Türkiye-Suriye Rejimi Normalleşme Girişimi: Zamanın Ruhu Uzlaşıya Yeter mi?
Hâlihazırda on dördüncü yılındaki Suriye krizinde, Ankara’nın Beşşar Esed rejimiyle normalleşme girişimi son haftaların ana gündem maddesi haline geldi. 911 kilometrelik epey uzun bir sınıra sahip olması nedeniyle komşusundaki krizden etkilenmemesi mümkün olmayan Türkiye, ülkedeki krizin başlarında Suriye rejimini ülkede reform yapması konusunda teşvik etmek amacıyla ciddi bir mekik diplomasisi yürüttü. Ne var ki Esed rejiminin barışçıl gösterileri kanlı bir şekilde bastırmasının ve ülkedeki en küçük bir muhalif harekete izin vermeyeceğinin anlaşılmasından sonra Ankara, Suriyeli muhalifleri desteklemeye başlamış ve rejimle ilişkileri koparmasının akabinde uzunca bir süre boyunca Türkiye, Suriye rejimiyle diplomatik ilişki kurmaktan imtina etti.
Ancak, özellikle son birkaç yılda gerek Suriye’de gerekse de Orta Doğu genelinde yaşanan gelişmeler nedeniyle Ankara’nın Suriye rejimiyle uzlaşması meselesi aralıklı bir şekilde gündeme geldi. Suriye krizindeki ana aktörlerden Rusya’nın da konuya daha fazla müdahil olmasıyla birlikte 2022 yılının son döneminden itibaren Ankara ve Şam arasında tarafların istihbarat ve savunma yetkililerin katılımıyla Moskova’da görüşmeler gerçekleştirildi (Özer, 2022). Hatta Türkiye’deki 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen öncesinde yine Moskova’da iki ülkenin dışişleri bakanlarının da katıldığı dörtlü bir toplantı düzenlendi (Yıldırım, 2023). Bu gelişmelere rağmen, süreç Esed rejiminin şu iki ön şartı nedeniyle akamete uğradı:
- Türkiye’nin Suriye’den askerlerini çekmesi (Esed rejimi şu anki vaziyeti ‘‘işgal’’ olarak nitelendiriyor.)
- Türkiye’nin Suriye muhalefetine (Suriye rejimi Türkiye destekli Suriyeli muhalifleri “terörist” olarak isimlendiriyor) desteğini kesmesi.
Esed rejimi bu iki ön şart karşılanmadığı takdirde Türkiye’yle normalleşme sürecinin ilerleyemeyeceğini ortaya koydu.
Ancak bu senenin Haziran ayında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Özel Temsilcisi Alexander Lavrantiev’in Şam’da Beşşar Esed rejimiyle yaptığı bir görüşme sonrasında rejimin Türkiye’ye dönük söyleminde kısmi bir yumuşama olduğu görüldü. Beşşar Esed’in görüşmede ‘‘Suriye, ülkenin tüm toprakları üzerindeki egemenliğiyle terör ve terör örgütleriyle mücadeleyi temel alan, Suriye-Türkiye ilişkilerine yönelik tüm girişimlere açıktır.’’ minvalindeki sözleri medyaya servis edildi (Musa, 2024). Ancak rejimin aslında pozisyonunda çok fazla bir değişikliğe gitmediği; Türkiye’nin, Suriye’den çekilmeye dair halka açık bir söz vermesini ve bir çekilme takvimi ilan etmesini beklediği de farklı mecralara yansıdı.
