Rusya Müslümanlarının Kimlik Arayışı
Son 20 yıldır Rusya’da İslam söz konusu olduğunda en çok kullanılan kavramların başında “geleneksel İslam” kavramı gelir. İlk bakışta çeşitli uzmanların, gazetecilerin ve bürokratların sıkça dile getirdiği bu kavramın genellikle üzerinde düşünülmeden kullanıldığı söylenebilir. Ancak biraz daha derine indiğimizde bahis konusu söylemin sadece masum bir kavramdan ibaret olmadığı anlaşılacaktır.
Peki “geleneksel İslam” ile kastedilen İslam nasıl bir dindir? Bugün Rusya’da iktidarda olan Birleşik Rusya Partisinin Ulusal Politika ve Dini Kurumlar sorumlusu Abdul Hakim Sultıgov verdiği bir röportajda “Rusya İslam’ının kendi kendine yeterli olduğunu ve Rusya Müslümanlarının dünyadaki diğer Müslümanlara sadece hac günlerinde ilişki kurduğunu” ifade etmiştir. Buradan anlaşıldığı gibi Rusya yönetimi ülkesindeki Müslümanları, İslam dünyasının geri kalanından tamamen ayrı bir toplum olarak görmekte veya en azından öyle yansıtmaya çalışmaktadır.
Bu, sadece basit bir tartışma konusu değildir. Bilakis Rusya devletinin Müslüman toplumuna yönelik izlediği politikanın ana çizgisi haline gelmiştir. Bunun için önemli harcamalar yapılıyor ve aynı zamanda bu tanıma uymayan ve/veya karşı çıkan unsurlara da gerektiğinde güvenlik aygıtı üzerinden sert baskılar uygulamaktadır.
“Geleneksel İslam”ın ne olduğu, bununla ne kastedildiği hakkında her türlü tartışmaya rağmen, pratikte gerçekten ciddi hiçbir şey söylenmemekte veya yazılmaktadır. Dolayısıyla bu kavramla tam olarak ne anlaşılması gerektiği konusunda net bir cevap da bulunamamaktadır.
“Geleneksel İslam”la kastedilen şey nedir? Rusya’daki İslam’ın sadece İslam olarak değil, aynı zamanda “geleneksel İslam” olarak tanımlanmasının nedeni nedir? Onu özel kılan şey nedir? Eğer Rusya’daki İslam geleneksel ise o zaman geleneksel olmayan İslam da mı vardır? Söz konusu bu geleneksel İslam hangi gelenek tarafından temsil edilmektedir? Sadece 20. yüzyılda siyasi rejimi üç defa (Çarlık, Sovyet ve Rusya Federasyonu) değişen Rusya’nın gelişiminde hangi tarihsel dönemin geleneğine denk gelmektedir? Rusya’da bu ve bunlara benzer sorular üzerine birçok tartışma yapılmasına rağmen hâlâ elle tutulur cevaplar verilememektedir.
Gelenekçilikle Hanefi veya Şafii gibi belli bir mezhep veya belli bir tasavvuf akımı kastediliyorsa, bu da makul bir cevap değildir. Zira söz konusu mezhep ve akımlar sadece Rusya’da değil birçok ülkede çok daha köklü ve geleneksel bir şekilde yaşatılmaktadır. Eğer “geleneksel İslam” kavramıyla Müslümanların dinî idareleri kastediliyorsa, pek çok Müslüman ülkede buna benzer kurumlar vardır. Eğer bu kavramla gayrimüslimler ile iyi komşuluk ilişkileri içinde yaşam deneyimine gönderme yapılmaya çalışılıyorsa, bu da Rusya’ya has olan bir durum değildir. Zira diğer dinlerin mensuplarıyla, özellikle de Hıristiyanlar ve Yahudilerle iyi ilişkiler, tarih boyunca İslam dünyasında geçerli olan bir durumdur.
Ayrıca İslam ulusal veya bölgesel çizgilerle bölünemez. Elbette İslam'ı yaşama biçimleri ülkeden ülkeye, toplumdan topluma, şehirden şehre hatta kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Ancak bu, her ülkede birbirinden kopuk farklı İslam’ın var olduğu anlamına gelmez. Zira İslam, bu toplumsal çeşitliliğine rağmen bir bütündür. Aksi takdirde, sürekli bilgi ve fikir akışı ve karşılıklı diyalog olmaksızın Müslüman toplumlar gelişemezler. Dolayısıyla herhangi bir ülkede Müslüman dünyanın geri kalanından ayrı bir İslam’dan bahsetmek imkânsız bir durumdur.
Sovyetler Birliği deneyimi burada verilebilecek en iyi örnektir. Zira SSCB’deki Müslüman toplumun İslam dünyasından tamamen tecrit edilmesi trajik sonuçlara yol açmıştır. Nitekim bağımsızlığı yeni kazanan eski SSCB ülkelerine yeni dini düşünce akımlarının girmeye başlamasıyla bu ülkelerde radikalleşme dalgası ortaya çıkmıştır.
