Adil Bir Bölüşüm: Müslüman Toplumlarda Sendikalaşma ve Toplu Pazarlık
Müslüman toplumlarda, sendikal haklara ilişkin tartışmaların sınıf bağlamında yürütülmesi ve sınıf yapısına sahip bir toplumun İslami olmayacağı düşüncesinin ön plana çıkarılması, sendikal örgütlenme başta olmak üzere endüstri ilişkilerinin gelişimini olumsuz yönde etkilemiştir. İslami perspektiften bakıldığında bir yanda işçi ve işverenin eşit olduğunu, dolayısıyla devletin bu ilişkide tarafsız olması gerektiğini savunanlar bulunur. Diğer yanda çalışanların pazarlık gücünün yetersiz olduğunu, bu nedenle çalışanların örgütlenme hakkına sahip olmasının ve devletin güçsüzler lehine müdahalesinin gerekliliğini savunan görüşler mevcuttur. Bu tür tartışmalar sendikal örgütlenmeleri, toplu pazarlığı ve grevleri etkilemekte; ancak bu etkilerin ülkeler itibarıyla farklı düzeylerde olduğu görülmektedir.
İslam ülkelerinde sendikal örgütlenmenin düzeyi, toplu pazarlığın kapsamı ve grev sayıları daha adil bir bölüşüm düzeninin varlığı için önemlidir ve bu nedenle incelenmelidir. Bu makalede bazı İslam ülkeleri esas alınarak bu ülkelerdeki sendikal örgütlenme, toplu pazarlık ve grev hakkı ve uygulamaları değerlendirilecektir.
Sendikal Örgütlenme
Batının ekonomik, sosyal ve siyasal şartlarının bir ürünü olan Sanayi Devrimi, yaşanan büyük dönüşümle birlikte sınıf temelli ve çatışmacı çalışma ilişkilerinin egemen olmasına yol açmıştır. Yeni üretim ve yönetim tekniklerinin uygulanması, bireysel ilişkilerden toplu ilişkilere geçiş sürecini tetiklemiş ve bu durum yeni ihtiyaçları gündeme getirmiştir. Sendikal örgütlenme de bu ihtiyaçlardan doğmuştur. İslam dünyasında çok eski tarihlerden itibaren başta esnaflar olmak üzere örgütlenmelerin olması, adil olmayan çalışma düzeninin ve haksızlığa yol açan işçi-işveren ilişkisinin İslami olamayacağı gerçeği; sendikal örgütlenme ihtiyacını İslam ülkelerinde de gündeme getirmiştir.
Sendikalara ilişkin tartışmalar değerlendirildiğinde İslam ülkelerinde sendikalara yönelik yasal düzenlemelerin yapıldığı, Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labour Organization-ILO) sözleşmelerinin bir kısmının kabul edildiği bilinmektedir. Ancak temelde sendika kavramının tartışılır olduğu, İslami esaslara uygunluğunun sorgulandığı görülmektedir.
İslam ülkelerinin sömürge geçmişleri, bağımsızlık mücadeleleri ve sosyo-kültürel farklılıkları; örgütlenme dinamikleri üzerinde farklılıklar oluşturarak sendikaların tarihi gelişimini etkilemiştir. Hiç kuşkusuz ekonomik şartların etkisi oldukça belirleyici olmuş ve sanayileşen ülkelerde sendikal örgütlenme de yaşanmıştır.
Tablo 1. Bazı İslam Ülkelerinde Sendikalaşma Oranları
Ülkeler Yıl Oran
Pakistan 2016 %4,7
Endonezya 2019 %13
Malezya 2018 %8,7
Mısır 2010 %23,8
Tunus 2019 %38,1
Kazakistan 2017 %46,9
Türkiye 2024 %14,80 (Temmuz)*
Kaynak: QERY, Trade Unions Worldwide, https://qery.no/trade-unions-worldwide/ *https://www.csgb.gov.tr/media/95469/2024-temmuz-ayi-istatistigi.pdf
Tablo 1’deki bazı İslam ülkelerinin sendikalaşma oranlarına bakıldığında birkaç husus ön plana çıkmaktadır. Birincisi, sendikalaşma oranlarının düşük olduğu ve takip edilebilecek düzeyde şeffaf verilerin olmadığıdır. Ayrıca, Kazakistan’ın en yüksek orana sahip olmasının sosyalist sistemden kalan etkilerden kaynaklandığını söylemek mümkündür.
