Taha Abdurrahman: Mutasavvıf Filozof
Çağdaş İslam düşüncesinin önde gelen isimlerinden, Arapların mutasavvıf filozof, ahlak filozofu, “felsefe fakihi” gibi sıfatlarla anılan Faslı düşünce adamı Taha Abdurrahman bir tecdit, ihya ve inşa amacıyla eserler ortaya koyan bir düşünürüdür. Bu nedenle “Çağımızın Gazali’si” diye de anılır. İslami tecdit faaliyetlerini gerçekleştirirken içinde bulunduğu gelenek ile çelişmeden ve her türlü taklitten uzak durarak hareket etmeye özen göstermiştir. Taha Abdurrahman’a göre çağın sorularına cevap veremeyen medeniyetler varlıklarını sürdüremezler. Bir medeniyeti bundan daha kötü duruma düşüren durum ise çağa ait soruları başkalarının cevaplarını kullanarak cevaplamaktır. Kendi cevaplarımız ise ancak kendi kavramlarımız kullanılarak üretilebilir. Bu nedenle Taha Abdurrahman yazdığı otuzu aşkın eserde her zaman kendi kavramsallaştırmalarını kullanmıştır. Abdurrahman tarafından ortaya konan özgün kavramların çokluğu nedeniyle Arapça bilenler için bile eserlerini kavrayabilmek bir hayli zordur. Taha Abdurrahman’a İslam düşüncesinin tecdidine, ihyasına ve inşasına yaptığı katkılardan ötürü 2020 yılında Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü verilmiştir. Kendisi daha çok bir ahlak filozofu olarak tanınsa da Fıkıh, Kelam ve Tasavvuf ilmine yönelik ihya ve inşa çabasından dolayı siyaset felsefesinden, iletişim felsefesine çok çeşitli konuları ele almıştır. Bu yazıda ise Taha Abdurrahman’ın modernlik ile ilgili görüşleri genel felsefi düşünceleri çerçevesinde incelenecektir.
Genel Felsefi Düşünceleri
Taha Abdurrahman yeni kavramlar üreten bir düşünür olarak fikirlerini iki temel paradigma üzerinden sunmaktadır. Bunların ilki ilahi sözleşme ve emanet paradigması da diyebileceğimiz ahlaki bir felsefe olan “i’timaniye felsefesi”, ikincisi ise İslami pragmatik ve söz eylem kuramı da diyebileceğimiz epistemolojik ve dilsel bir felsefe olan “tedavülüye felsefesidir”.
İ’timaniye felsefesi taraflarının birinin Allah, diğerinin ise insan olduğu bir sözleşmedir. Taha bu şekilde Batılı seküler toplum sözleşmelerinin karşısına ilahi bir sözleşme koymaktadır. Bu ilahi sözleşmenin değer-varlık ilişkisine dayanması hasebiyle her türlü seküler sözleşmeden daha üstün olduğunu belirtmektedir (Abdurrahman, 2021, s. 20-21).
Bu değer-varlık ilişkisi ahlaka dayalı bir ilişkidir. Ahlak ise insanın fıtratından gelen ve onunla uyumlu bir olgudur. Abdurrahman, insan kelimesinin nisyan (unutmak) kelimesinden türediğini, insanın akıl eden değil, unutan bir varlık olduğunu söylemektedir. İnsan daimî olarak unutma eylemi içerisindedir. Fıtrat ise insanın aslî hafızasıdır. Allah’ın bir rahmeti olarak hatırlaması gereken her şey fıtratında kayıtlıdır. Dine muhatap kişi sürekli zikrederek, fıtrata dayalı bu hatırlama faaliyetini sürdürerek, “teşhid/fizikleştirme” eylemini yapar. Teşhid/Fizikleştirme metafizik değerlerin fizikî aleme aktarılmasıdır. Bunun karşısında ise “tagyib/metafizikleştirme” eylemi vardır. Bu hakikatte bir kutsallığı olmayan fizikî-fani aleme metafizik değer atfıdır ki seküler insanın yaptığı da budur (Abdurrahman, 2021, s. 27-90).
