Orta Doğu’da Demokratikleşme Arayışı ve Baskılanan Sivil Toplum
Orta Doğu’daki siyasi sistemlerin modern dönemdeki serencamı sivil toplumun rejimler eliyle kontrol edildiği ya da kısıtlandığı bir yapıda olagelmiştir. Bölgenin birçok ülkesinde uzun yıllar hüküm süren yönetimler, sivil toplumun gelişmesi ve devletin sultasından bağımsız güç haline gelmesini engelleyici bir tutum içerisinde olmuşlardır. Buna karşı gerek sivil hak ve özgürlüklere yönelik artan talepler gerekse de küreselleşme gibi unsurlar sivil toplum aktörlerini devletten bağımsız hareket etme konusunda teşvik edici olmuştur. Bununla birlikte 2011’deki Arap devrimlerinden bu yana geçen dönemde ise bölge ülkeleri iç istikrarsızlık, demokratikleşme süreçlerinin sekteye uğraması, ekonomik zorluklar ve baskıcı eğilimlerin devamlılığı gibi nedenlerle sivil toplumun sınırlı hareket alanı bulabildiği bir görünüme sahne olmuştur. Gelinen noktadaysa kimi ülkelerde farklı bağlamlara dayanarak sivil toplum meselesinin değişik oranlarda gelişme gösterdiği, temel olarak siyasi liderliklerin çizdiği sınırlara bağlı kaldığını ve kısıtlı imkanlar dahilinde faaliyet gösterdiği ifade edilebilir.
Bunun yanında demokratikleşme yönünde talepler özellikle 1990’lardan sonra artarken, genç ve eğitimli nüfusun artışına paralel olarak Orta Doğu toplumları da demokratik siyasi sistemlere yönelik taleplerini artırmışlardır. Bu durum en açık haliyle 2010 yılında Tunus’ta başlayan ve 2011 yılında bölge ülkelerine yayılarak kimi otoriter liderlerin devrilmesiyle sonuçlanan halk ayaklanmalarıyla kendisini göstermiştir. Hak ve özgürlükleri kısıtlanan milyonlar sokaklara dökülerek demokratik kurumların hayata geçirilmesi, sivil siyasi aktörlerin yönetimleri kontrol etmesi ve sivil toplumun geliştirilmesi yönünde taleplerle yönetimlere karşı ayaklanmışlardır. Bu süreçler ilk etapta devrimci dönüşümleri gerçekleştirebilme potansiyeli varmış gibi gözükmekle beraber, ilerleyen yıllarda dış aktörlerin de yoğun müdahalesi sonrasında büyük oranda başarısızlığa uğramışlardır. Bu durumun son örneği ise sivil toplum geleneğinin en güçlü olduğu ülkelerden birisi olan Tunus’ta 2021’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana yaşanmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının desteğini alarak cumhurbaşkanı seçilen Kays Said, izleyen süreçte aldığı kararlarla hem siyaset hem de sivil toplum alanında anti-demokratik uygulamaları hayata geçirmiştir.
Her ne kadar devrim süreçleri kimi rejimleri değiştirme ya da demokratik adımlar atma konusunda baskı altına alsa da bazı ülkelerde bu durum istendiği şekilde cereyan etmemiştir. Aradan geçen on yıllık süre zarfından kimi ülkelerde demokratikleşme ve sivil toplumun güçlendirilmesi adına bazı adımlar atılmış olmakla birlikte, kimi ülkelerde durum çok daha kötüye evirilmiştir. Olumsuz örneklerin meydana gelmesi, olumsuz örneklere birer özne olarak dahil olan kişi ve kurumların siyasi otorite tarafından eleştirel olması hasebiyle cezalandırılması, Orta Doğu’da sivil toplum kültürünün önündeki en büyük içsel engellerden birini oluşturmaktadır.
