İslam Siyaset Teorisine Çağdaş Bir Katkı: Abdulvahhap el-Efendi
Sudanlı siyaset bilimci Abdulvahhap el-Efendi, İslam ve demokrasi, İslam ve modernite, Batı’da İslam, Sudan ve Orta Doğu siyaseti gibi konular başta olmak üzere siyaset bilimi disiplinin çeşitli alanlarında önemli çalışmaları olan bir düşünürdür. Hartum Üniversitesinde lisans, Wales Üniversitesinde yüksek lisans ve Reading Üniversitesinde doktora eğitimini tamamlayan El-Efendi, hâlihazırda Doha Lisansüstü Çalışmalar Enstitüsü (Doha Institute for Graduate Studies) başkanlığı görevini yürütmektedir. Daha öncesinde aynı enstitüde dekanlık; Westminister Üniversitesinde de Demokrasi ve İslam Programı’nın kurucu koordinatörü olarak görev almıştır. Ayrıca Norveç, Chicago, Oxford, Cambridge gibi çeşitli yerlerdeki üniversite ve enstitülerde akademisyenlik yapmıştır. Çok sayıda kitabı ve makalesi olan El-Efendi’nin önemli eserleri arasında Modernite ve İslam’ı Yeniden Düşünmek, Sudan’da Devrim ve Siyasi Reform, Nasıl Bir Devlet? başlıklı kitapları yer almaktadır.
El-Efendi İslam devlet tartışmalarına özgün bir bakış sunarak çağdaş İslam siyaset düşüncesine önemli bir katkılarda bulunmuş bir isimdir. El-Efendi, bir İslam devletinin yani İslami siyasi toplumunun nasıl olması gerektiğiyle ilgili kendi fikir ve teorilerini geliştirerek ana akım İslamcılardan farklılaşan bir söylem üretmiştir. Liberal düşünce geleneğine oldukça yakın bir çizgide duran El-Efendi, aynı zamanda diğer çalışmalarında İslam ve demokrasinin uyumuna dair argümanlar geliştirmiştir.
İslam Devleti Üzerine Klasik ve Çağdaş Tartışmalar
El-Efendi’ye göre modern devlet normsuz bir boşlukta inşa edilmiş; kendi normlarını kendisini yaratmıştır. Modern devlet, kendi koyduğu normların dışında hiçbir ilke ve sabiteyi tanımayan bir sistemdir. Hobbes, Locke, Hegel gibi modern devlet teorisyenleri ile İbn Haldun arasında mukayeseli bir okuma yapan El-Efendi, İbn Haldun’dan itibaren devlet teorilerinde faziletli insan ve faziletli toplum görüşlerinin sarsıldığını düşünmektedir. El-Efendi’ye göre, düşüncesinde “Machiavelleci” bir bakış bulunan İbn Haldun, sosyal düzen ve devletin temeli olarak kabul eden Müslüman teolog ve filozofların tezini reddeder ve güçlü bir devletin kurulmasında dinin ve ahlakın değil; asabiyetin getirdiği gücün önemli olduğunu vurgular (el-Efendi, 2009, ss.23-32).
Sonuçta gayr-ı ahlaki ve “ilahsız” bir temele sahip olmasına rağmen modern Batılı devlete yine şimdiye kadar en başarılı sistem olmuştur. El-Efendi, modern Müslümanların modern devleti kabulünde ciddi problemler yaşadığını ve İslami olarak idealize edilen siyasi sistemi de kuramadıklarını düşünmektedir. Klasik teoride Müslüman düşünürler, halife seçilecek kişideki nitelikleri “raşid standartlarla” katı bir şekilde sınırlandırmıştır. Klasik teorinin temel problemlerinden biri, El-Efendi’ye göre, bu “raşid standartın” geliştirilmesidir. Halifenin “peygamberin temsilcisi” olarak görülmesinden dolayı görevleri ve nitelikleri ideal bir zeminde kurgulanmıştır. Halifede bulunması gereken dindarlık, cesaret, bilgi, fazilet gibi birçok ideal sıfatın bir arada aranması ve bunun gerçekte de çok nadir rastlanan bir durum olması nedeniyle; aslında teoride ümmetin pratik çöküşüne sebep olan bir durum ortaya çıkarmıştır. Klasik teorinin zayıf yönlerinden bir diğeri de yöneticinin şeriata uyacağına söz verdiği sürece rejimin meşru kabul edilmesi ve itaatin gerekli olduğu düşüncesidir. Bu düşünce özellikle Mâverdî ve Gazali gibi düşünürlerde daha da barizleşmiştir. El-Efendi, bu durumun idarecinin görevden alınmasını zorlaştırdığı için otoriterleşmeye kapı aralayacağını ifade etmiştir. El- Efendi klasik teoriyi hem çok idealist hem de çok kötümser olarak tanımlamış; en yüksek standartları göstererek imkansızı aşmayı teklif ederken tiranlıkla nasıl mücadele edileceğinin yolunu göstermediği için eleştirmiştir (el-Efendi, 2009, ss.67-71).
Çağdaş İslamcı Hareketin doğuşunu 1924’te hilafetin ilgasıyla ortaya çıkan bir atmosferle ilişkilendiren düşünür, Müslüman Kardeşler’i İslamcı Hareketin öncüsü olarak kabul eder. El-Efendi, İslamcı hareketlerin genellikle kendilerini faziletli topluluklar olarak gördüğünü; İslamcı hareketin devlet içinde İslam ahlakının koruyucusu rolüne büründüğü tespitinde bulunmuştur. Bunun karşısında yer alan Gannuşi’ye göre ise İslamcı hareket halka programını sunan siyasi partilerden biri olarak liberal devletin bir faktördür. Halkın rehberi olmayan İslamcı hareketin görevi yalnızca vaaz ve iknadır (el-Efendi, 2009, ss.95-96).
El-Efendi’ye göre çağdaş İslamcı hareketlerin devlet görüşünün temel problemi, modern devlet kavramını bir sınırlama ilkesi olarak kabul etmesidir. Çağdaş İslamcı hareketler ayrıca, klasik teoriyi bütün muğlaklığıyla yeniden gündeme alarak “eşi benzeri bulunmayan bir müstebitin yani bir çeşit Mehdi’nin” ortaya çıkmasını arzulamıştır; El-Efendi’ye göre bu durum, İslam düzeninin kurulmasına değil mevcut despot rejimlerin işine yaramıştır (el-Efendi, 2009, ss.101-102).El-Efendi, Mevdudi, Seyyid Kutub ve Humeyni gibi İslamcı düşünür ve liderlerin devlet anlayışlarını ve demokrasiye olan yaklaşımlarını demokrasiyle bir paradoks içinde olduğunu ve İslamcıların demokrasiyi İslam’la bağdaştırmadıkları yönleri tespit etmiştir. (El-Affendi, 2003). El-Efendi, demokrasi karşıtı İslamcıların ortaya koyduğu “özgün” alternatif İslami modelleri otoriterleşme eğiliminde oldukları ve İslami ilkelerle de çeliştiklerinden dolayı eleştirmiştir.
El-Efendi’ye göre Müslümanlar bugün içindeki bulundukları açmazı anlayabilmek için raşid halife ideallerini ve bu idealleri anlamada Müslüman teorisyenlerin düştükleri hataları anlamak gerekmektedir. Halife de hem çok yüksek ideal niteliklerin aranması hem de Müslüman teorisyenlerin Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer gibi liderlerin bulunmasını artık imkânsızı olarak görmeleri onları çelişkili bir duruma düşürmüştür. Halifelik teoride idealleştirilirken pratiğe aktarılması imkansızlaştırılmıştır. Yirminci yüzyılı başında halifelik sisteminin tamamen çökmesiyle İslamcı hareketlerin ümmetin sesi olma misyonunu üstlendiğini düşünün El-Efendi, modern İslamcıların da otoriterleşme ve baskıcı güçlerle iş birliği eğilimi içinde olmalarını eleştirmiştir. El-Efendi, çağdaş dönemde Müslümanların içinde bulunduğu zaafiyete en iyi çözüm reçetesini Tunuslu İslamcılar sunmuştur. Tunuslu İslamcılar, siyasetin ve siyasi kurumların temelini demokrasi ve özgürlük olarak belirlemişlerdir (el-Efendi, 2009, s.147)
El-Efendi İslam’ın, bütün insanların eşitliği misyonunu taşıyan bir din olarak ortaya çıkmış “mükemmel bir uluslararası sistem” olarak görmektedir. Adaletsizlik, ırkçılık ve Müslümanlara yapılan zulümler ve haksızlıklardan dolayı da mevcut uluslararası sistemle bir çatışma hâlindedir. İslam, kendisinin mevcut olduğu yerde başka bir sisteme mevcudiyet tanımamaktadır ve bu yüzden mevcut uluslararası sisteme rakiptir. Müslümanlar zafiyet içinde olsa da İslam her zaman çok güçlüdür ve İslam’a ideoloji seviyesinde yeterli bir cevap verilmemiştir. Ayrıca El-Efendi, İslam’ın ulus devletle uyuşup uyuşmayacağı tartışmalarını anlamsız bulmaktadır; ona göre İslam’ın sistemin şekliyle değil, özü ve değerleriyle arasında çatışma vardır (el-Efendi, 2009, s.113).
El-Efendi’nin “Siyasi Toplum” Modeli
1994 yılında yayımlanan Who Needs an Islamic State? başlıklı; Türkçeye “Nasıl Bir Devlet?” olarak tercüme edilen kitapta bir siyasi toplumun/devletin nasıl kurulması ve nasıl olması gerektiği hakkında bir özgün teori ortaya koymuştur. El-Efendi’nin yaklaşım biçimi ve argümanları ana akım İslamcılardan oldukça farklılaşmaktadır.
El-Efendi’nin teorisinde modern anlamda merkeziyetçi bir devletten ziyade bir siyasi toplum modeli sunmaktadır. Bu siyasi toplum modelinde toplumlar özgür bir şekilde, karşılıklı iş birliğine dayalı olarak bir araya gelmektedir. Bu toplum bir anayasa üzerine değil; sözleşme üzerine kurulmalıdır. İlk İslam siyasi toplumunun “Medinetü’l Vesika” gibi bir sözleşmeyle kurulduğu örnek gösteren El-Efendi, bu sözleşmenin taraflarında Yahudilerin ve çeşitli kabilelerin de olduğunu, sözleşmede devletin devamlılığı ve muhafazasıyla ilgili hak ve sorumlulukların belirlendiğini vurgulamıştır (El-Efendi, 2009, s.163). Bu toplumda bireylerin tam bir özgürlük içinde olduğunu belirten El-Efendi, şeriatın asla dayatılmayacağını; bireylerin kendi hür iradeleriyle kendi tercihlerine göre yaşayacaklarını ifade eder (El-Efendi, 2009, s.148). Tam bir özgürlük içinde olan bireyler, tamamen kendi iradelerine dayanarak İslam’a uygun bir hayat tarzını benimseyecekledir. Böylece “peygamberî bir toplum” kurulacaktır (El-Efendi, 2009, s.148).
El-Efendi’ye göre, İbn Haldun ve Hobbes, Machiavelli gibi modern devlet teorisyenlerinin düşüncesinin aksine “insan iradesinin mükemmeli bulmadaki sınırsız kabiliyetine güvenmek” esas alınmalıdır. İnsanların yalnızca kendi iradeleriyle sosyal kanunlara meydan okuyabildiğini ve yeri geldiğinde onları değiştirebileceklerini düşünen El-Efendi için “insan iradesi” sosyal gerçekliğin en önemli parçasıdır ve insan iradesi mükemmeli bulabilir (El-Efendi, 2009, s.132).