Taha Abdurrahman’a göre günümüzde insanlık büyük teknolojik ilerlemeler katetmesine rağmen inanılmaz bir gaflet içindedir. Bunun en büyük nedeni insanın ayırt edici özelliğinin salt akletmeye indirgenmesidir. Modern Batılı insan, aklın özelliğini “yanlıştan arındırılmış bir doğruyu kesin olarak bilmekten yoksunluk” olarak telakki etmektedir. Oysa bu yoksunluk insanın, hayvanların da sahip olduğu idrak kuvveti cinsinden akıl etmesiyle ilgili olarak geçerlidir. Yani modern Batılı insan hayvanlara ait idrak kuvvetini akıl diye isimlendirmektedir. Bu idrak kuvveti hayvanlardan sadece derece bakımından üstündür, mahiyet olarak değil. Dolayısıyla Abdurrahman, insanı hayvandan ayıran sınırın akıl değil, ahlak olduğunu savunmaktadır. Hayvanlar da rızkına ulaşmak için akli idrak kabiliyetini kullanır ancak iyiliğe ulaşmaya çalışmazlar. İnsan yaratılmışlar içinde şerefli kılınmıştır ve her şeyin zıttı ile kaim olmasından dolayı ahlaklılık ve ahlaksızlıkta insana özgü bir durumdur. Bu da insanın ayırt edici vasfını teşkil etmektedir. İnsan ise Abdurrahman’a göre dinsiz ve ahlaklı olamaz. İnsanlar üzerine indirilmiş en kâmil din de İslam olduğu için bir insan İslam’ın emir ve yasaklarına göre yaşayan bir Müslüman olmadan ahlaklı bir varlık olamaz. (Abdurrahman, 2021, s. 22-23).
Abdurrahman, bu ahlaka dayanan aklı, “ameli akıl” diye isimlendirir. Ameli ise fiilden ayırır. Her amel bir fiildir ancak her fiil bir amel değildir; tıpkı her fiilin bir hareket ancak her hareketin bir fiil olmaması gibi. Hareket bir yer değiştirme içerir ancak her hareket bir iz bırakmaz. Dolayısıyla her hareket bir fiil değildir. Çünkü fiil bir etki doğurur. Amelde gerçekleşen faaliyet ise rastgele değil, yönlendirilmiş bir faaliyettir, bir gaye ile sınırlandırılmıştır. Gaye olmadan amel olmaz. Bu gaye hakikate yönelik bir kasıt taşıdığı zaman ahlaklı bir amel, tersi durumda ahlaksız bir amel gerçekleştirilmiş olur. İnsanın akıl etmesi de bu şekilde ahlaka dayalı amelî bir akıl etmedir. (Abdurrahman, 2021, s. 29).
Taha Abdurrahman’a göre Modernlik Kavramı
Modernlik kavramına i’timaniye felsefesi çerçevesinde yaklaşan Taha Abdurrahman’a göre tek ve sabit bir modernite yoktur; moderniteler vardır. Bizim bugün modernite dediğimiz şey aslında modernizmin Batılı tatbikinden ibarettir. Modernitenin bu Batılı tatbikinden başka gayet tabi olarak modernitenin İslami tatbiki de mümkündür. Buradaki modernlikten kasıt şu an gerçekleşmekte olan durumu (hadese) ifade eder. Taha Abdurrahman, her dönemin kendine ait bir “modernlik ruhuna (ruhu’l hadese)” sahip olduğunu belirtir. Bu modernlik ruhuna tâbi olarak çeşitli modernlik tatbiklerinin geliştirilmesinin mümkün olduğunu söyler. Yazdığı Modernlik Ruhu adlı eserin “Nasıl ki ortada gayri İslami bir modernlik varsa aynı şekilde İslami bir modernlik de olmak durumundadır” savını ispat ettiğini ileri sürer (Abdurrahman, 2022, s. 18). Bu noktada modernlik ruhu ve modernlik realitesi arasında bir ayrım yapar. En temelde modernlik realitesi Batı’da yahut farklı bir medeniyette gerçekleşmekte olan modernlik ruhunun bir tatbikini ifade ederken, modernlik ruhu yaşanılan çağın ruhunu ifade eder.
