
Libya’da Çatışmalar: Neden, Nasıl ve Ne İçin?
Libya’da 12 Mayıs 2025’te Trablus’un güçlü milis lideri Ganiva’nın öldürülmesiyle başlayan çatışmalar, ülkedeki kırılgan dengeleri yeniden gündeme taşıdı. Olay, meşruiyeti tartışmalı siyasi yapılar, silahlı grupların güç mücadeleleri ve dış aktörlerin müdahaleleriyle daha da derinleşen bir kaosun parçası haline geldi. Libya’da adil ve güvenli bir seçim süreci ise ancak kapsayıcı bir anayasal mutabakat ve dış müdahaleye kapalı bir çerçeveyle mümkün olabilir.
Dünya siyasetinde tansiyon oldukça yüksek. Rusya-Ukrayna savaşı ve Gazze’deki soykırım gölgesinde birçok diğer çatışma çoktan unutuldu bile. Oysa uluslararası ilişkilerde “frozen conflict” olarak adlandırılan ve tek bir kıvılcım ile alev almaya müsait birçok sahada halen durum çok kırılgan. Bunlardan Türkiye’yi de doğrudan ilgilendirenlerden birisi ise şüphesiz Libya. Son iki haftadır ülkede gözlemlenmeye başlanan hareketlilik ve çatışmalar Libya’yı tekrar gündeme taşısa da Libya’yı yakından takip edenler açısından çok da sürpriz gelişmeler değildi. 12 Mayıs 2025 gecesi, Trablus’taki en güçlü askeri gruplardan birisi olan Stability Support Aparatus’un (SSA) başındaki Abdülgani al-Kikli’nin (Ganiva), Trablus merkezli hükümete bağlı güçler tarafından Tekbali askeri üssünde öldürülmesi ile olaylar başladı.
Trablus merkezli hükümetin Başbakanı Dibeybe ile Ganiva arasındaki ilişkiler aslında oldukça iyiydi. Mart 2021’de Libya’yı, aynı yılın Aralık ayında seçimlere götürmek adına Birleşmiş Milletler öncülüğünde kurulan hükümetin başbakanı olarak seçilen Dibeybe’nin ülkeyi seçimlere götürememesi ile ortaya çıkan denklemde Ganiva, Trablus’un güvenliği açısından önemli rol oynadı. Libya’da seçimlerin gerçekleşememesi sonrasında Libya’nın doğusundaki yönetim ve Halife Hafter ile iş birliği yapmaya başlayan Trablus merkezli gruplara karşı Ganiva ve ona bağlı militanlar önemli bir rol oynadı. Fakat Ganiva, zaman içerisinde kavuştuğu gücü bir siyasi suistimal unsuruna dönüştürmeye, devlet içerisine yerleşme politikasına çevirdi. Ganiva son zamanlarda Halife Hafter’in oğulları ile de ilişkiler geliştirmeye başlamıştı. Yani devlet içerisinde devlet olmaya başlayan Ganiva ve ona bağlı askeri/sivil unsurlar çeşitli riskler taşımaya başladı. Ağustos 2024’te Libya’da yaşanan Merkez Bankası Başkanlığı krizinde ve akabinde Ganiva’nın Dibeybe ile anlaşmasına sadık kalmayarak yeni Merkez Bankası Başkanını etkisi altına almasında bunu görebiliriz.
Libya’da seçimlerin gerçekleşememesi sonrasında Libya’nın doğusundaki yönetim ve Halife Hafter ile iş birliği yapmaya başlayan Trablus merkezli gruplara karşı Ganiva ve ona bağlı militanlar önemli bir rol oynadı. Fakat Ganiva, zaman içerisinde kavuştuğu gücü bir siyasi suistimal unsuruna dönüştürmeye, devlet içerisine yerleşme politikasına çevirdi.
