Ötekiyle Yaşamak: Kudüs'te Kültürel Kimlik Krizi
Kimlik ve kültür açısından incelendiğinde işgal altındaki Kudüs'te yaşamak görüldüğü kadar kolay değil. İşgalden bu yana İsrail, şehri uzun süredir yaşadığı Arap-İslam-Hıristiyan kültüründen soyutlamaya ve şehrin çehresini Avrupa Yahudi kültürünü temsil eden Batılı Tel Aviv’e benzetmeye çalışmaktadır. Nihayetinde İsrail kendisini her zaman “Orta Doğu’nun kalbinde Batılı bir ülke” olarak sunmaktadır. Ancak İsrail’in bu misyonunda, en azından şehrin bütün tarihî mekanlarının bulunduğu doğu yakasında başarısız olduğu açık. Doğu Kudüs aslında şehri “Kudüs” yapan bölgedir. 1967’de işgal edilen kadim surlarla çevrili eski şehirde dünyanın en önemli kilisesi Kutsal Kabir Kilisesi ve şehrin iki ana simgesi olan Kubbetu’s Sahra ve Mescid-i Aksa bulunmaktadır.
1967’deki işgalden sonra “Kudüs’ün iki yakasının bileştiğini” ilan eden İsrail, Yahudilerin çoğunlukta olduğunu istatistiklerle iddia eden bir yaklaşım yaratmıştır. İsrail 1948’de, şu anda Batı Kudüs olarak bilinen bölgenin yaklaşık %82’sini işgal etmiş ve etnik olarak temizlemiştir. 1967’de Filistinli Müslümanlar ve Hıristiyanların yaşadığı geri kalan %18’lik bölgesini (doğu yakası) de işgal ve ilhak ederek Kudüs'te yaşayanların çoğunluğunu teorik olarak Yahudileştirmiştir. Ancak burada gözden kaçan nokta, 1967'de işgal edilen Doğu Kudüs halkının çoğunluğunun hâlâ Müslüman ve Hıristiyan Filistinliler olduğudur; Doğu Kudüs'teki Yahudi toplumu hâlâ bir azınlıktır.
İsrail 1967'den bu yana Doğu Kudüs'teki Arap mahallelerinin merkezî noktalarına yerleşimler inşa etmekte ve yerleşimcileri bölgeye taşımaya devam etmektedir. Doğu Kudüs’te 1967'den bu yana otuzdan fazla yerleşim yeri kurulmuş; on binlerce İsrailli yerleşimci Yahudi demografik üstünlüğü yaratmak amacıyla buraya getirilmiştir. Ancak bütün bu çabalara rağmen durum planlandığı gibi olmamıştır. Bu başarısızlığın nedeni ise Doğu Kudüs'teki Filistinli nüfusun hâlâ belirli bir alanda yaşıyor olmasıdır. Kudüs'ün batı yakasında yaşamalarına izin verilmeyen Filistinliler, İsrail işgalinden önce yaşadıkları alanın neredeyse aynısına sıkışmış durumdadır. Bu da İsrail'in Filistin mahallelerine sızma girişimlerini neredeyse imkânsız hâle kılmaktadır. Yine de İsrail bu sorunu Filistin mahallelerini merkezî noktalarına küçük karakollar dikerek çözmeye çalışmaktadır. Bu ileri karakollar genellikle İsrail polisi tarafından sıkı bir şekilde korunmakta ve korunmaları İsrail'e ciddi bir maliyet getirmektedir.
Bu durum, söz konusu askerî karakolların ve yerleşimlerin Kudüs'te kültürel ve sosyal açıdan yarattığı etkilere ilişkin önemli soruları gündeme getirmektedir. Gerçekten de "ötekiyle yaşamak” hiçbir yerde, üç semavi dinin mensupları tarafından kutsal kabul edilen Kudüs'te olduğundan daha çetrefilli olamaz. İsrail’in Yahudi yerleşimcelerin sayılarını artırmaya yönelik bütün çabasına rağmen Doğu Kudüs'te, özellikle de Eski Şehir'de Yahudi yerleşimciler hâlâ azınlık olarak görülmektedir. Eski Şehir'deki "Yahudi Mahallesi" istatistiklere dahil edilse bile, Yahudi varlığı yine de azınlık olarak kalacaktır. Unutulmamalıdır ki Yahudi Mahallesi'nde bile bir zamanlar Müslüman aileler yaşamaktaydı. 1967 yılında Maghariba Mahallesi’nde yaklaşık 135 ev yıkılmış ve Al-Sharaf Mahallesi’nde ise yüzlerce ev boşaltılmıştır. Bu iki mahalle, Kudüs'teki tarihî Yahudi Mahallesi ile birlikte ilhak edilerek yüzölçümü 5 dönümden (5.000 metrekare) neredeyse 120 dönüme çıkarıldı. Bu evlerde yaşayan Filistinlilerin tamamı tahliye edildi ve şimdi Doğu Kudüs'ün bir parçası olan Şu'fat mülteci kampına yerleştirildi. Bu durum, bu mültecilerin evlerinin şu anki sakinleri olan Yahudilerle kültürel ya da başka herhangi bir şekilde ilişki kurmalarını gerçekten zorlaştırmaktadır. Bir zamanlar Filistinlilere ait olan evlerde ikamet eden Yahudilerin, Filistinliler tarafından hoş karşılandıklarını hissetmeleri ve dolayısıyla Filistinlilerin Yahudilerle herhangi bir şekilde kültürel olarak onlarla ilişki kurmaları beklenemez.