Türkiye’nin, sendikal örgütlenmenin yaygınlığı ve etkisi açısından diğer İslam ülkeleriyle mukayese edildiğinde ön plana çıktığı görülmektedir. Türkiye’deki sendikal örgütlenme ve faaliyetlere yönelik eleştirilere rağmen sendikal örgütlenme; işçiler, memurlar ve işverenler arasında nispeten yaygındır. Ancak siyasi iktidarların sendikalar üzerindeki kontrol gücü bu etkiyi sınırlandırmaktadır.
Mısır ve İran’da görülen ilk sendikalaşma mücadeleleri 20. yüzyılda yaşanan milliyetçilik akımlarından ve işçilerin hak taleplerinden hareketle ortaya çıkmıştır. İran’da siyasi baskıların yoğunlaştığı yıllara kadar sendikaların etkili olduğu görülmektedir. Petrol zengini körfez ülkelerindeki ekonomik yapının göçmen işgücüne dayanması ve sosyal yardımların fazlalığı sendikalaşma oranının düşük kalmasına yol açmıştır. Malezya gibi ülkelerde ekonomik gelişmenin ortaya çıkardığı sanayi işçisinin talepleri doğrultusunda sendikalaşma oranının nispeten yüksek olduğunu görüyoruz. İmalat, hizmetler ve kamu sektörlerinde yaşanan ekonomik gelişmeler sendikaların gelişimini olumlu etkilemiştir.
Sendikalaşma oranı nispeten iyi olan Endonezya’da milliyetçi mücadelelerin ve sanayi işçi sayısının yüksek olmasının etkisi öne çıkmaktadır. Tunus ve Fas başta olmak üzere milliyetçi mücadelelerin yaşandığı Kuzey Afrika ülkelerinde Avrupa ülkelerine kıyasla orta düzeyde sendikal yoğunluk mevcuttur. Buna karşın Körfez İş Birliği Konseyi ülkelerinde daha düşük sendikalaşma oranları mevcuttur.
Şekil 1. 2018 Yılı İtibariyle ITUC’a Üye İslam Ülkeleri Sendikalarının Bildirdiği Sendikalı İşçi Sayısı (350 Binden Fazla Üyesi Olanlar)
Kaynak: Yorgun, 2019:1723
Şekil 1’de 350 binden fazla sendika üyesi olan ülkeler yer almaktadır ve sendikacılığı nispeten güçlü olan bu ülkeler diğerlerine nazaran sanayisi gelişmiş ülkelerdir. Bu ülkeler arasında Mısır ve Pakistan sendikal geçmişi eski olan ülkeler olarak yer almakta, Endonezya ve Türkiye geleceğe yönelik umut vadetmektedir (Yorgun, 2019, s. 1723). Bu verilerden de anlaşılacağı gibi sınırlı düzeyde sendikal örgütlenmenin varlığından bahsetmemiz mümkündür.
İslam sadece toplumdaki kaynakların adil bir şekilde dağıtılmasından bahsetmemekte, aynı zamanda tüm nüfusa temel yaşam standardı hakkı vermektedir (Ahmad, 2011, s. 607). Al-Banna, işveren-işçi ilişkisinde “adalet”e vurgu yapmakta ve ona göre “adalet” sözcüğü, sendikaların temel amaçlarını kristalize etmektedir (Syed, 2008, s. 422). Bu yönüyle sömürülenlerin tepki göstermesi bir haktır, bu hakkını kullanan ve örgütlenen işçiler kınanamaz. Sendikaların temel amacı sosyal adalete ulaşmak ve sosyal politikaları etkin kılmaktır. Bu yönüyle sendikalar, sadece üyeleri için değil, toplumdaki tüm kesimler arasında adil bir ilişkinin kurulması için mücadele etmektedir. İslam ülkelerinde sendikaların örgütlenmelerinin sınırlı düzeyde olması, etkilerinin de sınırlı düzeyde kalmasına yol açmaktadır.
Toplu Pazarlık
İşveren ve bireysel çalışan arasında yapılan tipik istihdam sözleşmelerinde taraflar eşit değildir. Çünkü işverenin pazarlık gücü genellikle daha yüksektir. Bu nedenle bireysel olarak pazarlık gücü zayıf olanların bir araya gelerek toplu sözleşme yapması bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç, işçi için söz konusu olabileceği gibi işveren için de gereklidir.
