Körfez Ülkeleri ve İsrail’in Gazze Saldırıları
Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı Aksa Tufanı sonrası İsrail, Gazze’ye yönelik sivil ayırımı yapmadan topyekûn bir saldırı başlattı. Haftalardır süren bu saldırılarda çoğunluğu çocuk ve kadın 15.000 sivil hayatını kaybetti ve bir bu kadarına yakın insan yaralandı ve 7.000’e yakın Filistinliden haber alınamıyor. Dolayısıyla İsrail, 9 Nisan 1948’teki Deyr Yasin katliamına benzer bir süreç başlatyarak Filistinliler nazarında Gazze Nekbesi oluşturma çabası içerisinde (Cafiero, 2023). İsrail’in bu soykırımına karşı halklar dünyanın her yerinde ayaklanırken, birçok Arap ve İslam ülkesinin Filistin davasındaki duruşu tartışma konusu oldu. Bu aktörlerin başında Körfez ülkeleri geliyor.
Doha Diplomasisi
İsrail ve Hamas arasında cereyan eden savaşta en aktif aktörlerin başında Katar geliyor. Nitekim Doha yönetimi uzun yıllardır sürdürdüğü arabuluculuk rolünü Gazze’deki savaşta da devam ettirdi (Ereli, 2023) ve çok sayıda esirin karşılıklı serbest bırakılmasında kritik rol oynadı (“Hamas releases two women held hostage after Egyptian-Qatari diplomacy”, 2023). Bu anlamda Katar’ın diplomatik adımlarının gerilimi azaltma ve müzakerelerin bir önceki adımı olan esir takasında etkin sonuçlar verdiği ve başarılı olduğu ifade edilebilir. İsrail’in hava ve kara saldırılarını genişlettiği bir ortamda, savaşın bölgesel boyuta evirilmesi tehlikesi her geçen gün daha da artmaktadır. Doha’nın rehine müzakeresi anlaşmasının hayata geçirilmesini sağlaması, bölgesel ve küresel güvenlik açısından oldukça kritik bir adıma tekabül etmektedir. Diğer bir ifadeyle birçok Batılı aktör nazarında Orta Doğu’daki barış süreci Doha’nın diplomatik başarısıyla doğrudan ilintilidir (Pack, 2023). Bu anlamda Katar’ın bu başarısı, Doha’ya özgü inşa edilen küresel ve bölgesel ilişkiler ağıyla doğrudan ilintilidir. ABD’nin bölgedeki en büyük üssüne ev sahipliği yapan Katar aynı zamanda 2022’de ABD’nin NATO-dışı müttefiki olarak ilan edilmiştir (Saidy, 2017). ABD’yle yürütülen kurumsal iş birliğinin yanında Hamas’ın üst düzey yetkililerine ev sahipliği yapan Katar, Gazze’de İsrail’le de gayri resmi koordinasyon hâlinde bir süreç yönetiyor. Hamas’la sürdürülen yakınlıktan ötürü rehine takası süreçlerindeki müzakerelerde etkin olan Katar aynı zamanda ABD tarafından ciddi bir baskı altında (“Qatar’s Delicate Balance Between Hamas and the West”, 2023). Nitekim ABD Kongresi’ndeki 113 isim Biden yönetimine Katar’ın Hamas’la ilişkilerinin tamamını kesmesi yönünde baskı uygulamasını talep etti[1]. Benzer şekilde Amerika Siyonist Örgütü de Katar’daki Hamas yetkililerin tahliyesi noktasında Doha’ya karşı bir kamuoyu oluşturmaktadır. Dolayısıyla Katar diplomatik adımlarla bu süreci yönetirken aynı zamanda bir ikilem içerisindedir.
Birçok Batılı aktör nazarında Orta Doğu’daki barış süreci Doha’nın diplomatik başarısıyla doğrudan ilintilidir.