İslam toplumunda bireyin sorumluluk ve aktif rolünün esas alınmasını gerektiğini vurgulan El-Efendi, bireyin kendisi için iyi olanı seçeceğini düşünmektedir. El-Efendi klasik İslam düşüncesindeki “farz-ı kifaye” ve “ehl-ül akd” gibi bireyin rolünün kısıtlandığını hatta yok sayıldığını düşündüğü kavram ve kurumları da eleştirmiştir. Örneğin toplumsal ahlaktan her bireyin teker teker sorumlu olduğunu düşünen El-Efendi, “farz-ı kifaye” kavramıyla bireylerin sorumluluğun pasifize edilmesini eleştirmekte ve bu kavram yerine “farz-ı cemai” kavramını önermektedir (El-Efendi, 2009, s.1444).
El-Efendi’nin önerdiği modelde temel değeri özgürlük olan İslam devleti aynı zamanda kesinlikle demokratik bir devlet olmalıdır (el-Efendi, 2009, s.150). El-Efendi demokrasiyi “Eşit şartlarda ve siyasi topluluk tarafından kabul edilebilir ve normatif olarak savunulabilir bir uzlaşı temelinde mümkün olan en geniş ölçüde siyasi katılımı garanti etmeye çalışan istikrarlı bir yönetişim sistemi” olarak tanımlamıştır. Demokratik uzlaşının kimsenin kendini mağdur hissetmemesi için değerlerin ve çıkarların uzlaştırılmasıdır. El-Efendi’ye göre demokrasi ve İslam ilkeleri bir karşıtlık barındırmamaktadır. Demokrasinin başlıca ilkelerinde eşitlik İslam’a aykırı değildir. Bilakis Kur’an ve hadislerde bütün insanlığın rengi, soyu ve refah seviyesi ayırt edilmeksizin eşit olduğu vurgulanır. Demokrasinin Müslümanlar tarafından en çok eleştirilen ilkesi özgürlüğün merkeze alınmasıdır. Eleştirenler, Müslüman topluluğun sınırsız özgürlüğe izin vermeyeceğini savunmaktadır. Ancak demokrasi hukukun üstünlüğü ve “yetki verilenlere itaat” ile bağdaşmaz değildir. İslam hukukuna uymak Müslümanların özgürlüğünü kısıtlayan bir durum olmadığı gibi Müslüman toplumların özgür iradeleriyle İslam hukukuna bağlanması da demokrasiyle çelişmemektedir. İslam hukuku da özgürlük ve özyönetim olmadan var olamaz (el-Affendi, 2006, s. 628). Ancak İslami toplumda da ihtilaflar kaçınılmazdır. Demokrasi bu ihtilafların üzerinde eşit ve adil bir şekilde uzlaşıya varılabilmesi demektir. Bu yüzden demokrasi zorunludur.
El Efendi’ye göre, kendisinin önerdiği bu model günümüzde tıkanma noktasına gelmiş ulus devlet modeline alternatif sunabilecek bir modeldir. Bölgesel katı sınırlara ayrılan ulus devlet modeline karşın toplumların gönüllü olarak bir araya geldiği bu modelde toplumlar her şeyden üstün hâkim bir devlete teba değil; kendi rızalarıyla birleşen ve her biri tam bir özgürlük içinde olup kendi hayat tarzını takip eden toplumun üyeleri olarak bir araya gelmektedir. Modern anlamda baskıcı ve merkeziyetçi bir devlet kastetmediğini belirten El-Efendi, üyelerin serbestçe hareket ettiği çeşitli toplumların bir arada olduğu bir model olduğunu ifade etmektedir.
Kaynakça
El-Affendi, A. (2003). Democracy and the Islamist paradox. Axtman, R. (Ed.) Understanding Democratic Poltics içinde. London: SAGE Publications.
El-Affendi, A. (2006). Democracy and its (Muslim) critics: An Islamic alternative to democracy?. Khan, M. A. Muqtedar (Ed.). Islamic democratic discourse içinde (ss. 628-705). UK: Lexington Books.
El-Efendi, A. (2009). Nasıl bir devlet?. İstanbul: İlke.
Selvanur Demircan
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2021 yılında mezun oldu. Yüksek lisans eğitimine aynı bölümde devam etmektedir. İLKE Vakfı bünyesindeki Toplumsal Düşünce ve Araştırmalar Merkezi'nde Araştırm...