Bu gelişmelerden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan müteaddit kez ve üst perdeden rejimle normalleşme isteğini ifade etti. Hatta Cumhurbaşkanı Esed’i Türkiye’ye her an davet edebileceklerini, kendisi bunu kabul etmezse başka bir ülkede de görüşerek aralarındaki “dargınlığı, kırgınlığı” bitirmek istediğini dile getirdi. (“Erdoğan’dan Sayın Esed’e”, 2024). Nisan ayından itibaren Irak’ın da devreye girmesiyle beraber Bağdat’ta bir Erdoğan-Esed zirvesinin düzenlenebileceği konuşuldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yumuşak yaklaşımı, Beşşar Esed’e “Sayın Esed” diye hitap edilmesi ve Kayseri’de Suriyeli sığınmacılara dönük saldırıların ardından Temmuz’un başında Suriye’nin kuzeyinde Türkiye karşıtı olaylar yaşandı. Bir yerlerden yönlendirilmiş olma ihtimali yüksek olan protestolarda Türk bayrağı yakıldı, bazı Türk makamlarına saldırıldı, Türk tırları hedef alındı ve Türk askeriyle bazı Suriye Milli Ordusu grupları arasında çatışmalar vuku buldu (Hülaku, 2024). Bu olaylarda bazı Suriyeliler hayatlarını kaybetti. Kısa bir süre sonra da bölgede sükûnet sağlandı.
Zamanın Ruhu ve Barış Arayışı
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Suriye rejimiyle görüşme bağlamında yaptığı bir açıklamada “zamanın ruhu bizi barış aramaya zorluyor” dedi (“Hakan Fidan'dan 'Suriye ile Normalleşme' Açıklaması”, 2024). Fidan, Suriye’yle normalleşme sürecinden Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların ve Türkiye destekli Suriye muhalefetinin olumsuz etkilenmeyeceğini de belirterek, güvence vermeye çalıştı. Fidan’ın zamanın ruhu kavramıyla işaret ettiği ana şeyin Gazze krizi ve bu krizin bölgesel bir savaşı tetikleme ihtimali olduğu anlaşılıyor. Ankara’nın, İsrail’in Gazze’deki saldırganlığının Lübnan, Yemen, Irak ve Suriye’yi içerisine çekebilecek bir noktaya evrilebileceğini ve böylesi bir süreçte Türkiye’nin komşu ülkelerle sorunlarını en aza indirmesi, sağlam ilişkiler kurması ve çatışmaların yaygınlaşmasından kaçınması gerektiğini düşündüğü görülüyor. ABD başkanlık seçimlerinde Trump’ın seçimleri kazanma ihtimali ve bu süreçten sonra Washington’un İsrail’e kayıtsız şartsız desteğini arttırması, bu durumun da İsrail’i çok daha pervasız ve saldırgan bir hâle getirmesi; dolayısıyla bu kadar dramatik bir gelişmenin bütün bölgeyi çok daha tehlikeli ve öngörülemez bir noktaya sürükleme ihtimali Ankara’yı ön almaya itiyor. 2021 yılından itibaren Türkiye sorunlu ilişkilere sahip olduğu, Mısır, Suudi Arabistan, BAE gibi ülkelerle peyderpey sorunlarını çözerek ilişkileri normalleştirdi. Bu süreçte bölgedeki gerilim azalmış ve pek çok taraf sorunlu ilişkilere sahip olduğu ülkelerle uzlaşma girişimlerini arttırmıştı.
Gazze krizinin patlak vermesinden önce Türkiye İsrail’le de benzer bir süreç yürütüyordu. Ancak Gazze’deki soykırımla birlikte İsrail-Türkiye normalleşmesi rafa kalkmış oldu. Söz konusu diplomatik normalleşme zincirindeki son halka da Suriye’ydi. Esed rejiminin İran ve Rusya desteğiyle ülke topraklarının yaklaşık olarak üçte ikisini askeri yollarla ele geçirmesinden sonra Ankara’nın Suriye’yle normalleşmeye dönük çabalarını arttırması beklenen bir durumdu.
Esed rejiminin İran ve Rusya desteğiyle ülke topraklarının yaklaşık olarak üçte ikisini askeri yollarla ele geçirmesinden sonra Ankara’nın Suriye’yle normalleşmeye dönük çabalarını arttırması beklenen bir durumdu.
