Suudi Arabistan ve Katar Krizinin Çözümünde Aktör Devletler ve Kurumlar
Körfez İş Birliği Teşkilatı (KİK) üyesi olan Katar, 5 Haziran 2017 tarihinde yine KİK üyesi üç komşusu Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır tarafından deniz, kara ve hava ablukasına maruz kalmıştır. İki buçuk yıl süren bu bölgesel gerginlik, Körfez toplumunun ve siyasetinin bir parçası olan Katar’da siyasi karar vericilerin KİK içindeki birlik, istikrar ve iş birliğine yönelik güvensizliklerini arttırmıştır. Bu güvensizlik ortamı, Körfez’deki siyasi karar alma süreçlerini ve devlet davranışlarını kökten değiştirerek, KİK’in üyeleri arasındaki fikir çatışmalarını önlemedeki yetisinin sorgulanmasına yol açmıştır. Rusya ve İran’dan sonra dünyanın üçüncü büyük gaz rezervlerine sahip olan Katar, kriz boyunca, ekonomik refahının bir sonucu olarak bölgesel ve uluslararası düzeyde jeostratejik bir aktör ve ekonomik bir güç olmaya devam etmiştir. Dahası, IMF 2018-2019 yıllarında Katar’ın ekonomik büyümesinin yüzde 2,4 ile KİK ülkeleri arasında en yüksek seviyeye ulaşacağını öngörmüştür (Reuters, 2018). Arap Dörtlüsü olarak da adlandırılan Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır’ın Katar’a uyguladıkları ambargo, Katar’ın KİK’in iş birliği ilkesine aykırı hareket ederek Körfez’deki istikrarı ve güvenliği tehdit ettiği gerekçesi ile meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.
Katar’a yönelik ambargoyu sona erdirmek için yayınlanan 13 talebin yer aldığı listede dikkat çeken başlıklar arasında, Katar’ın, ambargo uygulayan ülkeler tarafından “terör örgütleri” olarak adlandırılan Müslüman Kardeşler, Hamas ve Hizbullah gibi örgütlerle ilişkisini kesmesi, Al-Jazeera gibi Katar tarafından finanse edildiğine inanılan diğer bazı medya kuruluşlarını kapatması, İran’daki tüm diplomatik temsilciliklerin kapatılması ve Katar’da yeni kurulan Türk askeri üssünü kapatması yer almaktadır (Al-Jazeera, 2017). Katar’daki siyasi otorite, bu talepleri Katar’ın iç işlerine karışma ve bağımsız karar verme sürecine baskı olarak değerlendirerek reddetmiştir ve konunun diplomasi ve diyalog yoluyla müzakere edilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Ocak 2021’de Suudi Arabistan’ın Al-Ula şehrinde düzenlenen 41. KİK Zirvesi’nde tüm üye devletlerin liderlerinin uzlaşmasıyla sona eren Katar krizinin kurumsal olarak çözüldüğünü söylemek zordur. Aksine, Suudi Arabistan ve BAE’nin yönlendirdiği ve bölgesel istikrarı sağlama niyetiyle uzlaşarak bitirdiği krizin çözümünde, ABD’de değişen yönetimin de etkisiyle, iki ülkenin bölgesel güvenlik algılamalarının dönüşümünün etkili olduğu görülmüştür.
2010 Arap Ayaklanmaları sürecinde Suudi Arabistan ve Bahreyn’de görülen protestolar, KİK ülkelerinin bölgesel dinamik algılamalarında ve dış politikalarında güvenlik temasını öne çıkarmıştır. Katar, LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) rezervlerinin verdiği maddi zenginliği sayesinde Suudi Arabistan’ın güvenlik tercihlerinden bağımsız hareket etmeye ve bölgesel çıkarlarını yeniden tanımlamaya yönelmiştir. Arap Ayaklanmaları’nın bir sonucu olarak, Tunus’ta Ghannuşi hareketinin, Fas’ta Adalet ve Kalkınma Partisinin ve Ürdün’de İslami Hareket Cephesi’nin ülkelerinin parlamentolarında yer bulmaları, monarşi ile yönetilen KİK ülkelerini rejim güvenliği konusunda tedirgin etmiştir. Özellikle Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in, Müslüman Kardeşlerin bölgede yükselişine karşı hem içyapılarında hem de bölgedeki iş birliklerinde önlemler almaya başlamaları, Arap ayaklanmalarını destekleyen Katar ile olan anlaşmazlıkları iyice ortaya çıkarmıştır.
