Orta Doğu’da Su Savaşları Uzak Bir İhtimal mi?
Su, insan hayatı ve sürdürülebilir toplumsal gelişim için en temel unsurlardan biridir. Dünyanın üçte ikisi sularla kaplı olmasına rağmen, bu suların yalnızca %2,5’lik kısmı tatlı su kaynağıdır. Tatlı su kaynaklarının büyük bir kısmının da buzullarda olması sebebiyle %1’lik kısım insanların kullanımı için uygun durumdadır. Bu kıt su kaynaklarının dünya üzerinde dengesiz bir şekilde dağılmış olması bazı bölgeleri dezavantajlı hale getirmektedir. Bununla birlikte nüfusun hızla artması ve iklim değişiklikleri durumu daha da sorunlu kılmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü, 2,2 milyar insanın güvenli içme suyuna erişimi olmadığını, 4,2 milyar insanın ise yeterli sanitasyona sahip olmadığını tahmin etmektedir. Dünya nüfusunun dörtte biri, talebin düzenli olarak arzı aştığı yüksek su stresiyle* karşı karşıya olan ülkelerde yaşamaktadır. İklim değişikliği nedeniyle sel ve kuraklıklar daha sık ve şiddetli hale gelmekte ve mevcut su risklerini daha da kötüleştirmektedir (Iceland & Black, 2023). Dünya nüfusunun hızla artmasıyla 2030 yılına kadar su talebiyle mevcut su kaynakları arasında %40’lık bir negatif farkın ortaya çıkması beklenmektedir (“Water Resources Management”, t.y.).
Dünya Sağlık Örgütü, 2,2 milyar insanın güvenli içme suyuna erişimi olmadığını, 4,2 milyar insanın ise yeterli sanitasyona sahip olmadığını tahmin etmektedir.
Su kaynaklarının her geçen gün azalması ve konuyla ilgili geleceğe yönelik negatif projeksiyon çatışma risklerini gündeme getirmektedir. Su güvenliğinden kaynaklı çatışmaların artacağı farklı ülkelerin resmi organları ve sivil toplum kuruluşları tarafından ifade edilmektedir. Bu bağlamda dünyanın en fazla su kıtlığı çeken bölgesi olan Orta Doğu ve Kuzey Afrika öne çıkmaktadır. Dünya genelinde en fazla su stresi yaşayan 17 ülkeden 12’si Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yer almaktadır. 2030’a kadar bu bölgede yıllık kişi başına düşen su miktarının kişi başına 500 metreküp olan mutlak su kıtlığı seviyesinin altına düşeceği tahmin edilmektedir. Dünya Bankası, bu bölgede iklimle ilgili su kıtlığının 2050’ye kadar toplam GSYH’nin %14’üne eşit ekonomik kayıplara yol açabileceğini açıklamıştır (Hofste, Reig ve Schleifer, 2019).
Diğer taraftan 2040 yılında en fazla su sıkıntısı çekmesi muhtemel 33 ülkeden 14’ü Orta Doğu’da yer almaktadır. Özellikle Bahreyn, Kuveyt, Filistin, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Suudi Arabistan, Umman ve Lübnan’ın aşırı derecede su stresiyle karşı karşıya kalması beklenmektedir. Hâlihazırda dünyanın en az su güvenliğine sahip bölgesi olan Orta Doğu, öngörülebilir gelecekte suyla ilgili olağanüstü zorluklarla karşı karşıya kalacaktır (Maddocks, Young ve Reig, 2015). Su arzının talebi karşılamaması ve su kıtlığının derinleşmesi, Orta Doğu’daki siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkları tetiklemekte ve çatışmalarda çarpan etkisi yapmaktadır. Su güvenliği bağlamında yaşanan gerilimleri doğru analiz edebilmek için bölgedeki su kaynaklarına yakından bakmak anlamlı olacaktır.
2040 yılında en fazla su sıkıntısı çekmesi muhtemel 33 ülkeden 14’ü Orta Doğu’da yer almaktadır.
Şekil 1. Ülkelerin 2040 Yılına Kadar Beklenen Su Stresi Düzeyleri
Kaynak: World Reosurces Institute
Orta Doğu’nun Su Kaynakları
Orta Doğu, dünya nüfusunun yaklaşık %5’ine ev sahipliği yapmasına rağmen yenilenebilir su kaynaklarının sadece %1’ine sahiptir. Suyun ana kaynağı yağışlar, nehirler ve yeraltı sularıdır. Kurak bir iklime sahip olan bölgede yıllık toplam yağışın en az %80’i buharlaşarak kaybolmaktadır (Akbaş, 2015). Su ihtiyacı büyük oranda dört büyük kaynaktan karşılanmaktadır; Türkiye’den doğan Dicle ve Fırat’ın birleşmesiyle oluşan Şattülarap Nehri, dokuz ülke sınırlarından geçen Nil Nehri, Golan Tepeleri’nden doğan Ürdün (Şeria) Nehri, Lübnan’dan doğan Litani Nehri ve Asi Nehri.
Orta Doğu’daki dört nehirden en yüksek kapasiteye sahip olan Nil Nehri’dir. Yıllık ortalama su miktarı 84 milyar metreküp olan Nil Nehri’nin havzası dokuz ülkeyi kapsamaktaysa da Mısır, suların %70’inin kendisine ait olduğunu iddia etmektedir. Mısır, nehir üzerindeki tarihi kullanım haklarını savunurken Etiyopya’nın 2011 yılında inşasına başladığı Büyük Rönesans (Hedasi) Barajı iki ülkeyi karşıya getirmektedir. Toplam su miktarı yaklaşık olarak Nil Nehri’ne yakın olan Fırat ve Dicle Nehirlerine Türkiye, Irak ve Suriye kıyıdaş ülke konumundadır. Üç ülkenin havza ile ilgili yorum farklılıkları, geçmişte birçok defa siyasal tansiyonu yükseltmiştir.
Nil Nehri’nin taşıdığı yıllık su miktarının %1,5’i kadar kapasiteye sahip olan Ürdün Nehri, İsrail, Ürdün, Filistin ve Suriye tarafından paylaşılmakta ve bu ülkeler arasındaki çatışmaların ana gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır. Bekaa Vadisi’nden doğarak Suriye ve Türkiye’ye geçen Asi Nehri ve Lübnan topraklarında yer alan Litani Nehri oldukça az oranda su taşısa da bölgenin önemli kaynakları arasında yer almaktadır (Bilen, 2000).
Orta Doğu ve Kuzey Afrika, kurak iklim koşulları sebebiyle dünyanın en fazla su kıtlığı çeken bölgesidir ve iklim değişiklikleri ile nüfusun sürekli artması sorunu derinleştirmektedir. Fakat bölgedeki su sorunu sadece bir coğrafya meselesi değil, aynı zamanda bir yönetim ve siyaset meselesidir. Mevcut su kaynaklarının verimli kullanılması ve su kıtlığının etkisini azaltmak için hükümetler gerekli politikayı ortaya koymamaktadır. Tarımda büyük ölçüde geleneksel sulama yöntemleri kullanılarak su israf edilmektedir. Yüzey sularının yeterli olmaması sebebiyle yeraltı suları yoğun şekilde kullanılmaktadır. Yeraltı sularının yüksek miktarlarda çekilmesi suyun kalitesini düşürmektedir ve bu çekimleri denetleme konusunda yasal boşluklar söz konusudur. Bölge halkının su tüketimini rasyonelleştirememesi günlük hayattaki israfı da artırmaktadır. Diğer taraftan bölgedeki atık suların %82’si yeniden kullanılmamaktadır. Atık suyun arıtılması ve yeniden kullanılması mevcut suyun verimli kullanılması açısından oldukça önemlidir.
Mevcut su kaynaklarının verimli kullanılması ve su kıtlığının etkisini azaltmak için hükümetler gerekli politikayı ortaya koymamaktadır.
Bölgede yaşanan su sorununa, çatışmalar ve devlet dışı aktörlerin su kaynaklarına müdahalesi de doğrudan etki etmektedir. Su kaynakları kirletilmekte, barajların kullanımı kısıtlanmakta veya suyu taşıyan yapılar zarar görmektedir. Suyun bulunduğu yerden kullanılacağı alana aktarılmasında yaklaşık %50’si kayıp ve kaçaklarla israf edilmektedir. Zarar gören su altyapısı kısa sürede yenilenememekte ve krizi derinleştirmektedir (Maden, 2021).