Türkiye’nin Suriye’yle Normalleşmeden Beklentileri
Yukarıda bahsedilen bölgesel savaş meselesinde konumlanma dışında Türkiye’nin rejimle normalleşmeden temelde murat ettiği üç şey var:
- Türkiye’nin sınır güvenliği
- Suriye’nin kuzeydoğusunda bir YPG/PKK devletçiğinin kurulmasını önlemek
- Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönüşünü sağlama
Bu maddelere baktığımızda Türkiye’nin Suriye rejimiyle normalleşme üzerinden bu sorunlarına çözüm bulması çok olası görünmüyor. Hatta Türkiye’nin bu süreçten kazançlı çıkmaktan ziyade zararlı çıkma ihtimali olduğu bile ifade edilebilir.
Suriye rejimi her ne kadar askeri yollarla ülkedeki pek çok yeri ele geçirmiş olsa da sınırlarının kontrolünü sağlayabilecek bir devlet kapasitesine sahip değil. Rejim ülkedeki egemenliğini Rusya ve İran ile paylaşıyor. Suriye’nin sınırları İran destekli milislerce kontrol ediliyor. Türkiye sınırına yığılmış binlerce İran destekli Şii milis (özellikle Halep tarafında) mevcut; ki ilerde bu yapıların Türkiye’ye güvenlik tehditleri yaşatması muhtemel. Kısacası Esed rejimiyle uzlaşma üzerinden sınır güvenliğinin garantiye alınması şu anki koşullarda mümkün görünmüyor.
Bunun yanı sıra PYD/YPG’ye karşı Türkiye-Suriye ortak müdahalesiyle bir PKK devletçiğini yok etme düşüncesi de sahanın gerçekliğiyle uyuşmuyor zira Suriye savaşında rejim ordusu tamamen çöktü. İran destekli milislerin karadan ve Rusya’nın havadan verdiği destek olmadan rejim ülkede herhangi bir askeri operasyon yapabilecek kapasitede değil. Yani kısacası rejimin YPG’ye karşı savaşma kapasitesi yok. Bunun da ötesinde Esed rejiminin YPG/SDG ile savaşma niyeti de yok. Bugün Türkiye sınırındaki pek çok noktada rejim ve YPG unsurları beraber hareket ediyorlar.
Bir başka nokta da şu: Esed rejimi, Türkiye destekli Suriye muhalefetinden algıladığı ölçüde bir tehdidi YPG’den algılamıyor. Rejim, 1998 öncesi PKK ile olan uzun iş birliği tecrübesine dayanarak nihai kertede YPG/SDG ile bir uzlaşıya varabileceğini düşünüyor. Nitekim YPG/SDG de sürekli olarak ayrılıkçı bir ajandalarının olmadığını, kendilerini Suriye’nin bir parçası gördüklerini ifade ederek rejimle bir uzlaşı yolu arıyor. Daha önce iki taraf arasında yine Rusya’nın arabuluculuğuyla defalarca görüşmeler gerçekleştirildi ama bu görüşmelerden bir uzlaşı çıkmadı. Yine de verili durum taraflar arasında simbiyotik olmasa da pragmatik bir ilişki olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Sığınmacılar meselesinde de Türkiye’nin rejimden beklentileri sahanın gerçekleriyle uyuşmuyor. En başta rejimin Suriyeli sığınmacıları ülkesine almak