Diğer taraftan Batı'da da “geleneksel İslam” kavramına benzer bir kavramın üretilmeye çalışıldığı belirtilmelidir. Orada "geleneksel İslam" yerine "ılımlı İslam", "liberal İslam" “Avrupa İslam”ı gibi kavramlar kullanılmaktadır. Hepsinin ortak paydası, İslam dinini modern Batı liberal değerlerine “uydurma” ihtiyacını dile getirmeleri ve kendileriyle çelişen her şeyi bir kenara atmalarıdır. Başka bir deyişle, kişinin İslam olmadan nasıl Müslüman olabileceğine dair bir gerekçe sunmaya çalışılmaktadır.
Rusya’daki geleneksel İslam ile Batı’daki ılımlı İslam kavramları aslında kardeş kavramlardır. Tek farkları ise Rusya’nın geleneksel İslam kavramıyla Müslümanları liberal değerlere uygun hale getirmeye değil, onlarda geleneksel Rus devlet düzenine sadakat yaratmaya çalışıyor olmasıdır. Nitekim Rusya’da İslam uzmanı olarak bilinen Roman Silantyev geleneksel İslam’ın ne anlama geldiğini şöyle açıklamaktadır: “Geleneksel İslam’a göre Müslümanlar Rusya devletine sadık olmalılar ve gerektiğinde bu devlet için din kardeşlerine karşı dahi savaşmalıdır. Aynı zamanda Rusya nüfusunun Ortodoks çoğunluğuna karşı saygılı olmalıdır.”
Yukarıdaki tanımdan hareketle Rusya devletinin yaymaya çalıştığı geleneksel İslam anlayışında iki hususun öne çıktığını söyleyebiliriz. Birincisi, çok uluslu bir nüfus yapısına sahip olan Rusya’da Müslümanlar, Rusların eşitler arasında birinci olduğunu kabul etmelidir. Farklı bir ifadeyle Rus hakimiyetini tanımaları gerekmektedir. İkincisi, Ortodoks Hristiyanlığının devlet dini olduğunu kabul etmeleri gerekmektedir. Bu anlayışın devamında ise buna karşı çıkan herkesin devlet düşmanı olarak tanımlanacağını tahmin etmek zor değildir. Nitekim karşı çıkanlar “aşırıcılık” veya “terörizm” gibi suçlamalarla karşılaşmaktadır.
Burada en büyük sorumluluk hiç şüphesiz Müslümanların resmî dinî idarelerine düşmektedir. Söz konusu kurumların artık sadece fetva veren makamlar olmayı bırakarak ülkedeki Müslümanların kimliğini şekillendirme sürecine aktif olarak katılmaları ve aynı zamanda din-devlet (İslam-Rusya) ilişkilerinin doğru şekilde geliştirilmesi için gerçek ve etkili mekanizmalar yaratmaları gerekmektedir. Bu kurumlar gerçek anlamda Müslümanların kurumları haline gelmeden Rusya’daki Müslümanların sorunlarının çözümü imkansızdır.
Dinî İdarelerin Yapısı
Rusya’daki Müslümanların dinî idarelerinin en eskisi, Çariçe İkinci Katerina’nın kararıyla kurulan Orenburg Mahkeme-i Şer’iyyesi’nin halefi kabul edilen “Rusya Müslümanları Merkezi Dini İdaresi”dir. SSCB döneminde bu kurum, Avrupa Rusya’sı ve Sibirya Müslümanları Dinî İdaresi (ARSMDİ) adı altında hareket ediyordu ve yetkileri, Müslümanların ezici çoğunluğunu Tatarlar ve Başkırların oluşturduğu bölgelerde geçerliydi. 1980’den bu yana kurumun başkanlık görevini Talgat Taceddin yürütmektedir.
1990’ların başında SSCB’nin dağılması ve bugünkü Rusya Federasyonu’nun ortaya çıkmasıyla 74 yıl boyunca komünist rejimin baskısı altında yaşadıktan sonra inançlarını hayata geçirme özgürlüğüne kavuşan Rusya Müslümanları, artık daha fazla örgütlenmeye başlamıştı. Bununla birlikte 1990’ların başında ARSMDİ’nin parçalanma süreci başlamış ve çeşitli bölge müftülükleri ortaya çıkmıştır. Örneğin 1992’de Başkurdistan, Tatarstan, Saratov ve Volgograd müftülükleri açıldı. Birçok yönden bu hareketlenme, İslam üzerindeki emperyalist etkinin üstesinden gelme ve “normal” İslami hayatı yeniden canlandırma arzusundan kaynaklanmaktaydı. İdarenin başkanı Talgat Taceddin Sovyet geçmişine bağlı bir insan ve “devletin adamı” olarak kabul edilmektedir. 1990’larda kısa bir dönem için ARSMDİ yönetiminden bile uzaklaştırılmış, ancak birkaç ay sonra, ismi “Rusya Müslümanları Merkezi Dinî İdaresi” olarak değişen kurumun başına tekrar geçmiştir.