Katar’ın yaşadığı ikilemin temel noktası terörü desteklemekle suçlamasıyla İslami bir hareketi destekleme arasındadır. 2017-2021 arasında cereyan eden Körfez krizinde de Suudi Arabistan ve BAE’nin benzer ithamlarıyla karşılaşan Katar, Aksa Tufanı operasyonunu ve Hamas’ı kınamayarak bu süreçte göreceli bir meydan okuyucu siyaset gütmüştür. Fakat Batı’yla ilişkileri riske atmamak adına Katar birtakım manevra alanları açmak adına pragmatist açıklamalar yapmıştır. Örneğin Katar’ın Washington büyükelçisi Katar’ın Hamas’ı fonlandığı iddialarını reddetmiş; Hamas’ın üst düzey liderliğine ev sahipliği yapmanın hareketin bütün politikalarını onayladıkları anlamına gelmediğini ifade etmiştir. Batılı aktörleri bir nevi yatıştıran bu açıklamalar İsrail nazarında tepkilere yol açmıştır. İsrailli bazı isimler, Hamas’tan sonra Katar’ın da bedel ödeyeceği gibi tehditlerde bulunarak Doha’nın Hamas politikasını eleştirmiştir. Örneğin eski Başbakan Naftali Bennett, sosyal medya hesabından Katar’ın düşman olduğuna dair paylaşımlar yaparal Doha’nın pozisyonuna karşı sert bir duruş sergilemiştir. Her ne kadar Bennett’in söylemleri tam bir fikir birliğine tekabül etmese de İsrail’in Katar’a bakışında önemli bir kesimin görüşlerini yansıtmaktadır. Batı’nın ve İsrail’in bütün baskılarına rağmen Katar Al-Jazeera gibi yumuşak gücünün merkezinde olan kanaldaki yayınlarıyla Filistin desteğini sürdürmektedir.
Katar, Aksa Tufanı operasyonunu ve Hamas’ı kınamayarak bu süreçte göreceli bir meydan okuyucu siyaset gütmüştür. Fakat Batı’yla ilişkileri riske atmamak adına Katar birtakım manevra alanları açmak adına pragmatist açıklamalar yapmıştır.
Suudi Arabistan ve Denge Siyaseti
Körfez’in en önemli aktörlerinden biri olan Suudi Arabistan’ın İsrail’in Gazze saldırılarına yönelik politikası denge siyaseti üzerinden okunabilir. Bu anlamda Riyad yönetiminin birçok parametre üzerinden süreci değerlendirdiği görülmektedir. Bunlardan ilki Kral Abdullah’la başlayan, Kral Selman ve Muhammed bin Selman’ın yönetimlerinde devam eden “stratejik özerklik” arayışıyla alakalıdır. Riyad yönetimi ABD’ye olan bağımlılığı azaltmak adına Washington’ın diktelerine tam anlamıyla boyun eğmemek adına birçok adım atmıştır. Bu politik tercih Çin’le ve Rusya’yla ilişkiler incelendiğinde ve Suudi Arabistan’ın İsrail eleştirisinde de rahatlıkla görülebilir. Örneğin İsrail’le normalleşme sürecine gün geçtikçe yaklaştığını ifade eden Muhammed bin Selman, ABD’nin İsrail’e verdiği destek sonrası normalleşme sürecini dondurduklarını ima eden açıklamalar yapmıştır. Dahası Prens Selman, BRICS’in çevrimiçi çevrim içi düzenlenen konferansında İsrail’e silah satan ülkelerin bunu sonlandırması noktasında bir çağrı yapmıştır (Cafiero, 2023). Dolayısıyla Suudi Arabistan, İsrail’in Hamas’la yürüttüğü savaşta ABD’ye mesaj iletmekte ve dış politikada Washington’ın dayatmalarına göreceli de olsa meydan okumaktadır. Fakat Suudi Arabistan ülkedeki ABD askeri üslerinin kapatılması gibi somut meydan okuyucu adımlar atamamaktadır. Bu durum Riyad’ın kısa vadede ABD yörüngesinden kopmaktan ziyade İsrail’le normalleşme başta olmak üzere birçok diplomatik müzakere sürecinde elini güçlendirmek ve stratejik özerkliğini pekiştirmek şeklinde okunabilir.
