Orta Doğu'daki İslami Hareketlerin 2021'deki Serencamı
Arap dünyasındaki halk ayaklanmalarının onuncu yılının geride bırakıldığı 2021 senesi, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da birçok başlığın yeniden değerlendirilmesi için iyi bir imkân sunmuştur. 2011’deki devrimler sonrası oluşan genel hava bölgede hızlı bir dönüşümün gerçekleşeceği yönündeyken on yıl sonrasında ortaya çıkan tabloda siyasal kurumsallaşma ve yönetim tecrübesi eksikliği nedeniyle oluşan yeni kriz alanları ciddi bir yer kaplamaktadır. Otoriter rejimlerinin uzantılarının statükonun devamı konusundaki direnci, geçmiş on yıllardan devralınan kronik sorunlar, siyasal ve toplumsal hareketlerin meşruiyet kaybı gibi başlıklar 2021’de bölgenin ana dinamiklerini etkilemeye ve şekillendirmeye devam etmiştir. Özellikle de tuttukları yer ve sahip oldukları potansiyel üzerinden bölgedeki siyasal ve toplumsal alanın başat aktörü konumundaki İslami hareketler, karşılaştıkları yeni krizler ya da yapılan sorgulamalarla bir yılı daha geride bırakmıştır.
Müslüman Kardeşler
2021’de İslami hareketlerin Orta Doğu’daki serüvenini incelediğimizde öncelikle Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın belirsizliklerle örülü durumu göze çarpmaktadır. 3 Temmuz 2013’te Muhammed Mursi’nin darbe marifetiyle devrilmesi ve Abdul Fettah el-Sisi’nin yönetimi devralmasının akabinde ülkede otoriter kodlara yeniden dönüşün başlaması, ülkenin en güçlü sivil siyasal yapısı Müslüman Kardeşler’in ciddi bir varoluş problemiyle yüzleşmesini beraberinde getirmiştir. O tarihten itibaren Sisi yönetimi tarafından sistematik bir tasfiye sürecine tabi tutulan hareket, özellikle rejimin 2014’te yapıyı “terör örgütü” olarak kabul etmesiyle çok büyük bir buhranla karşı karşıya kalmıştır. Lider kadrodan önemli isimlerin tutuklandığı, önemli bir kısmının idam da dahil olmak üzere ağır cezalar aldığı ülkede, önde gelen birçok ismin de yurtdışına çıkması, Müslüman Kardeşler’in ülke içinde etkin bir strateji geliştirmesini engellemiştir. Darbenin üzerinden sekiz seneyi aşkın süre geçmişken gelinen noktada Müslüman dünyanın en köklü İslami hareketinin çözüm üretme konusundaki yetersizliği, önümüzdeki yıllar açısından hareketin imkânı ve potansiyel gücüne dair ciddi soru işaretlerine yol açmaktadır.
Müslüman Kardeşler’in mevcut durum itibarıyla kendi tarihinin en zayıf dönemini yaşadığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu yönüyle Kardeşler, sadece siyasal anlamda değil aynı zamanda toplumsal taban konusunda da sürdürülebilir strateji eksikliğinin olumsuz neticeleriyle yüzleşmektedir. 2020’nin eylül ayında Mahmud İzzet’in tutuklanmasının ardından Müslüman Kardeşler Şura Konseyi’nin başkanlığına İbrahim Münir’in atanması, yapı içerisinde çeşitli anlaşmazlıkların gün yüzüne çıkmasını tetiklemiştir. Münir’in uzun yıllardır Londra’da ikamet ediyor oluşu ve teşkilatı ilk defa ülke dışından birinin yönetmeye başlaması hem saha ile temasın kopması hem de farklı ülkelerde bulunan teşkilat yöneticileri arasındaki insicamın sarsılmasını hızlandırmıştır. İbrahim Münir siyasal gelişmeler karşısında daha temkinli bir siyaset izlemeye gayret etse de bu durum yapı içerisinde rahatsızlıklara da sebebiyet vermiştir. Özellikle Münir, Türkiye-Mısır arasındaki yakınlaşmada doğrudan pozisyon almaktan imtina etmiş ve hatta Türkiye’de bulunan teşkilat mensuplarının Türkiye’nin tercihlerine saygı duymak zorunda olduğu ve buna göre hareket etmeleri gerektiğini belirtmiştir. Münir’in bu yaklaşımının teşkilat içindeki krizin derinleşmesine yol açıp açmadığı tam manasıyla bilinmese de İstanbul’da ikamet eden ve Münir karşıtı bloğun başını çeken Şura üyesi ve hareketin önceki genel sekreteri Mahmud Hüseyin ve ona yakın beş isme teşkilat tüzüğü uyarınca Münir’in soruşturma açma ve tasfiye girişimi Kardeşler’in 2021’deki ana gündemini işgal etmiştir. 2021’in ekiminde Mahmud Hüseyin öncülüğündeki ekibin Şura Konseyi toplantısı aracılığıyla Münir’i görevinden azletmesi, Kardeşler’deki derin yönetim çatlağının en önemli göstergesi olmuştur.
