliyor. Benzer şekilde, güneş panelleri gibi yenilenebilir enerji kaynakları üretim süreçleri ve kullanım ömürleri sonunda ortaya çıkan atıklarla çevreye yeni sorunlar ekleyebiliyor. Bu tablo, teknolojinin tek başına bir kurtarıcı olmadığını gösteriyor. İklim teknolojilerinin, insanlığın değerlerini ve doğayla olan ilişkisini yeniden şekillendiren bir dönüşüm sürecinin parçası olması gerekiyor. Asıl çözüm, teknolojiyi daha verimli ve sürdürülebilir hale getirirken, tüketim alışkanlıklarımızı sorgulamaktan ve azaltmaktan geçiyor. Bu denge sağlanmadığı sürece, çözümlerimiz yeni sorunların temelini oluşturmaya devam edecektir.
Başta ülkemizde olmak üzere tüm dünyadaki işletme ve kurumların doğru teknolojiyi en verimli şekilde adapte etmesinin bir yolu da iyi uygulamaların yayınlaştırılmasından geçiyor. Bu kapsamda iklim değişikliğiyle mücadelede inovatif teknoloji entegrasyonuna ilişkin iyi uygulamaların ve ilgili raporların paylaşıldığı İklim için Teknoloji Platformu[1] gibi mecraların da artması oldukça elzem.
Küresel İklim Mücadelesi ve İslam
Bu yazının temel savı, iklim değişikliğiyle mücadelede Müslümanların, İslam’ın sunduğu kapsayıcı perspektifi baz alarak küresel ölçekte bir liderlik üstlenme potansiyelini harekete geçirmesi. İslam’ın adalet, denge ve israftan kaçınma ilkeleri, yalnızca bireysel davranışlara değil, toplumsal ve ekonomik yapılar üzerinde de dönüştürücü bir etki yaratabilir.
Kur’an’da geçen “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz” (Kur’an, 7:31) ayeti, tüketim alışkanlıklarında ölçülü olmanın önemini açıkça vurgular. Hadislerde ise doğanın korunmasına ilişkin birçok öğüt bulunmaktadır. Örneğin, Peygamber Efendimiz (sav) “Bir Müslüman bir ağaç diker veya ekin eker de ondan bir kuş, bir insan veya bir hayvan yerse, bu, onun için sadaka olur” (Buhârî, “Edeb”, 27) diyerek doğaya katkının hem bireysel hem de toplumsal faydasını hatırlatmıştır. Ayrıca, “Kıyamet kopuyor olsa bile elinizde bir fidan varsa, onu dikin” hadisi, çevreye ve doğaya yönelik sorumluluğun her koşulda devam etmesi gerektiğini öğretir.
Bu ahlaki ilkeler, İslam dünyasında sürdürülebilir kalkınmaya yönelik somut adımlar için ilham kaynağı olabilir. Müslüman ülkeler, zengin doğal kaynaklarını sorumlu bir şekilde değerlendirerek yenilikçi çözümler geliştirebilir.
Ayrıca, barış, zekat, adalet ve affetme gibi İslami değerler, sürdürülebilir bir toplum inşasında kilit rol oynayabilir. Kur’an’da geçen “İyilik ve takva üzere yardımlaşınız” (Kur’an, 5:2) ayeti, sosyal dayanışmayı ve ortak amaçlar doğrultusunda işbirliğini teşvik eder. Bu yaklaşım, iklim değişikliği gibi küresel krizlerde kolektif bir liderlik sergilenmesine imkan tanır.
Müslüman dünyası, İslam’ın ilkelerinden güç alarak teknolojiyi ve sürdürülebilir iş modellerini benimseyebilir. Bu doğrultuda, hem çevreye hem de topluma fayda sağlayacak bir dönüşüm gerçekleştirilebilir. İslam medeniyetinin evrensel değerlerini 21. yüzyılın sorunlarına çözüm üretmek için yeniden sahneye taşımak artık bir zorunluluk haline gelmiştir.
Bu gaye sadece yeryüzündeki emaneti koruma görevimizi yerine getirmek değil, aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki insanlara sürdürülebilir bir gelecek için ortak bir vizyon sunmak için olmalı. Müslümanların bilgi, bilim ve inanç temelli bir liderlikle, doğayla uyumlu ve insan odaklı bir kalkınma modeli ortaya koyması hem emaneti sahiplenmenin hem de dünyaya rehberlik etmenin en güzel yollarından biri olacaktır.