Suudi Arabistan, İsrail’in Hamas’la yürüttüğü savaşta ABD’ye mesaj iletmekte ve dış politikada Washington’ın dayatmalarına göreceli de olsa meydan okumaktadır. Fakat Suudi Arabistan ülkedeki ABD askeri üslerinin kapatılması gibi somut meydan okuyucu adımlar atamamaktadır.
İsrail’in Gazze saldırılarına yönelik Suudi Arabistan’ın politikasını belirleyen diğer parametreler İran, siyasal İslam gibi meselelerdir. Nitekim bu iki mesele El-Suud ailesi tarafından rejim güvenliğine tehdit olarak kodlanmaktadır (Rakipoğlu, 2013). Buna göre özellikle Hamas’ın siyasi büro şefi İsmail Haniyye ve Gazze sorumlusu Yahya Sinvar’ın İran’la yakın temaslar sürdürmesi ve Suudi Arabistan’a daha yakın duran Halid Meşal’in diaspora görevine getirilmesi Suudi Arabistan’ın Gazze’de yaşananlara yönelik politikasını etkilemiştir. Nitekim Hamas’ın İran’a yakınlaşması, “Kasım Süleymani, Kudüs şehididir.” gibi söylemleri benimsemesi Riyad’ı tedirgin etmiştir. Diğer bir ifadeyle Hamas’ın Suudi Arabistan’ın 1979’dan beri rakibi olan İran’la yakınlaşması, Riyad’ın İsrail karşısında aktif bir duruş sergilemesini engellemiştir. Bu anlamda Suudi Arabistan yönetiminin Hamas’ın açıktan desteklenmesini İran’ın bölgesel yayılmasına takviye olarak değerlendirdiği; bundan ötürü Hamas desteği yerine Filistin desteğini kullandığı ifade edilebilir. İkinci olarak Hamas her ne kadar 2017’de yayımladığı “Yeni Siyaset Belgesi”nde hareketi 1987’deki formundan farklılaştırıp Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu olarak tanımlamasa da Suudi Arabistan nazarında Hamas, siyasal İslamcı bir hareket olarak görülmektedir (Telci, 2023). Krallıkta 2014’te terör örgütü ilan edilen Müslüman Kardeşler’in uzantısı olarak görülen Hamas’a yönelik de 2019’dan beri Suudi Arabistan içerisinde ciddi bir baskı süreci yaşanmaktadır. Dolayısıyla Suudilerin Hamas’ın İhvan ilintisinden rahatsız olmasından dolayı hareketi tam anlamıyla desteklemekten imtina etmektedir. Bununla birlikte “Arap sokağındaki” direniş desteğine de cevap vermek durumunda olan Suudi Arabistan oldukça hassas ve dengeli bir retorik tercih ederek Filistin politikasını şekillendirmektedir (Davis, 2023). Kamu diplomasisini ön plana çıkartan Suudi Arabistan, Arap-İslam Zirvesi gibi toplantılara ev sahipliği yaparak İslam dünyasındaki prestijini korumak ve rejime tehdit oluşturacak potansiyel tehditleri bertaraf etmek istemektedir.
Kuveyt’in Filistin Desteği
Körfez ülkeleri arasında Filistin meselesine yönelik en net tavrı koyan ve Filistinlilerin yanında duran ülkelerin başında Kuveyt gelmektedir. Her ne kadar Saddam’ın Kuveyt işgalinde Filistin Kurtuluş Örgütü’nün takındığı tavırdan ötürü 1990’lı yıllarda ilişkilerde birtakım pürüzler yaşanmış olsa da Kuveyt İsrail’e karşı Filistin’in yanında durmayı sürdürmüştür (Mattar, 2023).