istemediği bir gerçek zira rejim bu insanları kendisine muhalif, bunun da ötesinde “hain” olarak görüyor. Bunun yanı sıra, Suriye dışına çıkmak zorunda kalan insanlar ülkede kalan akrabalarına maddi yardımda bulunuyor. Dışardaki bu insanlar üzerinden Suriye’ye akan para sayesinde ülke ekonomisi bir nebze olsun ayakta kalıyor. Rejim bu maddi kaynaktan da yoksun kalmak istemiyor. Ayrıca, rejim Suriye savaşıyla birlikte ortaya çıkan demografik mühendislikten ziyadesiyle memnun ve insanların savaş sırasında ülkeden ayrılmasıyla beraber Suriye’de daha homojen bir yapı kurulduğunu düşünüyor. Örneğin Suriye Hava Kuvvetleri İstihbaratı Başkanı General Cemil Hassan, “Liderine sadık 10 milyonluk bir Suriye, vandalların olduğu 30 milyonluk bir Suriye’den daha iyidir’’ demişti daha önce (Lucas, 2018). Ayrıca Esed rejimin verdiği garantilere güvenerek ülkelerine dönen pek çok kişinin dönüş sonrası Suriye’de yaşadığı insan hakkı ihlalleri pek çok rapora da yansımış vaziyette. Ayrıca savaş nedeniyle ülkede Suriye’de yerle bir olan altyapı ve ülkede her geçen gün kötüleşen ekonomik kriz, ülkenin kendi kendisini döndürecek bir ekosistemden şu anda yoksun olması Suriyelilerin ülkelerine “gönüllü” olarak dönmelerinin önündeki engeller. Suriye nüfusunun çok büyük bir kısmı zaten insani yardıma muhtaç bir şekilde hayatını idame ettiriyor. Dolayısıyla Türkiye’nin bu üçüncü hedeften de istediğini alması zor.
Sığınmacılar meselesinde de Türkiye’nin rejimden beklentileri sahanın gerçekleriyle uyuşmuyor.
Dahası, Türkiye Suriye’den askerlerini çektiği takdirde rejimin, müttefiklerinin desteğiyle beş milyonun üzerinde Suriyelinin yaşadığı Suriyeli muhaliflerin kontrolündeki bölgeleri askeri yollarla geri almaya çalışması işten bile değil. Çok kısa bir süre önce Esed rejiminin İdlib’in Neyrab bölgesindeki TSK üssüne bir saldırı gerçekleştirdiği de akılda tutulmalı.
Böyle bir senaryoda birkaç milyon Suriyelinin Türkiye sınırına dayanması muhtemel. Rejim böyle bir fragmanı Türkiye’ye 2020’de yaşattı. Rejim ve Rusya saldırıları nedeniyle 2020’de Türkiye sınırına yaklaşık bir milyon insan dayandı. Bu kriz ve Rusya’nın Türk askerlerini İdlib’de hedef alması sonrası Türkiye rejime karşı Bahar Kalkanı Harekatı’nı başlatmak mecburiyetinde kaldı. Bu harekâtta hem rejime hem de İran destekli milislere ciddi kayıplar verdirilmişti. Bahar Kalkanı Harekâtı’yla beraber Suriye sathında büyük çatışmalar çok büyük oranda sona erdi. Mart 2020’den beri Suriye’de kontrol bölgelerinin sınırlarında bir değişim yaşanmadı. İç savaşın aktörleri kontrol bölgelerini bu süre zarfında konsolide etti.