İlişkilerde yaşanan gerilim dolayısıyla Ganiva, Trablus’ta eskiden sorunu olan gruplarla tekrar yakınlaşmaya başladı. Selefi ekolden gelen Abderrauf Kara ile Dibeybe’ye karşı iş birliği yapmak adına yakınlaşan Ganiva, Trablus’ta, Dibeybe hükümeti nezdinde, istikrarın ve güvenliğin sağlanması önündeki en büyük engel haline gelmişti. Tekbali üssünde buluşan hükümete yakın askeri gruplar ve Ganiva arasında yaşanan gerilim sonrasında (Hükümete yakın askeri birlikler Ganiva’ya bağlı milislerin kendilerine silah doğrulttuğunu iddia ederken, diğer gruplar ise Ganiva’nın planlı şekilde öldürüldüğünü iddia etmektedir) Trablus’ta tansiyon iyice yükseldi. Ganiva’nın kalesi olarak addedilen Ebu Salim semtinde hükümete bağlı güçlerin kontrolü hızla ele alması ile beraber Trablus’taki bazı gruplar bu olayın planlı bir suikast olduğunu ve Dibeybe’nin Trablus’ta tekrar askeri üstünlüğü ele geçirmek adına bu süreci tasarladığını iddia ederek sokaklara döküldüler. Dolayısıyla Dibeybe ve destekçileri son çatışmaları, devleti tahakküm altına almaya çalışan gruplara yönelik bir operasyon olarak addederken, Dibeybe karşıtları ise Ganiva’nın öldürülmesini Dibeybe’nin Trablus’ta tek askeri ve siyasi güç olarak öne çıkma planının bir parçası olarak nitelendirdi.
Ülkedeki meşru aktör sorununu, birbirinden farklı ajandaları olan askeri güçlerin varlığını ve şahsi güç mücadelelerinin ülkeyi nasıl ele geçirdiğini de özetledi.
Aslında bu çatışmalar aktüel anlamda Libya’nın içerisinde bulunduğu hassas süreci tekrar gündeme getirmekle kalmadı. Ülkedeki meşru aktör sorununu, birbirinden farklı ajandaları olan askeri güçlerin varlığını ve şahsi güç mücadelelerinin ülkeyi nasıl ele geçirdiğini de özetledi. Bugün Dibeybe’nin yerine yeni bir başbakan seçilmesini öneren Akile Salih liderliğindeki Tobruk merkezli parlamento aslında meşruiyeti olmayan, Süheyrat Anlaşması ile beraber siyasi ömrü tükenmiş bir parlamentodur. BM nezdinde desteklenen ve 2016 yılında kurulan hükümetin Hafter ve Tobruk parlamentosu tarafından tanınmaması, birçok aktörün BM’ye rağmen Hafter ve Hafter destekçisi gruplarla kapalı kapılar ardında siyasi rant peşinde koşması, son iki haftadır Libya’da yaşanan meşruiyet krizi ve çatışmaların kökenini teşkil etmektedir. Zamanında BM öncülüğünde kurulan hükümeti desteklemek ve Libya’da meşru, istikrarlı siyasete katkıda bulunmak yerine Halife Hafter ve Hafter yanlısı parlamento ile ilişkiler kuran Batılı ülkeler, Rusya ve diğer aktörler, günümüzde gelinen durumun direkt olarak sorumlusudur. Bu aktörlerden ABD’nin, Hafter’i CIA üssü yakınlarında yirmi yıldan fazla süre “misafir ettiğini”, Fransa’nın Rusya ile beraber kendi çıkarları uğrunda destekleyecek kadar ileri gittiğini, Hafter’in bu zıt kutuptaki akörlerle inorganik ilişkiler inşa ettiğini unutmamak önem arz etmektedir. Kaddafi’nin devirilmesi sürecinde ABD’den Libya’ya dönen ve müteakip süreçte sözde DAEŞ ile mücadele üzerinden kendisine bu aktörlerce meşruiyet sağlanmaya çalışılan Hafter, kendi siyasi ajandasına destek bulabilmek adına bu ülkelerle grift ilişkiler inşa etmiştir. Bu gölge ittifak karşısında Halife Hafter’e karşı yıllarca BM destekli hükümeti ve onun meşruiyetini savunan Türkiye ve Katar gibi ülkeler ise bugün gizli Hafter destekçisi Batılı ülkelerin, Rusya’nın ve dahi BM Libya özel temsilcilerinin Libya’yı kaos sahasına çevirmesine engel olabilmek adına Hafter tarafıyla da diyalog kurmaya başlamışlardır.
Zamanında BM öncülüğünde kurulan hükümeti desteklemek ve Libya’da meşru, istikrarlı siyasete katkıda bulunmak yerine Halife Hafter ve Hafter yanlısı parlamento ile ilişkiler kuran Batılı ülkeler, Rusya ve diğer aktörler, günümüzde gelinen durumun direkt olarak sorumlusudur.