Bu çerçevede 2021 yılı benzer süreçlere sahne olurken, Tunus ve Sudan gibi ülkelerde sivil toplumun bağımsız bir güç haline gelmesi ve demokratik yapılarda görüldüğü gibi bir baskı unsuru olarak kendisini konumlandırması engellenmiştir. Sivil toplum kuruluşlarının yönetimler tarafından kısıtlandığı ya da hak ihlallerine maruz kaldığı İsrail’de özellikle Filistinlilere yönelik hak ihlalleri ciddi boyutlara ulaşmıştır. Öte yandan Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde ise yapılan bazı reformlar sivil toplumun siyasi ve toplumsal yapı içerisindeki konumunun güçlenmesi adına olumlu adımlar olarak değerlendirilebilecektir. Suriye, Yemen ve Libya gibi iç savaş ve istikrarsızlık süreçlerinin devam ettiği ülkelerde ise sivil toplum ve demokratikleşme alanındaki gerilemeler tamiri güç noktalara ulaşmıştır. Bu noktada birkaç örnek ülke üzerinden Orta Doğu’da son yıllardaki sivil toplum ve demokratikleşme konusuna odaklanmak anlamlı olacaktır.
Tunus
Orta Doğu’nun genelini siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda etkileyen Arap halk hareketlerinin ardından sivil toplum ve demokratikleşme bağlamında en ciddi gerilemelerden birisi Tunus’ta yaşanmıştır (“Egypt: Implementing regulations of NGO”, 2021). Cumhurbaşkanı Kays Said’in 25 Temmuz 2021’de aldığı meclisi kapatma ve hükümeti görevden alma kararları şüphesiz ülkenin 2010’dan bu yana gerçekleştirmeye çalıştığı demokratik dönüşüm sürecine vurulmuş en ciddi darbe olmuştur. İzleyen süreçte Said yetkilerini artırma yönünde adımlar atmış, 22 Eylül’de aldığı kararlarla cumhurbaşkanının kararlarına yönelik demokratik kontrol mekanizmalarının işlevsiz kaldığı bir yapı ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu süreçte Kays Said ulusal diyalog çağrılarını reddetmesinin yanında ülkedeki sivil toplum kuruluşlarının taleplerine kulaklarını tıkamış ve devrim sonrası kazanımların kalıcı olarak kaybedilmesi riskini ortaya çıkarmıştır.
Demokratik kazanımların gerilemelerinden birini temsil eden süreçlerde ise Nahda Hareketi Lideri ve eski Meclis Başkanı Raşid el-Gannuşi 17 Nisan 2023’te tutuklanmıştır. Bu çerçevede, Tunus’un en geniş toplumsal tabana sahip hareketi olan Nahda’nın önde gelen üyelerine yönelik yasal süreçler başlatılması, ülkede sivil hakları savunan kesimler için ciddi bir baskı ortamının doğmasına neden olmuştur. Gannuşi ile birlikte hakkında hukuki süreçler başlatılan diğer Nahda Hareketi üyeleri gibi Gannuşi’nin de “devlet güvenliğine karşı komplo” kapsamında tutuklandığı ifade edilmiş ve buradan hareketle de tutuklamaların Tunus’taki demokratikleşme süreçlerini daralttığı ve siyasi suçlamalar olduğu ifade edilebilecektir (Turan, 2023).
Aynı zamanda bu süreçlerin askeri mahkemeler eliyle yürütülmesi ise demokratik bir dönüşüm hayal eden Tunus’taki sivil aktörler için kabul edilemez gelişmeler olarak görülmüştür. Bütün bunların yanında hukuki süreçlerin takip edileceği ve dikkatle izleneceği parti binalarının ve yapılanmalarının, örneğin Nahda Hareketi merkezinin ve Tunus İrade Partisi’nin binalarının kapatılması da bu demokratikleşme eğilimlerinin kesintiye uğratılmasına neden olmuştur. Nitekim Kays Said’in ilgili müdahalelerinin ardından da 2023’ün ortalarında Nahda’nın bütün ofisleri kapatılarak, demokratikleşme süreçleri baltalanmış ve halkta desteği olan Nahda gibi siyasi hareketlerin demokratik süreçlere katılımı engellenmiştir (Al Jazeera, 2023).