7 Ekim sonrası İsrail’in Gazze’deki soykırımına yönelik de Kuveyt ciddi bir tepki ortaya koymuştur. İsrail’le normalleşmeyi reddeden Kuveyt, Filistin desteği adına gerek devlet gerekse sivil toplum bağlamında önemli adımlar atmıştır. Örneğin Kuveyt Ümmet Meclisi’ndeki 50 milletvekilinin 39’u İsrail’le normalleşmeyi reddettiklerini beyan eden bir metin yayımlamıştır. İsrail’in saldırılarını canice olarak nitelendiren Kuveyt, Filistin’e insani yardım noktasında da önemli katkılar sunmaktadır. Örneğin, Kuveyt Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilere yardım ulaştırmak üzere hava köprüsü kurulduğunu ve yardım operasyonlarının başlatıldığını duyurmuştur. Benzer şekilde 50’ye yakın sivil toplum örgütü de normalleşmenin suç kapsamında değerlendirilmesini talep ettiklerini ifade eden bir görüşü hükümete iletmiştir. Ayrıca Kuveyt devletinin de desteklediği daha çok sivil toplumun organize ettiği, Filistin’e desteği zuhur ettiği yüzlerce toplantı, gösteri, etkinlik organize edilmiştir. Dolayısıyla Kuveyt, İsrail’in Gazze’deki saldırılarına karşı durmakta ve Filistin meselesinde Filistinlilerin hakkını savunmaktadır. Nitekim Kuveyt, 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan İsrail sorununun çözülmeyeceğini defalarca deklare etmiştir.
İsrail’le normalleşmeyi reddeden Kuveyt, Filistin desteği adına gerek devlet gerekse sivil toplum bağlamında önemli adımlar atmıştır.
Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in Pozisyonları
Eylül 2020’de dönemin ABD başkanı Donald Trump’ın başlattığı İbrahim Anlaşmaları’na imza atarak İsrail’le normalleşen BAE ve Bahreyn’in Filistin politikası ve Gazze’de yaşananlara yönelik tepkisi, mezkûr aktörlerin Tel Aviv’in yanında bir tavır aldıklarını göstermektedir. Nitekim başka BAE BM temsilcisi olmak üzere birçok üst düzey yetkili, Hamas’ı terörle itham ederken İsrail’in Gazze’deki soykırımını sürecin ilk etaplarında kınamamıştır. Daha sonra gelen baskılara boyun eğerek İsrail’i uyarmak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla gerek BAE gerekse Bahreyn 7 Ekim nedeniyle Hamas’ı kınarken İsrail’in saldırılarına yönelik oldukça sembolik tepkiler vermiştir. Ayrıca bu iki aktöre yakın olan sosyal medyada etkin olan fenomenler İsrail’in meşru müdafaa hakkı olduğu söylemiyle Gazze’deki soykırımı örtbas etmeye çalışmıştır. Örneğin Bahreynli Emced Taha sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda İsrail’in Gazze’deki El-Ehli hastanesini bombalamasını meşrulaştırmaya çalışmıştır. Bu anlamda Emced Taha, saldırı sonrası İsrail’in değil teröristlerin eleştirilmesi gerektiğini ima eden açıklamalar yapmıştır. 2020’de verdiği bir röportajda İsrail askerlerini öven, Hamas karşıtı açıklamalar yapan Emced Taha’nın bu açıklamaları Bahreyn gibi baskıcı bir ülkede, rejimden bağımsız değerlendirilmemeli; aksine bu süreç İsrail yanlısı bir propaganda savaşının parçası olarak okunmalıdır (Jones, 2023). Diğer bir ifadeyle BAE ve Bahreyn’deki iktidarlar İsrail yanlısı kamuoyu oluşturulmasına izin vermekte veya göz yummaktadır. Bu durum da mezkûr aktörlerin Filistin politikalarını açıklar niteliktedir. İsrail’le diplomatik ilişkiye sahip olmamasına rağmen devlet yetkilileri ile açıktan görüşen Umman ise Gazze’de ateşkes çağrısı yaparak aktif bir pozisyon almamıştır.