Halife Hafter ve destekçisi olan gayrimeşru siyasi yapılanmayı bugüne kadar kapalı kapılar ardında destekleyen ve büyüten ülkelerin yeni bir oldubitti ile Libya’yı daha derin bir kaosun içerisine çekmemesi adına, Türkiye alternatif diyalog mekanizmaları inşa ederek Hafter’in ve oğullarının marjinalize olmasının önüne geçmeye gayret etmektedir. 130 üzerinde kabile, belki de yüzlerce silahlı grubun halihazırda bulunduğu Libya’da, her kabilenin/silahlı grubun kendi ajandaları ve çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini unutmamak gerekir. Böyle bir ortamda, güncel koşullar içerisinde adil bir seçim düzenlenebilmesi takdir edersiniz ki imkansızdır. Libya batısında çeşitli fraksiyonların var olduğu, doğusunda ise Hafter’e bağlı milislerin sandıkları denetleyeceği bir ortamda sağlıklı ve demokratik bir seçim süreci inşa edebilmek ise neredeyse imkansızdır. Libya Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Imad Al-Sayeh gibi kritik konumlarda bulunan ve Fransa gibi batılı ülkelerle iltisaklı olduğu iddia edilen figürler de cabası.
Libya batısında çeşitli fraksiyonların var olduğu, doğusunda ise Hafter’e bağlı milislerin sandıkları denetleyeceği bir ortamda sağlıklı ve demokratik bir seçim süreci inşa edebilmek ise neredeyse imkansızdır.
Libya’da çözüm ancak bütün tarafların ortak irade beyanıyla onaylayacağı ve dış müdahaleye tamamen kapalı bir süreçle mümkündür. Bunun sağlanması için BM, Türkiye, Mısır gibi aktörlerin seçim güvenliğini sağlayacak yapıcı bir rol oynadığı; , Batılı aktörlerin ise geçmişteki politikalarını gözden geçirerek daha samimi ve tutarlı bir politika benimsedikleri bir ortam inşa etmek gerekmektedir. Ayrıca Bugün Türkiye’nin, Libya’nın istikrarı için Hafter tarafı ile tekrar diyalog kurmasını eleştiren ama ilk günden beri arka planda Hafter ile beraber hareket eden dış aktörlerin süreçten izole edilebilmesi önem arz etmektedir. Libya’da seçimlerin ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğu tartışmasız bir gerçektir. Fakat Libya’nın ihtiyacı olan seçim; daha öncekiler gibi belirli taraflarca meşruluğu kabul edilen bir seçim değildir. Bunu sağlamak adına ülkenin, yeni anayasal sürecini yüksek katılımla tamamlaması, bütün dini grupları, kabileleri ve silahlı grup liderlerini ortak bir müşterekte buluşturması gerekmektedir. Daha önce Hafter’in ABD vatandaşlığı bulunması sebebiyle aday olamayacağını öğrenerek seçimleri sabote etmesi gibi örneklerden kaçınılmalı, şahıslar değil ortak müşterekler üzerinde bir anayasa ve seçim süreci inşa edilmelidir.
Bu şartları kabul etmeyen ve Libya’nın adil, hukuki ve güvenli bir anayasa/seçim sürecine girmesine engel olan Libyalı ve uluslararası aktörleri izole etmek Libya’da istikrarın temel şartı haline gelmiştir. Türkiye, Mısır ve BM nezdinde mutabık kalınacak bir çerçeve ile hareket edilmeli, ülkede gerekirse seçim güvenliği konusunda Türkiye ve Mısır öncülüğünde askeri ve sivil denetim mekanizmaları oluşturulmalıdır. Aksi takdirde birçok yabancı ülkenin finansal kaynaklar ya da çeşitli vaatler yoluyla kendi çıkarlarına hizmet ettirebileceği pek çok grup ve fraksiyon, Libya’da belki de bölünmeyi (resmî olarak) beraberinde getirebilecek bir konjonktürü ortaya çıkaracaktır.
Ufuk Necat Taşçı
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Dış Politika, Uluslararası İlişkiler alanlarında akademik, aktüel makale, yazı ve eserleri bulunmaktadır. Al Ja...