Taceddin, verdiği bir röportajda şöyle diyordu: “Rusya'da Hıristiyanlarla birlikte yüzyıllardır yaşamakta olan Müslümanlar, açık, hoşgörülü ve benzersiz bir din kültürünü geliştirdiler. Rusya Müslümanları özgürlük ve demokrasi gibi modern uygarlık değerlerinin taşıyıcılarıdır”. Bu tür fikirler Rusya Müslümanlarının tepkisini çekmekte ve dinî idareye karşı şüphe uyandırmaktadır.
Putin ve Müslüman Dinî Liderler
Siyasi ve ideolojik nedenlerle “Rusya Müslümanlarının Merkezi Dinî İdaresi”ne karşı olan şüphe, baş müftünün devlete olan sadakati ve çeşitli ticari kurumlarla olan şaibeli ilişkileri merkezden bağımsız yeni dini idarelerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu alternatif kurumlardan en önemlisi Rusya Müftüler Konseyi (RMK)’dir. 1996’da kurulan Konsey’in başkanlığına Ravil Gaynuddin getirildi. Konsey, Taceddin’in dini idaresinden ayrı olarak faaliyetlerine devam etmektedir. Bu konsey, esas olarak Müslüman Tatarları, aynı zamanda Kuzey Kafkasya dışında bulunan Tatar olmayan Müslüman topluluklarını bir araya getirmektedir.
Kuzey Kafkasya’da bulunan müftülükleri birleştiren kurum ise, 1998’de kurulan Kuzey Kafkasya Müslümanları Koordinasyon Merkezi’dir. Merkezin temel amaçları Müslüman örgütlerin faaliyetlerini koordine ederek İslam’ı yeniden canlandırmak, radikal örgütlere karşı koymak, Kuzey Kafkasya’da İslami eğitim kurumlarını açmak ve İslami normlar ile çelişmeyen, Kuzey Kafkasya’nın manevi, kültürel, ahlaki ve millî geleneklerinin yeniden canlandırılmasıdır. Söz konusu merkez, Dağıstan, İnguşetya, Çeçenistan, Kuzey Osetya, Kabardey-Balkar, Adigey, Karaçay-Çerkes ve Stavropol’un dini idarelerini bir araya getirmektedir.
Sonuç itibarıyla bahis konusu Müslüman dinî idarelerde görevli din adamlarının bulundukları bölgedeki halkla etkili ve verimli ilişkiler kurduğu söylenemez. Bu durumun temel nedenlerinden biri, bu kurumların çalışma tarzının günümüz toplumsal hayata uyarlanmamış olmasıdır. Bunun sonucu olarak aktif dindar gençliğin önemli bir kısmı Müslüman din adamlarına güvenmiyor, onları mevcut Rusya yönetiminin savunucuları, yozlaşmış memurlar ve hatta münafıklar olarak görüyor ve dolayısıyla gayri resmi bir ortamda kendine yeni dinî otoriteler arıyor. Bu da gittikçe nesiller arasında bir uçurum açıyor ve aynı zamanda gençlerin farklı akımların etkisi altında kalmalarına neden oluyor.
Bu sorun, din adamaları arasındaki bölünmeyle daha da derinleşmektedir. Yukarıda bahsedildiği gibi günümüzde Rusya’da Müslümanların birkaç tane merkezi dinî idare ve onlarca bölgesel müftülüğü vardır. Dolayısıyla Rusya Müslümanlarının yekpare bir yapıya sahip olabilmeleri için her şeyden önce söz konusu dinî idarelerin konsolide edilmeleri ve “modernleşmeleri” gerekmektedir. Zira bunu yapmadan Müslümanlar, ne kendi toplumsal sorunları çözme konusunda ne de dışarıdan gelecek çeşitli saldırılara karşı koyma konusunda başarılı olabilirler.
Ayrıca belirtmek gerekir ki Rusya Müslümanları bu dinî idarelerin yetkileri konusunda hemfikir değildir. Farklı bir ifadeyle toplumun bir kısmı dinî idareleri Müslümanların tek temsilcisi olarak görmemekte ve daha demokratik bir yapıyı savunmaktadır. Diğer taraftan günümüzde söz konusu dini idareler dışında Rusya Müslümanları birleştirebilecek başka otoritelerin de olmadığını belirtmek gerekir. Dolayısıyla onları tamamen ortadan kaldırmak yerine reforme ederek topluma hizmet eder hale getirilmeleri daha olumlu sonuçları doğuracaktır.
Muhammed Akhiyadov
1990’da Çeçenya’da doğdu. 2007 yılında lisans eğitimini almak üzere Türkiye’ye geldi. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. İstanbul Ticaret Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisansın...