Mültecilerin Toplumsal Kabul ve Uyum Süreçleri: Türkiye ve Bangladeş Örneğinde Müslüman Çoğunluğa Sahip Ülkelere Bakış
Göç, süresi, yapısı ve gerekçesinden bağımsız olarak insanların bir yerden bir başka yere yerleşmeleri sonucu meydana gelen nüfus hareketliliğidir. Göçün sosyal, siyasal, ekonomik ve doğal afetler gibi çeşitli nedenleri olabilmekte ve göç hareketleri gönüllü ya da zorunlu, geçici ya da sürekli, bireysel ya da kitlesel gibi çeşitli sınıflandırmalarla ele alınabilmektedir (Adıgüzel, 2020). Bu yazının referans noktasını oluşturan göç hareketi formu ise zorunlu göçtür. Göçün zorunlu hali, bir kişinin ya da bir kitlenin doğal ya da beşerî olarak yaşam ve geçim kaynaklarına yönelik tehditler nedeniyle, “bulunduğu yeri terk etmek zorunda kalmasına” neden olacak unsurlar bütününü ihtiva etmektedir.
Mülteci, sözlük anlamıyla sığınan kişi anlamına gelmektedir. 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne referansla; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan kişidir. Bu kişi geri dönememekte ya da dönmek istememektedir. Nitekim, sığındığı sözleşmeye taraf devlet kişiyi işkence, zalimane ve insanlık dışı muameleye maruz kalma riski bulunduğu için geldiği ülkeye geri göndermemekle yükümlüdür.
Dünyada son on yıldır zorunlu göç hareketleri giderek artmaktadır. Türkiye ve çevresindeki coğrafya her ne kadar Arap isyanlarının beraberinde getirdiği çalkantı nedeniyle oluşan hareketlilikle gündeme gelmiş olsa da küresel olarak güney ülkelerinden kuzey ülkelerine, doğudan batıya doğru zorunlu göç akışı hızlanarak devam etmektedir. Birleşmiş Milletler verilerine göre 2021 yılı sonu itibarıyla göç etmek zorunda kalan nüfus sayısı 89.3 milyon kişiye ulaşmıştır. Göç etmek zorunda kalan nüfusun %83’ü düşük ve orta gelirli ülkelerden gelmektedir. Bu oranın %73’ü ise hedef ülkeye yerleşmeden önce ilk olarak komşu ülkesinde ağırlanmaktadır. Hâlihazırda son on yıl içinde dünyanın en çok göç veren ülkesi konumunda 6.8 milyon zorunlu göçmen nüfusuyla Suriye yer almaktadır. Suriye’yi Venezuela (4.6 milyon), Afganistan (2.6 milyon), Güney Sudan (2.4 milyon) ve Myanmar (1.2 milyon) takip etmektedir (United Nations, 2021).
Müslüman Nüfusun Yoğun Olduğu Ülkeler Göç Veriyor
Son on yılda istikrarsızlık, iç çatışma ve savaşlardan kaynaklanan zorunlu göç hareketleri incelendiğinde maalesef yerinden edilen insanların büyük çoğunluğunun Müslüman nüfusun yoğun olduğu coğrafyalardan geldiği gözlemlenmektedir. 2010 yılı sonrasında başlayan Arap isyanlarıyla büyük bir kısmı Suriye’den olmak üzere Kuzey Afrika ve Orta Asya ülkelerinden Avrupa’ya doğru kademeli olarak göç akını başlamış, söz konusu göç hareketi 2015 yılında bir milyon kişiyle zirveye ulaşmıştır. Nitekim Suriye’deki çatışmalar ve Afganistan’daki siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle bugün göçün kritik hattında bulunan Türkiye, yaklaşık 5 milyon kişiyi bulan göç yüküyle karşı karşıya kalmıştır. Türk kamuoyu, göç yüküne ilk dönemde ılımlı ve kapsayıcı bir yaklaşım gösterse de Türkiye’deki ekonomik daralma ve 2020 yazında başlayan düzensiz Afgan göçü ile birlikte Türkiye kamuoyu nezdinde yabancı karşıtlığı giderek yükselmiş, bu durum siyasi karar alıcıların tutumuna da yansımıştır. Öyle ki 26 ülkeden yaklaşık 18 bin kişinin katıldığı İpsos tarafından gerçekleştirilen kamuoyu araştırmasına göre sınırları kapatmayı en çok isteyen ülkelerin başında Türkiye, Hindistan ve İsveç gelmektedir (Independent Türkçe, 2019).
Küresel Ölçekte Zorla Yerinden Edilenler
Kaynak: Global Trends Forced Displacement in 2021, Birleşmiş Milletler, 2022
Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerin göç hareketliğinde hedef coğrafya yine Müslüman ülkeler değil, Avrupa ve ABD gibi ekonomik refah düzeyinin göreceli olarak daha iyi olduğu Batı ülkeleridir. Bu noktadan hareketle göçün kaynağında dinî sebeplerin değil daha çok hayatta kalabilme arzusunun ve ekonomik motivasyonun yer aldığı gözlemlenmektedir. Bu durum artık ulus merkezli devletlerin milliyetçi tahayyüllerinin uhrevi inançları baskıladığı modern dünyada; ekonominin, refah dayanaklarının ve belki sonrasında hayatta kalabilme mücadelesinin kitlesel göçlerde etkili olduğunu göstermektedir.
Avrupa’ya Göç Akışı
Kaynak: Human Rights Watch, 2015
Müslüman ülkelerin niçin göç verdiği sorusunun temelinde ise ekonomik ve siyasi çalkantılar yer almaktadır. Bu durumu bir başarısızlık olarak tanımladığımızda bu başarısızlığın üç temel sebebi olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki Müslüman ülkelerde siyasi aktörlerin şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesini göz artı etmesidir. İkincisi, Müslüman ülkelerdeki yolsuzlukların ve yozlaşmaların söz konusu çatlağı derinleştirmesidir. Üçüncüsü ise Müslüman ülkelerin birçoğunda etkin bir yargı ve yaptırım mekanizmanın işlememesidir (Chapra, 2008).
Toplumsal Uyumda Aynı Dine Mensup Olmak Bir Avantaj mı? Türkiye ve Bangladeş Örneği
2010 yılında Suriye’de meydana gelen ayaklanmalar sonucunda oluşan göç hareketiyle büyük çoğunluğu Müslüman olan 2 milyonun üstünde Suriyeli nüfus kademeli olarak Türkiye’ye göç etmiştir. Türkiye, meydana gelen zorunlu göç koşulları nedeniyle açık kapı politikası izleyerek sığınmacıları topraklarına kabul etmiştir. İlk aşamada göç akınının kısa süreli olduğu, mültecilerin savaş koşulları nihayete erdikten ve Esad Hükümeti devrildikten sonra geri döneceği kanaati hakim olmuş; fakat Esad liderliğindeki Suriye Hükümeti, İran ve Rusya’nın desteği ile iktidarda kalmaya devam etmiştir. Bu durum, hem iç savaşın uzamasına neden olmuş hem de Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönüş tahayyülünü bertaraf etmiştir.
2015 yılındaki Türkiye’den Avrupa’ya göç hareketinin zemininde “artık geri dönemeyecek olmanın” getirdiği hayal kırıklığı ve Türkiye’deki “misafir” statüsünün sebep olduğu muğlaklık da yatmaktadır. Türk toplumu Suriye göçünün ilk yıllarında büyük oranda sığınmacıların karşı karşıya geldiği bu zor durumu tolere edecek bir tavır sergilemiştir. Fakat göç yükünün giderek artması ve özellikle 2017 sonrasında ekonomik daralmanın ilerlemesiyle göçmenler giderek “yük” olarak görülmeye başlanmıştır. Bir yandan “uyum” sürecine ilişkin planlar tartışılmaya başlanırken öte yandan Türk toplumunda yabancı düşmanlığı giderek yükselmiştir. Bu durumu 2021 yazında Taliban’ın iktidara gelmesi sonrasında Van’dan Türkiye topraklarına giriş yapan üç yüz binin üstündeki Afgan göçü pekiştirmiştir (Yumurtacı, 2021). Her ne kadar Afganların hedef coğrafyası Avrupa olsa da Yunanistan’daki katı sınır önlemleri nedeniyle büyük bir kısmı Türkiye topraklarında kalmıştır. Her iki durum da Türkiye kamuoyunda göçmenler ile Türk halkı arasındaki ilişkiler temelinde “göç yönetimine” ilişkin eleştirileri gündeme getirmiştir. Göçmenlerin mensubu olduğu dinden ziyade meskûn toplumun ekonomik kaygıları tartışmaların gündemine oturmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Göç İdaresi Başkanlığı’nın tanımıyla uyum, hem yabancının hem de ev sahibi toplumun sosyo-kültürel ve ekonomik gelişmesine katkıda bulunmayı hedefleyen, asimilasyon amacı gütmeyen, ev sahibi toplumun da göçmenlerle beraber düzen içinde yaşayabilmesini ve yabancıların kendi yeteneklerini ekonomik, sosyal ve kültürel alanlar dahil olmak üzere yaşamın tüm alanlarında gerçekleştirmesini amaçlayan, gönüllülük esaslı politikadır (Göç İdaresi Başkanlığı, 2022). Kısacası uyum, göçen ve ev sahibi olan iki toplumun asgari müştereklerle bir arada sürdürülebilir barış içinde yaşayabilmesidir. Sağlıklı bir uyum sürecini sabote eden en önemli faktörlerden biri sığınmacıların (“geri gönderilsinler” söylemleriyle derinleşen) “arada kalmışlık hissi” olurken; bir diğer faktör de ev sahibi toplumda giderek yükselen yabancı karşıtlığıdır.
Türkiye’de özellikle Suriye sığınmacıların geri dönüş imkânlarının mümkün olmadığını gözlemleyen birçok sivil toplum kuruluşu, yerel yönetim ve belediyeler 2012 yılında hızlanan göç akışıyla beraber oldukça geniş bir kapsamı ihtiva eden uyum çalışmaları için projeler geliştirmeye başlamış, sığınmacıların Türkiye’de uyum içinde yaşayabilmesini mümkün kılabilecek imkânları ortaya koymaya çalışmıştır. Buna karşın siyasi karar alıcıların uyum sürecine gösterdiği reaksiyonun aşağıdan gelen harekete göre nispeten ağır olduğunu ifade etmek mümkündür.
Suriyeli göçünün ancak sekizinci yılında İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan ve uyuma ilişkin temel ilkelerin ve vizyonun ifade edildiği Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı çeşitli amaç ve hedefleri ortaya koymakla birlikte derinlemesine bir yaklaşım sergileyememektedir (İçişleri Bakanlığı, 2018). Nitekim göç gibi siyasi yönetim şemsiyesi altında çok boyutlu olarak ele alınması gereken bir vakıa olarak göç yükünün büyük bir kısmının İçişleri Bakanlığı tarafından karşılanması, göç yönetiminde uyum sürecine sekteye uğratabilecek güvenlikçi bir yaklaşımı da doğal olarak beraberinde getirmektedir (Salihoğlu, 2021). Oysa göç birçok bakanlığın etkin bir şekilde rol alması gereken çok katmanlı bir süreçtir.
Bununla birlikte bir diğer handikap da Türk kamuoyunda giderek artan yabancı karşıtı söylemdir. Aşırı sağcı partiler ise bu söylemin bir nedeni değil, aslında bir sonucudur. 2022 yılındaki Optimar Anketi’nde, Suriyelilere ilişkin ne hissediyorsunuz sorusuna, ankete katılanların yüzde 21.3'ü “Suriyelilere karşı nefret hissediyorum” ifadesini işaretlerken, “Güvende hissetmiyorum” ve “Hiç güvende hissetmiyorum” diyenlerin toplam oranı yüzde 51.6’i bulmuştur. Ankete göre kamuoyunda her dört kişiden neredeyse üçünün Suriyelilere ilişkin algısı olumsuzdur (Independent Türkçe, 2022). Bu durum Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile geçici koruma altındaki Suriyeliler arasındaki uyum sürecine ilişkin zeminin gitgide daha da daraldığını, mesafenin açıldığını ve içe kapanma eğiliminin arttığını göstermektedir.
Bunun yanında Türkiye’nin geçici koruma altındaki Suriyelerin geri dönüşü için oluşturduğu Gönüllü Geri Dönüş Planı’na ilişkin tartışmalar da devam etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2019 yılında Birleşmiş Milletler’de de sunduğu, Türkiye’deki Suriyelilerin, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan “güvenli bölgeye” gönüllü olarak geri göndermesine ilişkin planı ile uyum süreci arasında bir tezat bulunmaktadır. İlk olarak Türkiye’deki Suriyeliler güvenli bölgenin sosyal ve ekonomik koşullarının sürdürülebilirliğine şüpheyle yaklaşmaktadır. Örneğin Harmoon şirketinin 2022 yayımladığı ankete göre Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 80'i, ancak Suriye’deki mevcut rejimin değişmesi halinde geri dönebileceğini ifade etmektedir. Bu katılımcıların yüzde 60’ı ise Suriye’de herhangi bir yere değil, kendi şehirlerine geri dönmeyi istediklerini beyan etmektedir. Aynı araştırmaya katılanların yüzde 74’ü; (güvenli bölge olarak adlandırılan) Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı bölgeleri ile bir başka yönetim altındaki İdlib bölgelerine merkezi bir otoritenin bulunmuyor oluşu, buralarda iş fırsatlarının çeşitli olmaması ve söz konusu bölgelerde faaliyet gösteren grupların arasındaki rekabetler nedeniyle geri dönmeyi istememektedir (Aljaseem, 2022).
Bir Karşılaştırma: Bangladeş Örneği
Bangladeş örneği ve Türkiye arasında kısmen benzer motifler bulmak mümkündür. 2012’de Myanmar’da Budistler ile Müslümanlar arasında çıkan çatışmalar sonucunda binlerce Müslüman katledilmiş, Müslümanlara ait yüzlerce ev ve iş yeri yakılmıştı. Myanmar’daki zulüm sonucunda 1.6 milyonun üstünde Bangladeş’e göç eden Arakanlı Müslüman nüfusun büyük bir kısmı kamplara yerleştirilmiştir. Öyle ki bugün bölgedeki Cox Bazar mülteci kampı 600.000 kişilik nüfusuyla dünyanın en büyük mülteci kampıdır (United Nations, 2021).
Bangladeş’teki mülteci nüfusun uzun vadede geri gönderilme ihtimali mümkün gözükmemektedir. Nitekim Bangladeş de mültecilerin yaklaşık 100.000’ini ülkede bulunan adalar bölgesine nakletmeyi planlamaktadır. Fakat mülteciler adı geçen Bhasan Char adasına gönüllü olarak gitmeyi hem coğrafi handikapları (denizden sadece 5 metre yüksekliğe sahip olan adanın uzun vadede denizin altında kalabileceğine ilişkin endişeler bulunmaktadır) hem de sosyo-ekonomik koşullar nedeniyle istememektedir. Tüm uluslararası tepkilere rağmen Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina Arakanlı Müslümanların Ada’ya yerleştirilmesinin süreceğinin altını çizmektedir (Akdoğmuş & Vatandaş, 2021).
Bangladeş’te Arakanlı mültecilerin yerli toplumdan kopuk olan kamp koşullarına hapsedilmiş olması, kısa vadede geri dönüş imkânları bulunmayan Arakanlı sığınmacıların da topluma uyum imkânlarının önünü kesmekte ve özellikle ekonomideki kayıt dışılık oranlarını artırmaktadır. Bangladeş örneğinde “gönüllü geri dönüş” tahayyülünün gidilen bölgedeki olumsuz koşullar nedeniyle henüz kayda değer sonuçlar vermediğini ifade etmek mümkündür.
Sonuç
Müslüman coğrafya yaşadığı istikrarsızlıklar nedeniyle özellikle son on yıldır göç çalkantısı ile iç içedir. Söz konusu hareketlilikte hedef Müslüman ülkelerin özellikle yerel ve STK’lar düzeyinde uyum çalışmalarını gerçekleştirildiği gözlemlenmekte fakat siyasi karar alıcıların kamuoyunun kanaatini de gözeterek uyum sürecini sekteye uğratabilecek söylemler geliştirdiği görülmektedir. Bunlardan biri “gönüllü geri dönüş” projeleridir. Bir kişinin gönüllü olarak belirli bir bölgeye geri dönebilmesi için o bölgenin öncelikle yeterince güvenli olması gerekmektedir. Nitekim yaşam hakkının önceliği esastır. Her mülteci yaşam hakkını korumak için göç etmektedir. Bunun yanında mültecilerin gönderildiği coğrafyaların altyapı koşullarının temel yaşam standartlarını yakalayabilecek ölçütlere sahip olması gerekmektedir. Yeterli barınma, sağlık ve eğitim hizmetlerinin bulunmadığı bölgelere sığınmacıların yerleşmek konusunda şüpheci yaklaşmaktadır.
