Sandıkla Meydan Arasında: İran’da Siyasi Katılım
İran’da, Mehsa Emini’nin İrşat Devriyeleri tarafından 16 Eylül’de göz altına alındıktan bir süre sonra hayatını kaybetmesiyle ülkede çalkantılı bir dönem başladı. Emini’nin, Kürdistan Eyaleti’nin Sakız beldesinden akraba ziyareti için geldiği Tahran’da kendisini göz altına alan polislerce öldürüldüğü yönünde iddiaların yayılması sonucu hareketlenen sokaklar, birçok yürüyüş ve çatışmaya sahne oldu. Başlangıç aşamasında düzenlenen gösterilerin büyün çoğunluğu barışçıl protestolar niteliğinde olsa da sokaklarda tansiyon hızla yükseldi ve göstericilerle resmî ve gayrı resmî güvenlik birimleri arasında çok sayıda ölüm ve daha da fazla sayıda yaralanmayla sonuçlanan şiddetli çatışmalar yaşandı. Son yıllara bakıldığında, İran’da kitlesel gösterilerin meydana gelmesi şaşırtıcı olmasa da yakın geçmişte olduğu gibi bu defa da somut bir rahatsızlıktan çıkan gösterilerin önü alınmaz şekilde derin bir rejim karşıtlığına dönüşmesi, üzerinde dikkatle durulması gereken bir husustur.
Daha önceki gösteriler de dikkate alındığında, İran’da özellikle son birkaç yıl içinde kimi zaman ekonomi ekseninde, kimi zaman etnik-mezhebi kimlik ve kültürel hakler etrafında ve kimi zaman da bireysel hak ve özgürlükler merkezinde ülke yönetimini hedef alan protestolar yaşandı. Birkaç sene zarfında, 2017 ve 2019 yıllarında yaşanan gösterilerin ardından 2022 son baharında da İran sokaklarının tekrar karışması birçok açından üzerinde durulması gereken bir önemli meseledir. Zira, bu arada ülkede 2017 ve 2021’de cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldığı gibi 2016 ve 2020’de de meclis seçimleri yapıldı ve Mart 2024’te yapılacak meclis seçimlerine bir yıldan az bir süre kaldı. Dahası, 2020’deki seçimlerde %42,57’de kalan seçime katılım oranı İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanı seçildiği 2021 yılında da %48,8’i aşamadı.
Dolayısıyla, İran’da halkın yahut en azından önemli bir kısmının sandığa gitmek yerine çözümü sokaklarda araması oldukça düşündürücü bir durumdur. Seçimlere katılımın bu derece düşük seyretmesinin temel nedeni kuşkusuz ülkedeki seçim sistemidir.
Seçimlerde Halk İradesi Ne Kadar Belirleyici?
İran’da istisnasız her seçim dönemi sancılı geçer. İranlı seçmenler, dört yılda bir cumhurbaşkanını ve parlamentoyu seçerler ve bu iki seçim her zaman farklı yıllara denk getirilir. Bunların yanı sıra din adamlarından oluşan 88 üyeli Uzmanlar Meclisi için de sekiz yılda bir seçimler düzenlenir. İran’da cumhurbaşkanı, anayasal olarak ülkenin en yüksek siyasi otoritesi olan Devrim Rehberi’nden sonra en yüksek ikinci otoritedir ve yürütmeye başkanlık eder. Ülkenin her anlamda genel istikametini Devrim Rehberi belirlediği için cumhurbaşkanının bu anlamdaki yetki alanı bir hayli sınırlıdır. Diğer bir ifadeyle ülkede gerçek yetki, seçmenlerin düzenli aralıklarla seçtikleri cumhurbaşkanında değildir. Buna bir de cumhurbaşkanı adaylarının belirlenmesi süresindeki sübjektif uygulamalar eklenince, İran’da sandığa rağbetin düşmesine şaşırmamak gerekir.