Suyun Çatışmalara Çarpan Etkisi
Artan su kıtlığı ve geleceğe yönelik negatif öngörüler devletlerin suyu teknik bir mesele olarak değil hem bir ulusal güvenlik önceliği hem de siyasi ve ekonomik bir kaldıraç olarak görmelerine yol açmıştır. Su da petrol gibi siyasetin ve güvenliğin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş ve ülkeleri birçok defa karşı karşıya getirmiştir (Pedraza & Heinrich, 2016).
1950’lerden bu yana birçok kez su kıtlığı Orta Doğu’da tarafları çatışmanın eşiğine getirmiş veya yerel ayaklanmalara sebep olmuştur. 1953 yılında İsrail’in Yukarı Ürdün Nehri sularını Celile Denizi’nden Necef Çölü’ne taşıyan Ulusal Su Taşıyıcısı’na yönlendirmesiyle İsrail ve Arap devletleri arasındaki su rekabeti başlamış ve bu durum 1967’deki Altı Gün Savaşı’nın temel sebeplerinden biri olmuştur. İsrail bu savaşla Golan Tepeleri’ndeki su kaynaklarını ele geçirmiş; sonraki yıllarda da Lübnan’ı işgal ederek Litani Nehri’nden pay almaya çalışmıştır.
Gerilimin yüksek olduğu bölgelerden biri de Fırat ve Dicle Nehirleri havzasıdır. Suriye ve Irak’ın nehirlerden katkı oranlarından çok daha fazla kullanım hakkı talep etmesi ve kaynak ülke konumundaki Türkiye’nin suyun daha verimli kullanılması için barajlar inşa etmesi tarafları birçok defa karşı karşıya getirmiş, 1990’lı yıllarda çatışmanın eşiğinden dönülmüştür. 2011’de Suriye’de başlayan savaş bölgedeki su denklemine terör örgütlerinin de dahil olmasına yol açmıştır. 2014 yılından itibaren DAEŞ, Fırat ve Dicle çevresindeki şehirleri işgal ederek birçok barajın kontrolünü ele geçirmiştir. Bölgedeki su altyapısına zarar vermiş, su kaynaklarını kirletmiş ve barajlardaki suyu bölge halkı için tehdit unsuru olarak kullanmıştır (Sınmaz, 2017).
Orta Doğu’da nüfusun hızla artması ve kentsel alanlarda yoğunlaşması su kıtlığının çatışmaya yol açma potansiyelini arttırmaktadır. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da nüfus artışı yılda %2 ile dünyanın geri kalan bölgelerinden oldukça yüksektir. 2050 yılında bölgede 400 milyona yakın insanın şehirlerde yaşaması beklenmektedir. Artan kentsel nüfus yoğunluğu su kaynakları üzerinde özel bir baskıya neden olmaktadır. Şehirlerde, su altyapısına olan talebin yaşam kalitesini daha da aşındırması ve böylece insanların yönetici elitlere yönelik şikayetlerinin artmasına neden olması muhtemeldir. Bu durum genç neslin giderek daha iyi yönetişim ve daha yüksek sosyoekonomik standartlar talep etmesine ve mevcut hükümetler ile karşı kaşıya gelmesine yol açabilir (Baconi, 2018).
Savaş mı? Barış mı?
1990’lardan bu yana “su savaşları” söylemleri uluslararası kamuoyunda sıklıkla dile getirilmektedir. Su kaynaklarının paylaşımıyla ilgili yaşanan gerginlikler de bu söylemleri destekler nitelikte görünmektedir. Fakat bu durumu yalanlayan ve suyun savaşa değil barışa götüren bir yol olduğunu iddia eden çalışmalar da yapılmıştır. “Su savaşları” argümanına karşı çıkan uzmanlar suyun nadiren büyük çaplı savaşlara yol açtığını ve tarihte iş birliği örneklerinin daha fazla olduğunu iddia etmektedir. Diğer taraftan suyun iç savaşlara yol açtığı kabul edilmektedir (Wolf vd., 2006).
Su kaynaklarının kullanımı meselesinin Orta Doğu’daki mevcut gerilimleri ve istikrarsızlığı şiddetlendiren bir çarpan etkisi gördüğü anlaşılmaktadır ve bölge, gelecek yıllarda suyla ilgili çatışma riskleri barındırmaktadır. Ancak Ortadoğu’daki nehirlerin ve yeraltı akiferlerinin birden fazla ülkenin sınırlarında aynı anda yer alması ve suyun bütün devletler açısından hayati öneme sahip olması iş birliğini zorunlu kılmaktadır. Su kıtlığını başarılı bir şekilde yönetmek ve bununla başa çıkmak için iş birliğinin çatışmadan daha fazla fayda sağladığı tartışmasız bir durumdur. Su kıtlığı, tüm bölge için büyük bir tehdit oluşturmaktadır ve bu tehditle ancak tüm tarafların iş birliğini tek seçenek olarak görmesiyle mücadele edilebilir. Hızlı ve sürdürülebilir çözümlere ulaşmak için tüm farklılıkları ve anlaşmazlıkları bir kenara bırakmak ve bölge ülkeleri arasında uluslararası teşvik ve sponsorluklarla iş birliğini geliştirmenin yollarının aranması gerekmektedir.
* Su ihtiyacının mevcut su kaynağını geçtiğinde ya da su kötüleştiğinde ortaya çıkan durum.
Kaynakça
Akbaş, Z. (2015). Türkiye’nin Fırat ve Dicle sınıraşan sularından kaynaklanan güvenlik sorunu ve çatışma riski. Bilig. 72. 93-116.
Baconi, T. (2018). Testing the water: How water scarcity could destabilise the Middle East and North Africa. European Council on Foreign Relations.
Bilen, Ö. (2000). Ortadoğu Su Sorunları ve Türkiye (2. Baskı). İstanbul: Tesav Yayınları.
Iceland, C. & Black, C. (2023). UN Water Conference 2023: Not Enough Game-changing Commitments. World Resources Institute. Erişim adresi: https://www.wri.org/insights/un-water-conference-2023-needed-outcomes
Hofste, R. W. & Reig, P. & Schleifer, L. (2019). 17 Countries, Home to One-Quarter of the World's Population, Face Extremely High Water Stress. World Resources Institute. Erişim adresi: https://www.wri.org/insights/17-countries-home-one-quarter-worlds-population-face-extremely-high-water-stress
Maddocks, A. & Young, R. S. & Reig, P. (2015). Ranking the World’s Most Water-Stressed Countries in 2040. World Resources Institute. Erişim Tarihi: 5.8.2023. https://www.wri.org/insights/ranking-worlds-most-water-stressed-countries-2040
Maden, T. E. (2021). Ortadoğu’da çok boyutlu su meselesini değerlendirme. Ortadoğu Analiz Dergisi. 12(100). 36-39.
Pedraza, L. E. & Heinrich, M. (2016). Water scarcity: Cooperation or conflict in the Middle East and North Africa? Foreign Policy Journal. Erişim Tarihi: 6.8.2023. https://www.foreignpolicyjournal.com/2016/09/02/water-scarcity-cooperation-or-conflict-in-the-middle-east-and-north-africa/
Sınmaz, K. (2017). Ortadoğu su krizi ve Türkiye. İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER). Araştırma 38. Mayıs 2017.
Wolf, A. T. & Kramer, A. & Carius, A & Dabelko, G. D. (2006). Water can be a pathaway to peace, not war. Woodrow Wilson International Center for Scholars. Erişim Tarihi: 6.8.2923. https://www.wilsoncenter.org/sites/default/files/media/documents/publication/NavigatingPeaceIssue1.pdf
World Resources Managemenet (t.y). Erişim adresi: https://www.worldbank.org/en/topic/waterresourcesmanagement#1
Kadriye Sınmaz
İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Aynı bölümde yüksek lisans yaptı. 2018-2023 yılları arasında İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nde (İNSAMER) Ortadoğu araştırmacısı olarak çalı...