Suudi Arabistan ve BAE’nin aksine, Türkiye ve Katar, Müslüman Kardeşlerin yükselişini aynı derecede tehdit edici bir olay olarak görmemişlerdir. Hatta Müslüman Kardeşlere destekleri sayesinde bölgesel dinamiklerin kendi lehlerine çevrileceğini öngörmüşlerdir (Baskan, 2016). Mısır’da Savunma Bakanı Abdul Fettah Al-Sisi liderliğinde, seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı yapılan askeri darbe ile gelişen siyasi kriz, Körfez içi ihtilafın en kritik anlarından birini temsil etmiştir. Katar, Müslüman Kardeşlerin lideri Yusuf Al-Karadavi’yi Doha’da ağırlarken, Suudi Arabistan ve BAE Mısır Cumhurbaşkanı Al-Sisi’nin siyasi ve ekonomik destekçisi olmaya devam etmişlerdir. Bir yandan Suriye, Mısır, Yemen ve Libya başta olmak üzere yeni kriz alanları oluşurken, Sisi yönetimini destekleyen Suudi ve BAE karar alıcıları, Katar’ı bölgede terörizmin yayılmasına ortam hazırlamakla suçlamışlardır.
Katar, abluka ve taleplere yönelik söylemlerinde adalet, eşitlik ve diyalog kavramlarını ön planda tutarak, 2017 yılının Ramazan ayında başlatılan ablukanın Körfez’de vurgulanan birlik ve aidiyet duygusuna zarar verdiğinin altını çizilmiştir. Katar’ın hava, deniz ve kara yoluyla abluka altına alınması, Katar ulusuna yönelik saldırgan bir eylem, devletin egemenliğini ve bağımsızlığını zayıflatmak için doğrudan bir tehdit olarak tanımlanmıştır. Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al-Sani bu durumu “…komşularımız tarafından üretilen beyhude bir kriz” olarak nitelendirerek (Browne, 2018), Ortadoğu halkının Katar’ın egemenliğini sağlama sorumluluğunun altını çizmiştir. Benzer bir şekilde, Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdülrahman Al-Sani, abluka uygulayan devletlerin, talepler listesinin tek taraflı olarak dayatılmasının Katar’ın egemenlik haklarını ihlal ettiğini savunmuştur (France24, 2017). Social and Economic Survey Research Institute (SESRI)’nin yaptığı bir anket çalışması ise, Katar halkının KİK’e yönelik aidiyet duygusunun %52’ye düştüğünü, ancak ankete katılan Katarlıların %59,5’inin Katar’ın KİK üyeliğine hala olumlu baktığını göstermiştir (Qatar against the Blockade 2017 [dataset], 2018). Bu durum, Katarlıların KİK’in iş birliğine dayalı bir örgüt olmasına yönelik eleştirel tavır aldıklarını, ancak yine de kendilerini Körfez toplumunun bir parçası olarak tanımlamayı tercih ettiklerini ortaya koymuştur.
Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn’in Katar’ın politikalarına yönelik güvenlik endişelerini, diğer KİK üyeleri Kuveyt ve Umman aynı derecede paylaşmamışlardır. Kuveyt Emiri Şeyh Sabah Al-Ahmed Al-Cabir Al-Sabah, krizin başlangıcında mekik diplomasisi uygulayarak krizin çözümünde barışçıl bir diplomasiye olan inancını dile getirmiştir. Umman ise Müslüman Kardeşler dâhil tüm siyasi hareketleri yasaklayarak Arap Dörtlüsünün tehdit algılamasını paylaşmıştır; ancak konuların KİK liderleri arasındaki diplomasi yoluyla çözülebileceğine olan inancını belirtmiştir. Suudi Arabistan, Katar’ın tek kara sınırını paylaşması nedeniyle kriz süresince abluka uygulayan ülkeler arasında en önemli aktör konumunda olmuştur. İkinci önemli aktör ise, Katar’ın ticaret mallarının bir bağlantı noktası ve yatırım yeri olması nedeniyle BAE’dir. Bu avantajlarının farkında olan Suudi Arabistan ve BAE kriz boyunca iş birliği içinde hareket ederek, Katar ablukasının haklılığını ve meşruiyetini tekrar etmişlerdir. BAE’nin tepkisindeki en çarpıcı boyut, Dubai Güvenlik Şefi Dhahi Khalfan Tamim’in, Katar’ın 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmayı reddetmesi durumunda krizin sona erebileceğini söylemesinde gözlemlenebilir (Rumsby, 2017). Bahreyn ise, 2011 ülkede görülen protestoları bastırmada hükümete yardım eden Suudi Arabistan ve BAE ile beraber hareket etmiştir. Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed, Bahreyn’in Katar vatandaşlarının ülkeye girişini reddetmeye başlamasından bu yana terör saldırılarının oranlarının önemli ölçüde düştüğünü bile iddia etmiştir (The National, 2018b).
Diğer bölgesel aktörlerden, İran ise Katar ile olan ekonomik bağlarını geliştirmeye devam etmiştir ve kriz süresince İran ürünleri Katar marketlerinde daha çok görülmeye başlanmıştır. Türkiye ise, ablukanın uluslararası hukukun ihlali olduğunu ilan ederken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan isimlerini açıkça belirtmediği güçleri, “kardeşler arasındaki tansiyonu artırmaya” çalışmakla suçlamıştır (Press TV, 2017). Ablukanın başlangıcından itibaren Türkiye’nin Katar’a yönelik destekleyici bölgesel politikası, Türk karar vericilerin bölgesel dinamiklerdeki siyasi duruşunun ilanı olmuştur ve Suudi-BAE-Bahreyn eksenine ciddi bir meydan okuma olarak yorumlanmıştır.
KİK dışındaki Arap aktörlerin çoğu ise krizin, KİK içi rekabetlerden kaynaklandığını ve içlerinde çözülmesi gerektiğini düşünerek tarafsız kalmayı tercih etmişlerdir. Çoğu Arap ülkesi için KİK ülkelerinden gelen yatırım, turizm, yardım ve havalelerin ülke ekonomilerinde önemli bir rol oynaması sebebiyle, KİK krizinde her iki tarafla da diyalog sürdürmeyi tercih etmişlerdir. İngiltere ve Avrupa ülkeleri ise, Körfez ticareti ve yatırımları ekonomik ilişkileri bağlamında ablukanın sona ermesi yönünde baskı yapmazken, ABD’de Donald Trump yönetimi iki taraf ile olan savunma sanayisinde yatırımlarını devam ettirerek kafası karışık ve tutarsız bir yaklaşım benimsemiştir (Brennan & Atwood, 2017).