İran’da seçim sürecini, anayasanın 99. maddesi gereği Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK) denetler. 12 üyeli AKK’nin 6 üyesi doğrudan Devrim Rehberi tarafından atanırken, diğer 6 üye ise Meclis’in seçtiği hukukçulardan olur. Adaylık başvurularını değerlendirip onaylama ve reddetme yetkisini elinde bulunduran AKK’nin kararlarının gerekçelerini kamuoyuna açıklama zorunluğu ise yoktur. Adaylığı reddedilen kişilerin talep etmesi durumunda kendilerine yazılı olarak gönderilen gerekçeler ise oldukça genel ve ikna edicilikten uzaktır.
Cumhurbaşkanlığına adaylığını sunanların sayısı bazı seçimlerde oldukça yüksek olmasına rağmen AKK tarafından onaylananların sayısı her dönemde çok sınırlı kalmıştır. 2001 seçimlerinde başvuru sayısı 817 kişiyken yalnızca 10 kişinin adaylığı onaylanmıştır. 2005 seçimlerinde 1014 adaydan 8’i, 2009 seçimlerinde 470’in üzerinde başvurudan sadece 4’ü onaylanmıştır.
İran’da Halk Neden Sandığa Gitmiyor?
İslam Devrimi’nin 44 yıllık serüveni incelendiğinde, İran’da 12 cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmıştır. Tabloda bu seçim süreçlerdeki katılım oranları yer almaktadır. Buna göre, İran İslam Cumhuriyeti tarihinin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki en düşük katılım oranı 2021 yılında İbrahim Reisi’nin kazandığı seçimlerde ortaya çıkmıştır. Reisi’nin iki dönem cumhurbaşkanlığı yapan selefi Hasan Ruhani’nin seçildiği 2013 ve 2017 seçimlerinde katılım oranları %70’i aşmasına rağmen son 2021’de seçimlere bu derece düşük bir katılımın olması halkın adayların belirlenme süreçlerine ve seçilmiş cumhurbaşkanının çözüm bekleyen sorunları ele alma konusundaki etkinliğine duyulan inancın zayıfladığını göstermektedir.
Şekil 1. İran’da Cumhurbaşkanlığı Se.imlerine Katılım Oranları (1980-2021, %)
Kaynak: IRNA (https://www.irna.ir/photo/84370260)
Esasen devrimin ilk yıllarında seçimlere katılım oranı %60’ın üzerindedir. Ülkedeki terör eylemleri, sokak protestoları ve 1980-88 Irak-İran Savaşı, İran’ın söz konusu yıllarda zor zamanlardan geçmesine neden olmuştur. Buna rağmen halk sandığa teveccüh göstererek seçimlerin belirleyici gücüne olan inancını sergilemiştir.
1993’teki İran seçimleri ise İran tarihinin 2021 seçimlerinden sonra en az katılıma sahip seçimi olmuştur. Zira katılım oranı %50’lerde kalmıştır. İran’da bir cumhurbaşkanı en fazla peş peşe iki dönem seçilebildiği için Rafsancani’nin koltuğunu devredeceği 1997 seçimlerinde ise katılım oranının %80’e dayandığı görülmektedir. Bunda, seçim kampanyalarında demokratik ve hoşgörülü bir toplum, hukukun üstünlüğü ve sosyal hakların iyileştirilmesini vadeden Muhammed Hatemi’nin İran siyasetine getirdiği heyecan etkili olmuştur. Sonuç olarak, özellikle genç seçmenin desteğini alan Hatemi sekiz sene süreyle ülkede cumhurbaşkanlığı yapmıştır.
