Orta Doğu'da Sivil Toplum ve Demokratikleşme: Tunus, Mısır ve Filistin
Ortadoğu’daki siyasi sistemlerin modern dönemdeki serencamı sivil toplumun rejimler eliyle kontrol edildiği ya da kısıtlandığı bir yapıda olagelmiştir. Bölgenin birçok ülkesinde uzun yıllar hüküm süren yönetimler, sivil toplumun gelişmesi ve devletin sultasından bağımsız güç haline gelmesini engelleyici bir tutum içerisinde olmuşlardır. Buna karşın gerek sivil hak ve özgürlüklere yönelik artan talepler, gerekse de küreselleşme gibi unsurlar sivil toplum aktörlerini devletten bağımsız hareket etme konusunda teşvik edici olmuştur.
Bunun yanında demokratikleşme yönünde talepler özellikle 1990’lardan sonra artarken, genç ve eğitimli nüfusun artışına paralel olarak Ortadoğu toplumları da demokratik siyasi sistemlere yönelik taleplerini artırmışlardır. Bu durum en açık haliyle 2010 yılında Tunus’ta başlayan ve bölge ülkelerine yayılan halk ayaklanmalarıyla kendisini göstermiştir. Hak ve özgürlükleri kısıtlanan milyonlar sokaklara dökülerek demokratik kurumların hayata geçirilmesi, sivil siyasi aktörlerin yönetimleri kontrol etmesi ve sivil toplumun geliştirilmesi yönünde taleplerle yönetimlere karşı ayaklanmışlardır. Bu süreçler ilk etapta devrimci dönüşümleri gerçekleştirebilme potansiyeli varmış gibi gözükmekle beraber, ilerleyen yıllarda dış aktörlerin de yoğun müdahalesi sonrasında büyük oranda başarısızlığa uğramışlardır. Her ne kadar devrim süreçleri kimi rejimleri değiştirme ya da demokratik adımlar atma konusunda baskı altına alsa da, bazı ülkelerde bu durum istendiği şekilde cereyan etmemiştir. Aradan geçen on yıllık süre zarfından kimi ülkelerde demokratikleşme ve sivil toplumun güçlendirilmesi adına bazı adımlar atılmış olmakla birlikte, kimi ülkelerde ise durum çok daha kötüye evrilmiştir.
Bu çerçevede 2021 yılı da benzer süreçlere sahne olurken, Tunus ve Sudan gibi ülkelerde sivil toplumun bağımsız bir güç haline gelmesi ve demokratik yapılarda görüldüğü gibi bir baskı unsuru olarak kendisini konumlandırması engellenmiştir. Sivil toplum kuruluşlarının yönetimler tarafından kısıtlandığı ya da hak ihlallerine maruz kaldığı İsrail’de özellikle Filistinlilere yönelik hak ihlalleri ciddi boyutlara ulaşmıştır. Öte yandan Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde ise yapılan bazı reformlar sivil toplumun siyasi ve toplumsal yapı içerisindeki konumunun güçlenmesi adına olumlu adımlar olarak değerlendirilebilecektir. Suriye, Yemen ve Libya gibi iç savaş ve istikrarsızlık süreçlerinin devam ettiği ülkelerde ise sivil toplum ve demokratikleşme alanındaki gerilemeler tamiri güç noktalara ulaşmıştır. Bu noktada birkaç örnek ülke üzerinden 2021 yılında Ortadoğu’daki sivil toplum ve demokratikleşme gündemine odaklanmak faydalı olabilir.
Tunus
Sivil toplum ve demokratikleşme (“Egypt: Implementing regulations of NGO”, 2021) bağlamında en ciddi gerilemelerden birisi Tunus’ta yaşanmıştır. Cumhurbaşkanı Kays Said’in 25 Temmuz’da aldığı meclisi kapatma ve hükümeti görevden alma kararları şüphesiz ülkenin 2010’dan bu yana gerçekleştirmeye çalıştığı demokratik dönüşüm sürecine vurulmuş en ciddi darbe olmuştur. İzleyen süreçte Said yetkilerini artırma yönünde adımlar atmış, 22 Eylül’de aldığı kararlarla Cumhurbaşkanı’nın kararlarına yönelik demokratik kontrol mekanizmalarının işlevsiz kaldığı bir yapı ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu süreçte Kays Said ulusal diyalog çağrılarını reddetmesinin yanında ülkedeki sivil toplum kuruluşlarının taleplerine kulaklarını tıkamış ve devrim sonrası kazanımların kalıcı olarak kaybedilmesi riskini ortaya çıkarmıştır. Tunus’un en geniş toplumsal tabana sahip hareketi olan Nahda’nın önde gelen üyelerine yönelik yasal süreçler başlatılması ise ülkede sivil hakları savunan kesimler için ciddi bir baskı ortamının doğmasına neden olmuştur. Öte yandan bu süreçlerin askeri mahkemeler eliyle yürütülmesi ise demokratik bir dönüşüm hayal eden Tunus’taki sivil aktörler için kabul edilemez gelişmeler olarak görülmüştür.
Sivil toplum aktörlerinin geleneksel olarak güçlü olduğu Tunus, Kays Said’in kararları sonrasında da toplumsal kesimlerin kendi insiyatifleriyle harekete geçirdiği sivil yapılanmalara sahne olmuştur. Sosyal medya üzerinden organize olan bağımsız siyasi aktivistlerin öncülük ettiği “Darbeye Karşı Vatandaşlar” girişimi Said yönetimine karşı kitlesel protestoları ile gündeme gelmiştir. Sivil bir inisiyatif olarak Tunus toplumunun farklı kesimlerini bir araya getiren “Darbeye Karşı Vatandaşlar” girişimi, Said’in belirlediği referandum ve seçim yol haritasının demokratik olmasını ve Tunusluların taleplerini hayata geçirmesi yönünde hükümete baskısını sürdürmektedir. Bu gelişmeler esasında Tunus’ta var olan sivil toplum geleneğinin bir sonucu olarak görülebilir. Bu tür yeni sivil inisiyatiflerin ortaya çıkmasının bir başka nedeni ise Tunus’ta geleneksel sivil toplum kuruluşlarının Kays Said’in kararları karşısında beklenen tepkiyi gösterememeleridir. Bu süreçte ülke siyasetinde önemli rol oynayan kimi sendikaların, işçi birliklerinin ve sivil kuruluşların Kays Said’in demokratik olmayan adımları karşısında sessiz kaldıkları görülmüştür. Bu noktada iç siyasi farklılıklar ve Nahda hareketine karşı kimi gruplardaki ideolojik ayrışma, Cumhurbaşkanı tarafından alınan kararlar karşısında geleneksel sivil toplum aktörlerinin etkisiz kalmasının bir nedeni olarak görülebilir (Boussen, 2022).
Mısır
Sivil toplum geleneğinin güçlü olduğu ancak yaşanan siyasi süreçler ve yönetimlerin keyfi uygulamaları nedeniyle bu anlamda bir dönüşümün sağlanamadığı Mısır’da, bu durum 2013’teki askeri müdahaleden sonra da değişiklik göstermemiştir. İzleyen süreçte Cumhurbaşkanlığı görevine gelen eski genelkurmay başkanı Abdül Fettah El-Sisi yönetimi altında Mısır’da sivil toplum anayasal kısıtlamalar ve hükümetin kontrol mekanizmaları ile karşılaşmıştır. Bu durum sivil toplum hareketlerinin demokratik ülkelerdeki fonksiyonunu görmesini engellerken, ülkede hükümetin kontrolünden bağımsız sivil toplum hareketleri varlıklarını devam ettirmekte zorluklar yaşamıştır. Bu anlamda Sisi yönetimi International Crisis Group, Amnesty International ve Human Rights Watch gibi kuruluşlar tarafından yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Bu kurumlar rapor ve analizlerinde Mısır’da sivil toplum kuruluşları üzerindeki baskının kaldırılması ve hükümetin bu tür faaliyetler üzerindeki yakın kontrolünün gevşetilmesi çağrılarında bulunmuştur.
Mısır’da sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine yönelik devlet kontrolü ve kısıtlama süreci 2019’da kabul edilen 149 numaralı Sivil Toplum Kuruluşları yasası ile önemli bir boyut kazanmıştır. Gelen ulusal ve uluslararası tepkiler üzerine yasanın uygulamaya geçirilmesinde bazı ertelemeler yapılmıştır. Ancak 2021 yılıyla birlikte bu yasanın tamamen uygulanmaya başlayacağının açıklanması sivil toplum camiasında tepki çekmiştir. Öyle ki ülkenin önde gelen yedi sivil toplum kuruluşu toplu bir açıklama yaparak hükümete söz konusu yasayı uygulamama konusunda çağrıda bulunmuştur. Yapılan açıklamada bu yasanın sivil toplum kuruluşları üzerindeki baskıyı artıracağı ve Mısır’ın uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan bazı hak ve hürriyetleri kısıtlayacağını iddia etmişlerdir.
Öte yandan Sisi yönetimi uluslararası kuruluşların yoğun eleştirileri ve Batılı ülkelerdeki siyasi ve toplumsal aktörlerin çağrıları neticesinde sivil toplumun kısıtlanmasının sona erdirilmesine yönelik bazı adımlar atmak durumunda kalmıştır. Eylül ayında Cumhurbaşkanı Abdülfettah El-Sisi tarafından açıklanan 1. Stratejik ve Ulusal İnsan Hakları Bildirisi’nde olağanüstü halin kaldırılacağı ve bu durumun yarattığı demokratik olmayan sonuçların ortadan kaldırılmasına çalışılacağına dair ifadeler yer almıştır. Nitekim kısa bir süre sonra 2021’in Ekim ayında alınan bir kararla ülkede uzun yıllardır devam eden Olağanüstü Hal kaldırılmıştır. Bu karar bir taraftan hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açan süreçleri kısmen engelleyeceği gibi sivil toplumun daha esnek bir şekilde faaliyetlerini sürdürmesinin de önünü açabilecektir. Olağanüstü halin kaldırılması kararı ile mahkeme süreçlerinde sıklıkla uygulanan olağanüstü mahkemelere sevk edilme uygulamasına son verilmesi, mahkeme kararlarına karşı temyiz hakkının elde edilmesi ve dolaşım, ikamet ve taşınma gibi temel haklara yönelik kısıtlamaların sonlandırılması gibi süreçlerin önü açılmıştır. Her ne kadar bu süreçlerde kazanımlar getirse de, ülkede uzun yıllardır siyasi sebeplerle tutuklulukları devam eden kişilere yönelik doğrudan düzenlemelerin getirilmemesi, demokrasi savunucuları tarafından Sisi yönetimine eleştirilerin devam etmesine neden olmuştur.
Filistin
İsrail’in Filistinlilere yönelik baskı ve dışlama politikaları 2021 yılında da devam ederken, özellikle işgal altındaki topraklarda sivil toplum kuruluşlarını kısıtlamaya yönelik süreçler hız kazanmıştır. Bu politikalarla İsrail, Filistinlilerin sivil toplum alanında güçlenmesinin ve hem İsrail’e hem de Filistin’deki yönetimlere karşı baskı unsuru oluşturmasının önüne geçmeyi hedeflemektedir. İsrail yönetiminin işgal politikalarının bir parçasını oluşturan bu uygulama, sadece siyaset veya insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarını değil, tarımdan sağlığa, insani yardımdan ifade hürriyetine birçok alanda çalışan kurumları hedef almaktadır. Bu çerçevede Temmuz ayında İsrail ordusu tarafından baskına uğrayan Filistin Çiftçi Birlikleri Komitesi binası altı aylığına kapatılmıştır. Yine aynı dönemde İsrail güvenlik birimleri İsrail tarafından tutuklanan çocukların haklarını savunan Çocukların Savunulması isimli kuruluşun ofisine baskın yapmıştır (Harawi, 2021). İsrail yönetimi faaliyet göstermesini istemediği Filistinli sivil toplum gruplarını ise terör örgütü ilan ederek yasaklama yoluna gitmektedir. Bu çerçevede 2021’in Ekim ayında yapılan duyuruda İsrail’in Filistin’deki 6 sivil toplum kuruluşunu terör örgütü ilan ettiği belirtilirken, bu kuruluşların faaliyetlerinin askıya aldığı açıklanmıştır (“Israel declares”, 2021). Karar sonrası gerek Filistin tarafı gerekse de başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kuruluşlardan Tel-Aviv yönetimine tepki gösterilmiştir (“Outraged over Israel’s Designation9, 2021).
2021’de Filistinlilerin evlerinin yıkılmasına yönelik baskılar, Filistinlilerin öldürülmesi, yasadışı yerleşimlerin sürdürülmesi BM tarafından İsrail’in insan hakları karnesinin felaket olduğu açıklamasına sebep olmuştur. İsrail’in 2021 yılında Körfez ülkeleriyle normalleşme ve Trump’ın verdiği imtiyazların sağladığı güçle Filistinlilere yönelik baskıları ciddi bir şekilde arttırdığı gözlemlenmektedir. Mayıs 2021’de Şeyh Cerrah mahallesinde başlayan ve Mescidi Aksa’daki Müslümanlara saldırılarla devam eden süreç bunun en önemli göstergesi olarak yorumlanabilir.
İsmail Numan Telci
Doç. Dr. İsmail Numan Telci - Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü & ORSAM Başkan Yardımcısı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, yüksek lisans eğitimini Hochschule Bremen’de Avrupa Çalışmaları alanında tamamladı...