5 Ocak 2021’de Suudi Arabistan’ın Al-Ula şehrinde gerçekleşen “Sultan Kâbus ve Şeyh Sabah Zirvesi” başlıklı KİK 41. Zirvesi, tüm üye ülkelerinin liderlerinin uzlaşısıyla Katar Krizi’ni sona erdirmiştir. Al-Ula uzlaşısından önce de Katar ve KİK üyeleri 2013 ve 2014 yıllarında Riyad’da iki ayrı görüşme yaparak anlaşmalar imzalamışlardır. Belirtilen endişeler birbirlerinin içişlerine müdahale etmeyecekleri, birbirlerinin muhaliflerini veya “karşıt medyayı” desteklemeyecekleri veya diğer Körfez ülkelerinden muhaliflere sığınma sağlamayacakları; Müslüman Kardeşleri veya güvenlik ve istikrarı tehdit eden diğer örgütleri desteklemeyeceklerini; Yemen’de ülkenin komşularını tehdit edebilecek hiçbir grubu desteklemeyeceklerini içermiştir (Al-Arabiya, 2017). Al-Ula Zirvesi ise, Katar’ın bu beklentileri karşılayıp karşılamadığı konusunda sessiz kalarak uzlaşıyı ilan etmiştir ve KİK üyelerinin aralarındaki iş birliği ve kardeşlik bağlarını yeniden tesis etme isteklerini ön plana çıkarmıştır (GCC Summit 41, 2021). Dolayısıyla geçen iki buçuk yıl boyunca tartışılan sorunlardan hangilerinin çözüme ulaştırıldığı askıda kalmıştır.
Katar Krizi, siyasi olarak, kendilerini Arap dünyasının istikrarlı ülkelerinden olarak gören KİK ülkelerinin kendi iç anlaşmazlıklarını çözecek etkili mekanizmalardan yoksun olduğunu ortaya çıkarmıştır. KİK’in, kriz yönetimi, çatışma çözümü veya istikrarı güçlendirmek amacıyla önlemlerin uygulanması için çok taraflı bir alan sağlamaması bu çözümsüzlüğün sebeplerinin başında sayılabilir. Buna ek olarak, Körfez ülkelerine tehdit algılamalarını ve güvenlik ihtiyaçlarını gerçekçi bir şekilde tartışabilecekleri bir mekanizma sunmaması eklenmelidir (Wehrey & Sokolsky, 2015). Mayıs 1981’de kurulduğunda, “üye devletler arasında her alanda koordinasyon, entegrasyon ve iş birliği” (GCC, 1981) gibi yüksek hedeflere sahip olan KİK, yasal bürokratik kolları üyeler arası anlaşmazlık zamanlarında iyi çalışmadığının örneği, Katar Krizi’nde açıkça görülmüştür.
Katar Krizi’nin, krizi yönlendiren baş aktörlerden Suudi Arabistan tarafından çözüm ortamının yaratılmasıyla sonlandırılması, Suudi Arabistan’ın KİK yönetiminin karar verme mekanizması üzerindeki etkisini kanıtlamıştır. Bölgesel ve uluslararası dinamiklerin değişiminin KİK üyelerinin iç siyaseti ve yönetimi üzerindeki etkisi Katar Krizi’nin çözümüne giden yolu açmıştır. Al-Ula Zirvesi’nde liderlerin odaklandığı mesele, Suudi Veliaht Prensi Mohammed bin Salman’ın da altınını çizdiği gibi, İran’ın nükleer faaliyetlerine karşı KİK üyeleri arasındaki işbirliğinin yeniden tesis edilmesi ve güvenlik meselelerinde uzlaşmanın önemi olmuştur. Körfezde gerçekleşen uzlaşı her ne kadar KİK üyelerinin iç dinamikleri bağlamında çözülmüş görünse de ABD’de Joe Biden yönetiminin Körfez bölgesinde ve genel olarak Orta Doğu’nun güvenlik meselelerine dâhil olma konusundaki isteksizliği, KİK ülkelerinin güvenlik endişelerini arttırmıştır; ancak Körfez’deki anlaşmazlığın çözülerek en azından görünürde bölgesel istikrar sağlanmasının önünü açmıştır. Körfez diplomasisinde yeni bir dönemin başladığını ve Körfez ülkelerinin kriz zamanlarında siyasi çatışmalarını ekonomi eksenli çıkarlar uğruna görmezden gelme politikası uygulayabileceklerini göstermiştir.
Hazal Musli El Berni
Hazal Muslu El Berni, doktora derecesini Kadir Has Üniversitesi'nden Uluslararası İlişkiler alanında aldı. Körfez güvenliği ve siyaseti, kritik güvenlik ve Suudi dış politikasıyla ilgileniyor. Kendisi Paris'te yaşıyor....