Ne var ki, 2001 seçimlerine gelindiğinde katılım oranı neredeyse %20 oranında azalmıştır. Bunun sebebi ise Hatemi döneminin son iki yılında yaşanan gelişmelerdi. Zira bu süreçte yurtdışında yaşayan İranlı muhalifler tutuklanmış ve İran’da reform yanlısı çeşitli gazeteler kapatılmıştı. Ayrıca İran’da aydın kesime yönelik işlenen cinayetler artmıştı. Bu durum ise Hatemi’nin seçmen karşısında imajını zedelemişti. Seçmen ya sandığa gitmeyecek ya da Hatemi’nin rakibine oy verecekti. Nitekim seçime katılım oranı %66’lara düşerken, Hatemi’nin aldığı oy sayısı artmıştır.
İran’da 2005 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de katılımın bir önceki seçime nazaran düşüşte olduğu görülmektedir. Bu seçimlerde katılım oranı %62’lerde kalmıştır. Seçim sürecinde muhafazakârlar Mahmud Ahmedinejad’ın etrafında tekrardan teşkilatlandı. Zira Ahmedinejad Tahran Belediye Başkanlığı yapmakta olup, tavizsiz muhafazakâr tavrıyla bilinen bir kişilikti. Ayrıca, Ahmedinejad ABD’ye yönelik de sert bir tutum sergilemekteydi. Dahası, Yahudi soykırımını kurgu olarak nitelendiren Ahmedinejad İsrail’i karşıtı söylemleriyle de dünya gündemine oturmuştu. Bu durum ise onun popülerlik kazanmasına yol açmıştı. Ahmedinejad düşük gelirlilere ve daha çok işçi sınıfına hitap eden bir figürdü ve yaşadığı mütevazi hayatla bu yönünü vurgulamaktaydı. Bunun yanı sıra sosyal adaleti sağlamayı vadeden Ahmedinejad, yolsuzlukla mücadeleden taviz vermeyeceğini ve yolsuzluğa bulaşanları deşifre edeceğini söyleyerek halk desteğini almaya çalışmıştı. Nitekim Mahmud Ahmedinejad, sekiz yıl aradan sonra tekrar cumhurbaşkanlığı yarışına giren rakibi Rafsancani’ye karşı ikinci turda seçimi kazanmıştır.
2009 seçimleri ise İran tarihinin katılımı en yüksek aynı zamanda en tartışmalı seçimi olmuştur. Bu seçimlerde muhafazakâr Ahmedinejad’ın karşısına reformcu adaylardan Mehdi Kerrubi ve Mir Hüseyin Musavi çıkmıştır. Reformist adaylar tek aday çatısı altında birleşmek istemiş ve bu amaçla dört yıl aranın ardından tekrar seçim yarışına girmek isteyen Hatemi adaylıktan çekilmiştir. Halk ise seçimlere yoğun ilgi göstererek katılımı %85’e çıkarmıştı. Oyların üçte ikisinin sayılmasıyla birlikte İran İslam Cumhuriyeti Haber Ajansı (İRNA) oyların %66’sını Ahmedinejad’ın %32’sini ise Musavi’nin aldığını ilan ederken uluslararası gözlemciler seçimlerin şaibeli olduğunu öne sürmüşlerdir. Musavi de seçimlere hile karıştığını ifade ederek bu durumu kabul etmeyeceğini ifade etmiştir. Bu durum karşısında Musavi taraftarları Tahran sokaklarına dökülürken Devrim Rehberi Ali Hamaney seçim sonuçlarının Allah’ın takdiri olduğunu ve halkın Ahmedinejad etrafında birleşmesi gerektiğini söylemiştir.
2013 seçimlerinde de İran’da seçimlere katılım yüksek seyretmiş ve %70’in üzerine çıkmıştır. Bu seçimlere reformist bir din adamı olarak katılan Hasan Ruhani seçmene değişim vadetmiştir. %50,7 oranıyla cumhurbaşkanı olarak seçilen Ruhani, ekonomide üretim ve istikrar sözü verirken, nükleer zenginleştirmeyi barışçıl çerçevede sürdüreceklerini ifade etmiştir.