Suriye Rejimiyle Farklı Normalleşme Girişimleri: Arap Devletleri ve Avrupa Birliği Tecrübeleri
Suriye’yle diğer normalleşme girişimlerine bakıldığında karşımıza iki temel kalıp çıkıyor. Bu kalıplardan ilki Arap devletleriyle ilgiliyken diğeri Avrupa Birliği ile bağlantılı. 2018 yılından itibaren Arap ülkeleri Suriye rejimiyle normalleşmeye girişimlerini arttırdılar. Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan ve Ürdün Suriye rejimiyle peyderpey normalleşti. Daha sonrasında Suudi Arabistan’la normalleşme sağlandı ve 2023 Mayıs ayında Suriye Arap Birliği’ne kabul edildi. Arap Birliği’nin Cidde ve Manama’da düzenlenen son iki toplantısına Beşşar Esed de katıldı. Arap devletleri temelde ülkelerindeki Suriyeli sığınmacıları ülkelerine göndermek ve bir narko devlete dönüşen Suriye’den ülkelerine akan bir uyuşturucu trafiğini (Captagon) engellemek için normalleşme yoluna gittiler. Esed rejimi bu normalleşmelerde Arap ülkelerine kendi şartlarını dikte ederek istediğini aldı. Ancak Arap devletleri ne Suriyeli mülteci sorunlarını çözebildiler. Ne de Captagon trafiği konusunda istediklerini alabildiler. Normalleşme sonrası Lübnan ve Ürdün gibi ülkelerden Suriye’de çok kısıtlı bir mülteci dönüşü oldu (Cengiz, 2022). Bu nedenle Lübnan mültecileri zorla Suriye’ye göndermeye başladı. Ayrıca normalleşme sonrası uyuşturucu trafiğine engel olamayan Ürdün Suriye’de uyuşturucu kaçakçılarının bulunduğu bölgelere hava saldırısı düzenlemek mecburiyetinde kaldı. Kısacası bu süreçte Arap devletleri normalleşmede bir hezimet yaşadı.
Batılı ülkelerin rejimle normalleşme girişimlerine bakıldığında manzara şu: Genelde Batı’da özelde Avrupa Birliği içerisinde normalleşme konusunda iki kanat oluşmuş durumda. ABD, Fransa, Almanya ve İngiltere gibi ülkeler Esed rejimiyle normalleşme konusuna karşı çıkıp, şu anki politikalarını devam ettirmek isterken Avusturya, Kıbrıs, Yunanistan, Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan, Slovenya, Slovakya ve İtalya gibi sekiz ülkenin dışişleri bakanları AB Yüksek Temsilcisi Joseph Borrel’e bir mektup gönderdiler (Hamidi, 2024). Bahse konu ülkeler mektupta, AB’nin 2017 yılından kalma Suriye stratejisinin çalışmadığını, Suriye’de dengelerin Esed rejimi lehine döndüğünü, dolayısıyla da rejimle ilişki kurulmasını teşvik eden önerilerini sundular. Ayrıca İtalyan hükümeti Şam’a resmi olarak büyükelçi de atayarak durumu daha da ileri bir aşamaya taşıdı. Avrupa Birliği ülkelerinin Suriye rejimiyle normalleşme isteklerinin ardındaki temel mevzu ise Suriye’den gelmesi muhtemel mülteci akınlarının önünü kesmek. Zira, özelde Suriye’den genelde savaşın olmadığı rejim kontrolündeki bölgelerden dahi insanlar kötü yaşam koşullarından dolayı kaçak yollarla Avrupa’ya geçmeye çalışıyor.
Türkiye’nin normalleşme girişimi ise bu iki kalıbın dışında bir kalıp olarak öne çıkıyor. Zira ülkede zaten milyonlarca Suriyeli sığınmacı var ve Ankara Suriye’ye ulusal güvenlik perspektifinden bakıyor. Dolayısıyla, normalleşme girişiminde çok iyi bir stratejinin izlenmesi elzem. Zira Türkiye’nin süreçten beklentileriyle rejimin istekleri arasındaki makas farkı çok açık. Esed rejimi Suriye’deki savaşı kazandığını, Türkiye karşısında elinin güçlü olduğunu ve zamanın da kendi lehine işlediğini düşünüyor. Dolayısıyla normalleşme noktasında talep çıtasını yüksekte tutuyor ve süreçte acele etmiyor.
Türkiye’nin normalleşme girişimi ise bu iki kalıbın dışında bir kalıp olarak öne çıkıyor. Zira ülkede zaten milyonlarca Suriyeli sığınmacı var ve Ankara Suriye’ye ulusal güvenlik perspektifinden bakıyor.
Sözün özü, eğer Ankara jeopolitik durumun ve reelpolitiğin Suriye’yle görüşmeyi gerektirdiğini düşünüyorsa normalleşme noktasında söyleminin tonunu ve diplomatik angajmanının seviyesini iyi ayarlamasında fayda var. Aksi takdirde, zaten riskler ihtiva eden süreç ortaya çıkması muhtemel manipülasyonlardan etkilenebilir.
Kaynakça
Cengiz, M. (2022). Türkiye’de Göç Meselesinde Rasyonel Siyasi Akıl İhtiyacı. Al Sharq Strategic Research. https://research.sharqforum.org/tr/2022/05/25/turkiyede-goc-meselesinde-rasyonel-siyasi-akil-ihtiyaci/ adresinden erişildi.
Hamidi, I. (2024). Exclusive: European push to end long isolation of Syria’s regime. Al Majalla. https://en.majalla.com/node/321644/documents-memoirs/exclusive-european-push-end-long-isolation-syria%E2%80%99s-regime adresinden erişildi.
Hülaku, S. (2024), Suriye’de Türk TIR'larına provokatif saldırı! Suriye TIR saldırısı son durum ne?. Gdh Digital. https://gdh.digital/suriye-tir-olayi-son-durum-ne-suriyeliler-turkiyeden-gelen-tirlara-saldirdi-119116 adresinden erişildi.
Lucas, S. (2018). Syria Daily: “10 Million Trustworthy People Better Than 30 Million Vandals”. EA Worldview. https://eaworldview.com/2018/08/syria-daily-10-million-trustworthy-people-better-than-30-million-vandals/ adresinden erişildi.
Musa, E. (2024), Suriye Devlet Başkanı Esed, Putin'in Özel Temsilcisi Lavrentiev ile görüştü. Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/suriye-devlet-baskani-esed-putinin-ozel-temsilcisi-lavrentiev-ile-gorustu/3259167 adresinden erişildi.
Özer, S. (2022). Bakan Akar: Suriye sorununun bütüncül şekilde çözülmesi gerektiğini vurguladık. Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/gundem/bakan-akar-suriye-sorununun-butuncul-sekilde-cozulmesi-gerektigini-vurguladik/2775001 adresinden erişildi.
Yıldırım, Mehmet A. (2023). Moskova’daki dörtlü görüşmenin ardından | Seçimlerden sonra Türkiye dış politikasında nasıl değişimler beklenebilir?. Medyascope. https://medyascope.tv/2023/05/11/moskovadaki-dortlu-gorusmenin-ardindan-secimlerden-sonra-turkiye-dis-politikasinda-nasil-degisimler-beklenebilir/ adresinden erişildi.
Erdoğan’dan “Sayın Esed”e: “Bu dargınlığı, kırgınlığı bitirelim istiyoruz” (Temmuz 2024). Serbestiyet. https://serbestiyet.com/haberler/erdoganda-sayin-esede-bu-darginligi-kirginligi-bitirelim-istiyoruz-174051/ adresinden erişildi.
Hakan Fidan'dan “Suriye ile Normalleşme” Açıklaması: “Gönüllü Olmadıkça Kimseyi Zorla Göndermeyeceğiz” (Temmuz 2024), Gerçek Gündem. https://www.gercekgundem.com/guncel/hakan-fidandan-suriye-ile-normallesme-aciklamasi-zamanin-ruhu-bizi-baris-aramaya-zorluyor-469998 adresinden erişildi.
Mehmet Emin Cengiz
Mehmet Emin Cengiz, İstanbul merkezli uluslararası düşünce kuruluşu Al Sharq Strategic Research'de araştırmacı olarak çalışmakta ve çalışmalarında Suriye, Türkiye ve geniş Orta Doğu bölgesine odaklanmaktadır. 2016 yılında Ege Üniversitesi Sosyoloji B...