İslam ülkelerinde toplu pazarlığa ilişkin uygulamalara bakıldığında birbirinden çok farklı uygulamaların olduğu görülmektedir. Türkiye’de serbest, grevli toplu pazarlık hakkına ilişkin ilk düzenleme 1961 Anayasası’nda yapılmıştır. Askeri vesayet altında hazırlanan 1961 Anayasası’nı takiben, 275 sayılı yasayla toplu pazarlık teminat altına alınmış̧, gönüllü ve serbest toplu pazarlık hakkı ile toplu iş sözleşmesi özerkliği yasalarda yer almış ve uygulanmıştır (Yorgun, 2023, s. 100). Türkiye’de toplu pazarlık hakkının anayasal teminat altında olmasına karşın toplu pazarlık kapsamındaki işçi oranı yaklaşık %9 civarındadır. Memurlara toplu iş sözleşmesi hakkı verilmiş, ancak bu hak grev hakkıyla birleştirilmemiştir. Bu durum; sendikaların mücadele gücünü kırmaktadır ve memurlar arasında yaşanan sendikal bölünme, sendikaları güçsüzleştirip sendikalar arası mücadeleye yol açmaktadır. Böylece hükümetler bu parçalanmış yapıdan yararlanmakta (Yorgun, 2011, s. 153) ve toplu pazarlığın etkisi sınırlı düzeyde kalmaktadır.
Pakistan’da uygulanan süreç incelendiğinde gizli oylamayla seçilen kayıtlı sendikalara toplu pazarlık hakkının verildiğini görüyoruz. Malezya’da sendikaların işveren tarafından tanınma zorunluluğu vardır ve kamu çalışanlarının toplu iş sözleşmesi hakkı bulunmamaktadır; buna karşın çalışma şartlarına yönelik görüşme hakları bulunur. Endonezya’da sendikalar toplu iş sözleşmesi yapabiliyor ancak bu yetki federasyon ve konfederasyonlara verilmemiştir (Yorgun, 2019, s. 1726). Açıklamalardan anlaşılacağı gibi İslam ülkelerinde toplu pazarlığın etkin olmaması çalışanların hak kayıplarına yol açmaktadır.
Sendikalaşma oranının nispeten düşük olduğu İslam ülkelerinde genel olarak toplu pazarlık konusunda da çok ilerleme kaydedilmediği anlaşılmaktadır. Toplu pazarlık, ilgili ülkelerde gelişmeyi engelleyen, maliyeti artıran, iş yerlerinde çatışma yaratan ve yeterince tercih edilmeyen bir sistem olarak görülmektedir (Yorgun, 2019:1728). Bu bakış açısı toplu pazarlık sistemini olumsuz etkilemekle birlikte gelir dağılımını bozmakta ve gelir dağılımı bozuk ülkeler arasında İslami ülkelerin olmasının tesadüf olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.
Grev
Grevi hak olarak gören ve çalışanlarına bu hakkı tanıyan İslam ülkelerine bakıldığında çok parlak bir tablo ortaya çıkmıyor. Sınırlı düzeyde sendikal hakların verildiği bu ülkelerde grev hakkı daha da sınırlandırılarak ülkelerin önemli bir kısmında bu hakkın kullanılması adeta imkansız hale gelmiştir. Mesela Malezya’da çalışanların grev hakkı var, ancak önceden ihbarda bulunma ve grev oylaması gibi kısıtlamalar getirilmiş ve Çalışma Bakanı’na grev sürecine müdahale etme yetkisi verilmiş. Mısır’da işçiler erken sayılacak bir dönemde grev yapmaya başlamış, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında ekonomik şartları iyileştirmek için Mısırlı işçiler; grevler yapmışlar, ancak 1962-1986 yıllarında grev yapmak yasaklanmış ve zorunlu tahkim uygulanmıştır. Pakistan’da grev hakkı, temel hak olarak kabul edilmediği için grevlerin haksız bir emek eylemi olarak kabul edilmesi olumsuz eğilimi güçlenmektedir. 30 günden uzun süren grevler yasaklanabiliyor ve hükümet tek taraflı olarak tahkim zorunluluğu getirilebiliyor, bu nedenle Pakistan’da da etkin grev hakkından bahsetmek mümkün değildir (Yorgun, 2019, s. 1726-1730).
İslami açıdan bakıldığında işçilerin meşru haklarını talep etmeleri ve haklarının verilmemesi durumunda, haksızlığa karşı grev veya toplu eylem yapma hakkı vardır (ILC, 2022). İslam, grev hakkını belirli sınırlarla adaletsizliği ortadan kaldırmanın bir yolu olarak kabul eder ve bu sınırları aşanlara hoşgörü göstermez (Kur’an 2:190) (Ahmad, 2011, s. 606). İşçi ve işveren taraflarının eşit şartlarda müzakere etmesini sağlamak devletin temel görevi olarak kabul edilmektedir. Adil gelir dağılımı için sendikal örgütlenme, toplu pazarlık ve grev haklarının verilmiş olması temel insan hakkının gereği görülmektedir. Ancak başka nedenlerle de birlikte Müslümanlar arasında gelir eşitsizliğinin artmış olması, yoksulluğun yaygınlaşması ve çatışmaların artması hiç kuşkusuz demokratik hakların yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.