Modernlik Ruhunun İlkeleri
Taha Abdurrahman’a göre yaşadığımız çağın ruhunu ifade eden üç temel ilke vardır: rüşt/olgunluk ilkesi, tenkit/eleştiri ilkesi, şümul/kuşatma ilkesi (Abdurrahman 2022, s. 20). Modernliğe dair genel olarak kabul edilen akılcılık, öznellik, bireycilik, laiklik gibi ilkelerin modernlik ruhuna değil modernlik realitesine ait olduğunu söyler. Taha Abdurrahman İslami modernlik inşasını bu ilkeler üzerinden geliştirirken, modernliğin Batılı tatbikini de yine bu ilkeler üzerinden eleştirir. İslami tatbikteki modernliğin gerekli durumda geçmişle ilişkiyi koparmayı gerektirdiğini, başka durum da ise geçmişle olan ilişkiyi ayakta tutmayı gerektirdiğini söyler çünkü ona göre İslami tatbikteki modernlik zamanın modernliği değil değerlerin modernliğidir (Abdurrahman, 2022, s. 45).
Taha Abdurrahman modernliğe dışa dayalı bir uygulama olarak değil, içe dayalı bir uygulama olarak yaklaşmak gerektiğini belirtir. İslam dünyasında birkaç yüzyıldır yapılmaya çalışan modernleşme hareketlerini dışa dayalı taklitçi bir hareket olarak tanımlar. Bu dışa dayalı olarak yapılan modernleşme hareketlerinin zararlı modernlikler olduğunu söyler (Abdurrahman, 2022, s. 37).
Abdurrahman’a göre sağlıklı bir modernlik hareketi için önce ahlakın yenilenmesi gerekir. Daha sonra fikirlerin yenilmesi takiben kurumların modernizasyonu en son ise araç-gereçlerin modernizasyonu gereklidir. Ancak şu an da İslam dünyasındaki modernlik, Batılı tatbikin taklidi oluğu için İslam dünyasında modernizasyon araç-gereç üzerinden başlamış ve ters istikamette seyretmiştir (Abdurrahman, 2022, s. 67).
Rüşt/Olgunluk İlkesi
Taha Abdurrahman, “rüşt/olgunluk ilkesi” dediğimiz ilkenin modernlikte asıl olanın yetersizlik halinden, olgunluk haline geçiş olduğunu söyler. Burada yetersizlik bir başkasının himayesi olmadan kişinin kendi düşüncesini kullanamaması olurken olgunluk ise diğer kişilerden bağımsız kişinin kendi düşüncesini kullanabilmesidir. Olgunluk ilkesinin iki temel esası vardır: özgürlük ve özgünlük. Özgürlük esasına göre olgun insan bir otoriteye bağlı olmadan düşünebilmelidir. Böylece hareket kabiliyeti geliştirmiş olur. Özgünlük ilkesinin gereği olarak ise bu düşünceler her türlü taklitten uzak olmalıdır. Özgürlük esası modernliğin Batılı tatbikinde “menkul özgürlük”, Taha Abdurrahman’ın inşa etmeye çalıştığı modernliğin İslami tatbikinde ise “mesul özgürlük” halini alır. Batılı menkul özgürlük anlayışında kişi, özgürlüğe ulaşma amacıyla başkasını taklit yoluna sapar. İslami tatbikteki mesul özgürlükte ise kişi her türlü dünyevi vesayetten azade olduğundan dolayı gerçek özgürlük enerjisiyle hareket etme kabiliyeti kazanır. Özgünlük esası ise İslami tatbikte “mevsul özgünlük” şeklinde karşımıza çıkar. Bu özgünlük anlayışında faydası yok olmuş veya zararı faydasını geçmiş olan şeyle irtibat kesilir ve bu sayede kişi kendini keşfetmesini sağlayacak vasıtaları yeniler. Batılı tatbikte ise özgünlük karşımıza “mefsul özgürlük” olarak çıkar. Bu Batılı tatbikteki özgünlüğün tek amacı geçmişle ilişkinin koparılmasıdır (Abdurrahman, 2022, s. 179-180).