Sivil toplum aktörlerinin geleneksel olarak güçlü olduğu Tunus, Kays Said’in kararları sonrasında da toplumsal kesimlerin kendi insiyatifleriyle harekete geçirdiği sivil yapılanmalara sahne olmuştur.
Sivil toplum aktörlerinin geleneksel olarak güçlü olduğu Tunus, Kays Said’in kararları sonrasında da toplumsal kesimlerin kendi insiyatifleriyle harekete geçirdiği sivil yapılanmalara sahne olmuştur. Sosyal medya üzerinden organize olan bağımsız siyasi aktivistlerin öncülük ettiği “Darbeye Karşı Vatandaşlar” girişimi Said yönetimine karşı kitlesel protestoları ile gündeme gelmiştir. Sivil bir inisiyatif olarak Tunus toplumunun farklı kesimlerini bir araya getiren “Darbeye Karşı Vatandaşlar” girişimi, Said’in belirlediği referandum ve seçim yol haritasının demokratik olmasını ve Tunusluların taleplerini hayata geçirmesi yönünde hükümete baskısını sürdürmektedir. Bu gelişmeler esasında Tunus’ta var olan sivil toplum geleneğinin bir sonucu olarak görülebilir.
Bu tür yeni sivil inisiyatiflerin ortaya çıkmasının bir başka nedeni ise Tunus’ta geleneksel sivil toplum kuruluşlarının Kays Said’in kararları karşısında beklenen tepkiyi gösterememeleridir. Bu süreçte ülke siyasetinde önemli rol oynayan kimi sendikaların, işçi birliklerinin ve sivil kuruluşların Kays Said’in demokratik olmayan adımları karşısında sessiz kaldıkları görülmüştür. Bu noktada iç siyasi farklılıklar ve Nahda hareketine karşı kimi gruplardaki ideolojik ayrışma, Cumhurbaşkanı tarafından alınan kararlar karşısında geleneksel sivil toplum aktörlerinin etkisiz kalmasının bir nedeni olarak görülebilir (Boussen, 2022). Aynı zamanda Kays Said’in ülkede siyasi iradenin belirleyicisi konumunda olması, topluma hangi hareketlerin zararlı olduğu hangi hareketlerin yararlı olduğu meselesinin belirlenmesi hususunda da bir hak ve ayrıcalık tanımakta, dolayısıyla da sivil toplum hareketlerinin alanını ve geleceğini daraltmaktadır.
Mısır
Sivil toplum geleneğinin güçlü olduğu ancak yaşanan siyasi süreçler ve yönetimlerin keyfi uygulamaları nedeniyle bu anlamda bir dönüşümün sağlanamadığı Mısır’da, bu durum 2013’teki yönetim değişikliğinden sonra da değişiklik göstermemiştir. İzleyen süreçte Cumhurbaşkanlığı görevine gelen eski Genelkurmay Başkanı Abdülfettah El-Sisi yönetimi altında Mısır’da sivil toplum anayasal kısıtlamalar ve hükümetin kontrol mekanizmaları ile karşılaşmıştır. Bu durum sivil toplum hareketlerinin demokratik ülkelerdeki fonksiyonunu görmesini engellerken, ülkede hükümetin kontrolünden bağımsız sivil toplum hareketleri varlıklarını devam ettirmekte zorluklar yaşamıştır. Bu anlamda Sisi yönetimi International Crisis Group, Amnesty International ve Human Rights Watch (HRW) gibi kuruluşlar tarafından yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Bu kurumlar rapor ve analizlerinde Mısır’da sivil toplum kuruluşları üzerindeki baskının kaldırılması ve hükümetin bu tür faaliyetler üzerindeki yakın kontrolünün gevşetilmesi çağrılarında bulunmuştur.