Geri gönderme ve uyum birbirine zıt iki olguyu teşkil etmektedir. Geri gönderilme ihtimali bulunan sığınmacıların herhangi bir ülkeye uyum sağlayabilmesi mümkün değildir. Bulunduğu ülkede gelecek tahayyülü kuramayan sığınmacıların uzun vadeli ekonomik ve sosyal katkı imkânları sınırlanmakta, karşılıklı pozitif ilişkiler kurulamamakta, toplumdan kopuk gettolaşma eğilimleri baş göstermektedir. Her insanın refah içinde yaşamaya hakkı vardır. Daha iyi koşullara sahip olmaya çalışmak bir suç değildir. Müslüman toplumlarda yükselen yabancı düşmanlığının getirdiği en büyük problemlerden birisi, bu düşmanlığın Müslüman toplumlar arasındaki iç içe geçen yapıyı kesintiye uğratması, uyum dinamiklerini kırması, aşırı milliyetçi (radikal) bir söylemle ümmet idealini ulusal parçalara ayırmasıdır. Yabancı düşmanlığının bir diğer riski ise kriz ve kaos durumlarında insanın temel bir hakkı olan yaşam hakkını ihlal edebilecek manzaralarla yüz yüze gelinme ihtimalidir. Unutulmamalıdır ki, her insan bir gün göç etme ihtimali ile karşı karşıya kalabilir, bir gün kendini “yabancı” hissettiği bir coğrafyaya uyum sağlamaya çalışırken bulabilir.
Kaynakça
Adıgüzel, Y. (2020). Göç sosyolojisi, Ankara: Nobel.
Akdoğmuş, C. & Vatandaş, S. (2021). Bhasan Char Adası ve Bangladeş’teki Arakanlı Müslümanlar. Ulusararası Mülteci Hakları Derneği, Araştırma Raporu. 5 Eylül 2022 tarihinde https://umhd.org.tr//upload/Dokuman/optarakanli_muslumanlarT3IPRL9XMF9DZXCAOZ86.pdf adresinden erişilmiştir.
Aljasem, A. (2022). Türkiye’deki Suriyelilerin, Suriye’ye geri dönme hakkındaki tutumları Harmoon Center. 5 Eylül 2022 tarihinde https://www.harmoon.org/en/researches/turkiyedeki-suriyelilerin-suriyeye-geri-donme-hakkindaki-tutumlari erişilmiştir.
Chapra, U. (2008). Muslim civilization: The causes of decline and need to reform, Islamic Foundation.
Göç İdaresi Başkanlığı, (2022). Uyum Hakkında. 5 Eylül 2022 tarihinde https://www.goc.gov.tr/uyum-hakkinda adresinden erişilmiştir.
İçişleri Bakanlığı, (2018). Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı. 5 Eylül 2022 tarihinde https://www.goc.gov.tr/kurumlar/goc.gov.tr/Yayinlar/UYUM-STRATEJI/Uyum-Strateji-Belgesi-ve-Ulusal-Eylem-Plani.pdf adresinden erişilmiştir.
Kamuoyu anketi: Türkiye'de ‘Sınırları mültecilere kapatın’ diyenlerin oranı yüzde 59. (2 Temmuz 2019). Independent Türkçe. 5 Eylül 2022 tarihinde https://bit.ly/3SE9HDu adresinden erişilmiştir.
Salihoğlu, A. (2021). Göç yönetiminde Türkiye. Uluslararası Mülteci Hakları Derneği, Araştırma Raporu. 5 Eylül 2022 tarihinde https://umhd.org.tr//page/goc-yonetiminde-turkiye/527 erişilmiştir.
Selvi: Suriyeliler Anketi. (4 Mayıs 2022). Independent Türkçe. 21 Ekim 2022 tarihinde https://www.indyturk.com/node/505461/haber/selvi-suriyeliler-anketi adresinden
erilmiştir
The UN Refugee Agency. (2022). Global trends: Forced displacement in 2021..
United Nations. (2021). Populaton fund “Cox's bazar: A displaced people longing for a sense of home. 5 Eylül 2022 tarihinden https://www.unfpa.org/coxs-bazar-displaced-people-longing-sense-home adresinden erişilmiştir.
Yumurtacı, S. (2021). Afganlar Niçin Göç Ediyor?: ABD, Rusya ve Talinan Kıskacında Göçmenler. Uluslararası Mülteci Hakları Derneği. 5 Eylül 2022 tarihinde https://umhd.org.tr//page/afganlar-nicin-goc-ediyor-/611 adresinden erişilmiştir.
Selim Vatandaş
1987 yılında Rize’de doğmuştur. 2010 yılında lisans öğrenimini Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayan Vatandaş, Yüksek Lisans öğrenimini Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı’nda “AB Koşulluluğunun Yüksel...