2017 İran seçimlerinde de katılım %70’in üzerine çıkmıştır ki bunda doğal olarak Ruhani’nin etkisi büyük olmuştur. Zira ilk dört yıllık dönemde Batı’yla diplomatik ilişkilerini geliştirmesi ve P5+1 ülkeleriyle Kapsamlı Eylem Planı’nın yahut yaygın adıyla Nükleer Anlaşma’yı imzalayıp İran’a uygulanmakta olan yaptırımların bir bölümünü kaldırarak ülkesine ekonomik anlamda nefes aldırması belirleyici olmuştur. Ancak Ruhani yönetimi süreç içinde Devrim Rehberi Hamaney ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ile karşı karşıya gelmiştir. Yetkilerini kullanırken Hameney’in engellemelerine maruz kaldığı söylemesi ve DMO’nun Ruhani’yi hedef alan hamleleri İran’ın ılımlı cumhurbaşkanını müesses nizam ile gerilim içine sokmuştur. Hatta 2017’deki adaylığı sürecinde Ruhani’nin adaylığının AKK tarafından reddi dahi gündeme gelmiştir. Ne var ki Ruhani bu seçimlerde müesses nizamın desteklediği rakibi İbrahim Reisi karşısında oyların %57’sini alarak tekrar cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Devrim Rehberi Ali Hamaney
2021 seçimleri ise İran tarihinde siyasal katılımın en düşük olduğu seçimler olarak geçmiştir. Nitekim müesses nizam, bu seçimlerde seçim mühendisliği yaparak önceki dönem desteklediği Reisi’ye cumhurbaşkanlığının yolunu açmıştır. Bu süreçte, Reisi karşısına çıkabilecek güçlü isimlerin her birinin adaylık yolunu kapatan AKK’nin rolü belirleyici olmuştur. Bu durum İran iç politikasında büyük tartışmalara neden olmuştur. Hatemi, sistemin bir an önce ıslah edilmesi gerektiğini ifade ederken Ruhani katılımı ve rekabeti artırmak için aday sayısının artırılması gerektiğini vurgulamıştır. Adaylığı AKK tarafından reddedilen eski Meclis Başkanı Ali Laricani de adaylığının reddedilmesini eleştirerek bunun gerekçesini sorgulayan bir tweet atmıştır. Aday olan ancak adaylığı AKK’ye takılan Ahmedinejad da tepkisini seçimlerde oy kullanmayarak göstereceğini söylemiştir. Nitekim seçmenlerin önemli bir bölümü de benzer bir reaksiyon göstererek sandığa gitmemiştir. Bunun yanı sıra sandığa giden büyük bir seçmen grubunun da geçersiz oy kullanarak tepkisini ortaya koyduğunu belirtmek gerekir.
Seçime Katılmayan Halk Meydanlara mı İniyor?
İran, son yarım asırda pek çok kitlesel gösteriye şahitlik etmiştir. Özellikle 1979 İslam Devrimi’ne giden süreçte düzenlenen gösterilere milyonlarca insan katılmıştır. Son 20 yıl içinde özellikle 1999’da öğrenci olayları ve 2009 Yeşil Hareketi gösterileri, bize İran halkının sandıkta bulamadığı hak arayışını meydanlarda aradığını göstermektedir.
2017 yılının son günlerinde Şiiliğin önemli şehirlerinden olan Meşhed’de meydana gelen protestolar, kısa sürede rejim karşıtlığına dönüşmüş ve bu gösterilerde “Ruhun Şad olsun Şah”, “Ne Gazze ne Lübnan canım feda İran’a” sloganları atılmıştı. Büyük oranda ekonomik rahatsızlıklar sonucunda patlak veren bu gösteriler bir süre sonra rejim karşıtı bir renge bürünmüştür. 2019 yılında meydana gelen gösterilerde ise benzin zamları protesto edilmiş, protestolar kitle hareketine dönüşerek kısa sürede ülke geneline yayılmıştı. Bu protestoların da 2017 protestolarından pek bir farkı yoktur.