Öte yandan İsrail, kendisini bu şehrin kültürel mirasının bir parçası olarak görmemektedir; zira bu miras İsrail'in bölgedeki varlığını meşrulaştırmak amacıyla öne sürdüğü anlatıyla çelişmektedir. İsrail, Kudüs'te yaptığı kazılar her zaman İsrail'in Kudüs tarihi anlatısıyla ilişkilendirmeye çalışmıştır. İddialarını destekleyecek yeterli delil bulamayanca Kudüs tarihinin Yahudi dönemine ait olduğunu asılsız bir şekilde iddia ederek tarihi bulguları çalmaya başladı. Örneğin Müslümanlardan kalan Emevi sarayları bir anda "Birinci" ve "İkinci" tapınaklardan kalma "havuzlar"vhaline geldi. Eserlerin karbon incelemesine izin verilmeyerek İsrail anlatısının inkıtaa uğramaması ve sorgulanmaması sağlandı. Filistinli Arap ve Müslümanların kadim tarihinin bu şekilde ortadan kaldırılması, Filistinlilerin İsrail'in kültürel suçlarına karşı direnişini güçlü bir şekilde yansıtmaktadır.
Kudüs'teki Filistinlilerin kültür ve miraslarına güçlü bir şekilde sahip çıktıkları görülmektedir. Örneğin, İsrail'in Batı tarzı mahalleleri karşısında, Filistinlilerin miraslarını ve kültürlerini yemek, kıyafet, şarkı ve doğu miraslarının diğer yönleri gibi birçok şekilde göstermeye daha istekli olduklarını görebilirsiniz. Bu da İsrail'in Filistin mahallelerinde yaptığı gibi Filistin kültürünü ilhak etmeye çalışmasına neden oluyor. İsrailliler, İbranice dilinde bile bu toprakların özgün kültürünün birçok yönünü benimsemektedir. Örneğin, İsraillilerin “falafel”i "İsrail'in ulusal atıştırmalığı" olarak tanıttığını görürsünüz ve aynı şey humus, şavurma ve Filistin Arap mutfağının diğer unsurları için de yapılır. Ancak bu yemeklerin isimleri bile Arapça olarak söylenir; İbraniceden ve etimolojisinden açıkça farklıdır. İsrail Havayolları uçuş görevlilerinin üniformalarında Filistin'e özgü "Tatriz" (Filistin nakışı) gibi bazı semboller bulunmaktadır. Bu nakış da aslen Filistinli bayanların "Thobe" isimli geleneksel kıyafetlerinde bulunur; ancak İsrailli kadınların kıyafetlerinde asla görülemez. Bu da Kudüs'te ve Filistin'de Filistin-İsrail kültürel karşılaşmasını karakterize eden temel unsurun genellikle çatışma olduğunu gösteriyor.
Kanımca, Kudüs işgal altında olduğu sürece iki toplum arasında olumlu bir kültürel birlikteliğin gerçekleşmesi mümkün değildir. Kudüs tarihine genel olarak baktığımızda bu durum kolayca anlaşılabilir. Yüzyıllar boyunca Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar Kudüs'te, özellikle de Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tam bir uyum içinde yaşamışlardır. Üç dinin mensupları Müslüman Mahallesi, Yahudi Mahallesi ve Hıristiyan Mahallesi'nin varlığına rağmen aynı şehirde bir arada yaşadılar. Bu mahalleler esasen kutsal alanların ve ibadet binalarının varlığına göre adlandırılmaktaydı. Mahalle ayrımlarına rağmen örneğin birçok Müslüman dükkânı Hıristiyan Mahallesi'nin merkezindeydi ve birçok Yahudi Müslüman Mahallesi'nin merkezî yerlerinde yaşıyordu.
Ancak İngiliz işgalinin ve daha sonra İsrail işgalinin başlamasından bu yana Kudüs, din ve kültür temelli ayrımcılığa tanık olmaya başladı. Müslüman Mahallesi'nde yaşayan İsrailli yerleşimciler çok tedbirli bir şekilde dışarı çıkıyor. Hıristiyan ziyaretçiler İsrailli tur rehberleri tarafından Müslüman Mahallesinde yalnız yürümemeleri ve kendilerine eşlik edecek bir İsrailli muhafız beklemeleri konusunda uyarılmaktadır. Kudüs'teki kültürel uyumda meydana gelen bu çatlağa İsrail işgali neden olmuştur. Ancak bu, Kudüs tarihinde kültürel uyumda ilk kez meydana gelen bir çatlak değil. Haçlı Seferleri sırasında Müslümanlar, Yahudiler ve Ortodoks Hıristiyanlar, Katolik Hıristiyanların yararı için Kudüs'ten dışlanmıştı. Bu normal değildi ve yaklaşık bir asır sürmesine rağmen sonunda işgal sona erdi ve şehrin uyumu yeniden sağlandı. Şu anda Kudüs'teki durumun da bu olduğuna inanıyorum. İşgal sona erdiğinde, kültürler arasındaki uyum ve kültürel etkileşim yeniden sağlanacak ve şehir, farklı kültürleri, dinleri ve geçmişleri bir araya getiren ve hepsini eşsiz kutsallığı içinde harmanlayan bir şehir olarak normale dönecektir.
Abdallah Marouf Omar
Halen İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nde Yardımcı Doçent olarak çalışmaktadır. İstanbul – Türkiye Cumhuriyeti. İslami Kudüs Çalışmaları alanında doktora derecesine sahiptir Birleşik Krallık'taki Aberdeen Üniversitesinde görev almaktadır. Tarihsel ve ...