Bu çerçevede gündeme gelen önemli meselelerden bir tanesi, Mısır’da 27.si düzenlenen BM İklim Değişikliği Zirvesi’ne (COP27) Mısır’ın belirli sivil toplum kuruluşlarını ve bunlara bağlı kimseleri kabul etmemesi üzerine olmuştur. BM’ye bağlı insan hakları uzmanları Mısır’ın bu yöndeki sistematik politikalarını eleştirmiş ve şeffaflık çağrısında bulunmuşlardır (AP News, 2022). Mısır’ın uluslararası prestij açısından kritik bir mesele olan uluslararası bir konferansın düzenlendiği dönemlerde dahi ilgili konularda farklı cephelerden eleştiriye uğraması, sivil toplum hareketleri ve kültürü meselesinin sorunlarının ulaştığı ciddi boyutu göstermektedir.
Mısır’da sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine yönelik devlet kontrolü ve kısıtlama süreci 2019’da kabul edilen 149 numaralı Sivil Toplum Kuruluşları yasası ile önemli bir boyut kazanmıştır. Gelen ulusal ve uluslararası tepkiler üzerine yasanın uygulamaya geçirilmesinde bazı ertelemeler yapılmıştır. Ancak 2021 yılıyla birlikte bu yasanın tamamen uygulanmaya başlayacağının açıklanması sivil toplum camiasında tepki çekmiştir. Öyle ki ülkenin önde gelen bazı sivil toplum kuruluşları toplu bir açıklama yaparak hükümete söz konusu yasayı uygulamama konusunda çağrıda bulunmuştur (Cairo Institute for Human Rights Studies, 2021). Yapılan açıklamada bu yasanın sivil toplum kuruluşları üzerindeki baskıyı artıracağı ve Mısır’ın uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan bazı hak ve hürriyetleri kısıtlayacağını iddia etmişlerdir.
Öte yandan Sisi yönetimi uluslararası kuruluşların yoğun eleştirileri ve Batılı ülkelerdeki siyasi ve toplumsal aktörlerin çağrıları neticesinde sivil toplumun kısıtlanmasının sona erdirilmesine yönelik bazı adımlar atmak durumunda kalmıştır. 2021’in Eylül ayında Cumhurbaşkanı Abdülfettah El-Sisi tarafından açıklanan 1. Stratejik ve Ulusal İnsan Hakları Bildirisi’nde olağanüstü halin kaldırılacağı ve bu durumun yarattığı demokratik olmayan sonuçların ortadan kaldırılmasına çalışılacağına dair ifadeler yer almıştır. Nitekim kısa bir süre sonra 2021’in Ekim ayında alınan bir kararla ülkede uzun yıllardır devam eden olağanüstü hâl kaldırılmıştır. Bu karar bir taraftan hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açan süreçleri kısmen engelleyeceği gibi sivil toplumun daha esnek bir şekilde faaliyetlerini sürdürmesinin de önünü açabilecektir. Olağanüstü halin kaldırılması kararı ile mahkeme süreçlerinde sıklıkla uygulanan olağanüstü mahkemelere sevk edilme uygulamasına son verilmesi, mahkeme kararlarına karşı temyiz hakkının elde edilmesi ve dolaşım, ikamet ve taşınma gibi temel haklara yönelik kısıtlamaların sonlandırılması gibi süreçlerin önü açılmıştır.
Her ne kadar bu süreçlerde kazanımlar getirse de ülkede uzun yıllardır siyasi sebeplerle tutuklu oldukları iddia edilen kişilere yönelik doğrudan düzenlemelerin getirilmemesi, demokrasi savunucuları tarafından Sisi yönetimine eleştirilerin devam etmesine neden olmuştur. Eleştirilerin olduğu ortamda özellikle Batılı ülkeler ve kurumlar ile ilişkilerin geliştirilmesinin prestij anlamında önemli olması hasebiyle, Mısır bu yöndeki sert politikalarını yumuşatabilecek ve doğrudan terörle ilgisi olmadığı tespit edilen kurum, kuruluş ve kimselerin faaliyetlerinde aşamalı bir dönüşüme gidebilecektir. Bu anlamda 2022 ve 2023 yıllarında bazı siyasi tutuklulara af çıkarılarak serbest kalmaları sağlanmıştır (Deng & el-Fekki, t.y.). İnsan hakları savunucuları ise bu kararların artarak devam etmesi çağrısında bulunmuşlardır (ISHR, 2023).