Sonuç
Son kertede Körfez ülkeleri Filistin meselesini ikinci plana atarak, ulusal çıkarlarını öncelemiş ve bu minvalde bir Filistin politikası benimsemiştir. Katar gerek ateşkes gerekse arabuluculuk bağlamında yürüttüğü diplomatik adımlar nedeniyle süreçte aktif pozisyon alırken BAE ve Bahreyn daha çok İsrail yanlısı bir duruş sergilemiştir. Bu aktörlerin tam aksine Kuveyt Filistin desteğini artırmışken Umman pasif bir tutum benimsemiştir. Suudi Arabistan ise söylem bazında geleneksel Filistin politikasında radikal bir değişime gitmemiş, İsrail ile normalleşme sürecini askıya almıştır. Fakat Körfez ülkeleri, gerek Körfez İş Birliği Konseyi (KİK) gibi kurumsal gerekse kendi devlet tabanlı kurumsal yapıları aracılığı ile İsrail’e karşı yaptırım, tecrit, boykot gibi somut adımları hayata geçirmemiştir. Dolayısıyla Filistin meselesi Körfez ülkeleri nazarında tarihsel önemini kaybetmiş gözükmektedir.
[1] Bkz.: https://politi.co/48m7jJx
KAYNAKÇA
Cafiero, G. (2023). The 'day after' in Gaza: What will happen once Israel's war ends? https://www.newarab.com/analysis/what-will-happen-gaza-after-israels-war-ends adresinden erişildi.
Ereli, G. (2023). Katar artık vazgeçilmez bir arabulucu mu? https://fikirturu.com/jeo-strateji/katar-artik-vazgecilmez-bir-arabulucu/ adresinden erişildi.
Hamas releases two women held hostage after Egyptian-Qatari diplomacy. (Ekim, 2023). Aljazeera. https://www.aljazeera.com/news/2023/10/23/hamas-releases-two-women-held-hostage-after-egyptian-qatari-diplomacy adresinden erişildi.
The Road to Middle East Peace Runs Through Doha. (Kasım, 2023). Foreign Policy. https://foreignpolicy.com/2023/11/07/qatar-israel-hamas-gaza-war-middle-east-peace/# adresinden erişilmiştir.
Saidy, B. (2017). Qatari-US military relations: Context, evolution, and prospects. Contemporary Arab Affairs, 10 (2), s. 286-299.
Qatar’s Delicate Balance Between Hamas and the West. (Kasım, 2023). Middle East Policy Council. https://mepc.org/commentary/qatars-delicate-balance-between-hamas-and-west adresinden erişilmiştir.
Congress of The United States. (Ekim, 2023). Politico. https://www.politico.com/f/?id=0000018b-3b08-d77d-a38f-ff5e6e4a0000 adresinden erişilmiştir.
Telci, İ.N. (2017). HAMAS’ın yeni siyaset belgesini anlamlandırmak. Kriter Dergi, (2), 14. https://kriterdergi.com/dis-politika/hamasin-yeni-siyaset-belgesini-anlamlandirmak adresinden erişildii.
Rakipoğlu, M. (2023). Körfez ülkelerinin Filistin politikasındaki dönüşüm. Kriter Dergi, (8), 85.
Davis, H. (2023). How Saudi Arabia is approaching Israel's war on Gaza. https://www.newarab.com/analysis/how-saudi-arabia-approaching-israels-war-gaza adresinden erişilmiştir.
Mattar, P. (2023). The PLO and the Gulf Crisis. Middle East Institute. https://www.jstor.org/stable/4328660
Jones, O. M. (2023). Fact or fiction? Israeli maps and AI do not save Palestinian lives. https://www.aljazeera.com/opinions/2023/12/4/fact-or-fiction-israeli-maps-and-ai-do-not-save-palestinian-lives adresinden erişilmiştir.
Mehmet Rakipoğlu
2016 yılında Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. 2015-2016 akademik yılında Polonya’nın Szczecin şehrinde Erasmus programı kapsamında eğitim gördü. 2017 yılında başladığı dokto...