Tenkit/Eleştiri İlkesi
Modernlik ruhunun ikinci ilkesi olan “tenkit/eleştiri ilkesi” bir şeyi kendi hakkında delil olmaksızın kabul etme durumundan, o şeyin kabul edilmesi için delil talep etme durumuna geçilmesini ifade eder. Bu duruma göre eleştiri ilkesinin de iki temel esası vardır: akılcılık ve ayrım. Taha Abdurrahman burada akılcılık esasından kastın alemdeki fenomenleri, toplumsal kurumları ve insan davranışlarını akli esasların hükmü altına sokmayı kastettiğini belirtir. Ayrım esası ise bir şeye ait benzer unsurları homojenlik vasfından, heterojenlik vasfına aktararak farklı unsurlar haline getirmektir (Abdurrahman, 2022, s. 22-23). Abdurrahman’a göre Müslümanlar bir süredir siyasi, hukuki ve sosyal kurumlarını tenkide tabi tutma gayreti içindedir ancak bu tenkit hareketi başkalarına ait modernlik realitesini taklit etmek suretinde olmuştur. Bundan dolayı Müslümanların akılcılığı taklit esaslı bir akılcılık olmaktadır. Bundan kurtulabilmeleri için Batılı akılcılık tatbikinin içine düşmüş olduğu buhrandan kurtulabilmeleri gerekir. Batılı akılcılık tatbikinin içine düştüğü buhrana sebep olan üç tane kabul vardır: “Akıl her şeyi akıl eder”, “İnsan tabiata hükmeder”, “Her şey eleştiri kabul eder”. Akılcılıkla ilgili “Akıl her şeyi akıl eder” kabulü Batılı tatbikin en temel kabulüdür ancak modernlik ruhu, sadece aklın kullanımını zorunlu kılar. Bu kullanımın boyutu ve şekli başka bir tatbikte farklı olabilir. Bu Batılı tatbikin gözden kaçırdığı nokta ise aklın kendisini akıl edemeyişidir. Aklın kendisi bir bütünün parçasıdır ve parça bütünü akıl edemez. Bu demektir ki mantıki olarak akıl dilemesi mümkün olmayan şeylerde mevcuttur. Bu minvalde, Batılı akılcılık tatbikinde “araçsal akıl” kullanılırken, İslami akılcılık tatbikinde ise değersel akıl/ahlaki akıl kullanılır (Abdurrahman, 2022, s. 49-50). Akılcılıkla ilgili “İnsan tabiata hükmeder” kabulü ise Taha Abdurrahman’ın inşa etmeye çalıştığı modernliğin İslami tatbikine göre insan, tabiatı kendi emri veya eliyle yaratmış olmadığından tabiata malik değildir. İslami tatbikte tabiat ve insan arasındaki ilişki hükmetme ilişkisi değil muhataplık ilişkisidir. İnsan tabiatla bir mücadeleye girmeyecek, onu muhatap alacaktır (Abdurrahman, 2022, s. 51-52). Her şey eleştiri kabul eder ilkesine geldiğimizde ise bu kabul şu varsayıma dayanmaktadır: “Her konuda hakikate ulaştıran tek yol eleştiridir.” Ancak bilgi edinme yolları eleştiri ile sınırlı değildir. Modernliğin İslami tatbiki eleştirinin zıttı olan haberi/nakli de bir bilgi edinme yolu olarak kabul eder. İslami tatbikte eleştiri ancak kendisiyle onaylayıcı veya iptal edici nitelikteki delilleri elde etme amacı taşıdığında bir fayda sağlar (Abdurrahman, 2022, s. 53-54).
Modernlik ruhunun eleştiri ilkesinin ikinci esası olan ayrım esasına gelecek olursak, burada Batılı tatbik şu temel kabule dayanır: “Modernlik-din ayrımı kesin bir ayrımdır.” Buradaki ayrımda Batılı tatbikin dinden kastettiği kilisedir. Batı’daki ayrım modernlik ile ruhbanlığı birbirinden ayırır. İslami tatbik ise İslam’da ruhban sınıfı olmadığından dolayı böyle bir kabulü içermez. Yani modernliğin İslami tatbikindeki ayrım esasını Batılı tatbikinden farklılaştıran temel şey aslında Batılı kavram dünyasındaki “din” kelimesiyle, İslami kavram dünyasındakinin farklı anlam taşımasıdır. Batı’da din salt gaybi hususlardan ibaretken İslam’da din salt gaybi hususlardan ibaret değildir. Dolayısıyla İslam’daki din anlayışı aynı zamanda Batı’dakinin aksine akli bir anlayış içermektedir. Özetle İslami tatbikteki ayrım esasına yönelik uygulama fonksiyonel bir ayrımı esas alacaktır. Bu belli bağlamları dikkate alan kontrollü bir ayrımdır. Batılı tatbikte olduğu gibi yapılar ve mahiyetler arasında bir ayrım değil (Abdurrahman, 2022, s. 57-65).