Müslüman Kardeşler’in mevcut durumundan hareketle, derinleşen yönetim krizinin özellikle genç kuşağı olumsuz etkilediği ve kurumsallaşmanın ana unsurlarından biri kabul edilecek mensuplara değer aşılama konusunda artık yapının yetersiz kaldığı gözlemlenmektedir. Ayrıca yine siyasal bir yapının kurumsallaşmasında ana unsurlardan kabul edilen tutarlılık zemininde de Müslüman Kardeşler içinde ciddi zafiyetlerin tezahür ettiği görülmektedir. Yukarıda bahsedilen Şura Konseyi üyeleri arasındaki liderlik krizinin yansımaları artık yapının hiyerarşik düzlemde ya da eşitler arasındaki ilişkide tutarlılığını yitirmeye başladığına işaret etmektedir. Kardeşler’in 2021’deki tecrübesi ciddi önlemler alınmadığı ve radikal dönüşümlerle Mısır sathında yeniden varlık gösterilmediği takdirde artık hareketin özgün karakterini büyük oranda kaybedeceğinin habercisi niteliğindedir.
En-Nahda Hareketi
Müslüman Kardeşler Teşkilatı kadar bölgede benzer sorunlarla karşı karşıya kalan bir başka önemli yapı da Tunus’taki en-Nahda Hareketi’dir. 2011’deki devrimden sonra Raşid el-Gannuşi’nin izlediği uzlaşı merkezli ince siyaset aracılığıyla ciddi bir mevzi kazanan Nahda, ilerleyen dönemlerde parti içindeki nesil uyumsuzluğunun da getirdiği anlaşmazlıklarla beraber ülkede hızlı bir zemin kaybetmeye başlamıştır. 2016’daki tüzük değişikliği ile birçok İslamcı kesimi şaşırtan Gannuşi’nin İslami davet faaliyetleri ile siyasi faaliyetleri keskin bir şekilde ayırt etmesi, Nahda’nın İslamcı siyasal bir hareketten muhafazakâr (dindar) bir partiye dönüşümüne yol açmıştır. Bunun akabinde oluşan çatlakları gidermek için hareketin öncü isimleri Gannuşi ve Abdulfettah Moro’nun daha fazla inisiyatif almaya çalışması, yapının iç dinamiklerinde belirli iyileşmelere yol açsa da toplumsal anlamda bir meşruiyet krizini de güçlendirmiştir. Nahda’nın 2019’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hareketin iki numaralı ismi Abdulfettah Moro’yu aday göstermesi ya da Gannuşi’nin devrimin ilk yıllarında öne çıkmaktan imtina etmesine rağmen son seçimlerin ardından meclis başkanı olması hem Nahda’nın hem de bu isimlerin sorgulamalara daha açık hale gelmesiyle neticelenmiştir.
Temmuz ayında sistemsel tıkanıklık gerekçesiyle Devlet Başkanı Kays Said’in anayasal yetkisini aşırı bir yorumlamayla kullanarak başbakanı azledip meclisi askıya alma kararı, ülkenin devrimden sonra ilk defa bu kadar büyük bir siyasi krizle karşılaşmasına kapı aralarken aynı zamanda Nahda’nın süreçte ciddi bir darbe görmesine yol açmıştır. Ülke içinde birçok kesimin Gannuşi ve Nahda’yı daha fazla eleştirmeye başladığı bu dönemde, yapı içinde de huzursuzlukların artması tıpkı Müslüman Kardeşeler’deki gibi yönetimsel anlamda kırılmaların gerçekleşeceğine dair sinyaller vermektedir. Bu bağlamda 2022 yılı, hem Kays Said’in izleyeceği siyaset üzerinden ülke demokrasisinin nereye gideceğini gözlemleme fırsatı vereceği gibi hem de Gannuşi ve diğer Nahda yöneticilerinin tercihleri üzerinden hareketin geleceğine dair önemli gelişmelere gebe gözükmektedir.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Kuzey Afrika bölgesinde siyasal sistemi ve inşa ettiği bölgesel ve küresel denge nedeniyle önemli istikrar merkezlerinden biri konumundaki Fas’ta da 2021’de İslami hareket açısından oldukça önemli bir gelişme meydana gelmiştir. Ülkenin olduğu kadar bölgenin de en etkin İslamcı siyasal partisi konumundaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin eylül ayında yapılan seçimlerde oy oranının ciddi şekilde düşmesi, Fas’taki dengeler göz önüne alındığında önemli bir kırılmaya tekabül etmektedir. 2016 yılındaki seçimlerde 125 milletvekili kazanan partinin, bu defa sadece 13 sandalye kazanması ve mecliste sekizinci sıraya gerilemesi, Fas’taki İslamcı yapı için kimi tehlike çanlarının çaldığına işaret etmektedir. Fas koşullarında genel olarak Kral’ın izlediği siyaset nedeniyle Adalet ve Kalkınma Partisi’nin seçim performansları değişimler gösterse ve kimi zaman iktidarın en güçlü ortağı kimi zaman ise görece daha zayıf bir noktaya gelse de 2021 Eylül’ü partinin ciddi krizle karşı karşıya olduğunun habercisi olmuştur. 2017’deki Genel Sekreterlik değişiminin ardından görevi Abdulillah Benkıran’dan devralan Saadeddin el-Osmani liderliğinde girilen ilk seçimde büyük bir hezimet yaşayan Adalet ve Kalkınma Partisi, Benkıran-Osmani arasındaki liderlik krizinin bedelini seçimlerde açıkça ödemiş gözükmektedir. Yenilginin sorumluluğu üstlenerek istifa eden Osmani’nin ardından yapı yeni bir yol ayrımına geldi. Bu bağlamda hareketin izleyeceği temel strateji ve Benkıran’ın bu süreçte ne tür pozisyonlar alacağı ve 2022’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Fas siyasetinde güçlü şekilde tutunup tutunamayacağına dair emareler göstermesi bakımından önemlidir. Aynı zamanda bu durum bir sonraki meclis seçimlerinde partinin ne düzeyde etkin olabileceğine dair potansiyelinin sınanması açısından 2022’yi oldukça önemli kılmaktadır.