Sonuç
Ekonomik ve toplumsal dengeleri sarsarak insanlığın en büyük sınavlarından biri haline gelen iklim krizinin sarsıcı etkileri artarak devam ediyor. Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) projeksiyonlarına göre ise 2050’ye kadar 44 milyon ila 113 milyon kişi iklim krizi nedeniyle ülkesi içinde göç etmek zorunda kalacak. Daha kötümser senaryolarda bu sayının 216 milyona ulaşabileceği öngörülmektedir (IOM, 2021). Uluslararası Ticaret Odası’nın (ICC) raporuna göre ise aşırı hava olayları son 10 yılda dünya ekonomisine 2 trilyon dolarlık bir zarar verdi (ICC, 2024).
Bu dramatik tablo, doğru yatırımlar ve bilinçli tercihler yapmayı her zamankinden daha kritik hale getiriyor. PwC’nin State of Climate Tech 2024 raporunda, yapay zeka ve enerji odaklı adaptasyon teknolojilerinin iklimle mücadelede öncelikli olduğunu vurgularken, sanayi sektörünün küresel emisyonların %34’ünden sorumlu olmasına rağmen yatırımların yalnızca %7’sini alması sorunun sektörler arası dengesizliğini ortaya koymaktadır (PwC, 2024). Döngüsel ekonomi, sade yaşam ve sürdürülebilir tüketim alışkanlıkları bu dengesizlikleri azaltmanın ve iklim pozitif bir geleceğin temel taşlarını oluşturmanın anahtarıdır.
Müslüman topluluklar, İslam'ın israfı önleyen ve adil paylaşımı teşvik eden öğretilerini hayata geçirerek bu dönüşümde öncü bir rol üstlenmelidir. Doğru yatırımlarla inovatif teknolojilerin rehberliğinde, hem çevreye hem topluma fayda sağlayan çözümler geliştirmek artık bir seçenek değil, zorunluluktur. Bu bilinçle atılacak her adım, insanlığın geleceğine yapılan en değerli yatırım olacaktır.
Kaynakça
Anadolu Ajansı. (2024, 15 Kasım). Yapay zekanın artan enerji ihtiyacı teknoloji devlerini nükleer enerjiye yöneltiyor. https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/yapay-zekanin-artan-enerji-ihtiyaci-teknoloji-devlerini-nukleer-enerjiye-yoneltiyor/
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC). (2024). COP29 Sonuç Bildirgesi.
Buhari, Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmail. “Edeb”. Sahih-i Buhari.
Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO). (2024). State of the Climate 2024: Update for COP29.
EKOIQ. (2024, 20 Kasım). Okyanuslarımıza 5 trilyon plastik parçası bulunuyor. 23.11.2024 tarihinde https://www.ekoiq.com/okyanuslarimizda-5-trilyon-plastik-parcasi-bulunuyor/ adresinden erişildi.
FAO. (2024). FAO Statistical Yearbook 2024. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO).
Friedlingstein, P., O’Sullivan, M., Jones, M. W., Andrew, R. M., Hauck, J., Peters, G. P., ... & Zaehle, S. (2024). Global Carbon Budget 2024. Earth System Science Data.
Global Fashion Agenda. (2024). Döngüsel Moda Sistemleri İçin Tersine Lojistik.
ICC. (2024). The Economic Cost of Extreme Weather Events. International Chamber of Commerce.
IOM. (2021). İklim Değişikliği ve Gelecekteki İnsan Hareketliliği. Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü.
Jackson, T. (2017). Müreffeh Olmadan Büyüme: Sürdürülebilir Ekonomi İçin Temeller. Routledge.
Kur’an-ı Kerim. Araf Suresi, 7:31.
Kur’an-ı Kerim. Maide Suresi, 5:2.
Kutub-i Sitte, (2015). Sahih Hadisler ve Açıklamaları. (Çev. M. Yıldırım). İstanbul: İslam Araştırmaları Vakfı.
PwC. (2024). State of Climate Tech 2024. PricewaterhouseCoopers.
Sağlık Örgütü (WHO). (2024). Special report on climate change and health: Health is the argument for climate action.
[1] Bkz: https://www.linkedin.com/company/i%CC%87klim-i%C3%A7in-teknoloji/
Serhat Şabap
Serhat Şabap, İstanbul Üniversitesi'nde İklim Değişikliği yüksek lisans programına devam etmektedir. Yeşil dönüşüm, sürdürülebilirlik iletişimi ve ESG (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim) alanlarında uzmanlaşan Serhat, bu konular üzerine akademik ve profe...