Filistin
İsrail’in Filistinlilere yönelik baskı ve dışlama politikaları son yıllarda artarak devam ederken, özellikle işgal altındaki topraklarda sivil toplum kuruluşlarını kısıtlamaya yönelik süreçler ülkedeki siyasi liderliğin bu anlamda katı politikalar izlemesine paralel olarak hız kazanmıştır. Bu politikalarla İsrail, Filistinlilerin sivil toplum alanında güçlenmesinin ve hem İsrail’e hem de Filistin’deki yönetimlere karşı baskı unsuru oluşturmasının önüne geçmeyi hedeflemektedir. İsrail yönetiminin işgal politikalarının bir parçasını oluşturan bu uygulama, sadece siyaset veya insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarını değil, tarımdan sağlığa, insani yardımdan ifade hürriyetine birçok alanda çalışan kurumları hedef almaktadır. Bu çerçevede 2021’in Temmuz ayında İsrail ordusu tarafından baskına uğrayan Filistin Çiftçi Birlikleri Komitesi binası altı aylığına kapatılmıştır.
Yine aynı dönemde İsrail güvenlik birimleri İsrail tarafından tutuklanan çocukların haklarını savunan Çocukların Savunulması isimli kuruluşun ofisine baskın yapmıştır (Harawi, 2021). İsrail yönetimi faaliyet göstermesini istemediği Filistinli sivil toplum gruplarını ise terör örgütü ilan ederek yasaklama yoluna gitmektedir. Bu çerçevede 2021’in Ekim ayında yapılan duyuruda İsrail’in Filistin’deki 6 sivil toplum kuruluşunu terör örgütü ilan ettiği belirtilirken, bu kuruluşların faaliyetlerinin askıya aldığı açıklanmıştır (“Israel declares”, 2021). Karar sonrası gerek Filistin tarafı gerekse de başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kuruluşlardan Tel-Aviv yönetimine tepki gösterilmiştir (“Outraged over Israel’s Designation”, 2021).
İsrail, Filistinlilerin sivil toplum alanında güçlenmesinin ve hem İsrail’e hem de Filistin’deki yönetimlere karşı baskı unsuru oluşturmasının önüne geçmeyi hedeflemektedir.
İsrail’in bu uygulamaları 2022 ve 2023 yıllarında da sistematik olarak devam etmiştir (Mekelberg, 2023). 2022’nin Ağustos ayında İsrail güvenlik güçleri Ramallah’ta faaliyet gösteren ve aralarında Filistinli Kadınlar Birliği Komitesi ve el-Hak Çocukların Korunması Merkezi gibi kuruluşların da bulunduğu 7 sivil toplum örgütünün faaliyetlerini durdurmuş ve ofislerini mühürlemiştir. Bu durum Birleşmiş Milletler İnsan Hakları ofisi tarafından yayınlanan bir açıklamayla kınanmıştır (OHCHR, 2022). İsrail hükümetinin sivil toplum örgütlerine yönelik baskısı sistematik bir biçimde gerçekleşirken, bu süreçte bazı İsrail merkezli insan hakları savunucuları da hedef haline gelmiştir. 2022’nin Ağustos ayında alınan bir kararla İsrail yönetimi Filistin’deki sivil toplum kuruluşlarıyla dayanışma gösteren ya da Tel-Aviv yönetiminin uygulamalarını eleştiren aralarında birçok İsrail merkezli kuruluşun da bulunduğu 53 sivil toplum örgütünün faaliyetlerini durdurma kararı almıştır. Bu karar sonrasında söz konusu kuruluşlar bir bildiri yayınlayarak hükümetin sivil toplum kuruluşlarına yönelik baskısını kınamışlardır (B’tselem, 2022).