Sonuç
İslam ülkelerinde sendikaların özgürce faaliyette bulunamadıklarını, sisteme muhalefet etme kapasitelerinin sınırlı olduğunu, sendikalaşma oranlarının gerçeği yansıtmadıklarını ve devletin kontrolü altında sendikaların varlıklarını sürdürdüklerini ifade etmek mümkündür.
İslam ülkelerinde iktidarların sendikalara şüpheli yaklaşmaları, sendika özerkliğinin sınırlandırılmasına ve dolayısıyla sınırlı sendikal faaliyetlere neden olmaktadır. İslam ülkelerinde özellikle geç sanayileşme, ekonomik gerilik zincirinin kırılamaması, doğal kaynakların sömürülmesi ve otoriter rejimlerin kurulması nedeniyle sendikal hakların yeterince etkili olamadığı da görülmektedir.
İslam dininin bireysel ve kolektif haklar konusunda baskı yapan bir din olmamasına karşın; Müslümanların yaşadıkları ülke ve coğrafyalarda kolektif haklar üzerinde var olan baskının hükûmetlerden, yöneticilerden, işverenlerden kaynaklandığını görmekteyiz (Yorgun, 2020:318). Müslüman toplumlarda kapitalist ekonomik sistemin uygulandığı, serbest piyasanın hakim olduğu, rekabetin sınırsız olduğu, müdahalenin reddedildiği liberal bir anlayışın yaygın olduğunu belirtmek gerekir. Kapitalist sistemin İslam esaslarına ne kadar uygun olduğunu tartışmak yerine, İslami olmayan ekonomik sistemin yarattığı yoksulluk ve sömürüye karşı mücadele eden sendikal örgütlenmenin Müslümanlar tarafından tartışılması ciddi bir çelişkidir.
Hem İslam'ın hem de sendikaların temel amacı adalettir. İslami değerlere uygun olan iş sözleşmeleri adalet ilkesini de içinde barındırmalıdır. İşçi-işveren ilişkilerinde hukuki eşitliğe sahip olmalarına rağmen, pratikte işçi ve işverenin pazarlık gücünün eşit olmaması çoğu zaman çalışanların işverenin dayattığı koşulları kabul etmesine neden olmaktadır. Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda İslam toplumlarında işçi örgütlenmesi, toplu sözleşme ve grev hakkının ayrıntılı analizlerinin yapılması ve başta sendikal örgütlenme olmak üzere endüstri ilişkilerinin geliştirilmesi için uygun çevresel şartların oluşturulması gerekmektedir.
Kaynakça
Ahmad, I. (2011). Religion and labor: Perspective in Islam, The Journal of Labor and Society, 14, 589–620.
ÇSGB. (2024). Sendika Üyelerine İlişkin 2024 Temmuz Ayı İstatistikleri
https://www.csgb.gov.tr/media/95469/2024-temmuz-ayi-istatistigi.pdf adresinden erişildi.
Syed, J. (2008), An Islamic perspective of industrial relations: The case of Pakistan. Journal of Management Spirituality and Religion 5(4), 417-440.
ILC, (2022). Unions and Collective Bargaining. Islamic Labour Code. https://islamiclabourcode.org/unions-and-collective-bargaining/ adresinden erişildi.
Yorgun, S. (2023). Sendikaların toplu pazarlık yetkisi ve kamu toplu dış sözleşmeleri çerçeve anlaşma protokolü’nün hukuki boyutu. Çalışma ve Toplum 1(76), 97-120.
Yorgun, S. (2020). Müslüman toplumlarda sendika, toplu pazarlık ve grev hakkı. Journal of Economy Culture and Society 61, 297-322.
Yorgun, S. (2019), İslam ülkelerinde sendikal haklar ve yaşanan sorunlar. Çalışma ve Toplum 3, 1707-1736.
Yorgun, S. (2011) Grevsı̇z toplu pazarlık hakkı ve aı̇dat bağımlılığı kıskacında memur sendı̇kaları. Sosyal Siyaset Konferansları 60(1), 145–168.
Trade Unions Worldwide (2024). QERY. https://qery.no/trade-unions-worldwide/ adresinden erişildi.
Sayım Yorgun
Prof.Dr. Sayım Yorgun, İktisat Fakültesinde Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Çalışma Ekonomisi Anabilim Dalında araştırmalarına devam etmektedir. ...