Şümul/Kuşatıcılık İlkesi
Bu ilke ise modernlik ruhunda asıl olanın, özel olma halinden umuma şamil olma durumunageçişine dayanır. Kuşatıcılık ilkesi de iki temel esasa dayanır: Genişleme ve Yaygınlık. Genişleme esasına göre modernliğin faaliyetleri belirli alanlara özel olamaz. Hayatın tüm alanlarına sirayet eder. Yaygınlık esasına göre ise modernlik sadece bir topluma hapsedilmiş olarak varlığını sürdüremez. Bir toplumdan diğerine yayılma faaliyeti gösterir. (Abdurrahman, 2022, s. 30-31).
Yani sonuç olarak modernlik ruhu, ilkeler düzeyinde ele alırsak olgun, eleştirici ve kuşatıcı olmaktadır. Bu ilkeleri oluşturan esaslar düzeyinde ele alacak olursak bağımsız, yaratıcı, akli, ayrıcı, kuşatıcı ve kapsayıcı olmaktadır. Modernlik ruhu sanki daha önce hiç ortada yokmuşçasına Batı’nın ortaya koyduğu bir şey değildir. Modernlik ruhu yaşanılan zaman ve mekânın ruhunu ifade etmekte olup tarih boyunca var olagelmiştir. Bugünkü ruh ise uzun bir tarihsel sürecin birikimi ile oluşmuş ve Batılı bir tatbiki olduğu gibi gayet tabi İslami bir tatbikide mevcut olmak durumundadır.
Sonuç
Sadece Müslümanlar arasında değil, bir filozof olarak küresel anlamda çağının en büyük düşünürlerinden biri olan Taha Abdurrahman, merkezine Batı karşıtlığını almadan düşüncelerini geliştirip İslam düşüncesini yeniden inşa etmek için gayret göstermektedir. Taha Abdurrahman’ın otuzu aşkın eseri kendi içinde belirli bir bütünlük arz etmektedir ve dolayısıyla yine aynı bütünlük içinde okunup, incelenmeden düşüncelerine tam olarak vakıf olabilmek bir hayli zordur. Bu kısa yazıdan da anlaşılabileceği gibi, Taha Abdurrahman kendine özgü kavramsallaştırmalarıyla İslam düşüncesine büyük katkılı sunmaktadır. Hakkındaki en iyi yorumlardan birini Wael B. Hallaq yapmıştır: “Taha Abdurrahman, sömürgecilik Afrika ve Asya’ya ayak bastığından beri İslam dünyasının yetiştirdiği en önemli filozoflardan biridir. Onun hala ilerleme halindeki projesi modern Müslüman aydınların büyük çoğunluğunun kendi sözde reforma programlarını dayandıkları epistemolojik temellerden hareket eder, ama bu temelleri geride bırakır.’’ (Hallaq, 2020, s. 9)
Kaynakça
Abdurrahman, T. (2021). Amel sorunsalı (Çev. T. Uluç). İstanbul: Pınar Yayınları.
Abdurrahman, T. (2021). Ahlak sorunsalı (Çev. T. Uluç). İstanbul: Pınar Yayınları.
Abdurrahman, T. (2021). Dinin ruhu (Çev. S. Gündüzöz). İstanbul: Pınar Yayınları.
Abdurrahman, T. (2021). Modernlik ruhu (Çev. M. E. Maşalı ve M. Maşalı). İstanbul: Pınar Yayınları.
Hallaq, W. B. (2020). Modernitenin ruhu, Abdurrahman Taha’nın felsefesinde ahlak ve yeni insan (Çev. T. Uluç). İstanbul: Ketebe Yayınları.
Afşın Murat Taştan
Afşin Murat Taştan, İbn Haldun Üniversitesi'nde Medeniyetler İttifakı Enstitüsü'nde, Medeniyet Araştırmaları Bölümü'nde görev almakta...