Hamas
Bölgede 2021 yılını birçok açıdan hareketli geçiren bir diğer İslami hareket ise Hamas’tır. Siyonist yönetimin mayıs ayında Kudüs’ün Şeyh Cerrah bölgesini Araplardan arındırıp Yahudileştirme girişiminin üzerine başlayan protestolara karşı, Netenyahu Hükümeti’nin süreci bastırmak adına Gazze’ye düzenlediği yeni hava saldırıları, Gazze’deki direniş nosyonu ve Hamas açısından oldukça önemli olmuştur. 2017’deki liderlik değişiminin ardından İsmail Heniyye’nin siyasi liderliğe gelmesiyle ciddi bir ivme kazanan Hamas, silahlı kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’nın silahlı direniş kapasitesini ciddi şekilde artırmasıyla İsrail’e çok büyük bir gözdağı vermeyi başarmıştır. Dünyanın sayılı hava savunma sistemleri arasında yer alan “Demir Kubbe” sistemini eş zamanlı çok sayıda füze fırlatma yoluyla aşmayı başaran Gazze direnişi, İsrail’in tüm şehirlerini vurabilme kapasitesine sahip olduğunu ispatlayarak direnişte bir sayfanın açılmasını sağlamıştır. Hamas’ın son birkaç yıldır yürüttüğü apartheid rejimine karşı sivil direniş eksenli stratejisini ABD destekli Siyonist yönetimin tahriklerine rağmen başarılı şekilde sürdürmüştür. Bununla beraber Siyonist İsrail yönetiminin Gazze direnişini kırmaya yönelik girişimine de mukabilince cevap vermekten imtina etmeyen Hamas, bölgenin her daim dikkate alınması gereken ana siyasal aktörü olduğunu tüm kesimlere açıkça ilan etmiştir. Bununla birlikte 2021’de Hamas’ın elde ettiği bu başarının yanı sıra İran ile yakınlaşması da Müslüman dünyada önemli bir tartışma konusu haline gelmiştir. Kassam’ın direniş kapasitesinin artmasında İran’ın rolü dikkate alındığında iki taraf arasında zorunluluklar üzerine kurulu bir çıkar ilişkisinin günden güne daha da derinleştiği bir atmosfer oluşmaktadır.
Hamas’ın İran ile ilişkilerinde pragmatik bir yaklaşımda olduğu düşüncesi genel kabul görmekle birlikte özellikle haziran ayında Hamas’ın Yemen temsilcisi Muhammed Ebu Şemale’nin Husi Hareketi’nin lider kadrosundan isimlerle başkent San’a’da görüşmesi ve karşılıklı hediyeleşmenin gerçekleşmesi Arap dünyasındaki kimi düşünürlerce ciddi şekilde eleştirilmiş ve Hamas’ın pragmatizmin sınırlarının da farkına varması gerektiği noktasında uyarılarda bulunulmuştur. Hamas’ın Siyonist yönetimin tüm saldırılarına karşı verdiği başarılı mücadele ve Abbas yönetiminin sınırlamaları karşısındaki nitelikli stratejisinin yanı sıra İran ile kurduğu ilişkiler uzun bir süre daha Hamas’a dair ana gündemi belirleyecek bir niteliktedir. Bu bağlamda 2022’de özellikle İran ile ilişkilerin hangi düzeyde gerçekleşeceği ve Husiler ile görüşmedeki gibi yeni radikal adımların atılıp atılmayacağı da Hamas adına cevabı merakla beklenen sorular arasındadır.
M. Hüseyin Mercan
2008 yılında Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde lisans, 2011'de ise Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler programında “Suriye Dış Politikası ve Ulusal Çıkar: 1990- 2010” başlıklı tez...