Aynı zamanda Filistin halkı için yeni bir direniş boyutu olarak sivil toplum kuruluşlarının siber versiyonları da İsrail’in baskılarına maruz kalmıştır. Bu yeni direniş türü, Filistinliler için yeni bir sivil alan oluşturmada önemli bir rol oynamaktadır. Bu çerçevede siber olarak örgütlenmiş “Disarmingdesign”, “The Mosaic Rooms”, “Culturalboycott for Palestine” gibi yapılanmalar gerek Filistin için bir sivil alan tahsis etmekte, gerekse farklı mekanizmalar aracılığıyla sivil/sosyal görünürlüğü artırması sebebiyle İsrail açısından bir baskı aracı haline gelebilmektedir (Disarming Design, 2023).
2021’de Filistinlilerin evlerinin yıkılmasına yönelik baskılar, Filistinlilerin öldürülmesi, yasadışı yerleşimlerin sürdürülmesi BM tarafından İsrail’in insan hakları karnesinin felaket olduğu açıklamasına sebep olmuştur. İsrail’in 2021 yılında Körfez ülkeleriyle normalleşme ve Trump’ın verdiği imtiyazların sağladığı güçle Filistinlilere yönelik baskıları ciddi bir şekilde artırdığı gözlemlenmektedir. Mayıs 2021’de Şeyh Cerrah mahallesinde başlayan ve Mescid-i Aksa’daki Müslümanlara saldırılarla devam eden süreç bunun en önemli göstergesi olarak yorumlanabilir. Siyasi açıdan Filistinlilerin gerek Filistin içerisinde gerekse de Filistin’in dış siyasetinin belirlenmesi hususunda bir araya gelememesi ve parçalı bir yapıda olması da coğrafyada bir sivil toplum hareketinin güçlenmesini topyekün engellemektedir.
Sonuç
Orta Doğu ülkeleri arasında sivil toplum hareketlerinin düzeyleri ve muhatap oldukları rejimlerin kendilerine yönelik politikaları konusunda çeşitli farklılıklar bulunmaktadır. Sivil toplum örgütleri genel anlamda aktivist gruplar, insan haklarını savunan belirli gruplar, çevre ve kadın hakları gibi konuları savunan gruplar ve bunun dışında kalan toplumsal meselelere eğilen yapılanmalardan oluşabilmektedir. Öte yandan kimi yönetimler sivil toplum kuruluşları üzerinde tam anlamıyla bir kontrole sahip olmak isterken, bu durumun son yıllarda daha olumsuz bir görünüme büründüğü gözlemlenmektedir. Bütün bu şartlar dahilinde, Orta Doğu’da sivil toplum hareketlerinin etkili olma gayretinde oldukları ancak kısıtlı ekonomik imkanlar ve artan siyasi baskılar gibi nedenlerle hedefledikleri düzeyde faaliyetler gösteremediklerine şahit olunmaktadır.
Bölgede sivil toplum hareketlerinin gelişip güçlenmesini engelleyen birçok sebep bulunmaktadır. Temel anlamda bakıldığında sivil toplum hareketlerinin eleştirel, ulus-aşırı ve düşünsel doğası hesaba katıldığında, siyasi yönetimlerin baskıcı yapıları, belirli yasalar ve düzenlemeler ve bunun yanındaki oto-sansür süreçleri ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda sivil toplum hareketlerinin ve bu çerçevedeki kurumsal yapılanmaların gayri-millî olarak değerlendirilmesi, bu yapılanmaların faaliyetlerine getirilen kısıtlamaları ve sivil toplumun gelişememesinin en önemli nedenlerinden birini oluşturabilmektedir.
Bütün bu şartlar dahilinde, farklı örneklerden hareketle Orta Doğu’da sivil toplumun geleceği ve gelişimi hakkında ümitvar değerlendirmeler yapmak pek mümkün gözükmemektedir. Bölgedeki siyasi iradelerin baskıcı yapılarının devam ettiği bir gelecek tahayyülüne rağmen, sivil toplumun var olmaya devam edeceği fakat kısıtlı etkiler ile sosyal/siyasal hayatta sonuçlar doğurmaya devam edebileceği ifade edilebilir. Bu çerçevede önemli bir nokta, Orta Doğu nüfusunun özellikle büyük ülkelerde ciddi oranda genç nüfusu barındırması ve gençlerin farklı sivil alanları kullanabilme becerilerinin olmasıdır. Siber alanlar gibi teknoloji ile desteklenmiş alanlardaki sivil toplum faaliyetleri, geleceğin Orta Doğu’sundaki sivil alanı oluşturabilecektir.