16 Eylül 2022’de Mehsa Emini’nin ölümü üzerine meydana gelen protestolar ise başta Kürtlerin yaşadığı bölgeler olmak üzere kısa sürede tüm ülke çapında görülmüştür. Protestolarda öne çıkan sloganlarda ayrılıkçı grupların ön plana çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır. Örneğin, Kürdistan Eyaleti’nde “Biji Kürdistan” sloganları atılırken, Tebriz’deki gösterilerde “Azadlık, Adalet, Millî Hükümet” gibi Türkçe sloganlar atılarak yakın tarihe atıfta bulunulmaktadır. Bunun yanı sıra “Jin, Jiyan, Azade” yani “kadın, yaşam, özgürlük” sloganları aslında İran toplumunun taleplerini anlatmaktadır. Bu protestolar ekonomik taleplerden ziyade hak arayışını işaret etmektedir. Adı geçen protestolara belli bir kesimden ziyade tüm İran halkı katılmıştır. Bu manada, İran’ın genelinde böyle bir arayışın olduğu görülmektedir.
İran’da yönetimsel alanda müesses nizamla hükümetler arasındaki çatışma da halkın seçimlere katılımını azaltmıştır. Zira İran’da Devrim Rehberi’nin muazzam yetkilere sahip oluşu cumhurbaşkanının icraat alanını daraltmaktadır. Bu durum ortaya çözülmesi zor bir güç mücadelesi çıkarmaktadır. Devrim Rehberi geçmişte reform yanlısı cumhurbaşkanları ile birçok alanda özellikle de dış politika konularında ters düşerken, muhafazakâr cumhurbaşkanlarıyla da atama ve görev paylaşımı konusunda ihtilaf yaşamıştır. Bu noktada müesses nizamın cumhurbaşkanının icraat alanlarını daraltması ve seçim mühendisliği sonucunda istenilen ismin cumhurbaşkanlığı koltuğuna getirilmesi İran’da seçimlerin göstermelik olduğu tartışmasına neden olmaktadır. Bunu tecrübe eden İran halkı, özellikle son seçimlerde sandığa gitmeyerek ya da geçersiz oy kullanarak sisteme olan güveninin azaldığını göstermiştir.
İran’da siyasal katılım ve halk iradesiyle istediği kazanımları elde edemeyen halk müesses nizam ile cumhurbaşkanlığı arasındaki çekişmede de sıkışmıştır. Bunun üzerine ekonomik ve sosyal olarak sorunlarda eklenince halkın devlete olan güveni azalmış ve sokaklara dökülmüş ve özgürlük naraları atmıştır. Mehsa Emini protestolarının rejimin bekası meselesini gündeme getirmiştir. Bahsi geçen protestolar İran içinde olduğu kadar yurtdışındaki muhalifler tarafından da desteklenmiştir. Özellikle Halkın Mücahitleri Örgütü ve İran Veliaht Prens Muhammed Rıza Pehlevi protestoları açıkça desteklemiş ve lobi faaliyetleri yürütmüştür. Ancak İran’da her protesto hareketi bir çığ etkisi yaratırken rejimin çökme durumu pek olası görünmemektedir. İran’da protestoları koordine edecek lider eksiği bulunmaktadır. Ayrıca alternatif olacak gerek veliaht prensin gerekse Halkın Mücahitleri Örgütü gibi seküler rejim karşıtı örgütlerin karşılığının bulunmaması söz konusudur. Bu minvalde İran rejiminin ülke nezdinde gayriresmî reformlar yapması ve halkın taleplerini karşılayacak hamlelerde bulunması, bu protesto eylemlerinin bitmese dahi kısa süreli dinmesine sebep olabilecektir.
Ali Şahin
İran Araştırmacısı, Kastamonu Üniversitesi, Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı yüksek lisans mezunu...