Bunun yanında ise bölgedeki diğer siyasi gelişmeler, güvenlik odaklı politikalar ve jeopolitik meseleler sivil toplumun faaliyetlerinin tabandan yayılabileceği bir sosyal ortamın oluşmasını engelleyebilmektedir. Buna karşın artan genç nüfus ve demokratikleşme taleplerinin Orta Doğu’daki yönetimleri hak ve hürriyetler konusunda daha özgürlükçü bir ajandaya sahip olma konusunda zorlamaktadır. Buna paralel olarak sivil toplumun da güçlenmesi ve desteklenmesi hususunda tabandan gelen bir talebin sürekli olacağı da unutulmamalıdır. Dolayısıyla sivil toplumun geleceğinin, her şeyden önce farklı yapısal, siyasal, ekonomik ve jeopolitik gerçekliklerle birlikte, tabandan gelen taleplere ve rejimlerin bu anlamdaki tutumlarına bağlı olacağı da söylenebilir.
Kaynakça
Al Jazeera. (2023). Tunisian authorities close opposition Ennahdha party HQ. Erişim adresi: https://bit.ly/3NrKOLe
Anadolu Agency. (2023). Israel declares 6 Palestinian human rights groups as ‘terrorist organizations. Erişim adresi: https://bit.ly/43R7UA6
AP News. (2022). UN experts: Egypt hinders civil society role in COP27. Erişim adresi: https://bit.ly/3CmndFl
B’tselem. (2023). 53 civil society organizations in solidarity with the Palestinian organizations designated by Israel as “terrorist groups” Erişim adresi: https://bit.ly/3qDa7kq
Boussen, Z. (2023). “Tunisian society finds itself stuck in silence and limbo post-July 25. Erişim adresi: https://bit.ly/42uzimo
Cairo Institute for Human Rights Studies (2021). Egypt: Government must end relentless attempt to “eradicate” independent civil society, Erişim adresi: https://bit. ly/45QMJjo
Cairo Institute for Human Rights Studies. (2021). Egypt: Implementing regulations of NGO law intended to cripple civil society. Erişim adresi: https://bit.ly/3PaKHET
Deng, C. & El-Fekki, A. (2022). Egypt released hundreds of political prisoners this year; some say they were tortured. The Wall Street Journal. Erişim: https://on.wsj.com/3qCvSAM
Disarming Design Web Site. Erişim adresi: https:// disarmingdesign.com/
Hawari, Y (2021). Why Israel is trying to criminalise Palestinian civil society. Erişim adresi: https://bit.ly/3Co0k4h
International Service for Human Rights. (2023). Egypt should immediately release all political prisoners and lift restrictions on civic space. Erişim adresi: https://bit. ly/3JaSf6J
Mekelberg, Y. (2023). And then they went after civil society organizations. Erişim adresi: https://bit.ly/461psva
Office of the High Commissiner for Human Rights. (2022). UN experts condemn Israeli suppression of Palestinian human rights organisations. Erişim adresi: https://bit.ly/3qHnfVs
The United Nations. (2021). Outraged over Israel’s Designation of Six Civil Society Groups as Terrorists, Speakers Tell Palestinian Rights Committee Harassment against Human Rights Defenders Must End”. Erişim adresi: https://bit. ly/45T6Spf
Turan, M. A. (2023). Tunus’ta 17 Nisan’da gözaltına alınan Nahda Hareketi Lideri Raşid el-Gannuşi tutuklandı. Erişim adresi: https://bit.ly/43RuA3h
İsmail Numan Telci
Doç. Dr. İsmail Numan Telci - Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü & ORSAM Başkan Yardımcısı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, yüksek lisans eğitimini Hochschule Bremen’de Avrupa Çalışmaları alanında tamamladı...